• Sonuç bulunamadı

Bir Müslümanın İşlediği Ma’siyet

3. KAVRAM TEFSİRİ VE BAZI NİTELİKLERİ

1.2. KÜFRÜN KUR’AN’DAKİ ANLAM ÇERÇEVESİ

1.2.5. Bir Müslümanın İşlediği Ma’siyet

1.2.5. Bir Müslümanın İşlediği Ma’siyet

Bir müslümanın irtikab ettiği ma’siyet ve günah başlığıyla “küfür” teriminin mü’minlere isnad edilerek âyetlerde geçtiği anlatılmaktadır. Selef küfrün bu anlamını küfran-ı nimet tabiri ile ifade etmiştir. Hemen belirtelim ki, bizim “nankörlük” başlığı altında kastettiğimiz mana şirk, tekzib, nifak ve küfran-ı nimet tabirleri ile anlatılanları tamamını kapsamaktadır. Birkaç âyette sarih olarak küfür kavramının şümülüne mü’minler de dahil edilmiştir. Kur'an-ı Kerîm’de küfür kelimesi, istisnasız, tamamen inkarcıları anlatan bir terim değildir. Bir mü’minin, kişiyi dinden çıkarmayan günahı ve ma’siyeti manasında da âyetlerde geçmektedir.

398 Nisa, 4/140; Tevbe, 9/68; Mücadele, 58/17.

399 Nisa, 4/145.

400 İzutsu, Dini ve Ahlakî Kavramlar, s. 239-240.

401 Ahzab, 33/73; Tevbe, 9/67-68, 71-72; Haşr, 59/11.

402 Tevbe, 9/84.

Sebe’ melikesinin tahtını yanıbaşında gördüğünde Hz. Süleyman, “Bu, şükür mü edeceğim yoksa küfür(nankörlük) mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lutfundandır...404” demişti. Bu âyette, küfür fiili, Hz Süleyman’a isnad edilmektedir. Küfre zıt olarak da şükür kelimesi zikredilmektedir. Bu ise, âyette geçen küfür kelimesine asla kişiyi dinden çıkaran imanın zıddı tekzib manası yüklenemiyeceğini gösterir. bu olsa olsa bir müslümanın masiyete ve günaha düşmesi, nankörlük etmesi anlamına gelir405.

Küfür kelimesi aşağıdaki âyetlerde ise, Resûlullah’ın güzide ashabı Ensar topluluğu için kullanılmaktadır. Diğer bir ifadeyle mü’min topluma isnad edilmektedir: “Ey iman

edenler! Kendilerine kitab verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi

yeniden inkarcılığa sevkederler. Size Allah'ın âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl nankörlük edersiniz(keyfe tekfurûn)? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir. Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.”406 Bu âyetler şu olay üzerine nâzil olmuştur: Evs ve Hazrec kabileleri müslüman olmadan önce birbirleriyle savaşan iki düşman topluluktu. Hz. Peygamber’in Medineye hicretiyle iki kabilenin ekseriyeti İslam’la şereflenmiştir. Neticede savaşlar, yerini sulha ve huzura bırakmıştı. Aradaki buzlar erimiş iman kardeşliği onları bir bütün haline getirmişti. Yahudiler, bu durumdan hayli rahatsız olmuşlar, hased ve adavetleri kamçılanmıştı. Birgün, Evs ve Hazrec’ten bir grub, bir mesliste oturup kaynaşmışlar kardeşlik atmosferinde sohbet ediyorlardı. Bu hali gören Şâs b. Kays isimli yahudi, Ensar’ın arasında çok şiddetli şavaşların olduğu Buâs gününü onlara hatırlatması için bir yahudi gencini onların meclise görderir. Kararlaştırıldığı gibi yapılır ve neticede önceki savaş anıları canlanan Evs ve Hazrec’e mensub kişiler silahlarına sarılırlar ve kabilelerini yeniden savaşa çağırırlar407.

404 Neml, 27/40: ﻢﻳﺮآ ﻲﻨﻏ ﻲﺑر نﺈﻓ ﺮﻔآ ﻦﻣو ﻪﺴﻔﻨﻟ ﺮﻜﺸﻳ ﺎﻤﻥﺈﻓ ﺮﻜﺷ ﻦﻣو ﺮﻔآأ مأ ﺮﻜﺷأأ ﻲﻥﻮﻠﺒﻴﻟ ﻲﺑر ﻞﻀﻓ ﻦﻣ اﺬه لﺎﻗ

405 Ebussuûd, İrşâdü akli’s-selim, VI, 287; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, IV, 175.

406 Âl-i İmran, 3/100-102.

