• Sonuç bulunamadı

Harita 10. Çin’in Afrika’daki Finansal Projelerinin Coğrafî Dağılımı

4.3. Devlet Kimliklerinin Etkisi

Çin ile Afrika devletlerinin yönetsel kimlikleri büyük oranda benzeşmektedir.

Çin, otoriter tek-parti sistemi ile yönetilen bir ülkedir. Afrika’da demokratikleşme yönünde önemli ilerlemeler kaydedilmişse de henüz çoğu ülkede kurumsallaşmış bir

451 Meiner Pieter van Dijk, “The Impact of the Chinese in Other African Countries and Sectors”, The New Presence of China in Africa, Ed. Meine Pieter van Dijk, Amsterdam University Press, 2009, s.

158.

452 Marcus Power ve Ana C. Alves, China and Angola: A Marriage of Convenience?, Fahamu Books, Oxford, 2012; Lucy Corkin, Uncovering African Agency: Angola’s Management of China’s Credit Lines Ashgate, Farnham, 2013.

453 Brendan Vickers, “Africa and the Rising Powers: Bargaining for the Marginalized Many”, International Affairs, Cilt 89, Sayı 3, 2013, s. 676.

454 Öyle ki 1990’lı yılların sonunda bazı Doğu ve Güneydoğu Asya devletlerinin Batı’ya meydan okumasını ifade etmek için kullanılan “Hayır Diyebilen Asya” sloganı, yerini “Hayır Diyebilen Afrika”

sloganına bırakmıştır. Bkz. Donna Lee, “Global Trade Governance and the Challenges of African Activism in the Doha Development Agenda Negotiations”, Global Society, Cilt 26, Sayı 1, 2012, s. 93;

François Lafarge, “La Chine, une puissance Africaine”, Perspectives Chinoises, Sayı 90, Temmuz-Ağustos 2005, s. 9; Chris Alden, “Leveraging the Dragon: Toward An Africa That Can Say No”, Yale Global, 25 Haziran 2015, http://yaleglobal.yale.edu/content/leveraging-dragon-toward-africa-can-say-no, 3 Aralık 2017.

142 demokratik idare tarzı oluşmamıştır. Bu durum, hem Çin’de, hem Afrika ülkelerinde iç politika sorunlarının uluslararasılaşmasına neden olabilmektedir.

Bu bağlamda Çin’i Afrika’ya yönelten faktörlerden birisi, otoriter devlet kimliğine bağlı olarak, ülke içindeki insan hakkı ihlalleri üzerinden kendisine karşı daimî bir cephenin veya uluslararası izolasyonun oluşmasını engelleme düşüncesidir.455 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip beş daimî üyesinden biri olması Çin’i başlı başına bir diplomatik güç yapmakla birlikte, BM üyelerinin yüzde 28’ini oluşturan 54 Afrika ülkesi de BM Genel Kurulu’nda ve komisyonlarda önemli bir destek unsuru olabilmektedir. Yönetim anlayışları Çin’inkine benzeyen bazı Afrika ülkeleri, özellikle BM İnsan Hakları Komisyonu’nda Çin’in insan hakları ihlallerinin kınanması yönündeki çabaların boşa çıkarılmasında önemli rol oynamışlardır.456 2004 öncesinde Batılı ülkelerce, Çin’in insan hakları siciline ilişkin olarak BM İnsan Hakları Komisyonu’na 11 öneri sunulmuş;

Komisyon’daki 53 koltuktan 15’ini işgal eden Afrika devletleri bu önerilerin sonuçsuz kalmasını sağlamışlardır.457 2006’da İnsan Hakları Komisyonu’nun yerini almak üzere kurulan BM İnsan Hakları Konseyi’nde de Afrika ülkeleri, ortalama yüzde 80 oranında Çin ile aynı yönde oy kullanmışlardır. Bunlar arasında, Mısır, Mali, Güney Afrika, Cezayir, Fas ve Tunus’un Çin ile aynı yönde oy kullanma oranı yüzde 90’ın üzerindedir.458

Özellikle insan hakkı ihlalleri ve uluslararası terörizme destek vermek gibi nedenlerle uluslararası yaptırımlara maruz kalan Afrika ülkeleri, kıtadaki Çin varlığını önemsemektedir. Bu ülkeler, Çin vasıtasıyla izolasyonlarını hafifletmiş olmaktadırlar.

Bu durum, en iyi Zimbabve ve Sudan üzerinden örneklenebilir.

Zimbabve Hükümeti, siyasî şiddet, insan hakkı ihlalleri, mülkiyet haklarının ihlali ve hukukun üstünlüğü ilkesine riayet etmeme gibi sebeplerle, 2000 ile 2003

455 Dirk Shmidt ve Sebastian Heilmann, Außenpolitik und Außenwirtschaft der Volksrepublik China, Springer, Wiesbaden, 2012, s. 19.

