• Sonuç bulunamadı

4. DENEYSEL ÇALIŞMA

4.1 Soruşturmalar ve Mikroskobik Düzeyde Yürütülen Yöntem

4.1.2 Deneysel çalışmaya dahil edilen katılımcılar

Yöntem ve kavramsal yaklaşıma geri dönecek olursak, varoluşsal katman ile yüzeysel katman arasındaki salınım ve affektivitenin bir his olarak yerleşip atmosferik ruh haline dönüşme deneyimi, mekânsal-affektif etkilerin yanında özneler arası etkileşim, politik, toplumsal vb. düzeydeki etkilerle birlikte, düşünce ve anlamın kurulma süreçlerini içermektedir. Bu karmaşık deneyim mimarlık etrafında, hatıralaraları, hayalleri de bünyesine dahil edip çoğalmakta, eylemler etrafında farklılaşmaktadır. Mimari yapılar dünya deneyimlerini böylesine karmaşık bir halde organize ederken, bu ilişkiler ağının içinden, bedensel-mekânsal-affektif düzeyde etki eden mimari atmosferin mimarlığın maddi doğası etrafında kurduğu ilişkiler bağlamında çekip almak oldukça zor gözükmektedir. Bu nedenle araştırma mimari atmosferi ve onu tetikleyen jeneratörleri tamamen tarifleme amacı gütmeden ve bu tariflemenin mümkün olamayacağını da vurgulayarak, jeneratörlere atmosferik ruh halleriyle birlikte bir açılım getirmek niyetindedir. Bu anlamda, hem mimari atmosfer ve atmosfer jeneratörleri arasındaki ilişkileri daha iyi anlayabilmek hem de deneyimin karmaşık yapısından, araştırmanın arayışında olduğu şeyin çekip alınabilmesi adına deneysel çalışmada birtakım sınırlandırmalara yer verilmektedir.

İlk sınırlama mimari yapının ilk izlenimine tutunmak ile ilgilidir. Bu noktada, ilk sınırlamanın altında yatan açılımları tekrar hatırlamak önemli gözükmektedir. Bu sınırlama, Griffero’nun atmosferik karşılaşmaların bir türü olarak vurguladığı, sadece

taşan prototipik karşılaşma açılımı etrafında şekillenmektedir. Mimari bir yapının atmosferiyle kurulan ilk izlenim, ikinci ve üçüncü, dördüncü ve devam eden deneyimlere kıyasla en yoğun yaşanan izlenim olarak araştırmada takip edilmektedir (Griffero, 2014a). İlk izlenim, alışılmış gözlemsel ve pragmatik olanı kesintiye uğratan, bedensel-affektif bir katılımdır. Yalnızca bağlamsal bir değere sahip olsa bile her zaman atmosferiktir. Tıpkı bir figür veya bir sesin, hemen sevgi veya antipati uyandırması gibi ilk izlenim, açık ve belirgin olmayan yarı şeylerle desteklenirken, sonraki her yansıma ve algıyı atmosferik yüküyle etkiler ve yönlendirir.

Griffero’nun belirttiği gibi dinamik ve zamansal durumlarla birlikte atmosferik algı çeşitli nedenlerle değişebilir (Griffero, 2014a). Örneğin, bir mimari yapıyla ilgili ilk izlenimiz sakin bir atmosfer yönünde olabilir. Fakat zaman geçtikçe mimari yapının deneyimi, yaşamla birlikte akan birtakım olumsuz, öfkeli veya üzücü olaylar ve durumlarla karıştığında, hissettirdiği sakinlik gölgede kalabilir. Bu noktada özne, kendi temel ruh haline bağımlı kalarak, mimari atmosferin kurduğu ilk izlenimden tamamen farklı ruh hallerine sahip olabilir. Griffero’nun da altını çizdiği gibi öznenin hissettiği duygusal duruma bağımlılık, içinde bulunduğu atmosferin duyusal-duygusal deneyimini dahi engelleyebilir (Griffero, 2014a).

