• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.2.3. Eğitimde İkna

Eğitim en genel anlamıyla, istendik davranış oluşturma ya da istendik davranış değiştirme süreci” olarak tanımlanmaktadır (Senemoğlu, 1997, s.7). İstendik öğrenmeleri, davranış biliminin verilerinden yararlanarak kasıtlı ve verimli bir biçimde öğrencilere kazandırmaya çalışan kurumlar, çeşitli düzey ve türdeki okullardır. Okullarda istendik öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlayan ya da istendik öğrenmelerin oluşmasına rehberlik eden kişiler öğretmenlerdir (Senemoğlu, 1997, s.8). Öğretmenin amacı ve görevi; öğrencilere, eğitim programlarında belirtilen davranışları kazandırmaya çalışmaktır. Bu amaç doğrultusunda öğretmenin kendisinde bulunan bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranışları ve bilgileri öğrencisiyle paylaşması, onlara iletmesi ve bu davranışları onlara da kazandırmaya çalışması gerekir.

Davranış değişikliği meydana getirmek üzere fikir, bilgi, tutum, duygu, haber ve becerilerin paylaşılması sürecine iletişim denilmektedir. Bu yönüyle iletişim süreci sınıf içindeki öğretme-öğrenme süreci ile paralellik göstermektedir. İletişim hayatın her alanında olduğu gibi eğitimde de en önemli araçlardan biridir. Öğrenmenin iyi bir iletişim ürünü olduğu söylenebilir.

Öğretme ve öğrenme, kaynağı farklı kişilerde olan süreçlerdir. Bu sürece katılan kişilerin kendine özgü nitelikleri vardır. Çok farklı özelliklere sahip olan bu kişiler, eğitim öğretim ortamında bir araya gelir ve öğretme-öğrenme sürecinin bir parçası olurlar. Öğretme-öğrenme sürecinin başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için bu

öğreten ve öğrenenler arasında çok özel bir ilişkinin kurulması gerekir (Gordon, 1998, s.3). Yani öğretmen ve öğrenci arasında etkili bir iletişime ihtiyaç duyulur. Burada en büyük pay öğreten olarak öğretmene düşmektedir. Çünkü süreci başlatarak, bu süreçte rehberlik yaparak ve aktif rol oynayarak öğrenmenin gerçekleşmesini sağlamaya çalışır. Dolayısıyla öğretmenin etkili iletişim becerilerine sahip olması öğretme-öğrenme sürecinin başarılı şekilde sürdürülmesini sağlar. Her ne kadar okul denince akla ilk gelen okuma ve yazma olsa da okuldaki iletişimin temelinde konuşma ve dinleme yatmaktadır. Öğretmenin konuşma ve dinleme becerilerinde etkili olması, bu becerileri başarılı bir şekilde kullanabilmesi, öğretme ve öğrenme ortamının da başarılı olmasının yolunu açmaktadır.

İletişim becerileri konusunda eğitim alan ve almayan öğretmenlerin öğrenciler üzerindeki etkisi üzerine 1983’te Aspy ve Roebuck tarafından bir araştırma yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini altı yüz öğretmen ve anaokulundan lise ikiye kadar değişik sınıflarda okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. İletişim becerileri eğitimi almış, öğrencileriyle empati kuran, onları etkili dinleyen öğretmenlerin öğrencilerinde bazı olumlu değişiklikler saptanmıştır: Devamsızlık azalmıştır. Dil ve matematik derslerinde başarı artmıştır. Öğrencilerin düşünme yetenekleri ve yaratıcılıkları gelişmiş, öz saygıları artmıştır. Okul eşyasına zarar verme ve çeşitli disiplin sorunları azalmıştır. Daha çok öğrenci konuşmaya başlamıştır. Soru soran, öğretmene cevap veren, öğretmenle göz teması kuran ve öğrenmeye istekli öğrencilerin sayısı artmıştır (akt. Gordon, 2001, s.209). Araştırmacılar okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin çoğunun iletişim becerilerini en alt düzeyde kullandıkları bulgusuna ulaşmışlardır. Bu araştırmada ortaya çıkan olumlu değişiklikler, her öğretmenin ve eğitim öğretim kademesinin hedefleri arasındadır. Bu olumlu değişikliklerin ortaya çıkması öğretmenlere iletişim becerilerine yönelik eğitim verilmesi gerekliliğini çok haklı bir şekilde ortaya koymaktadır.