407 Taberî, Câmiu'l-beyân, IV, 38; İbn Atıyye, Abdülhak, el-Muharrerü’l-vecîz fî tefsiri Kitabi’l-Azîz, Beyrut 1993, I, 482; Suyutî, Celalüddin, Lübabü’n-nukul fî esbâbi’n-nuzûl, Beyrut, 1990, s. 55.

Görüldüğü üzere, âyetin umumîliği ilkesi saklı kalmakla beraber, bu olayla ilgili peşipeşine üç âyet nazil olmuştur. İlk âyet “Ey iman edenler” hitabıyla başlamaktadır. Ortadaki ikinci âyette “ve keyfe tekfurûn” ibaresi geçmektedir. Takibeden üçüncü âyet ise, “Ey İman edenler” diyerek başlamaktadır. Böyle bir siyak çerçevesinde küfür masdarına ancak nankörlük anlamı yüklenebilir. Kişiyi dinden çıkaran tekzib anlamı yüklenemez. Zira imanın karşıtlığına dayanan inkar veya küfr-ü ekber408 manası verilebilseydi önceki ve sonraki âyetlere “iman edenler” şeklinde başlanmazdı; çünkü bir çelişki olurdu409.

Mü’minlerin günah işlemekle dinden çıkmadıklarını belirten başka âyetler de vardır: “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar, saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever410.” Bu âyette müslümanların birbirleriyle savaşmaları, onlardan mümin vasfını kaldırmamakta ve imanla te’lif edilmektedir. O halde, Ensara hitap eden âyetlerde geçen küfür kelimesine, iman karşıtı kişiyi dinden çıkaran tekzib anlamı yüklenemez. Zira Ensar, karşı karşıya gelseler de birbirleriyle savaşmamışlardır. Bu demektir ki, küfür kelimesi müslümanın irtikab ettiği, işlediği günah ve masiyet manasını da kapsamaktadır. Nitekim âyetin nuzuluna dair bilgilere bakıldığında da Allah’ı inkar veya tekzibi işmam eden bir şeye rastlanmamakta, bilakis bazı nimetlerin hatırlatıldığı anlaşılmaktadır411.

Ensara hitap eden üç âyetin ibare ve muhtevasına benzer bir üslübla, Hz. Peygamber veda hutbesinde ümmetine şöyle seslenmiştir: “Benden sonra nankörlük ederek(küffaran), birbirinizin boynunu vurmayın412.”

Burada geçen küfür terimine nankörlük manası yüklenmiştir. Bunun yanında, “küffâran” kelimesine, Arap dilinde, silah kuşanana “kâfir” denilmesinden mülhem olarak “savaşmak için silah kuşanmak”

408 İbnü’l-Kayyim, el-Cevziyye, Ebu Abdillah Muhammed, Medaricü’s-sâlikîn, Beyrut 1997, I, 344.

409 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, III, 282.

410 Hucurat, 49/9.

411 Tahâvî, Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, Beyrut 1994, II, 316-317.

anlamını verenler de vardır413. Bu durumda hadîsin manası, “Benden sonra silaha sarılarak birbirinizin boynunu vurmayın” şeklinde olur.

Hz. Peygamberin vedâ hutbesinde geçen bu küffâran kelimesine verilen ikinci mana, Ensarla ilgili âyete tatbik edildiğinde ise, âyetin meali şu şekilde olmaktadır: “Size

Allah'ın âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl silahlarınıza sarılırsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir” Bu mana

nüzul sebebi olarak anlatılan olaya da muvafık düşmektedir.

Kur'an-ı Kerîm’de zikredilen ‘küfür’ terimiyle ilgili olarak, “ Küfür ifadesi İslam toplumunun dışındaki cemaatleri ve toplulukları tanımlayan bir kavramdır” genellemesi yapılmaktadır414. Gerçekten tekzib anlamında yani kişiyi dinden çıkaran anlamıyla küfr kavramı inananları muhatab alarak Kuran’da geçmemektedir. Zira Kur'an-ı Kerîm’de, inananları tekfir etme anlamında bir kullanıma rastlanmaz. Bu durum bilindiği gibi Haricîlerde ilk olarak görülmüştür. Ancak yukardaki âyetlerde de görüldüğü üzere küfür kelimesi, birkaç âyette de olsa mü’min topluma isnad edilmektedir. Kanaatimizce bu tür genellemelerin bir doğruluk payı olmakla beraber isitsnâları ve sakıncalı tarafları olabilir.