Dolayısıyla ilk sınırlandırma, mimari yapıyı bedensel olarak deneyimleyecek olan katılımcıların, yapıyı daha önce deneyimlememiş, orada herhangi bir anı biriktirmemiş, fotoğraf gibi bir imgesiyle karşılaşmamış ve hatta varlığından bile haberdar olmamış kişiler olması yönündedir. Aynı zamanda bu kişilerin (bedensel) anlamda sağlıklı olması ve herhangi bir duyu kaybına sahip olmaması, katılımcılar arasındaki eşitliği sağlamak ve bedensellikle iç içe olan atmosferik deneyimin çok duyulu doğasını anlamak adına önem arz etmektedir. Bu noktada sağlık teriminin anlamı; fiziksel, zihinsel ve sosyal zorlukları uyarlama ve yönetme kabiliyeti olarak düşünülmektedir (Huber ve diğ., 2011). Katılımcıların, araştırmanın gidişatını etkilemeyecek seviyedeki kronik hastalık durumları bu çalışma kapsamında gözardı edilmiştir. Bununla birlikte, hızlı duygu değişimlerine sebep olabilecek olayları ve özneler arası ilişkileri dışarıda tutabilmek adına, mekânda ikincil kişilerin bulunmaması ve deneyimleme sürecinde mimari yapıyla baş başa kalma durumu bir başka sınırlama olarak düşünülmektedir. Bu nedenle bu süreçte yapıda katılımcıdan başka bir kişinin bulunmamasına dikkat edilmiş ve her katılımcı ayrı ayrı deneyimleme sürecine dahil olmuştur.

Öte yandan her ne kadar katılımcılar mimari yapıyla daha önce etkileşim kurmamış olsa da her birinin farklılaşan kültürel, tarihi ve bireysel değişkenliği özneye bağımlılık durumuyla ilişkilidir. Fakat Griffero’nun bu konudaki yaklaşımını hatırlayacak olursak, bu özelleşmeler, beyinde bulunan zihinsel temsiller topluluğundan ziyade hissedilen bedende büyüyerek mekândaki belirli atmosferlere tepki veren şeyler olarak az çok değişmez karakterdedir. Farklı şekillerde algılıyor ve farklı tepkileri büyütüyor olsalar da atmosferin aynı mekânsal-affektif kalitesinin algılanması söz konusudur (Griffero, 2014a).

Araştırma, fenomenografik yöntemden ilham alan haliyle tam da bu tür özelleşmelere dayanarak farklılaşan çeşitli atmosfer algılarından temellenmektedir. Algının değişkenliğini etkileyen diğer bir durum ise mevsim, günün saati, ışık koşulları gibi algısal mekândaki küçük bir değişiklik ya da öznenin daha derin bir değerlendirme durumuna bürünmesi gibi nesnel gerçeklik ve öznenin kendisinde gerçekleşen değişimlerdir. Bu dinamiklerin de araştırmanın bünyesine dahil olması, yazarın yorumlamaları için bir temel niteliğindedir.

Son sınırlama ise, yürütülen katılımcıların araştırmayı uygun bir şekilde kavramasının önem arz etmesi nedeniyle belli bir eğitim seviyesine (üniversite mezunları) sahip kişiler arasından seçilmiş olmasıdır. Çeşitlilik sağlamak adına, ortak eğitim seviyesine bağlı olarak farklı meslek, yaş ve cinsiyet gruplarına mensup, çalışmanın odağını kaçırmayacak bir farkındalık seviyesine sahip ve büyük bir çoğunluğu öğretim üyesi olarak çalışan 25 katılımcı araştırmaya dahil edilmiştir (Şekil 4.7).

Deneysel çalışmaya dahil edilen katılımcılara ilişkin bilgiler (Bahar Gökçen Kumsar, 2020).