• Sonuç bulunamadı

1.3. EĞİTİM PAZARLAMASI

1.3.1. Eğitim Kavramı, Kapsamı ve İşlevi

Toplumsal bir varlık olan insan, var olduğu günden beri varlığını sürdürülebilmek amacıyla bir gelişim ve değişim içinde olmuş, yaşaması için elverişli ortamlara ve başka insanlara gereksinim duymuştur. Toplum içinde diğer insanlarla işbirliği kurmak, birlikte yaşamak, konulan kurallara uymak, uyulmasını sağlamak ve haklarını korumak gibi yaşamsal nitelikleri kuşaklar boyu edinilen birikim ile ve bu birikimleri kendinden sonraki nesillere aktararak gerçekleştirmiştir.

Doğuştan öğrenme yeteneğine sahip olan insan bir şeyleri yaparak, deneyerek öğrenmekte ve öğrendiklerini uygulayarak, sınayarak, geliştirerek başkalarına öğretmekte, aktarmakta ve yaymaktadır (Güvenç, 1984: 317). Bu anlamda insan kendi toplumsal kültürünü yaratma, öğrenme-öğretme, kendini ve toplumunu geliştirip, değiştirme özelliği göstermektedir. İnsanın kültürlenme sürecinde önemli bir unsur olarak eğitim, toplumdaki bireylerin yaşam içindeki yerlerini almalarını sağlayan, kişilere kültür ve yaşam düzeyini ileten önemli bir etmen olmaktadır (ÇYDD, 1990: 150). Ailede başlayan eğitim süreci, toplumu oluşturan pek çok kurumu kapsayan bir çevre içinde gelişmekte ve bu toplumsal kurumlarla bütünleşik bir yapıda, belli amaçları gerçekleştirmek üzere işlemektedir.

Eğitimin bazı Avrupa dillerindeki karşılığı olan “education”, Latince kökenli olup iki köke dayanmaktadır: “Educare”, beslemek, yükseltmek, desteklemek;

“educate”, eğitmek, terbiye etmek, bir şeye doğru yöneltmek, yükselmek, düzey kazanmak, yetiştirmek (Tanilli, 1992: 11). Kelime kökeni ile bu şekilde ortaya konan eğitim, yüzyıllar boyu insanoğlunun iç içe olduğu ve kavram olarak zaman içinde farklı boyutlar kazanan bir disiplin olmuştur.

Eğitim; bir disiplin olarak eğitim, sosyal hizmet anlamında eğitim, bir kişinin kasıtlı kültürlenme seviyesi olarak eğitim, öğrenimle aynı anlamda kullanılan eğitim, toplumsal bir kurum, bir sistem olarak eğitim gibi pek çok farklı anlamı ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Eğitimin günümüze değin pek çok tanımı yapılmış, her tanım eğitim sürecinin farklı açılardan, farklı amaçlarla ele alınışını yansıtmıştır.

Bazı tanımlar eğitimin işlevini, bazıları amacını, bazıları içeriğini, bazıları ise yöntemini, önemini, gücünü vurgulamaktadır. Bu tanımlardan bazıları şöyledir:

“Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye” (Türk Dil Kurumu, 2010).

“Önceden saptanmış amaçlara göre insanların davranımlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizgesidir” (Oğuzkan, 1981: 61).

“Yalın anlamıyla eğitim; bireye istenilen davranışları kazandırma süreci, geniş anlamıyla, bireyin toplum değerlerine ve yaşama biçimlerine sağlıkla uyumuna yardım eden bir süreçtir” (Adem, 1982: 7, Varış, 1991: 96).

“Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında sosyal yeterlik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan sosyal bir süreçtir” (Fidan ve Erden, 1990: 18).

“Eğitim, bireyin yaşadığı toplumda pratik değeri olan yetenek, yönelim ve diğer davranış biçimlerini edindiği süreçler toplamıdır. Kişinin, toplumsal yeteneklerinin ve üst düzeyde kişisel gelişmesinin sağlanması için seçkin ve kontrollü bir çevreyi ve okul etkinliklerini içine alan sosyal bir süreçtir” (Varış, 1991: 26).

