• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Ekonomide Çin Etkisi: 1000 – 1500

B. Ortaçağ’ın Ekonomik Sistemi

2. Uluslararası Ekonomide Çin Etkisi: 1000 – 1500

94 Avrupa bu süreçte uluslararası ticaret ağından büyük oranda uzak kaldı.

Roma'nın çöküşü sonrasında Avrupa, barbar toplulukların hâkim olduğu, uygar dünyadan kopmuş coğrafi bir bölge haline gelmişti. Kentler küçülmüş, pazar ekonomisi gerilemiş, parasal sistem büyük oranda terkedilmiş ve geçim ekonomisine dönülmüştü.335 Öte yandan, Akdeniz’in büyük kısmında da benzer bir süreç yaşandı;

sadece Bizans hâkimiyetindeki bölgelerde kent merkezli ekonomik yapı korunabildi.

M.S. 600 - 1000 arasında, ağır tahta saban kullanımının yaygınlaşması mevcut durumu değiştirmeye başladı. Artık kuzeyin donmuş, balçıkla kaplı toprakları tarım alanlarına çevriliyordu. Hıristiyanlık’la beraber kuzeyin barbar toplulukları yerleşik yaşam ekonomisine geçmeye başlayınca, Avrupa'da ciddi bir ekonomik potansiyel ortaya çıktı. Ekonominin toprağa endeksli olduğu bir çağda tarımsal üretimin arttırılması, dışarıya daha çok mal satılması anlamına geliyordu. Nitekim kuzey denizlerindeki ticaret gelişmeye, kuzey batı Avrupa'da, kentin yerleşik geleneklerini fazla sahiplenmeyen yeni bir orta sınıf oluşmaya başladı.336 Uluslararası ticarete katılmaları kaçınılmaz olan kuzeyliler bunu Akdeniz kıyısındaki kentler üzerinden gerçekleştirdiler. Akdeniz, kıtanın ürettiği zenginliğin piyasaya girdiği ilk durak haline geldikçe, Basra Körfezi’nin düşüş, Kızıldeniz’in yükseliş süreci hız kazandı.

95 değişimler yarattı. “Modern dönemi öncüleyen bu endüstriyel devrim”337 sayesinde, tarımsal ve endüstriyel üretim hızla artarken, nüfus büyümeye,kentleşme yayılmaya başladı.338 Kentli orta sınıfın alım gücü yükseldikçe ticari mallara olan talep arttı ve okyanus-ötesi ticaretin hacmi giderek genişledi.339 Nitekim 11. yüzyıldan itibaren Hint Okyanusu’nun doğu kıyılarına340, 12. yüzyıldan itibaren ise batı kıyılarına Çin kaynaklı bir ekonomik canlılık hâkim oldu.341 Bununla birlikte, 13. yüzyılın başlarında, denizcilik alanındaki gelişmeler Çin’in okyanus-ötesi ticaretini daha da büyütmekle kalmadı, uluslararası ekonomide yapısal bir değişimin de önünü açtı.

Öyle ki, büyüyen gemiler daha çok mal taşımaya başlayınca, ticaretin yükte hafif pahada ağır lüks mallar üzerinden yürütülen yapısı niceliksel ve niteliksel açıdan devrimsel bir dönüşüme uğradı. Artık mamul mallar, tarım ürünleri ve hammaddeler gibi kitlelerin kullanımına uygun dökme (havaleli) mallar okyanus-ötesi ticaretin konusu haline gelmeye başlamıştı.342 Kısacası, Song Çin’inde ortaya çıkan refah o denli büyük oldu ki, 1000 - 1250/1300 arasında Hint Okyanusu’ndan Akdeniz’e, Avrupa’dan Afrika’ya kadar etkileri sistemin tümünde hissedilen bir büyüme yaşandı.343

a. Kızıldeniz’in, Akdeniz’in ve Avrupa’nın Yükselişi

Doğuda Çin siyasi birliğini yeniden sağlarken, batıda tam tersi bir süreç yaşanıyordu. Halife’nin otoritesi İslam topraklarının neredeyse her yerinde sorgulanmaya başlamıştı. Bu durum, 10. yüzyıldan itibaren Basra Körfezi’nin doğu

