• Sonuç bulunamadı

Dinlerini Tatbik Etmeyip Tahrif Etmeleri

2. KUR’AN’DA KÂFİRLERİN TASVİRİ

2.3. KAFİRLERİN KENDİ İNANÇLARINA KARŞI TUTUMLARI

2.3.4. Dinlerini Tatbik Etmeyip Tahrif Etmeleri

Dinlerini tatbik etmeme başlığı müşriklerden ziyade, Ehl-i kitab’la ilgilidir. İsrailoğulları pek çok peygamberle şereflendirilmiştir. Tevrat, Zebur ve İncil kendilerine verilmiştir. Ancak dinlerinde sebat ve istikamet gösterememiş, dinlerini tatbik etmemiş ve tahrif etmişlerdir. Hattâ peygamberleri hayattayken buzağıya taparak dinlerinde ne kadar istikametsiz ve sebatsız olduklarını göstermişlerdir994. İtikadî açıdan müşriklere benzemişlerdir. Dünyevî çıkarlarına ve arzularına ters düşen dinî emirleri ve hükümleri, arkalarına atmışlar ve uygulamamışlardır.

Yüce Allah, Ehl-i kitap’tan dinlerini tatbik edeceklerine dair kesin söz almıştı. Bu misaka göre, meselâ, Tevratı uygulayacaklar, hükümlerini gizlemeyip insanlara beyan edeceklerdi. Sadece Allah’a ibadet edecekler, ana-babaya, akrabaya, yetimlere ve yoksullara güzel muamele edeceklerdi. Namazı dosdoğru kılacaklar, zekatı verecekler birbirlerinin kanını dökmeyecekler ve yurtlarından çıkarmayacaklardı. Ancak Ehl-i kitap zamanla sözlerini tutmadılar, çok azı müstesnâ dinden yüz çevirdiler. Azgınlıkta ve günahta yardımlaştılar. Birbirlerini öldürdüler. Âdeta Kitabın bir kısım hükümlerini inkar ettiler. Peygamberlere iman edip sahip çıkacaklarına ve Allah rızası için gerekli yerlere infak edeceklerine dair söz verdikleri halde enbiyayı öldürdüler995.

Ehl-i kitap “ma’rufu emretmek ve münkerden nehyetmek” gibi çok önemli, İslam toplumu için vazgeçilmez bir vazifeyi de terketmişlerdir. Dinlerini tatbik etmeme adına mühim ihlallerinden birisi de budur. İyiliği emredip kötülükten nehyetmek, bir cemiyetin kendi kendisini kontrolüdür ve toplumu çeşitli sapmalardan korur. Bu görevi de başta, âlimlerin yapması gerekir. Bu vazife yapılmadığı zaman gerek manevî musibetler, gerekse maddî cezalar o toplumu kuşatır996.

İsrailoğullarından kafir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri, sınırı aşmaları, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmamaları ve kâfirleri

994

Bakara, 2/63, 83-85; Âl-i İmrân, 3/187; Nisâ, 4/154-155; Mâide, 5/12. Bakara, 2/93.

995

Ulutürk, Ehl-i Kitab, s. 44.

(müşrikleri) velî edinmeleridir997” Münkerden alıkoymak şöyle dursun Ehl-i kitap’tan birçoğu, günahta, başkasının hakkına tecavüz etmekte ve haram yemekte birbirleriyle yarışırlardı. Hal böyleyken İsrailoğullarının mürşitleri ve fakîhleri ise kendilerine düşen vazifeyi yapmazlar, bu insanları günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetmezlerdi998 Hattâ, insanlara iyiliği emrederken, kendilerini unutmaktaydılar999. Başkalarına nasihat etseler bile, söyledikleri şeylere evvelâ kendileri uymazlardı.

Kur'an-ı Kerîm, Ehl-i kitap’ın yukarda zikredilen, hattâ aşağıda zikredilecek durumlarını ciltlerle kitap taşıyan merkebin haline benzetmektedir1000. Tevratın mesajını ulaştırma ve onu uygulama yükümlülüğünü kabul ettikleri halde, sonra bu yükümlülüğü yerine getirmeyen yahudiler, tıpkı ciltlerle kitap taşıyıp da, onları anlamayan ve onlardan istifade edemeyen merkebe benzemişlerdir1001.