“Eğitim, bilimin verilerini üretime dönüştürmeyi sağlayan toplumun üyelerinin yöntemli olarak yetiştirilmesi ve eğitilmesi amacına yönelik, saptanan kalıplara göre bilgilerin, tinsel değerlerin, becerilerin ve davranış formlarının özümlenmesini hedef tutan, nihayet içeriği, söz konusu toplumun, toplumsal, ekonomik toplumsal ve politik düzeni ile bu toplumun maddi ve teknik temeline göre belirlenen, oldukça bağımsız bir sistemdir” (Topses, 1982: 93).

“Kişinin zihni, bedeni, duygusal, toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının istenilen doğrultuda geliştirilmesi ya da ona bir takım amaçlara dönük yeni yetenekler, davranışlar ve bilgiler kazandırılması yolundaki çalışmaların tümüdür. Eğitim hayat boyu sürer; planlı ya da tesadüfi olabilir. Eğitim, öğretimi de içine alan çok geniş bir terimdir” (Akyüz, 2008: 2).

“Eğitim insanın kendini gerçekleştirme çabasıdır” (Yılmaz, 2004: 20).

Tanımlardan eğitimin bir süreç olduğu, bu süreçte bireylerin davranışlarında istenilen yönde değişimler yaratılmasının amaçlandığı görülmektedir. Yetiştirme, geliştirme, toplumsallaştırma, belirlenmiş amaçlar, zihinsel, ruhsal, davranışsal değişiklikler ve kontrollü çevre, yani okul, eğitimin planlı etkinlikler dizgesi biçiminde ele alınması tanımların ortak noktalarını oluşturmaktadır. Bu noktalardan hareketle bireyin ve toplumun, daha ileri düzeyde de ulusların eğitilmesi, belli amaçlar, hedefler doğrultusunda eğitimden geçmesi, istenilen düzeyde ve nicelikte insan yetiştirmek amacı, planlı, programlı, sistemli eğitim çalışmalarını gerektirmektedir. Toplumdaki eğitim ihtiyacının örgütsel ilişkiler çerçevesinde yürütülmesi zorunluluğundan hareketle okul denilen kurum oluşturulmuş, böylece eğitim süreci belli düzenlemelerle okul çatısı altında kurumsallaştırılmıştır.

Okul, hedeflerin önceden saptanarak, bilerek kültürleme amacıyla kurulmuş toplumsal bir kurumdur. Okulda bireyin planlı ve programlı bir şekilde yetişmesi, zamanla planlı programlı bir toplum yaratılması anlamına gelmektedir (Varış, 1991: 13). Çünkü okullar bireyleri üretim sistemi ile doğrudan ilişkili mesleklere hazırlarlar; yani toplumun beşeri sermayesi okullarda üretilir (Gök, 1999: 1). Okul, bireylerin toplumsallaşmasını sürdürmesi, birlikte ve kurallı öğrenmenin gerçekleşmesi açısından olduğu kadar, toplumsal hedeflerin kurumsal düzeyde

planlanmasının da önemli bir adımını oluşturmaktadır. Bireyin hedefleriyle toplumsal hedeflerin üst üste geldiği oranda da başarılı, etkin bir eğitim sisteminden söz etmek mümkün olmaktadır.

Eğitimin toplumsal ve bireysel düzeyde amaçları bulunmaktadır. Tezcan’a göre; öncelikle eğitimin amaçları nesnel ölçülerle oluşturulmalıdır. Amaçlar saptanırken; toplum koşullarına ve gereksinimlerine, bireylerin temel gereksinimlerine, demokratik ideallere, düşüncelere, bireylerin öğrenme kapasitelerine, toplumsal ve ekonomik koşullara uygunluğuna göre hareket edilmelidir. Amaçlar kendi içinde tutarlı, istenen davranış değişikliğini açıklayan ve gerçekleşebilecek nitelikte formüle edilmelidir (Tezcan, 1985: 50-51). Toplum koşullarına, toplumun beklentilerine uymayan ya da toplumun güncel beklentilerine göre uyarlanmayan, kendini yenilemeyen eğitim topluma yarar sağlamaktan uzak kalacaktır. Benzer şekilde toplumdaki bireylerin beklentilerini karşılamayan, bireysel özelliklerini göz ardı eden ve amaçları gerçekleşebilecek biçimde ele almayan eğitim sistemleri başarılı olamayacaktır.

