• Sonuç bulunamadı

DEVLET YÖNETİMİ

Yeni Assur ve Yeni Babil krallıklarında, Mezopotamya’nın geleneksel devlet yöne-tim anlayışı doğrultusunda en tepede kral bulunurdu. Kralın yönetici sülaleden gelmesi önemliydi. Tahtı zorla, bir taht entrikasıyla ele geçiren farklı sülale men-supları bile kendilerini yerine geçtikleri krala bağlayan yazıtlar veya şecereler yaz-dırmışlardır. Kral en büyük tanrıların yeryüzündeki temsilcisi, onun adına ülkeyi yöneten büyük rahip idi. Kralın kutsal kişiliği tanrılara, tapınaklara yaptığı hiz-metler çerçevesinde kabul görürdü. Assur ülkesinde yalnızca kendi tanrıları değil, Sümer ve Akkad ülkesinin tanrıları da saygı görür, onların tapınaklarının kutsal-lığına inanılırdı. Kralın tahta tanrılar tarafından seçilerek oturtulduğuna inanılır, ya da yazıtlarda böyle olduğu vurgulanırdı. Tahta çıkış töreni de ülkenin en büyük tanrısının tapınağında gerçekleştirilirdi. Sarayın duvarlarına asılan, sefer yapılan bölgelerde ana kayalara yapılan veya tapınaklara sunulan heykellerde kral, başlığı, asası ve kendisini koruyan tanrı sembolleriyle betimlenirdi.

Assur ve Babil kralları yazıtlarında isimlerinin başında “Büyük Kral”, “Güç-lü Kral”, “Yukarı Deniz’den (Akdeniz) Aşağı Deniz’e (Basra Körfezi) Kadar Olan Bölgenin Hâkimi”, “Dört Bir Yanın Kralı”, “Evrenin Kralı” ve “Sümer - Akkad Ül-kelerinin Kralı” gibi unvanlar kullanırlardı. Kral en büyük rahip olması yanında ordunun komutanı, önemli davalara bakan yargıç ve kanun koyucu idi.

Assur ve Babil uygarlıklarında devlet yönetiminde, başkent ve eyalet merkez-lerinde kralın altında, binlerce yılda gelişerek şekillenmiş köklü bir bürokrasi bu-lunmaktaydı. Yeni Assur Krallığı’nda bürokrasi Assur’dan sonra sırasıyla başkent olan Kalhu, Dur-Şarrukin ve Ninive kentlerinde hizmet etmiştir. Babil ise eski dünyanın en görkemli kült merkezi ve değişmez başkenti idi.

Krallığı yönetim merkezi olan başkentin sitadeli, yani kralın sarayı ve yönetim merkezinin kalbi, bürokrasinin tepesindeki görevlilerin bulunduğu yer idi. Saray-da, kral ve ailesinin yanı sıra, aynı aileden üst düzey yöneticiler ve hadım görev-liler yaşardı. Yönetimde çok sıkı bir hiyerarşik düzenin var olduğu bilinmektedir.

Kral ile herkes doğrudan görüşemez, önemli görülen istekler bir görevli aracılığıy-la kraaracılığıy-la iletilirdi. Üst düzey görevlere öncelikli oaracılığıy-larak kral soyundan gelenler

atan-1

Hadım: Yeni Assur döneminden Osmanlı’ya kadar birçok Doğu sarayında, kral ailesinden olmayan erkek görevliler hadım edilerek, yapılan bir müdahaleyle erkekliği yok edilerek çalışmaktaydı. Bunlardan önemli bir bölümü çocuk yaşta saraya getirilip burada yetiştirilen görevlilerdi. Assur

