• Sonuç bulunamadı

B. Hint Okyanusu Dünyası ve Doğu Afrika

1. Doğu Afrika Kıyısı

Doğu Afrika kıyısı muson rejiminin temel parçalarından biridir. Kasımdan ocak ayına kadar Asya’da oluşan yüksek basınç kuşakları nedeniyle Arabistan’dan ve Batı Hindistan’dan Doğu Afrika’ya, Çin’den ise Güneydoğu Asya’ya doğru kuru

514 Alpers, op. cit., s. 22.

515 Ibid., s. 7.

148 rüzgârlar eser. Kış musonları denilen bu rüzgârlara kuzey güney yönlü yüzey akıntıları da eşlik eder. Nisan ayından itibaren bu süreç değişir. Yüksek basınç kuşakları güney yarımküreye kayınca rüzgârların ve akıntıların yönü kuzeye doğru döner. Söz konusu mevsimsel döngü, Hint Okyanusu dünyasının iletişim ağının temellerini oluştmuştur. Ancak, muson rejiminin de sınırları vardır. Örneğin Doğu Afrika özelinde, muson rüzgârları ve onlara eşlik eden yüzey akıntıları Mozambik Kanalı’nın kuzeyinde büyük ölçüde etkisini kaybeder. Ya da Kızıldeniz’in kuzey kıyıları ve Basra Körfezi’nin büyük bölümü hâkim rüzgârların yönleri ve güçlü gelgitler sebebiyle muson rejiminin ulaşım ağının kısmen dışında kalmıştır. Yine de musonların mevsimsel döngüsünün keşfi, Hint Okyanusu havzasındaki kaynakların kıyı ticaretinin kısıtlamalarından kurtulup okyanus-ötesine pazarlanabilmesinin önünü açmıştır. Bu minvalde, Doğu Afrika kıyısının sosyo-ekonomik ve siyasi kalıpları da büyüyen okyanus ötesi ilişkiler eşliğinde şekillenmiştir.

a. Hint Okyanusu Dünyasının Oluşumu

Her ne kadar kökleri M.Ö. üçüncü bin yıla dek uzansa da, Hint Okyanusu dünyasının oluşumu açısından kilit dönem M.Ö. birinci bin yıldı. Muson rüzgârlarının mevsimsel dinamiklerinin anlaşılmasının yanı sıra, Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki nihai bütünleşme süreci de M.Ö. birinci bin yılda başlamıştı.

Bu dönemde Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan büyük imparatorluklar her seferinde hâkimiyetlerini doğuya doğru daha çok genişlettiler. Söz konusu süreç, Büyük İskender’in fetihleri ile zirve noktasına ulaştı. Öyle ki, İskender sonrasında, Kızıldeniz’i de kullanmaya başlayan Akdenizlilerin Hint Okyanusu’ndaki mevcudiyetleri her geçen yüzyıl arttı.516 Ticari çıkara sahip aktörlerin çoğalması ve

516 Ibid., s. 28.

149 çeşitlenmesi Hint Okyanusu dünyasına büyük bir dinamizm kattı. Bu sayede dolaşım ağları giderek büyüyünce, M.Ö. 1. yüzyılda, Doğu Afrika kıyısı Hint Okyanusu dünyasının en batı ucu haline geldi.517