456 Tull, “China’s Engagement in Africa…”, s. 331.

457 Wenping, “The Balancing Act of China’s Africa Policy”, s. 27.

458 Çin ile aynı yönde oy kullanma oranı yüzde 90’ı geçen ülkeler, sırasıyla Küba (yüzde 100), Mısır (yüzde 100), Rusya (yüzde 99), Sri Lanka (yüzde 97), Mali (yüzde 97), Güney Afrika (yüzde 96), Azerbaycan (yüzde 96), Pakistan (yüzde 95), Nikaragua (yüzde 93), Cezayir (yüzde 92), Fas (yüzde 92), Tunus (yüzde 92), Endonezya (yüzde 91) ve Bolivya’dır (yüzde 91). Bkz. Sonya Sceats ve Shaun Breslin, China and the International Human Rights System, Chatham House Royal Institute of International Affairs, Londra, 2012, s. 21.

143 yılları arasında, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Avrupa Birliği’nin yaptırımlarına maruz kalmıştır. Yaptırımlar, temelde arazi tahsis yasasından kaynaklanmaktadır. 1990’lı yılların sonunda Avrupa kökenli beyaz azınlığa ait toprakların müsadere edilmesi zaten tartışmalara yol açmışken Robert Mugabe yönetimindeki Zimbabve Hükümeti, arazi mülkiyetinde etnik dengesizliği ortadan kaldırma gerekçesiyle 2000 yılında siyahî vatandaşların toprak edinimini yasallaştırdığını duyurmuştur.459 Batılı devletler büyük oranda bu gelişme üzerinden Mugabe rejimine yaptırım uygulamayı tercih ederken Çin yönetimi tam aksine Zimbabve’de 9 milyon dolara mal olan bir hükümet sarayı inşa etmiş; Zimbabve ordusuna uçak, ağır vasıta araç ve elektronik ekipman temin etmiştir.460

Diğer bir örnek olan Sudan’da Ömer Hasan Ahmed El-Beşir öncülüğünde gerçekleşen 30 Haziran 1989 darbesinden sonra El-Kaide, Hamas, Hizbullah, Hizb ul‐

İslâmî, Hizb ul‐Mücahidîn, En‐Nahda, İslâmî Selamet Cephesi, Cemaat el‐İslâmî vb.

örgütler Sudan topraklarında faaliyet göstermeye başlamıştır.461 Bu faaliyetlerle terör örgütlerine kucak açtığı gerekçesiyle Sudan, 18 Ağustos 1993’te ABD Dışişleri tarafından “teröre destek veren ülkeler listesi”ne dâhil edilmiş; akabinde IMF ve Dünya Bankası, Sudan’a yönelik kredilerini askıya almıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1996’da Sudan’a yönelik yaptırım kararından sonra ABD de Sudan’a tek taraflı ekonomik yaptırım uygulama kararı almıştır.462

Bu süreçte ABD ve Kanada merkezli petrol şirketleri Sudan’dan çekilmek zorunda kalmış ve onların imtiyaz sahibi olduğu petrol sahalarının önemli bir bölümünü Çin Milli Petrol Şirketi (CNPC) devralmıştır. Sudan’ın uluslararası izolasyona maruz kaldığı dönemde Çin, Sudan’ın günlük tüketimini karşılayacak kapasitede bir rafineri ile Güney Sudan’dan Kızıl Deniz’e uzanan bir petrol boru hattı

459 Heather Chingono, “Zimbabwe Sanctions: An Analysis of the Lingo Guiding the Perceptions of the Sanctioners and the Sanctionees”, African Journal of Political Science and International Relations, Cilt 4, Sayı 2, Şubat 2010, s. 66-67; Abiodun Alao, Mugabe and the Politics of Security in Zimbabwe, McGill-Queen’s University Press, Montreal, 2012.

460 Ramón Tamames, “China en Rápido Crecimiento: Política Económica Exterior y Relaciones con África”, África, la Nueva Frontera China, Ed. Guillermo Martínez ve Christopher Burke, Casa Asia, Barselona, 2013, s. 31.

461 Robert Collins, A History of Modern Sudan, Cambridge University Press, Cambridge, 2008, s. 183-197.

462 David Hoile, Farce Majeure: The Clinton Administration’s Sudan Policy 1993–2000, European Sudanese Public Affairs Council, Londra, 2000, s.18; Karl R. DeRouen ve Uk Heo, Civil Wars of the World: Major Conflicts since World War II, ABC-CLIO, California, 2007, s. 740.

