• Sonuç bulunamadı

3. BEDENSEL-MEKÂNSAL-AFFEKTİF DÜZEYDE ATMOSFER

3.2 Atmosferik Deneyim

3.2.2 Atmosferik karşılaşmalar

Görüldüğü üzere, hissedilen/duyarlı beden açılımlarından filizlenen atmosferik algı, mekânsal bir düzenlemeyle karşılaşma anında, ilk ve ön-boyutsuz bir şekilde devreye giren bir algıdır. Böhme’nin belirttiği gibi ifade edecek olursak, algının birincil olarak yakaladığı şey atmosferdir (Böhme, 2017b). Aynı zamanda bu algı öznenin hissedilen bedeninde, duygusal bir şekilde hissedilmektedir. Daha önce de vurgulandığı gibi, mekânsal düzenlemelerin ya da mimari atmosferin, öznede duygusal bir etkiyi büyütmesi bu araştırmanın temel motivasyonunu oluşturmaktadır. Çünkü, mekânsal deneyimin karmaşık yapısı, özne üzerinden mimari ilişkileri sorgulamayı zorlaştırırken mimari atmosfer, öznenin ruh halini takip ederek mimari düzenlemelere (varoluşsal bir çizgide) açılım getirme imkanı sunmaktadır. Mimari atmosfer sayesinde, mekânın birincil ve tarafsız olarak kurulan izleniminin peşine düşülerek bahsi geçen karmaşık deneyimin, en basit ve en temel yanı ön plana çıkarılabilir. Bu nedenle araştırma, bedensel-mekânsal-affektif düzeyde gerçekleşen atmosfer

deneyimini odağına almaktadır.

Günümüzde, atmosferin ontolojik yapısından kaynaklanan mekâsal-affektif etki, duygusal durumlar ve özellikle bu durumların kapsadığı ruh halleri ile birlikte ele alınmaktadır. Bu birliktelik, atmosferin çevreleyici, dinamik, akışkan, belirsiz, bulaşıcı vb. karakterlerinin ruh hallerini çağrıştırmasıyla ve aslında sezgisel anlamda aralarındaki ilişkinin her zaman farkında olunmasıyla ilgili olabilir. Perez Gomez’e göre, gözyaşı akışından beslenen duygusal salıverme hali yağmurdan; aklın berraklığı açık bir hava ve mavi bir gökyüzünden; karışıklık duygusu bir sis tarafından sarılmış olma deneyiminden temellenmektedir. Bu durumu ruh halimizi veya şeylerin hissini kavramsallaştırma girişiminin, kaçınılmaz olarak atmosfer, hava gibi terimlerle iç içe olduğunu vurgulamaktadır.

Perez Gomez’e göre mimarlık kapsamında, ruh halleri ve atmosferlere gerekli önemin verilmesi, modern ve çağdaş mimaride birtakım çelişkilerin ve görünür çıkmazların üstesinden gelmek için önemli bir adımdır. Mimarlar, mekânların odak eylemleri ile rezonans gösteren, neşeli, üzgün, baskıcı, sessiz, tanıdık, sessiz vb. birtakım tonları aktarabilmelidir. Bu tür ruh hallerinin, şiir çalışmalarına benzer şekilde “yerleşik” olduğu iddia edilebilir. Kasıtlı olarak tüm ruh hallerine veya belirli ruh hallerine sahip açık nötr bir mekân düşünebilir. Tasarlanan bir kullanıma uygun belirli bir ruh hali yelpazesini destekleyen ve teşvik eden mekânlar tasarlama seçeneği de düşünülebilir.

Dolayısıyla belli bir eylem için anlamlı olan mimari yaşamaya başladığında, bazı kasıtlı durumları ve sınırları ortaya çıkaran bir atmosferle karşılaşılmaktadır (Perez Gomez, 2016).

Bu noktada, mimari atmosferi deşifre etmek adına bir okuma alternatifi sunmak niyetindeki bu araştırmanın, mimari atmosfer ve ruh halleri arasındaki ilişkiyi takip ediyor olması durumunun ardında yatan motivasyon açıklığa kavuşmaktadır. Bahsi geçen ilişki ve bedensel-mekânsal-affektif düzeyde gerçekleşen atmosfer deneyimini anlamak adına, bu deneyimi özne ve nesne arasında gerçekleşen bir buluşma/karşılaşma olarak okumak önem arz etmektedir.

Rollo May, karşılaşmanın “iki kutup arasındaki bir buluşma” olduğunu ve nesnel kutbun kişinin kendi dünyası olduğunu vurgulamaktadır. “Dünya bir kişinin içinde var olduğu anlamlı ilişkilerin bir modelidir ve o kişi, bu dünyanın tasarlanmasında yer alır…Dünya her an kişiyle karşılıklı ilişki içindedir…Olmakta olan daima bir süreçtir, bir yapmadır-özgül olarak kişiyi ve dünyasını karşılıklı ilişkiye sokan bir süreç”. Karşılaşmanın niteliği, öznel deneyim ve nesnel gerçeklik ikiliğinin kaybolduğu, vecd haliyle ilgilidir. Vecd hali, bir duygulanımın ya da duygusal bağlantılar kuran bir ilişkinin niteliğidir (May, 2013, s.72-73,107). Vecd haline bürünebilmenin, birincil ve derin bir keşfi mümkün kılabilecek olan atmosferle karşılaşma durumuna işaret ettiği söylenebilir. Bu karşılaşma anına yakından bakmak, atmosfere bedensel olarak katılanlar ile onları mekânsal sürekliliği keşfetmeye ve atmosferik güçlere maruz kalmaya davet eden atmosfer jeneratörleri arasındaki ilişkilere dair ipuçları verebilir. Griffero, söz konusu olan atmosferik karşılaşmanın temel türlerine değinmektedir. İlk olarak atmosferik bir karşılaşma, bir giriş eylemiyle (bir mimari yapıya girmek ve bir atmosferden diğerine geçmek gibi) ilişkili olarak prototipiktir. Bir başka ifadeyle, girişimsel bir karşılaşmadır, bilinçli ya da bilinçsiz bir girişimi gerektirir. Prototipik bir atmosfer bu nedenle, sadece orada olmakla, bedensel katılımla mümkün olan ve bilincimizin dışına taşan, mekânsal-affektif/ bir varlıktan oluşurken, bir uyanıklık haline referans verir.