Ehl-i kitap’ın Allah’a verdikleri sözlerini bozmaları, haktan ve hidayetten uzaklaşma ve dalalete düşme sürecinin başladı manasına gelmektedir. Artık dejenerasyon ve çürüme başlamıştır. Bu sapmayı diğerleri takip etmiştir. Bundan ötürü de Allah onları lanetmiş, kalblerini mühürlemiş ve katılaştırmıştır. Böylece onlar, kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif etmişler kendilerine tebliğ olunan hususlardan pek çoğunu da unutmuşlardır1002.

Yahudiler Tevratı tahrif etmişlerdir. Zira yahudilerin din adamları “...Onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.” meâlindeki âyette buyurulduğu gibi, Tevratı tahrif etmişlerdir. Lugatta

tahrîf, bir şeyi uzatmak, bozmak, değiştirmek anlamına gelir. Sözgelimi kalemi tahrif

etmek, onu uzatmak, açmak, sivriltmek demektir. Sözün tahrifi ise, kelimeleri vaz’ olundukları anlamdan çıkararak birkaç anlama gelebilecek şekle sokmaktır1003.

Nisâ, 4/154-155; Mâide, 5/12-14. 997 Mâide, 5/78-80. 998 Maide, 5/62-63. 999 Bakara, 2/44. 1000 Cumu‘a, 62/5.

1001 Beğavî, Meâlimü’t-tenzîl, VIII, 114.

1002

Tahrif kelimesinin dinî anlamı iki maddede özetlenebilir1004: Birincisi, bir kelime yerine başka kelimeyi koyarak yapılan tahriftir. Meselâ, Hz. Peygamber’in bazı vasıflarını anlatan kelimeler ve recm yerine başka kelimeler yerleştirilmiştir. Bu tür değişikler en fazla tercüme ve bir dilden bir dile nakletme sırasında olur1005. Nitekim şu âyette bu hususa işaret edilmektedir: “Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!1006” Lafzî tahrif diye de isimlendirilen bu kısım Tevrat ve İncildeki bazı âyetlerin gizlenmesi anlamına da gelir1007. Yine lafızlarla ilgili tahrif hakkında Tevrattaki kelime ya da kelime gruplarının kitaptaki yerlerinden alınıp başka yerlere konulması açıklaması da yapılmıştır1008. İkincisi ise âyetlerin anlamlarını fasit ve batıl tevillerle çarpıtmaktır. Manevî tahrif de denilir. Bid’at ehli fırkaların, Kur'an âyetlerini kendi heva ve önyargılarına göre te’vil etmeleri de bir nev’i manevî tahrif olarak nitelenmektedir1009.

İsrailoğulları kendilerine verilen ilahî kitaplara sahip çıkıp tatbik etmedikleri gibi, Peygamberlere ve toplumdaki salih insanlara da zulmetmişlerdir: “Allah'ın âyetlerini inkar edenleri, haksız yere peygamberleri öldürenleri ve adaleti emreden insanların canlarına kıyanları can yakıcı bir cezayla müjdele!1010” Yahudiler, kendilerine gönderilen peygamberlerden bir kısmını öldürdükleri gibi peygamberlerin takipçisi, halka istikameti ve dinde i’tidali emreden salih insanların da canlarına kıymışlardır. Hz. İsa’yı öldürdük demişler, Hz. Meryem’e iftira atmışlardır1011. Hz. Meryem’e babasız çocuk doğurduğundan ötürü zina iftirasında bulunmuşlardır1012.

1004 Râzî, Mefatîhu'l-gayb, IV, 325.

1005 Elmalılı, Hak Dini, II, 567.

1006 Bakara, 2/79.

1007 Dehlevî, Fevzü’l-kebîr fî usûli’t-tefsîr, Beyrut, 1987, s. 29.

1008 Rıza Tefsiru’l-Menar, V, 140.

1009 Râzî, Mefatîhu'l-gayb, IV, 93.

1010 Âl-i İmran, 3/21.

1011 Nisâ, 4/156-157.