Eğitimde bireysel amaçlar; bireyin kendisini gerçekleştirmesini sağlamak, insan ilişkilerini, vatandaşlık sorumluluğunu, karar alma becerilerini geliştirmesine yardımcı olmak, ekonomik etkinliğini gerçekleştirmesine katkıda bulunmak, bilgiyi kullanmasını öğretmek, ona olumlu, akılcı ve mantıksal davranışlar kazandırmak, bir mesleğin bilgi, beceri ve tekniklerini öğretmek, çevresinde olan değişmeleri karşılayabilecek nitelikte yeni davranışlar kazandırabilmek, ruh ve beden sağlığını koruyup geliştirmesine katkıda bulunmak şeklinde ifade edilebilir. Toplumsal amaçlar ise; toplumda toplumsal adalet ve fırsat eşitliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak, toplumsal hareketliliği artırmak, kişilik bütünlüğü olan, işbirlikçi insan yetiştirmek, bireyin içinde yaşadığı yerel, ulusal ve evrensel kültürü özümsemesine, böylece kültürün taşınmasına yardımcı olarak yaşam geleneğini korumak, toplumun yenileşmesine, varlığını korumasına katkıda bulunmak, bireyde ve toplumda siyasal bilinç uyandırmak ve böylece toplumun siyasal modernleşmesine katkıda bulunmak (Ayhan, 1997: 16; Adem, 1993: 57; Varış, 1991: 24–28; Tezcan, 1985: 47–48; Başaran, 1987: 13-14; Aktaran, Yılmaz, 2004: 23-24) olarak ifade edilmektedir.

Eğitime bireysel ve toplumsal alanda gerçekleştirmesi beklenen son derece önemli görevler yüklenmiştir.

Amaçlarda da görüldüğü gibi birey ile bilgiyi buluşturma, bireyi ve toplumu ileri düzeylere taşıma ve yaşamı daha yaşanır kılma ancak eğitim aracılığı ile gerçekleştirilebilecek durumlardır. Eğitimin amaçları ve işlevleri birbiri ile iç içe ve birbirini destekler niteliktedir.

Eğitimin işlevlerinin kültürel (kültürel mirası kuşaktan kuşağa aktararak, toplumun kalıcılığına katkıda bulunmak), toplumsal (bireyleri toplumun bir üyesi kılma, toplumsallaşmasını sağlamak, çevreye ve topluma dinamik uyum sağlamaya yarayacak becerileri kazandırmak) ve ekonomik (ekonomiye üretim gücü, insan gücü sağlama) olarak sınıflanması mümkündür (Adem, 1981: 30–34). Ayrıca eğitimin toplumun insan yetiştirme düzenine, anayasal yapısına uygun vatandaş yetiştirme olarak açıklanabilecek siyasal işlevinden de söz etmek mümkündür (Büyükkaragöz’den aktaran Yılmaz, 2004: 29). Diğer bir deyişle toplumsal düzenin sürdürülmesinde de eğitimin siyasal işlevi devreye girmektedir.

Eğitimin başta toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik olmak üzere birçok işlevi bulunduğu görülmektedir. Kişilerin yaşadığı toplum ve çağdaş dünya için uyumlu bir üye durumuna gelmesi toplumsal işlevi zorunlu kılarken, toplumların siyasal anlamda eğitim sisteminden beklentileri siyasal işlevi kaçınılmaz hale getirmektedir. Yaşanılan toplumun anayasasında belirlenmiş olan siyasal sistemi benimsemiş, bu sisteme bağlı ve sistemin gelişmesinde rol alacak, liderlik yapacak insanlar, iyi vatandaşlar yetiştirmesi eğitimden beklentileri üst düzeylere çıkarmaktadır.