337 Curtin, op. cit., s. 137.

338 Frank ve Gills, op. cit,, s. 340.

339 Chaudhuri, op. cit, s. 53.

340 Frank ve Gills, op. cit, s. 341.

341 Kearney, op. cit, s. 77.

342 Curtin, op. cit, s. 149.

343 Frank ve Gills, op. cit, s. 338.

96 ticaretindeki mutlak üstünlüğünü kaybetmesine ve ticaret trafiğinin yavaş yavaş Kızıldeniz’e kaymasına yol açtı. Aslına bakılırsa, Kızıldeniz daha Tolunoğulları (868-905) döneminden itibaren durgunluktan çıkış emareleri gösteriyordu.344 Ancak, batıyla doğuyu birbirine bağlayan ana bir artere dönüşmesi, 969 yılında Mısır'ı fetheden Fatimiler ile birlikte gerçekleşti. Sünni Halifelik karşısında Şiilik'in siyasi zaferini amaçlayan Fatimiler Mısır’a büyük bir önem veriyorlardı. Zira Basra Körfezi'nin eski etkinliğini yitirdiği bir dönemde, zengin tarımsal üretiminin yanı sıra, Kızıldeniz'i kontrol eden stratejik konumu sebebiyle Mısır ciddi bir ekonomik potansiyele sahipti. Fatimiler bunun için öncelikle, Nil trafiğini toplayacak bir alanda, Bağdat'a rakip olarak tasarladıkları Kahire'yi kurdular. Öte yandan korsanlığı sonlandırarak, Kızıldeniz'i Hint Okyanusu ticaretine erişimde güvenli ve istikrarlı bir yol haline getirdiler.345 Ne var ki, Akdeniz yeniden bir “alışverişler dünyasına”

dönüşmedikten sonra, Fatimilerin Kızıldeniz politikasının herhangi bir anlamı yoktu.

Fatimi politikasının en önemli kısmı, doğu ticaretine katılımı teşvik eden çok kültürlülüğüydü. Akdeniz’deki ekonomik ve siyasi değişimlerin farkında olan Fatimiler, Yahudi, Hıristiyan, Mağribi diasporaların Mısır'da ve Levant'ta ticaret merkezleri kurmalarına izin vermişlerdi.346 Başta Avrupalılar olmak üzere Akdenizliler Hint Okyanusu’nun büyüyen ticaret ağına dâhil edilince Akdeniz dünyası dirilmeye başladı.347 Bu noktada, Fatimilerin İslam dünyası içinde yeni bir merkez yaratmaya yönelik Kızıldeniz politikası Akdeniz havzasındaki güç dengesinde bir kırılma yarattı. Zira Avrupalıların büyüyen ekonomideki konumları güçlendikçe Akdeniz’de daha çok söz sahibi olmaları kaçınılmazdı. Nitekim

344 Naylor, op. cit., s. 67.

345 Kearney, op. cit., s. 69.

346 Naylor, op. cit., s. 82.

347 Curtin, op. cit., s. 139.

97 Akdeniz’deki dengeler 11. yüzyılın ortalarından itibaren değişmeye başladı.

Avrupa’nın güneyindeki Müslümanlar konumlarını giderek kaybediyorlar, özellikle İtalyan kent devletleri Müslümanlar tarafından fethedilen bölgeleri tek tek geri alıyorlardı. 11. yüzyılın sonunda Akdeniz’de artık mutlak bir Müslüman üstünlüğü söz konusu değildi; Avrupalılar güce ortak olmuşlardı.

Avrupa’nın yükselişi küresel düzeyde etkileri hissedilemmeye başlayan Çin’deki ekonomik dönüşüm sayesinde devam etti. Sınai ve tarımsal üretime ek olarak, yeni açtığı madenlerden piyasaya artan şekilde altın sokmaya başlayan Song Çin'i, başta Avrupa olmak üzere, Afro-Avrasya sisteminin bütününde kentleşmeyi ve ticareti büyük oranda hızlandırmıştı.348 Öyle ki, kuzey Avrupa’nın Venedik ve Cenova gibi Akdeniz kıyısındaki kent devletler üzerinden uluslararası ticarete katılım süreci giderek yoğunlaştı.349 Böylece, Avrupalılar üstünlüklerini 12. yüzyılda Akdeniz'in tümüne yaydılar.350 Akdeniz Fatimiler ile beraber yeniden bir

“alışverişler dünyası” haline geldi ama hegemonik güç de ticaretle beraber batıya doğru kayacağı uzun yolculuğa başlamış oldu.

b. Krizler Dönemi: Eski Güçlerin Düşüşü

13. yüzyılda dünya Moğol istilaları ile sarsıldı. Orta Asya bozkırlarının göçebe halkalarını birleştirmeyi başaran Cengiz Han, Çin’den Doğu Avrupa’ya kadar uzanan büyük bir fetih hareketi başlatmıştı. Moğollar bütün Avrasya’yı ezip geçerken Müslümanları da es geçmediler ve Memlüklüler tarafından ilerleyişleri durdurulana kadar İslam topraklarında büyük bir yıkım yarattılar. Öyle ki, Moğollardan sonra ne

348 Hodgson, “Expansion…”, s. 4.

349 Abu-lughod, “Süreksizlikler ve Süreklilik: Tek Bir Dünya Sistem mi Yoksa Birbirini İzleyen Sistemler mi?”, Dünya Sistemi, der., A. G. Frank ve B. K. Gills, çev. Esin Soğancılar, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2003, sf. 519.