İkinci olarak, algının formu (algıladığımız zihin durumu) ile içeriği (mekânsal ruh hali) arasındaki çakışma ve eş zamanlı kurulum sayesinde mimari atmosferler uyumludur. Bununla birlikte, akıl yürütme ile yakalayamayacağız bir hissi mümkün kılabilirler. Dolayısıyla atmosferik karşılaşmada, beklenenden nispeten farklı hatta zıt

(antogonistik) bir atmosfer hissetmek de mümkündür. Antagonistik bir karşılaşma durumunda, ruh halimizin protestosunun yoğunluğu, tepki verdiğimiz atmosferin nesnel etkinliğinin en iyi kanıtıdır. Bu atmosfer bazen önceki ve aksine ruh halimizi vurgulamaktadır. Örneğin, kafa karışıklığı içinde olan bir kişi, rasyonel düzen içinde kurulmuş bir mimari yapıyla karşılaştığında, hissettiği karışıklık halinin mekânın sunduğu düzen ile dengelenebileceği ön görülse de kişi tam aksi bir şekilde bu atmosfer tarafından daha da karışıklığa bürünebilir. Ama burada kesin olan şey, mekânın atmosferine uyum sağlansın veya ondan kaçılsın her durumda atmosferin tarafımızdan tanınmasıdır.

Bu noktada, alıcının kültürel, tarihi ve bireysel değişkenliğini abartmamak önemlidir. Kültür burada beyinde bulunan zihinsel temsiller topluluğu olarak değil, hissedilen bedende büyüyen ve mekândaki belirli atmosferlere belirli bir yanıt veren bir şey olarak algılanırsa, bu atmosferler nispeten değişmez gibi görünmektedir. Fakat farklı tepkilere yol açabilirler. Bir kişi tarafından güç atmosferi olarak algılanan bir atmosfer başka bir kişi tarafından gururlu bir aidiyet olarak hissedilebilir. Her iki ruh halini de kuran şey, atmosferin aynı mekânsal-affektif kalitesidir. Ancak bahsi geçen nedenlerden (kültürel, tarihi ve bireysel vb. özelleşmeler gibi) ötürü hissedilme şekli farklılaşmaktadır. Dolayısıyla, tüm deneyimciler olumlu ya da olumsuz yönde atmosferin niteliklerini hissetmektedir.

Griffero’ya göre bir mimari yapı ya da kent atmosferinin ilk izlenimi prototipik atmosferdir. Bedensel bir katılım, bir uyanıklık, bir girişim ile birlikte oraya dair olan en yoğun izlenimdir. İkinci ve üçüncü, dördüncü… deneyimlerde atmosfer daha az yoğunlukta izlenimlere sebep olmaktadır. Aynı zamanda dinamik ve zamansal durumlarla birlikte atmosferik algı çeşitli nedenlerle değişebilir. Özellikle algı ve sensorimotor bağlantılar arasındaki birlik göz önüne alındığında, kısmen bilişsel olarak nüfuz edebilen atmosferik algı, algısal mekândaki küçük bir değişiklik (mevsime, günün saatine, ışık koşullarına, ışığın yere düşme hızınıza vb. durumlar), ek bir biliş hali ya da daha derin bir değerlendirme gibi durumlarda değişkenlik gösterebilmektedir.

Özetle, bir atmosfere uyumlanmak gibi ondan kaçılması da mümkündür. Özellikle mimari durumlarda bizi değişime iten bir direnç olarak ortaya çıkarabilir, çeşitli nedenlerle özneler tarafından farklı algılanabilir ve öznenin özgül algısal biçimine o kadar bağımlı olabilir ki, normalde tamamen farklı ruh hallerini ifade eden

malzemelerde bile somutlaşır. Zaman zaman, özneye ya da öznenin çok yoğun olarak hissettiği duygusal duruma bağımlılık, içinde bulunduğu atmosferin duyusal-duygusal deneyimini bile engelleyebilir (Griffero, 2014a).

Bedensel-mekânsal-affektif düzeyde atmosfer deneyiminin, özne ve nesne arasında büyüttüğü etkileşime bakıldığında, Griffero’nun da belirttiği üzere atmosferlerin (veya ruh halleri, renk tonları), öznenin ve nesnenin (maddi ama aynı zamanda sosyal ve sembolik) ortak varlığı ile mimari mekânda “bir arada” olduğunu görülmektedir. Atmosfer, nesnenin ya da mimarinin kendisinin yarattığı boşluklar da dahil olmak üzere çevresel niteliklerin ve öznenin ya da öznenin hissedilen bedeninin “arasında” bulunan bir şeydir. Bütünsel neşeli bir atmosferde, sevinç sadece bana ait olan benim sevincim değil, öznenin ve nesnenin bağımsız ve izole edilebilir parçalara ayrılmadığı neşeli bir durumdur (Griffero, 2014a) (Şekil 3.5).

Şekil 3.5 : Atmosferik karşılaşma ile ilgili açılımlara bütüncül bakış (Bahar Gökçen Kumsar, 2020).