İletişim ve öğrenme arasındaki ilişki, öğretme öğrenme süreçlerini iletişim açısından değerlendirmeyi zorunlu kılar. İletişimle ilgili verilerin genelde eğitime, özelde de öğretme öğrenme sürecine aktarılması gerekmektedir (Özçınar, 2003, s.3).

Ülkemizde bir etkili iletişim becerisi olan ikna üzerine yapılan çalışmalar pek yaygın değil, bunun eğitime yansıtılmasına yönelik araştırmalar ise yok denecek kadar azdır. Bu sebeple araştırmada, ikna ile ilgili çalışmalarda ortak kabul gören bilgilere geniş bir şekilde yer verilmiştir. Daha çok satış, pazarlama ve kitle iletişimi üzerine geliştirilen teknikler bu araştırmada, kişiler arası iletişim ve eğitim ortamında kullanılacak şekilde aktarılmaktadır.

Etkili iletişim şekli olan ikna etmekle bilgi vermek arasında kesin bir sınır yoktur. Bilgi vermenin ikna edici özelliği vardır. Bilgi vermekle ikna etmak arasındaki en önemli fark; ikna etmenin belirli bir davranışta bulunmaları için insanlara sebep göstermek olduğu konusunda ortaya çıkmaktadır (Güz, 1998, s.15). Bilgilendirici olan mesaj ikna edici olabileceği gibi, ikna edici olan ileti de bilgilendirici olabilir.

Bazı araştırmalar iknayı, öğrenmenin özel bir çeşidi olarak tanımlar (Yüksel, 1994, s.74). İlgi odağı, insanlara yeni davranış kazandırma ve onların davranışlarının değiştirilmesi olduğunda öğrenme ve ikna ortak bir zemini paylaşmaktadır. İknaya uyarı-tepki yoluyla öğrenme çerçevesinde bakılabilir. Öğrenme, bireyde farklı yollarla ve şekillerle değişiklik yaratır. İkna; tutumlar, inançlar ve davranışlar anlamında bireyi bir ölçüye kadar değiştirmek için düzenlenir. Bu durumda öğrenme kuramları genel ikna ile aynı yapıda ve amaçtadır (Jamieson, 1996, s.7-23).

Yaşamın her devresinde öğrenme, dolayısıyla ikna olma vardır (Şartlanma yoluyla öğrenme, deneme-yanılma yoluyla öğrenme, kavrama yoluyla öğrenme, farkına varmadan öğrenme) (Yüksel, 2003, s.74). İknayla, iletişim unsurları kullanılarak başkalarının düşünce, davranış ve tutumları değiştirilir; geliştirilir veya onlara yenileri kazandırılır. İkna, temelde insanları daha önce bilmedikleri veya paylaşmadıkları bir görüşe yöneltmeyi gerektirir. Bu durum zorla, kandırarak veya yalvarmayla olmaz. Aksine, dikkatli bir hazırlığı ve düzenlemeyi, kanıtlar oluşturmayı ve bunları uygun bir dille anlatmayı gerektirir. Böylelikle ikna, bir öğrenme süreci hâline gelir.