Doğu Afrika kıyısını Hint Okyanusu dünyasının ticaret ağlarına Güney Arabistanlılar bağlamıştı. Mısır’ın Kızıldeniz limanlarından kalkan gemiler Doğu Afrika’dan ziyade daha kısa sürede daha yüksek kârı garanti eden Hindistan kıyılarına yelken açıyorlardı. Bu nedenle, Doğu Afrika kıyısının ticareti Kızıldeniz’in kuzey kıyılarının aksine muson rüzgârlarından daha etkin yararlanan Güney Arabistan ekseninde gelişti. Güney Arabistanlı tacirler, Lamu Takımadaları’nın güneyindeki “Rhapta”ya dek uzanan kıyı şeridinden başta fildişi olmak üzere Hint Okyanusu dünyasında çokça talep gören egzotik ürünler ihraç ediyorlardı.518 Ancak, M.S. 3. yüzyılda Afro-Avrasya ticaret sistemi dağılma sürecine girince Hint Okyanusu’ndaki dengeler de değişti. Hint Okyanusu dünyası İran’da Sasani, Hindistan’da Gupta, Güneydoğu Asya’da Funan ve Afrika’nın Boynuz bölgesinde Aksum gibi büyük devletlerin ortaya çıkışı sayesinde Akdeniz gibi bir çöküşe sürüklenmemişti.519 Aksine ilişkiler Kızıldeniz’e de doğrudan etki edecek şekilde yeni bir dinamizm kazanmıştı. Öyle ki, Kızıldeniz önce Aksum’un denetimi altına girmiş, Sasaniler’in genişleme politikasını takiben büyük güçlerin bir rekabet alanı haline gelmişti. Güney Arabistan bu süreçte ticari etkinliğini yitirince Doğu Afrika’nın ilişkilerinin ekseni Basra Körfezi’ne kaydı.520 Siraf ve Sohar gibi Sasani kentlerinin tacirleri, Doğu Afrika kıyısındaki ticaret üstünlüğünü Güney

517 Mark Horton ve John Middleton, The Swahili: The Social Landscape of Mercantile Society, Cornwall, Backwell Publishing, 2000, s. 31.

518 Alpers, op. cit., s. 36.

519 Ibid., s. 38-9.

520 Horton ve Middleton, op. cit., s. 37.

150 Arabistanlılardan devralıp ticaret ağını Mozambik kıyısına dek genişlettiler ve köleyi ticaretin bir parçası yaptılar.521

Hint Okyanusu ticaretinin yoğunlaşması Doğu Afrika kıyısına sadece gemileri çekmedi. Büyüyen ekonomik potansiyel kıyı şeridini M.Ö. birinci bin yılın sonlarından M.S. birinci bin yılın başlarına dek bir göç noktasına dönüştürdü.

Özellikle Bantu dili konuşan toplulukların göç dalgası kıyı şeridindeki kültürel ve sosyo-ekonomik yapıya doğrudan etki etmişti. Demir aletler kullanan bu çiftçiler tarımsal altyapı güçlendirerek Doğu Afrika kıyısındaki yerleşik yaşamın gelişmesini sağladılar. Tarımla uğraşanlara ek olarak, pastoral topluluklar da bu dönemde kıyı şeridine göç ettiler.522 Öte yandan, bir başka göç dalgası okyanusun diğer ucundan geldi. M.Ö. 100 ile M.S. 300/400 arasında Endonezyalılar okyanus akıntılarını izleyerek Madagaskar’a göç etmeye başladılar.523 Endonezyalıların beraberlerinde getirdikleri muz, hindistan cevizi, pirinç, yam ve taro gibi ürünler zamanla Doğu Afrika’daki tarımsal üretimin kapsamını genişletti. Kitlesel göç dalgalarının yanı sıra, Doğu Afrika kıyısına yerleşen bir tacir topluluğu da vardı. Basra Körfezi’nden ya da Güney Arabistan’dan yola çıkan bir geminin ticaret döngüsünü tamamlaması en azından bir yıl alıyordu. Bu süreçte, kıyı şeridinde kalan tacirler yerel halka yakın ilişkiler kurarak günlük yaşamın bir parçası olmaya başladılar.524 Kültürel, siyasi ve sosyo-ekonomik açıdan bir dönüşüm sürecinin önünü açan bu nüfus hareketleri,

521 Ibid., s. 73.

522 Adria Laviolatte, “Swahili Cosmopolitanism in Africa and the Indian Ocean World, A.D. 600–1500,”

Archaeologies: Journal of the World Archaeological Congress, Vo. 4, No: 1(2008), s. 31.

523 Alpers, op. cit.,s. 38.

524M.S. 40 ila 70 yılları arasında yazılan Periplus of Erythraean Sea adlı eserde, ticaret için Rhapta’ya giden Arap tacirlerin burada yerel halkla evlilikler yaptıkları vurgulanmıştır. Beaujard, “ East Africa…”, s. 18.