Tüm bu işlevleri yerine getirmesi beklenen eğitim, kişisel ve toplumsal anlamda önemini her geçen gün daha fazla hissettirmektedir. Eğitim hem bireyler olarak yüksek bir yaşam düzeyi elde etmenin, hem toplum olarak gelişme ve ilerlemenin hem de ülkelerin demokratik bir siyasal ve toplumsal yaşamı gerçekleştirmelerinin temel yoludur (Ozankaya, 2007: 300). Dolayısıyla eğitim, demokratik toplum yaratmanın, çağdaş toplum olmanın da vazgeçilmez koşulu olmaktadır. Hızla küçülen ve bütünleşen dünyamızda çağdaşlığın gereklerinden uzak

eğitim anlayışının fazla yer bulamayacağı, eğitim olmadan çağdaşlık çizgisine ulaşılamayacağı, eğitim düzeyi ile toplumların gelişmişlik düzeyi arasında paralel ilişki olduğu tartışmasız kabul edilmektedir.

Eğitimin bireylerde davranış değişikliğini amaçlaması ve bu değişikliği yaşantılarla sağlamaya çalışması geniş bir zamana yayılan bir süreç olduğundan hareketle, eğitimin temel niteliklerinin başında yavaş ilerleyen bir süreç olduğu söylenebilir. Bir kuşağı eğitmek 15–30 yıla yayılan uzun bir dönemi gerektirmektedir (Adem 1981: 4). Günümüzde yaşam boyu eğitim düşüncesinin ağır bastığı göz önünde tutulursa eğitime hiç bitmeyen bir süreç de denilebilir. Eğitim, beşikten mezara kadar devam eden yaş, cinsiyet, yer ve zaman sınırı tanımayan, tüm yaşamı kapsayan bir süreç olduğu için uzun dönemli plan ve politika yapmayı gerektiren, uzun döneme yayılan bir süreçtir.

Günümüzde eğitim anlayışı bireysel farklılıkları göz önünde bulundurmak zorunda olduğundan eğitimin giderek daha karmaşık hale gelmesi, eğitimin başka bir niteliğidir. Çağdaş eğitim anlayışında, bireylerin farklı zeka, ilgi ve yeteneklere sahip olduğunun kabul edilmesinin yanı sıra toplumsal ve ekonomik örgütlenmenin de giderek çeşitlenmesi sonucu, ortak noktaları korumakla birlikte, eğitim sistemi yeni uzmanlıklara ihtiyaç duyulmasıyla giderek daha karmaşık bir hal almaktadır (Adem 1981: 5). Toplumsal yaşam değiştikçe eğitimde de değişen koşullar altında farklı boyutlarda ve içerikte değişimler yaşanması kaçınılmazdır.

Eğitimin bir diğer niteliği de, eğitim etkinliklerinin bir hizmet olarak kabul edilmesi ve ekonomik alana yansıyan özelliklerinin bulunmasıdır. Eğitim etkinlikleri hem paralı (satılan ve satın alınan) hem de devlet eliyle ücretsiz olarak sürdürülebildiğinden diğer ekonomik alanlardan farklı ele alınmayı gerektiren bir ekonomik yapıya sahiptir. Eğitimin çalışan işçilerdeki niteliği yükselterek, iş verimliliğine doğrudan etki ettiği, hem geçim sağlamaya hem de yaşamı iyi bir biçimde geçirmeye yarayan bir araç olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Ekonomide tüketimin yapısını iyileştirdiği, ekonomik toplumsal akıcılığı hızlandırdığı, toplumun girişimci, yönetici ve diğer çalışanlarını bulmayı ve değerlerini artırmayı sağlayan bir seçme aracı işlevi gördüğü kabul edilmektedir.

Ayrıca eğitim harcamaları ulusal geliri artırıcı toplumsal bir yatırım, sonuçları uzun dönemde alınan bir girişimidir (Adem 1981: 6). Eğitim hem doğrudan hem de dolaylı bir biçimde ekonomik hayatı yakından ilgilendirmektedir.