Eğitimde iknanın kullanılmasıyla ilgili çalışmalar, ülkemizde olduğu gibi dünyada da sınırlıdır; ancak giderek artmaktadır. Yapılan çalışmalarda daha çok iknanın eğitim öğretim faaliyetlerinde kullanılabileceği ispatlanmaya çalışılmakta ve bu yönde örnekler verilmektedir. Bu araştırmalara öncülük eden bazı çalışmalar şunlardır:

Eğitimde iknanın kullanılmasına yönelik ilk çalışmayı yapanlar arasında olan Murphy (2001, s.262), çağdaş eğitim anlayışında öğretmenlerin, öğrencilerini çeşitli konularda (bilginin değeri, anlamı ve tesiri; öğrencilerin çeşitli konulardaki bakış açıları) ikna etmeye çalışması gerektiğini bildirmektedir. İkna edici öğretimin özelliklerini ise şu şekilde belirtmektedir: İkna edici öğretim, öğrencinin bilgi, inanış ve ilgilerini değiştirmek şeklinde kabul edilmelidir. Bunu yaparken öğrencinin önceki duygu ve fikirlerine değer verilir. Mesajların şekillendirici etkileri olduğu kabul edilir.

İkna edici öğretimle ilgili bir başka çalışma, Alexander, Fives, Buehl ve Mulhern (2002, s.795-813) tarafından yapılmıştır. Araştırmalar, iknayla öğretimin, öğrencilerin öğrenmelerini etkilemek için etkili bir yol olup olmadığını araştırmak amacıyla bir fen dersinde uygulama yapmışlardır. İkna edici uygulamalar içeren bir saatlik derste öğrencilerin gösterilen ve algılanan bilgilerinde, ilgilerinde ve inançlarında önemli değişiklik meydana geldiğini tespit etmişlerdir.

Fives ve Alexander (2001, s.242-248), eğitimde yeni bir kavram olarak ikna konulu yazılarında öncelikle genel ikna kavramı üzerinde durarak eğitimde iknanın kullanılmasıyla ilgili sınırlı çalışmaların sonuçlarına değinmişlerdir. Daha sonra, yaptıkları çalışmanın sonucunu, iknanın sınıfta etkili bir şekilde kullanılabileceği; öğrencilerin bilgi, ilgi ve inançlarında önemli değişmelerle etkisini göstereceği şeklinde aktarmışlardır.

Cyndie (2001), iknanın eğitimsel hedeflerdeki rolü konulu çalışmasında “Eğer biz öğretimin hedefinin öğrencilerin bilgi, ilgi ve inanışlarını değiştirmek olduğunu kabul ediyorsak, öğretimin aynı zamanda ikna demek olduğunu da kabul

etmeliyiz.” şeklindeki açıklamasıyla eğitimle ikna arasındaki ilişkiyi net bir şekilde ortaya koymaktadır.

İşi öğrencilerdeki tutum ve davranış bozukluklarını gidermek, onlarda yeni tutum ve davranışlar geliştirmek olan öğretmenlerin mensubu olduğu öğretmenlik mesleği; iknayı en sık ve etkili kullanması gereken meslek grupları arasında yer alır. Öğretmenlerin iknada başarılı olmaları çok önemlidir; çünkü, kişinin eğitim-öğretim yaşamında başarılı olması bütün hayatını etkileyecektir.

Eğitimde iknanın temel amacı, öğrencilerde sürekli yani bütün hayatında kullanabileceği duygu, düşünce, tutum ve dolayısıyla davranış değişikliği oluşturmaktır.

İnanılır-güvenilir olma, alanında uzmanı olma, önceden durum tespiti yapma, bir hedef belirleme, giyim ve genel görünüşe önem verme, planlama, motivasyon, amaçları-sonuçları belirtme, sunum araç ve tekniklerinden yararlanma, kanıtlar sunma, pekiştirme tekniklerini kullanma, duygusal bağlantı kurmak, mesajı-bilgiyi net bir şekilde sunmak, etkili dinleme, güzel konuşma, geri bildirim sağlama vb. yönleriyle öğretmen davranışları ikna teknikleriyle örtüşmektedir. Bu sebeple öğretmenin iknayı başarılı bir şekilde kullanması gerekir. İkna tekniklerini kullanabilme ise öğretmen yetiştirme çalışmalarında, öğretmen adaylarına ve öğretmenlere etkili iletişim becerilerinin kazandırılmasına bağlıdır.