151 Doğu Afrika kıyısında ticaretten beslenen kozmopolit bir toplumun ilk tohumlarını attı.

b. İslam’ın Yükselişi ve Svahili

İslam’ın ve Tang Hanedanlığı’nın eşzamanlı yükselişleri Hint Okyanusu’nda yeni bir dönem başlattı. İslam Halifeliği de Çin İmparatorluğu da uzun mesafe ticaretini geliştirecek bir ekonomi politikası izliyorlardı. Özellikle Halifelik’in 8.

yüzyılın ortasında siyasi ve ekonomik merkezini Basra Körfezi’ne taşıması, Hint Okyanusu ticaretine doğrudan etki etti. Nitekim Basra Körfezi’ndeki kentlerin yakın çevresinden karşılanamayan ihtiyaçları ve kentli nüfusla beraber büyüyen lüks mal talebi, Müslümanların okyanus-ötesi ticaret ağlarını giderek genişletmesine neden oldu. Bunun üzerine Doğu Afrika kıyısı, Müslüman tacirlerin uğrak noktası haline gelmeye başladı. Okyanus-ötesi ilişkiler yoğunlaştıkça ticaret gelirinden faydalanan kıyı toplumu giderek iç bölgelerde yaşayanlardan farklılaştı. Doğu Afrika kıyısı bu süreçte ayrı kültürel, siyasi ve sosyo-ekonomik bir birime dönüştü ve Arapça sahil kelimesinden türetilen “Svahili” adını aldı. Yani Svahili’nin oluşumu Doğu Afrika kıyısının Hint Okyanusu dünyasına eklemlenme sürecinin bir yansımasıydı.

(1) 700 – 1000: Basra Körfezi Dönemi ve Svahili’nin Ana Hatları

8. yüzyılın başlarında Doğu Afrika kıyısında köy ölçekli birçok yerleşim vardı.

Bu yerleşimler tarımın yanı sıra avcılık, balıkçılık ve hayvancılık da yapan; maden, taş ya da lif işlenen yerel üretim endüstrisine sahip küçük karma ekonomik

152 birimlerdi.525 Okyanus-ötesi ilişkiler vasıtasıyla ithal ettikleri mallar kıyı yerleşimlerinin farklı bir maddi kültür geliştirmelerini sağlamışsa da, demir işleme tekniklerinden, mimari ve seramik kültürüne dek birçok konuda iç bölgelerle hâlâ ortak noktalar mevcuttu.526 Yani kıyı toplumu iç bölgelerden belli bir dereceye kadar farklılaşmıştı. 8. yüzyılın ortalarından itibaren Hint Okyanusu ticaretinin yeni bir büyüme evresine girmesi sonrasında, kıyı şeridi ile iç bölgeler arasında ciddi bir uçurum oluşmaya başladı. Zira Sasanilerin ticaret ağlarını devralan Müslüman tacirler Doğu Afrika kıyısını çok daha yoğun ve düzenli olarak ziyaret ediyorlar, hatta kimileri bölgeye yerleşiyordu.

Müslüman tacirleri bölgeye çeken unsurlardan ilki köle ihtiyacıydı. Halifelik’in merkezi Basra Körfezi’ne taşındıktan sonra bölgede yeni kentler kurulmuştu. Ancak, kentleşmeyi destekleyecek kırsal bir gelişim için öncelikle bataklıkların kurutulması gerekiyordu. Müslüman tacirler bunun için Zanzibar kıyılarından yapılan köle ticaretini büyüttüler527; ta ki 868’de başlayıp yirmi yıl içinde doğrudan Bağdat’ı tehdit edebilecek kadar güçlenen ünlü Zenc İsyanı’na kadar. Öte yandan, Doğu Afrika kıyısı ile Basra Körfezi arasındaki ticari ilişkileri şekillendiren bir diğer unsur kereste idi. Bağdat, Samarra, Siraf ve Sohar gibi kentlerin giderek büyüdüğü Basra Körfezi taş ya da kereste gibi yapı malzemelerinden yoksundu. Müslüman tacirler 9.

ve 10. yüzyılda, söz konusu gereksinimi Lamu’nun ve Rufiji deltasının yoğun kaynaklarından karşıladılar.528 Bunlara ek olarak, Müslüman tacirler başta fildişi olmak üzere egzotik malların ticaretini de yaptılar. Ancak, bu mallar tüketimden ziyade okyanus-ötesi ticaret ağlarına katılmak için kullanılıyordu. Özellikle Hint ve