Eğitimin niteliklerinin anlaşılması eğitim politikalarının oluşturulması açısından önem taşımaktadır. Birey ve ülke düzeyinde eğitimin önemi artan nüfus paralelinde daha fazla hissedilir duruma gelmiştir. Kalkınmanın temeli olan eğitim, en kârlı, en pahalı, sonucu en geç alınan ve yanlış yönlendirildiğinde çok büyük zararlara yol açan bir yatırımdır. Görüldüğü gibi eğitim, toplumsal kurumlar içinde, üzerinde önemle durulması gereken, uzun vadeli, planlı ve programlı çalışmaları gerektiren bir kurum niteliğindedir.

Günümüzde artık tüm dünyada toplumlar ve kurumlar için en değerli kaynak eğitilmiş insandır. Çünkü refahın, güvenlik ve sosyal statünün, eğitilmiş insan gücü ile gerçekleşebileceği inancı her kesim tarafından tartışmasız kabul edilmektedir.

Gelecek için yapılan uzun vadeli bir yatırım olan eğitim alanında, insan kaynaklarının gelecek için hazırlanması, söz konusu yatırımı yaparken geleceğin nasıl olacağının tahmin edilmesi ve nasıl bir eğitim verileceğine, kaynakların nasıl kullanılacağına doğru karar verilmesi son derece önemlidir. Bu derece önemli bir konuda ise bilgi teknolojilerinin kullanılması kaçınılmaz olmaktadır.

Ülkelerin gelişmiş, çağdaş ve ileri bir düzeye gelmeleri, eğitime verilen önem ve harcanan çaba ile doğru orantılıdır. Kalabalık nüfuslara ancak bireysel özelliklere göre, yaşam boyu ve gereksinim duyulan alanlarda eğitim, günümüzde ön plana çıkan AUE anlayışının gelişmesine yol açmıştır. Eğitim anlayışında değişen koşullara uymak, artan nüfusun eğitilebilmesi ve teknolojinin getirdiği kolaylık ve yeniliklerden faydalanılması, eğitimin işlevselliğinin korunması, artırılması, sosyal anlamda sürekliliğin sağlanması, toplumların belirlediği çağdaş hedeflere ulaşması, yer ve zaman sınırı olmaksızın yaşam boyu eğitim anlayışı, bir hizmet olarak AUE’e giderek artan oranda ihtiyaç duyulmasını beraberinde getirmiştir.

Kitle iletişim araçlarından ve iletişim teknolojilerinden yararlanan eğitim sektöründe, AUE sisteminin bir hizmet olarak, dünyanın pek çok gelişmiş ya da

gelişmekte olan ülkesinde farklı uygulama biçimleri karşımıza çıkmaktadır. Bir sonraki bölümde AUE’in bir hizmet oluşu ve ilerleyen bölümlerde farklı uygulamaları geniş bir biçimde ele alınacaktır.

1.3.2. Eğitim Pazarlaması ve Bir Eğitim Pazarlaması Ürünü Olarak Açık ve Uzaktan Eğitim

Pazarlama kâr amacı güden firmalar kadar, eğitim kurumları gibi kâr amacı gütmeyen kurumları da kapsamaktadır (Rogers, 1996: 8-9). Eğitim kurumları birer hizmet sağlayıcı ve öğrenciler birer potansiyel müşteri olarak karşılıklı etkileşimli bir sürecin tarafları şeklinde değerlendirilmektedir. Bu durumda eğitimin pazarlanabilir bir hizmet niteliğine sahip olduğu kabul edilmektedir (Xu, 2010:3). Eğitim kurumlarının, eğitimin pazarlanmaya ihtiyaç duyan bir ürün olduğunu görmeleri ile eğitim hizmetlerinin pazarlanması konusu önem kazanmıştır. Özellikle bilgi çağı olarak adlandırılan günümüz koşullarında eğitimin ayrı bir önem taşıması, eğitim sektörünün de bu alanda büyük bir rekabetin içinde kalması eğitim pazarlaması konusunu son derece önemli kılmıştır.