“Öğrencilerime uslu ve düzenli olmaları gerektiğini anlattım durdum. Ama hiçbiri buna uymadı. Demek ki onlar nasihatten değil, sertlik ve cezadan anlıyorlar.” (Kirschner, 1994, s.98) ifadesi, bir öğretmenin artık yol denemekten bıktığını göstermektedir. Bir öğretmen için önemli olan denemek değil, başarmaktır. Bunun için öğrenciyi yönlendirmede, onlara istendik davranışları kazandırmada değişik ikna teknikleri kullanmak gerekir. Bu ikna tekniklerinden bazılarının eğitimde kullanımını ve önemini, araştırmanın içeriği çerçevesinde açıklama ve örneklendirmenin yararlı olacağı düşünülmektedir.

Öğrencilerle etkili iletişim kurmada duygusal davranış ve kanıtlardan yararlanma, ikna tekniklerinden biridir. Sınıf ortamında duygusal davranış sergilemenin uygun ve etkili yollarından biri “ben dili” kullanmaktır. Ben dili, karşıdaki kişiye sergilediği veya sergilemesi beklenen davranışının sizde neden olduğu duyguyu açık ve net bir biçimde iletmektir (Gordon, 2001, s.55). Ben dili kullanımında “…nız çok hoşuma gitti, … ınca çok şaşırdım.” gibi sözlü ifadelerle karşınızdakilerin davranışının sizdeki etkisi açık ve samimi bir şekilde anlatılır. Ben dili kullanılan ifadelerde öncelikle; sorun yaratan davranış belirtilir, ardından bu davranışın konuşan (öğretmen) üzerindeki somut, gerçek ve kesin etkisi söylenir, en son ise duygu dile getirilir (Gordon, 1998, s.128). Öğretmen tarafından etkili olarak kullanılabilecek olan ben diline yine sınıf ortamından bir örnek şöyle verilebilir: “Sen sınıfta gürültü yapınca (davranış) anlattığım konuyu duyamayacağınızı düşünüyorum (somut etki) ve bu konuyu öğrenemeyeceğiniz için tedirgin oluyorum (duygu).”

Ben dili içerikli ifadelerin, öğrencinin davranışını değiştirme olasılığı yüksektir. Bu ifadeler öğrenciye karşı çok az olumsuz değerlendirme içerir ve iletişimi engellemez (Gordon, 1998, s.126). Ben iletileri davranışla ilgili olarak sorumluluğu öğrenciye yönlendirir ve böylece iknanın gerçekleşmesine yardımcı olur. İkna edilenin sorumluluk hissetmesi ve bu sorumluluk doğrultusunda harekete geçmesi iknanın en son basamağıdır. Ben iletileri karşınızdakilerle ilgili değil, kendimizle ilgili iletileri içerir. Bu sebeple gerçek duygular dürüstçe iletilmelidir. Aksi takdirde kişi inanılır olmaz.

İkna etmede konuşma kadar dinleme de önemli bir dil becerisi olarak kabul edilmektedir. Dinleme genel olarak yanlış algılandığı gibi pasif bir durum değildir. “Dinleme”den hem dinleyicinin hem de konuşanın gerekli verimi alabilmesi etkin dinleme (yansıtmacı dinleme) ile mümkündür. Etkin dinleme, deyim yerindeyse, karşımızdakileri can kulağıyla dinleyip anladıklarımızı karşımızdakilere yansıtmak, geri bildirim vermektir (Özbay, 2005, s.78). Yani etkin dinleme sadece dinleme değil aynı zamanda konuşmaktır. Bu konuşmada dikkat edilmesi gereken nokta, konuşmanın dinlenenle ilgili değerlendirme, yorum, övme, kabul gibi bir içerek

taşımasıdır. Etkin dinlemede karşınızdaki kişinin konuşmasından anladıklarınızı kendi ifadelerinizle karşınızdakilere aktarırsınız (yansıtırsınız). Verilen bu geri iletim konuşmacıya dinlendiğini ve anlaşıldığını kanıtlar. Anlaşıldığını fark eden kişi kabul edildiğini hisseder. Bu durum karşınızdaki kişide size karşı sevgi ve güven oluşturur.