525 Laviolatte, op. cit., s. 33.

526 Ibid., s. 30.

527 Horton ve Middleton, op. cit., s. 73.

528 Ibid., s. 76.

153 Çin kentlerinde çokça talep gören fildişi Müslüman tacirler tarafından Hint Okyanusu’nda yeniden pazarlanıyordu.529 Okyanusun iki ucunda eşzamanlı olarak büyüyen kent ekonomilerin yarattığı dinamizm, 10. yüzyıla gelindiğinde, Doğu Afrika kıyısını düzenli ve yoğun ilişkiler kurduğu Basra Körfezi üzerinden ticaret sisteminin bir parçası yaptı.

Doğu Afrika kıyısının okyanus-ötesi ilişkileri bu dönemde kıyı açıklarındaki adalar üzerinden yürütülüyordu. Müslüman tacirler Shanga, Manda, Pate, Pemba, Zanzibar, Mafia ve Kilve gibi kıyı açıklarındaki adalara yerleşerek sürekli ticaret merkezleri kurmuşlardı.530 Gerek göçmenler gerek din değiştirenler sayesinde İslam bu yerleşimlerde toplumsal yapının bir parçası olmaya başladı.531 Öte yandan, bin yılın sonlarına doğru, ticarete katılan bu yerleşimlerden bazıları giderek büyüdü ve kentleşti.532 Ancak bu durum, Doğu Afrika kıyısında okyanus-ötesi ilişkileri tekeline alacak bir devletleşmeye yol açmadı. Zira bölgenin geniş çaplı bir merkezileşmenin önünü açacak toprak gelirinden yoksun olması, ticari çıkarın siyasete yön vermesine olanak sağlamıştı. Bu sayede, yeni yeni palazlanmaya başlayan kentler birbirinden bağımsız olarak yönetildiler. Yine de, kıyı şeridinin farklı kesimleri ya da kentleri farklı dönemlerde daha ön plana çıktı. Bunlardan ilki, M.S. birinci bin yılın sonlarına doğru kıyı ticaretinin odak noktasına yerleşen Pemba idi.533

529 Ibid., s. 75-6.

530 H. Neville Chittick, “The East Coast, Madagascar and the Indian Ocean”, der., Roland Oliver, The Cambridge History of Africa, Volume 3: From 1050 BC to AD 1600, Cambridge, Cambridge University Press, 1978, s. 187.

531 Horton ve Middleton, op. cit., s. 116.

532 Laviolatte, op. cit., s. 27.

533Adria LaViolette ve Jeffrey Fleisher, “The Urban History of a Rural Place: Swahili Archaeology on Pemba Island, Tanzania, 700-1500 AD,” The International Journal of African Historical Studies, Vol.

42, No: 3(2009), passim.

154 Kısacası, bin yılın sonlarına doğru Svahili’yi şekillendiren üç ana etken; ticaret, İslam ve kent-ekonomisi Doğu Afrika kıyısında giderek yayılıyordu. Öyle ki, M.S.

birinci bin yılın sonlarına doğru kıyı şeridinin kuzey doğu kısmında Kisvahili adında yeni bir dil ortaya çıkmıştı.534 “Kıyı dili” anlamına gelen Kisvahili’nin omurgasını Bantu dili meydana getiriyordu. Ancak, Kisvahili’yi öteki Bantu dillerinden ayıran, başta Arapça’dan olmak üzere, okyanus-ötesi ilişkiler vasıtasıyla Asya dillerinden edindiği yeni kelimelerdi. Ticari ilişkilerle beraber ortaya çıkan bu dil yine ticaretle yayıldı. Okyanus-ötesi ticaretin hacmi büyüdükçe Kisvahili güneye doğru yayılarak Doğu Afrika kıyısının “lingua franca”sı haline geldi.