Michael eğitim pazarlaması kavramını, “kurumun ve eğitimle ilgilenen özel bir kamuoyunun karşılıklı yarar sağlayacak biçimde tanımlanacağı ve memnun olacağı bir çerçeve ya da süreç sağlayan kurumsal bir felsefe” (Michael, 1990: 24) olarak tanımlamaktadır. Kotler ve Fox ise eğitim pazarlamasını; “kurumsal hedeflere ulaşmak için, hedef pazar ile kurumsal değerlerin gönüllü değişimini sağlamak amacıyla, analiz, planlama, uygulama ve kontrol unsurlarının dikkatlice formüle edilerek tasarlanması, hedef pazarların ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması amacıyla kurumun sunduğu etkili fiyatlandırma, iletişim, dağıtım ve bilgilendirme hizmetleri” (Kotler ve Fox, 1985: 7) şeklinde ifade etmişlerdir. Tanımlardan görüleceği üzere kurum ve öğrencilerin karşılıklı yarar sağlamaları çerçevesinde kurumun çok iyi bir planlama ile hayata geçirmesi gereken bir süreç söz konusudur. Eğitimin pazarlamayı gerektirecek kadar rekabette önemli bir rekabet aracı olması ise günümüzün hızla değişen koşullarında bilginin değişen doğası sonucudur.

Bilgiyi üretmek veya üretilmiş bilgiye en kolay ve hızlı biçimde ulaşabilme yollarını bireylere sağlayabilmek konusundaki çabaların beraberinde getirdiği

rekabette başarılı olabilmenin yolunun üründe, hizmette ve insan gücünde kaliteye gereken önemin verilmesinden geçtiği kabul edilmiştir. Bu bağlamda, dünya ekonomisinde rekabet gücünü belirleyen en önemli kurumsal yapıların başında eğitim sistemleri gelmiş, teknolojiyi üretebilen, yaratıcı insan yetiştiren ve yeni teknolojilerin hızla üretime uygulanmasını sağlayan nitelikli insanların eğitimine önem veren kurumlara gereksinim artmıştır. Değişimin yarattığı zorlukların aşılmasında ve var olan rekabetçi ortamda eğitim alacak bireyler için ömür boyu kaliteli eğitim, öğretim anlayışına gerek duyulduğu gerçeği kabul edilmiştir (Bulut, 1997: 65). Bilgiyi üreten kurumlar kadar, bilgiyi üretmeye devam edecek, kullanacak ve bu sürecin sürekliliğini sağlayacak yaşam boyu eğitimin gereğine inanan bireylerin nitelikli eğitimi talep etmelerini sağlamak da önem kazanmıştır.

Toplumun diğer örgüt, kurum ve sistemlerinde olduğu gibi değişme ve yenileşmelerden etkilenen eğitim sitemleri, her üretim ve hizmet sektöründe olduğu gibi kalite konusuna önem vererek eğitimin kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yapmaktadırlar. Hızla değişen dünya koşullarına uyum sağlayacak, ülkelerini daha iyiye götürebilecek bilgi ve beceriye sahip nesillerin yetişmesi amacından hareketle, eğitimin hayat boyu sürmesi, yeni teknolojilerin eğitimde kullanımı, özel şirketlerin eğitimde rolünün artması, eğitim maliyetlerinin artması, disiplinler arası bilgi ve beceriye daha çok önem verilmesi, öğrenme konusunda daha etkin yaklaşımların kullanılması, üniversitelerin ve okulların yeniden tasarlanması yönünde gelişmeler öngörülmüştür (Aktaran; Eroğlu, 2002). Eğitim hizmetinin kalitesini artırmaya yönelik bu çalışmalar, kuşkusuz daha çok öğrenciye daha iyi hizmet verebilmek, diğer kurumlardan bir adım daha öne çıkabilmek ve kurumsal varlığını devam ettirebilmek amacı taşımaktadır.