Eğitim öğretim ortamında, etkin dinleme yoluyla anlaşılan ve görüşleri saygı gören öğrenciler, kendilerini değerli ve önemli hissederler. Anlaşılmanın verdiği doyum ve özsaygı öğrencilerin öğretmenlerine karşı olumlu duygu beslemelerini sağlar (Gordon, 2001, s.209). Sınıfta ikna edici bir öğretmen olmak için ise öğrenciler tarafından sevilme ve değer verilme çok önemli bir husustur.

Gordon, etkin (yansıtmalı) dinlemenin öğrenci üzerindeki etkisini şu şekilde özetlemektedir (1998, s.82-83): Etkin dinleme iletişimin ilerletilmesi için öğrencileri yüreklendirir. Onlara duygularının doğal ve insanca olduğunu hissettirir. Öğrencileri, öğretmeni isteyerek dinleyecek biçimde koşullandırır. Öğrencileri görüş bildirme hususunda yüreklendirir. Öğrenmeye direnen öğrencilerin direncini kırar. Gordon’un (2001, s.195) öğretmen öğrenci iletişiminde yansıtmalı dinlemeyle ilgili verdiği bir örnek şöyledir:

Öğrenci: Öğretmenim! Yakında sınav var mı? Öğretmen: Sınava gireceğin için kaygılısın.

Öğrenci: Hayır, ne tür bir sınav yapacağınızı bilmiyorum ve soru-cevap olmasından korkuyorum.

Öğretmen: Sınavın türü seni kaygılandırıyor.

Öğrenci: Evet, açıklamalı sınavlarda başarılı olamıyorum.

Öğretmen: Anlıyorum. Test sınavında daha başarılı olabileceğini düşünüyorsun. Öğrenci: Evet, ötekinde her zaman zorlanıyorum.

Verilen örnek konuşmada da görüldüğü gibi etkin dinleme, bir başka deyişle yansıtmalı dinleme, öğrencileri konuşturan ve düşündüren bir iletişim şeklidir. Öğrenciler konuşurken ve düşünürken düşüncelerini netleştirir ve sorular üretirler. Bunun sonunda da yeni düşünceler ortaya çıkar. İkna edici iletişimin de amacı budur.

Öğretmen etkin dinleme yoluyla öğrenciyi istenilen davranışa doğru ve bu davranışı öğrencinin keşfetmesini sağlayacak şekilde yönlendirebilir.

İknada kullanılan tekniklerden biri de sözlü ödüllendirmedir. Öğrencileri yönlendirmede ve onlar üzerinde etki kurmada ödüllendirme yolu kullanılmaktadır. Eğitim öğretim ortamında çok çeşitli ödüllerden yararlanılır. Not verme dışındaki etkili ödüllerden biri övgüdür. Övgü, kişinin davranışının ya da başarılarının olumlu değerlendirmesini içeren sözlü ileti (Gordon, 2001, s.47) olarak tanımlanabilir. Tanımdan anlaşıldığı üzere övgü, sözlü bir iletidir. Bu araştırmada da eğitim öğretim ortamındaki konuşma ve dinlemeye dayalı unsurlar konu edilmektedir.