(2) 1000 - 1500: Kızıldeniz Dönemi ve Svahili’nin Doğuşu

Hint Okyanusu dünyası 10. yüzyılda önemli bir dönüşüm sürecine girdi. Tang Hanedanlığı yüzyılın başında düşmüştü; Halifelik’in merkezi otoritesi ise giderek zayıflıyordu. Okyanus-ötesi ticaretteki iki büyük gücün düşüşleri batıda ve doğuda farklı sonuçlar doğurdu. Batıda Mısır’ı fetheden Fatimiler Bağdat’a karşı Kahire’yi, Basra Körfezi’ne karşı Kızıldeniz’i ön plana çıkarmaya başladılar. Üstelik 976’daki deprem sonucu Basra Körfezi’nin en önemli limanlarından biri olan Siraf’ın büyük oranda yıkılması Fatimilerin Kızıldeniz’i batı – doğu ticaretinde ana arter yapma politikalarına güç kazandırmıştı.535 Öte yandan, yaklaşık elli yıllık bir iç karışıklık döneminden sonra 960 yılında Çin’de siyasi istikrar yeniden tesis edilmişti.

İmparatorluğu birleştiren Song Hanedanı yeni bir ekonomik atılım dönemi başlattı.

Kentleşmenin, üretimin ve ticaretin hızla büyüdüğü bu dönemin etkileri o denli büyük oldu ki, başta Hint Okyanusu dünyası olmak üzere sistemin tümünde benzer

534 Laviolatte, “Swahili Cosmopolitanism…”, s. 30.

535 Chaudhuri, op. cit., s. 49.

155 etkiler yarattı. Bu sayede, Doğu Afrika kıyısının okyanus-ötesi ticaret gelirine dayalı Svahili toplumu etkisini giderek genişletti. (Ek 19)

Fatimilerin Mısır’ı fethi sonrasında batıdaki güç dengeleri değişmeye başladı.

Gerek Basra Körfezi’nin düşüşü gerek Akdeniz’in ekonomik açıdan kıpırdanmaya başlaması Fatimilere Mısır’ı yeniden uluslararası sistemin merkezlerinden biri yapma olanağı tanımıştı. Bunun için Kızıldeniz’in yeniden batı – doğu ticaretinde ana bir arter haline gelmesi ve Mısır gemilerinin Hint Okyanusu ticaretine doğrudan katılması gerekiyordu. Bu nedenle, Doğu Afrika kıyısı Fatimilerle beraber giderek Mısır’ın etkisi altına girdi. Fatimi ticaretine şekil veren iki temel mal vardı: Altın ve fildişi. 10. yüzyılın sonlarından itibaren, Bizans’tan Kuzey Afrika’ya, Endülüs’ten Sicilya’ya dek, Akdeniz’de fildişine karşı büyük bir talep oluşmuş; bunun üzerine Fatimiler, öteki Sahra-altı kaynaklara oranla kalite bakımından daha üstün olan Doğu Afrika fildişini Kızıldeniz vasıtasıyla Akdeniz’de pazarlamaya başlamışlardı.536 Öte yandan, Hint Okyanusu ticaretini finanse etmek için yeni altın kaynaklarına ihtiyaç duyan Fatimiler, Mısır’a taşındıktan sonra siyasi ve ekonomik başarılarını borçlu oldukları Batı Sudan altınına erişim kapasiteleri zayıfladığı için bir yandan Nübya’daki altın madenlerini yeniden açarken, diğer yandan Doğu Afrika kıyısından altın ihraç ettiler.537

Aslına bakılırsa, Fatimiler’in Doğu Afrika kıyısı ile ilişkilerinin büyük kısmı doğrudan değildi, Kızıldeniz’deki ticaret merkezleri üzerinden yürütülüyordu.