144 inşa etmiştir. Boru hattının inşasıyla günlük tüketimden çok daha fazla petrol pompalanmaya başlayınca Sudan 1999-2000 döneminde ilk defa dış ticaret fazlası vermiş ve ekonomisi yüzde 6 büyüme kaydetmiştir. Bu gelişme, Körfez ülkeleri başta olmak üzere birçok Arap ve Asya ülkesinden de sermaye akışını beraberinde getirmiştir. 2000 ile 2006 yılları arasında Sudan’a yapılan doğrudan yabancı yatırım miktarı 128 milyon dolardan 2.3 milyar dolara fırlamıştır. Ülkenin petrol üreticisi haline gelmesi ve OPEC’te gözlemci statü elde etmesi ile eşzamanlı olarak İngiltere tekrar büyükelçiliğini faal hale getirmiş; ABD de 1996’dan bu yana kapalı olan büyükelçiliğini 2000 yılında tekrar açmış ve Sudanlı diplomatlara yönelik seyahat yasağını kaldırmıştır.463 Başka bir ifadeyle, Sudan petrol piyasasında Çin’in etkinliğini artırması ile Sudan’a yönelik uluslararası izolasyonların gevşemesi aynı döneme rastlamıştır.464

Ne var ki bu rahatlama kısa sürmüştür. Darfur bölgesindeki insanî kriz nedeniyle Sudan rejimi yeniden uluslararası tepkilerin odağı haline gelmiştir. Sudan hükümeti, büyük oranda Çin sayesinde, uluslararası izolasyon çabalarından daha az etkilenmiştir. Çin, iç işlerine karışmama ilkesine atıfla, “Sudan’daki durumun Sudan’ın iç işi olduğunu” vurgulamış ve Sudan hükümetini baskı altında tutmaya yönelik birçok BMGK karar tasarısının yumuşatılmasını sağlamıştır.465 Çin, özellikle Sudan’ın petrol sektörünü etkileyebilecek ekonomik tedbirler getirilmesine, Sudan ordusuna yönelik silah ambargosu uygulanmasına ve Sudan hükümetinin rızası olmadan Darfur’a BM birliklerinin konuşlandırılmasına itiraz etmiştir.466 Darfur’daki Afrika Birliği misyonunun yerini BM misyonuna bırakması fikrini ABD ve Avrupa Birliği şartsız desteklerken Çin, Sudan hükümetinin rızası alınmak şartıyla kabul etmiştir. Çin, Sudan hükümetini bu konuda ikna etmeye çalışmış, ancak Sudan

463 Collins, A History of Modern Sudan, s.229-253.

464 Mürsel Bayram, “Sudan’ın Etnopolitik Sorunlarını Besleyen Faktörlerin Tarihsel Bir Analizi”, Tarihin Peşinde, Sayı 16, 2016, s. 210-211.

465 Jonathan Holslag, “China’s Diplomatic Manoeuvring on the Darfur Question”, Journal of Contemporary China, Cilt 17, Sayı 54, Ocak 2008; Robert Cryer, “Sudan, Resolution 1593, and International Criminal Justice”, Leiden Journal of International Law, Cilt 19, Sayı 1, 2006, s. 195-222.

466 1970’lerde Bileşmiş Milletler barış gücü operasyonlarına karşı çıkan ve katılmayan Çin, 1980’lerde bu operasyonlara katılmayı yine reddetmekle birlikte muhalif tavrını yumuşatmış; 1990’larda ise hem desteklemeye hem katılmaya başlamış, ancak müdahale edilecek devletin rızasının alınması gerektiğini savunmuştur. Bkz. Yeshi Choeden, “China’s Stance on UN Peacekeeping Operations: Changing Priorities of Foreign Policy”, China Report, Cilt 41, Sayı 1, 2005, s. 39-59.

145 hükümeti itirazına devam edince ABD yönetimi Çin ve Sudan’a yönelik baskılarını artırmıştır.467 2008’de Çin’de yapılacak olimpiyatları “soykırım olimpiyatları” olarak boykot etme çağrıları ve İngiltere ile ABD’nin Sudan’a yönelik ilave tedbirler alma tehditleri, Sudan’ı ikna etme sürecinde Çin’i daha aktif bir rol üstlenmeye zorlamıştır.