Öğretmenler ve diğer yetişkinler övgüyü çocukları değiştirmek için kullanırlar. Amaçları onların iyi çalışmaları vb. davranışları hususunda onları motive etmektir. İyi ve doğru olduğunu düşündükleri davranışların yerleşmesini sağlamaktır. Bu bakımdan her övgü cümlesinin ardında çocuğu değiştirmek için gizli bir amaç vardır. Örneğin öğretmen öğrencilerine “Çocuklar bugün çok uslu ve çalışkansınız.” derken aslında “Neden her gün böyle değilsiniz? Sizden bunu bekliyorum.” demek istemektedir (Gordon, 2001, s.48). Bir öğrencisini uslu olduğu için veya bir başarısından dolayı öven öğretmen, bu davranışı ile onu kendine ve kendi düzenine bağlamış olmaktadır. Bu övgü ile diğer öğrencilerinden daha farklı ve ayrıcalıklı olduğuna inanmaya başlayan öğrenci; “Öğretmenim bir harika, beni anlıyor ve diğerlerine de örnek gösteriyor.” diye düşünmeye yönelecektir. Aynı övgüye gelecekte de hep lâyık olabilmek için öğretmeniyle uyum içinde kalmaya çalışacaktır. Ayrıca öğretmen, öğrenciyi överek onu diğer öğrencilere örnek göstermekte, böylece eğer övülmek ve dikkatleri üzerlerinde toplamak istiyorlarsa, onların da tıpkı övülen öğrencinin yaptığı gibi uslu, uyumlu davranmaları ve başarılı olmaları gerektiğini de vurgulamış olmaktadır (Kirschner, 1994, s.79).

Övgüde dikkat edilmesi gereken nokta, belirtilen gizli amacı sunarken bunu öğrenciye belli etmekten kaçınmaktır. Çünkü öğrenci övgünün kendisi için değil de öğretmenin amacı için yapıldığını fark ederse öğretmene karşı güvenini kaybeder. Bilindiği gibi güven ise iknanın en önemli unsurlarındandır.

Öğretmen öğrenci iletişiminde bizzat öğretmen tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak ortaya konan birtakım iletişim engelleri vardır. Bunların en önemlilerinden biri emir ve direktif içeren cümleler kullanmaktır.

“Otur yerine!”, “Sınıftan çık!”, “Çabuk defterlerinizi açın!”, “Ödevini hemen yap ve bana göster.” örneklerinde öğretmenin eğitim öğretim ortamında kullandığı bazı emir ve direktif ifadeleri vardır. Bu ifadeler öğrenciye duygularının, gereksinimlerinin ya da sorunlarının önemsiz olduğunu anlatır (Gordon, 1998, s.74). Öğretmen öğrenci iletişimine olumsuz yönde etki eder. Öğretmen bu tür ifadelerle öğrencinin olumsuz tutum ve davranış içine girmesine sebep olur. Hâlbuki öğretmenden beklenen öğrencilerindeki olumsuz tutum ve davranışları olumluya çevirmektir. Bu aynı zamanda ikna edici iletişimin de amacıdır.

Eğitimde ikna tekniklerinin uygulanmasına yönelik bir örnek hazırlanmıştır. Bu örnek, bir konu ve ulaşılmak istenen davranış çerçevesinde öğretmen öğrenci iletişimi ve bu iletişimde ikna tekniklerinin kullanımına yönelik oluşturulmuştur. Örnek uygulama şu şekildedir:

Konu: Ağaç sevgisi ve ağaçları koruma bilinci.

Hedef: Öğrencilerde ağaç sevgisi ve ağaçları koruma bilinci oluşturma.

Bu konuyu sunarken iki farklı öğretmen tarafından uygulanan iki öğretme yaklaşımı şöyle olabilir:

1. Öğretmen:

Çocuklar, ağaçları sevmeli ve onları korumalıyız. Ağaçları korumak bizim insanlık görevimizdir. Ağaçlar bizim başta oksijen olmak üzere birçok ihtiyacımızı karşılar. Bu sebeple onları seversek ve korursak kendimizi de korumuş oluruz.

2. Öğretmen:

Şimdi sizden gözlerinizi kapatmanızı istiyorum. Kendinizi genç bir ağaç fidanı olarak düşünün. Daha büyüyüp serpilecek, kocaman bir ağaç olacaksınız. Ama bir gün iki yaramaz çocuk geliyor ve sizin dallarınızı kırıyor. Bu arada kocaman bir ağaç olup gölgenizde çocukların oynayacağı hayali gözünüzde

canlanıyor. Ancak çocuklar şimdi de gövdenize taşla çentikler açıyor. Canınız yanıyor. Bir ağaç olarak bu durumda ne düşünürdünüz? İnsanların size nasıl davranmasını isterdiniz?