Fatimilerin Hint Okyanusu ticareti daha ziyade Hint kıyıları eksenliydi; çünkü Kızıldeniz limanlarından demir alan Mısır gemileri, Doğu Afrika kıyısındansa bir

536 Horton ve Middleton, op. cit., s. 79-80.

537 Ibid., s. 79.

156 sezon içerisinde varabilecekleri Hint kıyılarını tercih ediyorlardı. Bu nedenle, Doğu Afrika kıyılarıyla ticari ilişkiler Mısır gemilerinin antrepo olarak kullandıkları Aden538 gibi Güney Arabistan kentleri üzerinden yürütüldü. Nitekim Doğu Afrika altını önce Güney Arabistan’a aktarılıyor, Athar gibi limanlarda para haline getirildikten sonra Hint Okyanusu dünyasına sokuluyordu.539 Kızıldeniz merkezli bu ilişkilerin yoğunlaşmasıyla 12. yüzyılda, Doğu Afrika kıyısının kuzeyinde Mogadişu, Merca, Brava, Malindi ve Mombasa gibi önemli liman kentleri ortaya çıktı.540 Hatta Mogadişu 1150 – 1250 arasında altın ticaretini kontrol ederek kıyı şeridinin en önemli ticaret merkezi haline gelmişti.541 Altın ve fildişi merkezli bu ticaret, Doğu Afrika kıyısını Güney Arabistan ve Hint kıyılarından oluşan Mısır’ın üçlü ticaret sisteminin bir parçasına dönüştürmeye başladı.

Okyanus-ötesi talebin bel kemiğini oluşturan altın ve fildişi gibi mallar çoğunlukla Zambezi ile Limpopo nehirleri arasındaki bölgeden çıkarılıyor, buradan okyanus kıyısındaki Sofola’ya taşınıyordu. 12. yüzyıldan itibaren iç bölgelerdeki altın ve fildişi üretimini ve ticaretini örgütleyen devletleşme süreci Büyük Zimbabve ile yeni bir safhaya geçince Sofola’da biriken değerli mallar da giderek arttı.542 Ancak Sofola, coğrafi konumu gereği muson rüzgârlarından yeteri kadar faydalanamadığından okyanus-ötesiyle cılız ilişkilere sahipti. Bu nedenle, gemilerin tek sezon içerisinde erişebildiği en güneydeki yerleşim olan Kilve, 12. yüzyıldan itibaren Sofola ticareti üzerinde hâkimiyet kurdu ve burada biriken değerli malların Hint Okyanusu ticaretine girdiği ideal bir liman kenti haline gelmeye başladı.

538 Alpers, op. cit., s. 54.

539 Horton ve Middleton, op. cit., s. 79.

540 Oliver ve Atmore, op. cit., s. 197.

541 Kearney, op. cit., s. 85.

542 Collin ve Burns, op. cit., s. 166.

157 Özellikle altın ticareti üzerinde tekel kuran Kilve, 13. yüzyılın ortalarından itibaren Mısır ticaret sisteminin Afrikalı aracısı konumuna yükseldi.543 Ticaretin iki ucu olan Mısır ve Hint kıyıları haricinde, bu ilişki ağının en tepesinde Güney Arabistan kentleri bulunuyordu; Kilve ikinci, Sofola üçüncü, iki kent arasındaki limanlar ise dördüncü sırada yer alıyordu.544

Okyanus-ötesi ilişkiler yoğunlaştıkça Svahili kentleri, Hint Okyanusu’nun hiyerarşik ticaret sisteminin sadece bir parçası olmakla kalmadılar, uygulayıcısı da oldular. Nitekim Svahili kentleri de Hint Okyanusu’ndakine benzer bir eşitsiz ilişki üzerine inşa edilmişti. Kıyı toplumunun esas refah kaynağı okyanus-ötesi ticarette her daim talep gören köle, altın ve fildişi gibi mallardı. Ne var ki, bu mallar kıyı şeridinde değil, ekonomik ve toplumsal açıdan her hangi bir değer atfedilmeyen iç bölgelerde bulunuyor; buralarda yaşayan topluluklar ise demir, tuz ve bakır talep ediyorlardı.545 Svahili, bu iki bölgenin farklı taleplerini karşılayıp kârı maksimize edebileceği bir ticaret sistemi kurdu. Altını ya da demiri değerli ya da değersiz yapan toplumsal olarak belirlendiğinden, bu sistemin mantığı iç bölgelerdeki sosyo-ekonomik yapının değişmemesine dayanıyordu. Bu nedenle, ne İslam’ın ne okyanus-ötesinden sağlanan mamul malların iç bölgelere yayılmasına izin verildi.546 İslam okyanus-ötesi ilişkilere yön veren Svahili toplumuna özgü kaldığı gibi, iç bölgelerin talepleri kentlerde üretilen mamul mallarla karşılanıyordu. Öyle ki, Svahili kentlerinde yerel hammaddelerden yararlanarak ipek ve tekstil ürünlerinden takılara, boncuklara kadar geniş bir yelpazede mallar üreten büyük bir endüstriyel kompleks