Çin Devlet Başkanı Yardımcısı Zeng Qinghong, Sudanlı yetkililerle görüşerek Darfur’a BM birliklerinin konuşlanması konusundaki düşüncelerini iletirken bu fikri

“kabul edip etmemeyi Sudan hükümetine bıraktıklarını, kesinlikle bir dayatmada bulunmadıklarını” eklemiştir. Neticede Çin, ilk defa egemen bir devletin topraklarına BM birliklerinin konuşlandırılması konusunda bir hükümeti ikna etmiş468, ancak bunu yaparken daha sorumlu bir büyük güç imajı oluşturma çabası ile Sudan’daki çıkarları arasında iyi bir denge kurmuştur.469 En önemlisi Çin, Sudan Hükümeti ile yeni ekonomik ve askerî anlaşmalar imzalayarak El-Beşir rejiminin bekasına esaslı bir katkı sağlamıştır.470

Sudan ve Zimbabve dışında; komşularıyla sorun yaşayan, varlığına yönelik çeşitli iç ve dış tehditler hisseden, kısacası kendi ölçeklerinde dengeleme stratejisine ihtiyaç duyan Afrika devletleri de Çin ile ilişkilerini kullanarak ekonomik ve askerî

467 Holslag, “China’s Diplomatic Manoeuvring on the Darfur Question”, s.76-78.

468Courtney J. Fung, “What Explains China’s Deployment to UN Peacekeeping Operations?”, International Relations of the Asia Pacific, Cilt 16, Sayı 3, 2016, s. 409-441.

469 Zhang Chun, “中国在非洲的负责任的大国表现”(Çin’in Afrika’daki Sorumlu Büyük Güç Performansı), 西亚非洲 (Batı Asya ve Afrika), Sayı 5, Yıl 2014, s. 46-61.

470 Batılı devletlerin Darfur Sorunu’na yaklaşımları, genel olarak sorunun uluslararasılaşmasını sağlama, “soykırım” nitelemesini tercih ederek Sudan Hükümeti’ni uluslararası hukuk açısından sorumlu tutma, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir hakkındaki tutuklama kararını destekleme, Sudan Hükümeti’ni olabildiğince yalnızlaştırma ve yaptırım uygulamakla tehdit etme, merkezî hükümet ile çatışan örgütlerin liderlerinin Avrupa’da ikamet edip örgütlerini buradan yönetmelerine izin verme gibi doğrudan Sudan yönetimini hedef alan sert tedbirleri içermiştir. Çin’in Darfur Sorunu’na yaklaşımında öne çıkan davranış kalıbı ise “büyük güçlerle çatışmadan kaçınma” ve “küçük güçlerin/devletlerin otonomisine saygı duyma” şeklinde özetlenebilir.

Çin, BMGK’da Sudan’la ilgili oylamalarda daimî üyelik statüsünün getirdiği en önemli silah olan veto yetkisini kullanmak yerine çekimser kalarak kararların geçmesini sağlamış, böylece yerleşik büyük güçleri doğrudan karşısına almamıştır. Bununla birlikte Çin, Sudan’daki yatırımlarını büyüterek BMGK’nın öngördüğü ekonomik tedbirlerin olumsuz etkilerini sahada dengelemiştir. İnsanî müdahale konusunda ise Sudan Hükümeti’nin rızasının alınmasını şart koşan Çin, böylelikle en temel Vestfalyen ilke olan egemenlik hakkına saygı duyulması hususunu güçlü biçimde vurgulama fırsatı bulmuştur.

Çin’in Sudan’da izlediği stratejinin bir benzerini Suriye’de gözlemlemek mümkündür. Çin’in Suriye ile ilişkileri, Sudan ile ilişkileri kadar yakın olmasa da, Rusya ve İran ile birlikte Çin de Suriye Hükümeti’nin yanında yer almaktadır. Çin, burada da iç işlerine karışmama ilkesine vurgu yapmakta ve askerî çözümden ziyade siyasî çözümü savunduğunu ifade etmektedir. Çin’in egemenlik, toprak bütünlüğü ve iç işlerine karışmama konusundaki bu hassasiyeti, kendisinin de Tayvan, Tibet ve Şincan sorunları nedeniyle etnopolitik açıdan görece kırılgan bir devlet olması ile bağlantılıdır. Bkz. Mürsel Bayram, “Çin’in Darfur Politikası”, Bölgesel Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Aralık 2017.

146 kapasitelerini artırabilmektedir. Özellikle Çad ve Ekvator Ginesi gibi otoriter nitelikli rejimlerle yönetilen Afrika ülkeleri, Çin’in varlığından güç alarak hem komşuları hem de kıta-dışı aktörler karşısında görece otonom hareket edebilmektedir. Bununla birlikte, Botsvana, Mauritius ve Seyşeller gibi öteden beri Batı yanlısı olan, minimal düzeyde de olsa liberal demokrasiyle yönetilen, dolayısıyla rejimlerini konsolide etmek için Çin nüfuzundan yararlanmaya ihtiyaç duymayan ve zaten belli bir ekonomik gelişme düzeyini yakalamış olan ülkeler de Çin varlığını önemsemekte ve Çin ile ilişkilerini “eşitler arası ilişki” olarak nitelemektedirler.471 Bu durum, Çin’in sadece otoriter yapıdaki devletler nezdinde değil, demokratik niteliklere sahip devletler nezdinde de görece pozitif bir kimlik inşa edebildiğini göstermektedir.