• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.4. Araştırma Hipotezlerinin Geliştirilmes

3.4.2. Dindarlık ile Faydacılık Arasındaki Hipotezler

Geleneksel iktisat teorisine göre insan (tüketici), fayda-maliyet analizi yapan ve karını maksimize etmek için çabalayan rasyonel bir varlıktır. Bu bakımdan her tüketici faydasını yükseltmek maliyetlerini en aza indirmek isteyecektir. Ancak 1979 yılında, Daniel Kehnaman ve Amoss Tversky, ortaya attıkları insan her zaman rasyonel hareket etmez bazen bilerek hata yapabilir paradigması ile klasik anlayışa bir alternatif gelişmiştir. Daha sonraki çalışmalarla birlikte, rasyonel hareketten sapmaların nedenlerinden birinin de inanç ve din olabileceği gözlenmiştir. Bu nedenle, çalışmada dindarlık düzeyleriyle tüketicilerin faydacılık algıları nasıl bir ilişki sergiledikleri çalışmaya ayrı bir özgünlük ve yeni çalışmalar için bakış açısı sağlayacaktır. Tüketiciler ister borsada, ister markette, ister bankada, nerede olursa

olsun tüketim alışkanlıkları ufak farklılıklar gösterse de genel itibariyle benzerdir. Davranışsal finansla ortaya çıkan tüketici eğilimlerindeki farklılıklar zamanla inanca dayalı eğilimlere de yerini bırakarak farklı bir boyut kazanmaktadır. Nitekim, İslami doktirinde, şahsi menfaatten ziyade ahlaki prensipler ve toplumsal çıkarlar daha önde geldiği için, geleneksel iktisat kuramının aksine olarak faydacılığın daha dindar insanlarda ikinci planda olacağını göstermektedir (Sincer, 2017).

Bilhassa tarihte İslami doktrini esas alan Osmanlı zamanında bireyler, esnafların kendilerine yetecek kadar kazanç sağladıktan sonraki müşterilerini komşu esnaflarına yönlendirmesi, faydacılığı maksimize eden anlayışa zıt olarak dindarlığın, tüketim ve alışveriş piyasasında, ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Yani, Allport ve Ross (1967)’un dediği gibi dindar bireyler ana

dürtülerini dinlerinde bulurlar ifadesinden hareketle dindarlık, tüketici davranışlarını

ve faydacılık anlayışlarını değiştirebilecektir.

Literatüre bakıldığında spesifik olarak, yukarda bahsedilen cümleleri farklı çalışmalarla desteklemek mümkündür. Sun ve arkadaşları (2012), faydacılık unsurlarından algılanan kullanışlılık, algılanan finansal maliyet, algılanan özel deneyim ve subjektif normların tüketicilerin faizsiz mobil bankacılık uygulamalarını kullanma niyetlerinde etkili olup olmadığını ve din ve dindarlığın bu etkileşimde moderatör etkisini gözleyen bir çalışma yapmışlardır. Çalışmada, subjektif normlar, algılanan faydacılık, algılanan özel deneyim gibi değişkenlerin faizsiz mobil banka uygulamalarını kullanma niyetlerinde etkili olduğu gözlenirken, Müslüman ve gayrimüslim tüketici davranışlarındaki farklılığı da ortaya çıkarmıştır. Dahası, Müslümanların da dindar ve lakayt diye sınıflandırıldığı bu çalışmada, gayri müslim ve lakayt dindarların algılanan faydacılığa odaklandığını, buna mukabil aşırı dindar Müslüman tüketicilerin algılanan özel deneyim ve subjektif normlara odaklandığı vurgulanmıştır. Algılanan finansal maliyet ise, tüketiciler için önemli bir argüman olarak görülmemiştir ki bunun ana faktörü Malezya bölgesinde sunulan bu hizmetin görece oldukça az maliyet içermesidir.

Faizsiz bankaların kurulduğu zamandan beri bankacılık endüstrisinde rekabet yoğunluğu giderek artmaktadır. Bu bankalar sadece rekabetçilik değil aynı zamanda müşterilerine İslami ilkeleri haiz bir alternatif model sürmektedir. Ancak tüketiciler