543 Kearney, op. cit., s. 86.

544 Curtin, op. cit., s. 39-40.

545 Horton ve Middleton, op. cit., s. 99.

546 Ibid., s.89-90.

158 gelişmişti.547 Bu sayede Svahili toplumu, ticareti oldukça kârlı hale getiren farklı değer sistemleri arasındaki konumunu koruyabildi.

Söz konusu ticaret sistemi sayesinde Kilve 14. yüzyılda gücünün zirvesine ulaştı. Altın ve fildişi ticaretini tekelleştirip Aden üzerinden Hint Okyanusu dünyasına pazarlayarak büyük bir zenginlik biriktirdi. Kilveli yöneticiler yüzyılın başlarından itibaren para basmaya başlamış, kente bu zenginliğin bir yansıması olarak taştan büyük bir cami ve saray inşa ettirmişlerdi. Kilve’nin gelişen refahında ve üstünlüğünde ifadesini bulan 14. yüzyılın büyüyen ticareti, aynı zamanda Doğu Afrika kıyısının İslamlaşma sürecinin de tamamlanmasını sağladı.548 Ancak, 14.

yüzyılın ortalarında gerek iklimsel bozulmalar gerek veba salgını sonucu uluslararası ticaretin sert bir düşüşe geçmesiyle durum değişti. Kilve, nüfusunun önemli bir kısmını kaybetti549; hatta 1374’ten sonra para basmayı bıraktı.550 Kilve üstünlüğünü kaybedince 14. yüzyılın ikinci yarısında ticaretin büyük kısmı başta Mombasa551 olmak üzere Pemba ve Mogadişu gibi limanlara sahip kuzey kıyısına kaydı.552 Her ne kadar, 15.yüzyılın başında Kilve ticari ilişkilerini yeniden geliştirmeye başlamışsa da, bu kez ortakları sadece Müslüman tacirler değildi.

Müslüman tacirlerin uluslararası ticaretteki konumları bir süredir bariz şekilde zayıflıyordu. Özellikle 13. yüzyılın ortalarından itibaren, gerek teknolojik gerek ekonomik atılımları sayesinde Avrupa, Hindistan ve Çin, İslam’ın egemen olduğu

547 Ibid., s. 201.

548 Laviolatte, “Swahili Cosmopolitanism…”, s. 39.

549 Horton ve Middleton, op. cit., s. 80.

550 Beaujard, “East Africa…”, s. 26.

551 Michael Pearson, Port cities and Intruders The Swahili Coast, Indıa, and Portgual in the Early Modern Era, John Hopkins University Press, 1998, s. 43.

552 Insoll, “The Archaeology…”, s. 462.

159 eski uygarlık sahasını geride bırakmışlardı.553 Nitekim 13. yüzyılın sonlarından itibaren Arap Denizi olarak bilinen Hint Okyanusu’nun kuzey batı kesiminde ticari üstünlük Hint tacirlerine geçmişti.554 Giderek Batı Hint Okyanusu’nun genelinde etkin olmaya başlayan bu resim, 15. yüzyılda Doğu Afrika ticaretine de yansıdı.

Şimdi okyanus-ötesi ticareti Malindi, Mombasa, Kilve ve Pate gibi başlıca liman kentlerine yerleşen Hint ticaret diasporaları kontrol etmeye başlamıştı.555 Bir yandan, Hint tacirleri Doğu Afrika kıyısının liman kentlerini tekstil ürünleriyle doldururken, öte yandan, Çin malları kıyı kentlerinin ana ithalat ürünleri haline geldi.556 Böylelikle, Müslüman tacirlerin etkin olduğu dönem, Avrupalıların Hint Okyanusu dünyasına dâhil olmasından hemen önce sona ermiş, Doğu Afrika kıyısı okyanus-ötesi ticaretin öteki merkezleriyle ilişkiler kurmaya başlamıştı.557