Birinci öğretmen doğrudan anlatım yöntemini kullandı. Ağaçları korumanın gerekliliğini, önemini anlattı. Öğrenci için somut olmayan gerekçeler sundu.

İkinci öğretmen öğrencilerin hayalinde bir resim oluşturmalarını istedi (İkna: Hayallerinde resim oluşturmak). Kendilerini bir ağacın yerine koymalarını istedi (İkna: Empati kurma, Bağdaştırma). İnsanların kendisine nasıl davranmalarını açıklamalarını isteyerek dolaylı olarak öğrencileri harekete geçirdi (İkna: Harekete geçirme). İkinci öğretmen ikna edici iletişim yolunu seçti. Bu yolda hayallerinde resim oluşturmak, empati kurma, bağdaştırma, harekete geçirme tekniklerini kullandı.

İknanın değişik alanlarda kullanımına örnekler veren Nirenberg (1994), bir öğretmen öğrenci diyaloğu aracılığıyla iknanın eğitimde kullanılmasına da örnek vermiştir. Bu örnek (Nirenberg, 1994, s.153-162), “Ekler” bölümünde (Ek-1) sunulmaktadır.

Türk eğitim sisteminde son yıllarda yapılan program değişiklikleriyle, yapılandırmacı eğitime geçilmiştir. Öğretmen merkezli, konu merkezli, program merkezli öğretimden öğrencinin etkin katıldığı öğretime doğru yaşanan değişmeler, öğretmenin eğitim, öğretim işindeki rolünü önemli ölçüde değiştirmiştir. Öğretmenlerin rolleri geleneksel anlayıştaki kendi kararlarını uygulama yerine; öğrencilere yol göstermek, önerilerde bulunmak, gerekli durumlarda açıklama yapmak, fikir vermek, rehber olmak ve onların gelişimini gözlemek şeklinde özetlenebilir. Öğretmen rollerindeki değişiklikler, bu araştırmanın konusu olan ikna edici iletişimle de uyum göstermektedir. Yapılandırmacı yaklaşımdaki öğretmenle ikna edici iletişimin bir parçası olan öğretmenden beklenen davranışlara şunlar örnek verilebilir (Tekindal, 2007, s.7):

- Öğrencilerin ön bilgilerini dikkate alıp yeni öğrenilecek bilgilerle ilişkilendirme,

- Öğrencinin doğrudan deneyim kazanmasına imkân sağlama, - Öğrencilere kendi düşüncelerini oluşturmaları için fırsat verme,

- Öğrenciye kendi görüşü içindeki tutarsızlıkları ortaya çıkarabileceği etkinlikler yaptırma,

- Soruları cevaplandırabilmek için öğrencilere yeterince süre verme, - Öğrencilerin sonuçlara verdikleri cevapları dinleme,

- Sınıf ortamına aynı konu ile ilgili değişik fikirleri getirme,

- Öğrencilerin öğrenilen bilginin günlük hayattaki yeriyle ilişki kurmalarını sağlama,

- Öğrencilerden araştırma yapmalarını, rapor yazmalarını isteme,

- Sınıfta iş birliğini ve etkileşimi kolaylaştırıcı tutum ve davranışlar sergileme,

- Öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenle karşılıklı iletişim ve etkileşime girmelerini sağlama.

Değişen bu roller çerçevesinde öğretmenlerin hizmet öncesinde ve hizmet içinde yetiştirilmeleri gerekir. Öğretmenlerin bu rolleri tam anlamıyla yerine getirebilmeleri, alacakları eğitimle mümkündür. Öğretmen eğitimi ve güzel söz söyleme sanatı adlı çalışmasında Heler (1999, s.730), güzel söz söyleme sanatının öğretmen eğitiminde kullanılması gerektiğini belirtmektedir. Öğretmen yetiştirme aşamasında iletişim becerileri konusunda geniş çaplı bir eğitim verilmesi yararlı olacaktır. Özellikle, ikna edici iletişim becerilerinin geliştirilmesi için uygulamalı