her ne kadar bu ilkelere uygunluğu, değerlendirme kriterlerinin başına koysalar da, İslami pencerenin yanı sıra faydalarını da maksimize etme düşünceleri olmaktadır. Öyleyse, konvasniyonel bankalar gibi müşteri memnuniyeti ve kârlılığını (faydacılığını) esas alarak dindar tüketicilerin manevi tatmini sağlayacak enstrümanları da kullanması stratejik bir değer katacaktır. Yani bir Müslüman öncelikli olarak dine göre bir hayat felsefesi benimser ancak güvenilirlik, kârlılık, sunulan hizmet kalitesi ve algılanan maliyetlerin düşmesi gibi faydacı unsurları da düşünmesi ve bir bütün olarak ikisine de bakması olağandır. Diğer bir deyişle, helal dairesinde meşru nimetleri ve haklarını takip etmesi, her alanda olduğu gibi bu alanda da, itidalli ve istikametli bir hal gözetmesinde bir beis yoktur. Zira Kur’an’ı Kerim’in manevi tefsiri olan Hadislere de bakıldığında Peygamberimiz (SAV) de hayatı boyunca orta halli olmayı, ifrat ve tefritten (aşırılıklarda) kaçınmıştır. O zaman her alanda örnek olduğu gibi ticari hayatın lokomotifi olan konularda da takip edilecek orta hali sunmaktadır diyebiliriz. Hatta konvansiyonel bankalar bile yavaş yavaş faizsiz banka ürün ve hizmetlerini sunmaya başlamıştır. Faizsiz bankaların hizmet kalitelerini belirlemede anahtar boyutları inceleyen bir çalışma, Şeriat esasları ve somut (dokunulur) olma boyutları müşteriler için olmazsa olmaz olduğunu ispatlayarak, argümanımızı desteklemektedir (Dahari, vd., 2015).

İngiltere’de 2000 katılımcı ile gerçekleştirilen bir çalışmada ise, müşterilerin bankacılık tercihlerinde, aile, öneri, konum, tavsiye, itibar, hizmet beklentisi gibi dışsal nedenleri ile sunulan tekliflerin cazibesi, ev bankacılığı hizmetlerinin bulunması, şube açılış saatleri, ödenen rekabetçi faiz oranları gibi içsel nedenler olarak yapılan ayrımla müşterilerin finansal bilgi düzeyiyle nasıl ilişkili olabileceği incelenmiştir. Neticede, finansal bilgileri yüksek olan müşterilerin faydacılığını artıran içsel nedenlere daha çok dikkat ettiği ve finansal bilgi düzeyi düşük olan müşterilerin ise, daha çok dışsal nedenlere yöneldiği gözlenmiştir (Devlin, 2002).

İçgüdümlü ve dışgüdümlü boyutları inceleyen bir başka çalışma da, dindarlık boyutları olarak ele alınmış ve içgüdümlü dindarlık daha çok her zaman her yerde hayatını dini esaslara göre şekillendirmeyi esas alırken, dışgüdümlü dindarlık boyutunda, dini kendi çıkarları ve menfaati uğruna, sadece zorda kaldığı zamanlarda

ve dinden bir çıkar umarak yaşamayı prensip edinmek olduğu vurgulanmıştır (Allport, 1967).

Her ne kadar farklı dinlerde de bu durum mütalaa edilse de, bu çalışmanın esas aldığı, son din ve bozulmamış olarak kabul edilen İslami dindarlık açısından ele alınacak olursa, ihlas (Rıza-i İlahi, samimiyet) bu dinin en önemli içgüdüm boyutu sayılabilir. Yani dindar insan her hareketinde yalnız ve yalnız Allah’ın emri ve izni dairesinde hareket eder ve bu çerçevede yaşamına tercihlerine yön verir. Allah’ın izni ve emri dairesinde olan dindarlık, bankacılık hizmetleri gibi ticari ve maişet işlerinde faydacılığını da takip edebilir. O halde dindar insan bazen dini faydacılığı için kullanabileceği gibi bazen de hem dinini hem menfaatini aynı anda işleme alabilir. Ancak din ile bireysel faydacılık arasında seçim yapmak durumunda kalan kişiler her halde içgüdümlü dindarlardan ise menfaatini ikinci plana atarlar. Tersi ise makusen mütenasiptir. Bu doğrultuda aşağıdaki varsayımlar test edilecektir:

H5: Katılım bankacılığı faizsiz finansal ürün müşterilerinin dindarlık düzeyleri ile faydacılık algıları arasında anlamlı ve pozitif yönlü bir ilişki vardır.

H6,7,8(a,b,c,d,e): Faizsiz finansal ürün tüketicilerinin dini inanç (a),

ibadet/uygulama(b), bilgileri(c), tecrübe (d), sonuç(e) boyutları ile algılanan kullanışlılık(6), algılanan güvenilirlik(7), algılanan finansal maliyet (negatif yönlü) (8) boyutları arasında anlamlı ve pozitif yönlü karşılıklı bir etkileşim vardır.