350 Kearney, op. cit., s. 80-1.

98 Basra Körfezi’ndeki sulama sistemi eski etkinliğinde kurulabildi ne Bağdat eski günlerine bir daha geri dönebildi.351 Her ne kadar, İslam dünyasını bir kriz içerisine sürüklese de, Moğol fetihleri ilk aşamada uluslararası ticaret üzerinde olumlu bir etki yarattı. Avrasya’nın tek bir otorite altında birleştirilmesi ile uzun mesafeli karayolu ticaretinin önündeki engeller azalmıştı. Ancak, imparatorluk dağılma sürecine girip kaos türemeye başlayınca deniz yolu kullanımı yeniden yükselişe geçti.352 Mısır’ı yöneten Memlüklüler Moğollar sonrasındaki bu şartları iyi değerlendirdiler. Kara yollarının güvenli, Basra Körfezi’nin rakip olmaktan çıkması üzerine Kızıldeniz 13.

yüzyılın sonundan itibaren doğu ticaretine giden ana arter haline geldi.353 Böylece, Mısır yeniden sisteme yön veren merkezlerden biri oldu. (Ek 9)

14. yüzyıl daha önce deneyimlenmeyen bir kriz dönemine sahne oldu. Ticari ilişkilerin büyümesi dünyanın farklı bölgelerini ekonomik olarak birbirine bağlamıştı. Ancak, veba salgını birbirine bağlı olmanın ekonomiden öte etkileri olabileceğini somut olarak gösterdi. Veba virüsü, kimi zaman kara yollarını takip ederek, kimi zaman limandan limana yayılarak Çin’den Avrupa’ya ve Mısır’a kadar uluslararası ticaretin bir çok merkezini etkisi altına aldı. Salgının etkisi o denli büyüktü ki uluslararası ekonomi 14. yüzyılda keskin bir düşüş dönemine girdi.354 Doğu ile batı arasındaki bağlantıyı sağlayan başlıca merkez olan Mısır salgından en çok etkilenen ülkelerden biri oldu. 1347’de başlayıp 15. yüzyılın başlarına dek etkili olan veba salgını Mısır’daki nüfusu ve tarımsal üretimi oldukça azalttı.355 Hatta Mısırlı orta sınıf (Kerimiler de dahil olmak üzere) salgından öyle kötü etkilendi ki,

351 Mcneill, Dünya..., s. 378.

352 Curtin, op. cit., s. 150.

353 John M. Hobson, Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, çev. Esra Ermert, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2011, s. 60.

354 Abu Lughod, European…, passim.

355 Chauduri, op. cit., s. 60.

99 devlet özel sermaye yönetimindeki endüstrileri ve baharat ticaretini tekelleştirmek zorunda kaldı.356 Bu süreçte, Akdeniz – Hint Okyanusu arasındaki ticaret hattı açık tutulmuş ve Müslümanlar aracı rollerini korumuşlardı. Ne var ki, İslam topraklarında savaşlar ve salgınlar karşısında direnç gösterebilen Çin, Hindistan ve Avrupa karşısında gerileme süreci artık gözle görülebilir bir hal almaya başladı.

Bir diğer kriz, kurulduğu andan itibaren Afro-Avrasya sisteminin taşıyıcı kolonlarından biri olan Çin’de gerçekleşti. Yaklaşık 60 – 70 yıllık bir resesyon döneminden sonra Avrupa’nın dinamizmi, Hintli tacilerin artan etkinlikleri ve hepsinden önemlisi Çin İmparatorluğu’nun yeniden birleşmesi sonucu uluslararası ekonomi bir büyüme sürecine girmişti.357 (Ek 10) 1368’de ülkeyi Moğol yönetiminden kurtarıp yönetmeye başlayan Ming Hanedanlığı (1368-1644) Song döneminden kalma ticaret politikasını devraldı, hatta geliştirdi. Öyle ki, Amiral Cheng-Ho komutasındaki 63 gemiden oluşan Çin donanması, 1405 dolaylarında, batı Asya ve Afrika kıyılarına dek uzanan okyanus-ötesi bir sefer düzenledi.358 Sonraki 30 yıl boyunca sürdürülen ve Hint Okyanusu dünyası hakkında doğrudan ve net bilgiler sağlayan buna benzer seferler, Çin’deki büyüyen ticari çıkarların bir yansımasıydı. Fakat görünen o ki, söz konusu seferler Çin’de önemli bir kırılma yarattı. Toprak sahibi sınıf ve Konfiçyusçu memurlar yayılmacı ticaret politikası sayesinde ekonomideki ağırlıkları giderek artan tacirlere karşı konumlarını korumak istiyorlardı.359 Bu nedenle, 1430’lardan itibaren okyanus-ötesi politika terk edildi ve

356 Kearney, op. cit., s. 98.

357 Philippe Beaujard, “East Africa, the Comoros Islands and Madagascar before the sixteenth century,” Azania: Archaeological Research in Africa, Vol. 42, No: 1 (2007), s. 26.