Tüm bu gelişmeler değişen dünya düzeni içinde eğitimle ilgili anlayışın da değiştiğini göstermektedir. Ömür boyu eğitim ve iletişim teknolojilerinin sunduğu fırsatlar bir yandan AUE anlayışını geliştirirken, diğer taraftan öğrencilerin eğitim sistemlerinden yeni beklentilerinin doğmasına neden olmuştur. AUE kurumlarının da öğrenci beklentilerine ve rekabetçi ortama uygun hizmet anlayışı geliştirmeleri kaçınılmaz olmuştur. Diğer bir deyişle eğitimin bir hizmet sektörü olarak görülmesi ve değerlendirilmesi anlayışı benimsenmeye başlanmıştır.

Hemen hemen tüm kurum, kuruluş ve işletmelerin kendilerini birer hizmet örgütü olarak konumlandırmayı seçtiği, varoluş amaçlarını halka, tüketiciye hizmet vermek, hizmet etmek şeklinde ifade ettiği (Öztürk, 2008: 3–7) günümüzde, eğitim alanında yaşanan değişmeler, eğitimin bir hizmet işletmesi olarak önemli bir sektör olmasına yol açmıştır. Eğitimin bir hizmet sektörü olduğunu değişik kaynaklar aracılığı ile görmek ve göstermek mümkündür. Bunun için hizmetin ne olduğuna ve eğitimin de bu hizmetler arasında değerlendirilip değerlendirilmediğine bakmak yerinde olacaktır.

Hizmetler değişik bakış açılarına göre sınıflandırılabilmektedir. Hizmetleri dayanıklılıklarına, kolayda olup olmadıklarına, teknolojiye bağımlılık düzeylerine, tüketicilere sağladıkları faydalara göre (ulaşım, haberleşme, finans, eğitim, sağlık, dinlenme vb.) sınıflandırmak mümkün olduğu gibi, dokunulur dokunulmaz oluşlarına (İslamoğlu vd., 2006: 21) göre sınıflamak da mümkündür.

Tablo 1.1: Hizmetin Yapısına Göre Sınıflandırılması

Hizmetin

Yapısı İnsan Eşya

Dokunulabilir Hizmetler İnsan Vücuduna Yönelik Hizmetler Restoran Mallara Yönelik Hizmetler Nakliye Güzellik Salonları Ziraat

Saç Kesimi Makine tamir ve bakımı Sağlık Kuru temizleme Yolcu Taşıma Dokunulamaz Hizmetler İnsan Zihnine Yönelik Hizmetler Tiyatro Dokunulamayan Faaliyetlere Yönelik Hizmetler Bankacılık Müze Sigortacılık Eğitim Muhasebecilik Bilişim hizmetleri Hukuki hizmetler

Yayımcılık

Kaynak: Lovelock’tan aktaran Öztürk, 2008: 29.

Ayrıca pazarlanabilir veya pazarlanamaz oluşlarına göre, hizmetin yapısına göre, hizmet işletmesinin müşterisi ile ilişki türüne göre ve hizmet işletmesinin esnekliğine ve inisiyatifine göre de sınıflandırma yapılabilmektedir (Öztürk, 2008: 28-33).

Tablo 1.2: Hizmet İşletmesinin Esnekliğine ve İnisiyatifine Göre Hizmetlerin Sınıflandırılması

Yüksek İnisiyatif Düşük İnisiyatif

Yüksek Esneklik

Güzellik, bakım Kitlesel eğitim

Taksi hizmeti Koruyucu sağlık programları Mimari Tasarım

Özel Eğitim Hukuki hizmetler Düşük

Esneklik

Telefon hizmeti Toplu ulaşım Otel hizmeti Fast-food restoranlar Kaliteli restoran Sinema ve tiyatro Kaynak: Lovelock’tan aktaran Öztürk, 2008: 33.

Amerikan Pazarlama Birliği, hizmetleri 10 kategoride sınıflandırma yoluna gitmiştir (Aktaran: Öztürk, 2008: 8); Sağlık hizmetleri, finansal hizmetler, profesyonel hizmetler (avukatlık, muhasebecilik, mimarlık gibi), konaklama, seyahat ve turizm hizmetleri, spor, sanat ve eğlendirme hizmetleri, kamusal, yarı kamusal,