Eski Mezopotamya ve Mısır Tarihi

92

maktaydı. Eyaletlerde önemli aileler ve yerel yöneticilerin sülalesinden gelenler bu göreve getirilmekteydi. Yeni Assur döneminde sarayda görev yapmış olan bazı hadım (şa reşi) memurlar da eyaletlere veya orduda yüksek görevlere atanmış-tır. Bunlar duvar resimleri ve kabartmalarda sakalsız olarak gösterilen, erkekliği bir operasyonla bitirilmiş saray görevlileriydi. Soylarını devam ettirme endişesi olmadığı için, özellikle III. Tiglat-pileser sonrasında yapılan reformlarla hadım memurlar, haremdeki görevlerinin yanı sıra, ordu komutanlıklarına, hatta eya-let yöneticiliğine kadar yükseltilmişlerdir. Bunlar turtanu (başkomutan), rab saki (büyük saki), nagir ekalli (saray habercisi), abarakku (güvenlik sorumlusu), bel pihati veya şaknu (eyalet yöneticisi) gibi unvanlar taşırlardı.

Mezopotamya’nın önemli uygarlıklarından Yeni Assur ve Yeni Babil dönemi yukarıda söylediğimiz gibi diğerleriyle karşılaştırıldığında oldukça ayrıntılı olarak belgelenmiştir. Bunda devletin hizmetinde çalışan yazıcı sınıfının büyük katkısı vardır. Günümüze ulaşan çivi yazılı kil tablet arşivleri, ana kayalar veya steller (dikili taşlar) üzerindeki uzun yazıtlar yanında saray duvarlarını süsleyen birçok kabartmada yazıcıların varlığını gösteren resimler vardır. Assur kabartmalarında kralın yanında, çiviyazısı ile kil tablete ve olasılıkla Aramice alfabe yazısı ile papi-rüs üzerine kayıt tutan iki yazıcı görülür. Kamışlardan yapılan papipapi-rüs, korunması zor olduğu için günümüze çok fazla ulaşmamıştır. Yazıcı sınıfı, bürokrasinin ayrı-calıklı kesimini meydana getirdi.

Eyaletler

Yeni Assur ve Yeni Babil krallıkları egemen oldukları bölgeleri farklı yöntemlerle merkeze bağlamaktaydı. Başkent ve çevresindeki büyük kentlerin imarı, buralar-daki yönetim binalarının ve tapınakların inşası, tamiri ve masrafları eyaletlerden gelen vergiler ve sefer sonrası elde edilen ganimetlerle karşılanmaktaydı. Ayrıca kentlerin ihtiyaç duyduğu yiyecekler için düzenli tarım ve kesintisiz bir ticare-tin yürütülmesi gerekliydi. Bu nedenle başkent ve çevresinde merkezi yönetimin planlaması ve kontrolü daha belirgin bir biçimde görülür.

Tarım veya madencilik bakımından zengin olan bölgelerde kurulan eyalet merkezlerinde merkezden tayin edilen yönetici ve bürokratlar doğrudan saraya bağlı olarak görev yapardı. Bunlar bölgelerindeki gelişmeleri yazdıkları mektup-larla saraya bildirirlerdi. Elde edilen gelirleri ve topladıkları vergileri düzenli ola-rak göndermek asıl görevleriydi. Örneğin tarım ve madencilik bakımından zengin olan Yukarı Dicle havzasında, Diyarbakır çevresinde Amedi, Tuşhan ve Tidu gibi eyalet merkezleri bu anlayışla inşa edilmişti. Sitadel ve aşağı şehirden oluşan eya-letlerin boyutları 30 hektarı aşmaktaydı. Kuzey Suriye ve Güney Mezopotamya’da bulunan önemli kentler ve kent devletlerinde genel yapıya fazla müdahale edil-memişti. Bunlar yapılan seferlerle krallığa bağlanmış, vergi ödemesi ve isyan et-memesi koşuluyla bir tür otonom yönetim olarak korunmuştur. Kargamış, Til Barsip gibi kentler Assur karşıtı ittifaklara girmedikleri sürece geleneksel yapısını korumuştur. Yeni Assur döneminde zaman zaman Assur karşıtı ittifaklara giren Babil’e uygulandığı gibi bu kentler isyan ettiklerinde yakılıp yıkılmış ve doğrudan krallığa bağlanmıştır.