358 Kocka, op. cit., s. 29.

359 Idem.. Çin’in 1430’larda aniden içe kapanmasına dair başka tezler de vardır. Bunlardan en önemlisi, hazineden önemli bir pay almasına rağmen donanmanın kuzey sınırlarını göçebelere karşı koruma gereksinimine karşılık vermeyişidir. Öte yandan, okyanus-ötesi seferleri yürüten “hadım”

100 uzun mesafe ilişkilerini yürütmeleri zorlaşan Çinli tacirler iç piyasaya yöneldiler.

Böylelikle Çin, modern dönemin şafağında kendini Hint Okyanusu dünyasından yalıttı.

Çin’in içe kapanmasıyla eşzamanlı olarak Avrupa okyanus-ötesi bir genişleme sürecine girdi. Aslına bakılırsa, Avrupa 11. yüzyıldan 13. yüzyılın ortalarına kadar coğrafi bir genişleme yaşamıştı.360 Bu genişleme 15. yüzyılda, Avrupa’nın karmaşık siyasi mücadelelerinden uzakta kalan İber yarımadasındaki krallıklar tarafından Atlantik Okyanusu’na doğru büyütüldü. 1440’da okyanusun azgın sularıyla boğuşabilecek yeni bir gemi tasarlayan Portekizliler, bu tarihten itibaren Atlantik’e doğru genişlemeyi sistematikleştirdiler.361 Öyle ki, Afrika’nın batı kıyılarını izleyerek gitgide daha güneye inen Portekiz filosu, 1497’de Vasco de Gama kaptanlığında Ümit Burnu’nu dönerek Hint Okyanusu’na çıktı. Portekizliler Hint Okyanusu’na girdiklerinde bir güç boşluğu ile karşılaştılar, çünkü Portekiz gemileriyle mücadele edebilecek denli büyük gemilere sahip olan Çinliler donanmalarını çürümeye terketmişlerdi. Müslümanlar ise denizcilik alanında uzun süredir Avrupalıların gerisindeydi. Nitekim Portekizliler 1509’da Diu açıklarında kendilerinden sayıca üstün olan İslam donanmasını bozguna uğratıp, 1510’da Goa’da, 1511’de Malakka’da, 1515’te Hürmüz’de üsler kurdular. Her ne kadar, gerisi gelmemişse de Portekizlilerin hızlı yayılışları Avrupa’nın denizlerdeki amirallerle Konfiçyusçu bürokratlar arasındaki bitmek bilmeyen kavga ve Çin’in dış dünyayı küçümsemesine dair nedenler de bu değişimi açıklamak için kullanılmaktadır.

360 Immanuel Wallerstein, Modern Dünya-Sistemi: Kapitalist Tarım ve 16. Yüzyılda Avrupa Dünya Ekonomisinin Kökenleri, çev., Latif Boyacı, İstanbul, Yarın Yayınları, 2010, s. 55’den Archibald R. Lewis,

“The Closing of European Frontier,” Speculum, XXXIII, 4. Oct., 1958, s. 475-476. Hıristiyan Avrupa bu dönemde, güneyde Akdeniz’deki adalardan batıda İrlanda, İskoçya ve Galler’e, doğuda Slav ve Balt topraklarına dek genişledi. Üstelik aynı dönemde Avrupalı köylüler boş bırakılmış bölgelere yerleşip tarımsal üretim yapmaya başlamışlar, bu sayede yerleşik ekonomi kıtanın büyük bölümünde hâkim hale gelmişti.

361 1452 Dum Diversas, 1455 Romanus Pontifex, 1456 Inter Caetera gibi bildiriler ile Portekiz’in Atlantik-ötesi çıkarları Papa’nın hukuksal garantisi altına alındı.

101 üstünlüğünün ilk göstergesiydi. Öte yandan, Portekizliler Hint Okyanusu ticaretine hakim olmaya çalışırken, İspanyollar 1492’de keşfettikleri Amerikalardan Avrupa’ya büyük derecede altın ve gümüş akıtmaya başlamışlardı. Avrupalıların coğrafi keşifleri uluslararası sistemin lojistik ağında hiç görülmemiş değişikliklere neden oldu ve birikimin merkezi giderek Atlantik Okyanusu’na doğru kaydı.