Bir bölgenin doğrudan krallığa bağlı eyalet haline getirilmesi buraya merkez-deki bürokrasinin küçük bir modelinin oluşturulması anlamı taşımaktaydı. Assur ve Babil ülkesinin sınırları içinde bu türde çok sayıda eyalet oluşturulmuştu. Eya-letlerde temel ihtiyaçlar için merkezi planlama çerçevesinde iş bölümü

oluşturul-makta, atölyeler kuruloluşturul-makta, tarım potansiyelini artırmak için nüfus nakilleri ger-çekleştirilmekteydi. Assur Krallığı’nın yeniden düzenlediği bölgelerin tümünde günlük ihtiyaçlar için seri üretimden çıkmış tek tip çanak çömlek üretimi gerçek-leştirilmekte, ancak yönetici başkentte olduğu gibi lüks kaplar kullanmaktaydı.

Assur ve Babil krallıkları ele geçirdiği yeni kentlerdeki uzman ve sanatçılardan yararlanmakta, bunlardan ihtiyaç duyduklarını başkente taşımaktaydı.

Ordu

Yeni Assur ve Yeni Babil kralları için sefere çıkmak yalnızca yeni topraklar elde etmek veya güvenliği sağlamak amacıyla yapılan bir iş değildi. İmparatorlukların merkezlerinde gelişen bürokrasi ve yönetici sınıfın giderleri için hazineye gelir sağlamak, vergilerin düzenli ödenmesini sağlayacak güç gösterisinde bulunmak, yeni işgücü elde etmek gibi birçok neden sefer gerekçeleri arasında sayılabilir. As-sur Krallığı’nın merkezinde, “ekal maşarti” adı verilen kışla sarayda eğitim yapan düzenli bir ordusu vardı. Ancak komutan ve çekirdek güçten oluşan buradaki bir-likler sefere giden ordunun oldukça küçük bir bölümünü oluştururdu. Büyük ordu genellikle başkent ve çevresinde yaşayan köylülerden meydana gelmişti. Eyaletler de sefer döneminde orduya askeri birliklerle katılmak zorundaydılar. Ele geçirilen ülkelerden tehcire tabi tutulan toplulukların bir bölümü eğitilerek orduya asker olarak katılırdı. Ordudaki asker sayısı krallığın gücü doğrultusunda değişmekle birlikte bazı dönemlerde yüz bini aştığı kaydedilmiştir. Örneğin III. Şalmaneser Doğu Akdeniz kıyı bölgesine yaptığı sefere yüz yirmi bin askerle gitmişti. Orduda iki sınıf bulunmaktaydı: Piyade ve süvari. Askerlerin çoğu piyade idi. Süvari sınıfı MÖ dokuzuncu yüzyıldan itibaren oluşmaya başlamıştır. Ayrıca esas vurucu gücü oluşturan savaş arabaları önemli oranda temsil edilmekteydi.

Orduda kullanılan silahlar geleneksel ok, yay, kalkan, kılıç ve mızraktan oluş-maktaydı. Assurlular savaş arabaları yanında, kale kapılarını kırmak, surlarda ge-dik açmak için tekerlekli “koçbaşı” ve benzer ağır silahlar geliştirmişlerdi. Bronz levhalar ve taş bloklar üzerine işlenmiş savaş sahnelerinde bu tür silahlar ön plan-da işlenmiş ve Assur’un egemen gücünün sınır tanımazlığı vurgulanmıştır. Yeni Assur kral yıllıkları ve savaş sahnelerinin işlendiği kabartmalar, ordunun savaştan dönerken aldığı olağanüstü sayıdaki ganimetleri saymaktadır.

Yeni Assur Krallığı’nın sınır tanımaz bir güç haline gelmesinde geliştirdiği hangi tür silahların katkısı olmuştur? Tartışınız.

Resim 6.1 Kale kapılarını kırmak ve surlarda gedik açmak için geliştirilmiş tekerlekli ağır silahlar (Handcock 1912).

2

Eski Mezopotamya ve Mısır Tarihi

94