• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ BÖLÜM: KAVRAMSAL VE KURAMSAL TARTIŞMALAR

B. Demokratikleşme Paradigması

2. Demokratikleşmenin Dış Faktörler Üzerinden Açıklaması

rejimlerin, demokrasiye giden yolda olan geçiş ülkeleri olarak kabul edilebilmesidir yani yukarıda bahsedilen demokratikleşme mantığı bu aktör temelli açıklamanın temelinde bulunmaktadır.

demokrasi dalgası “belirli bir zaman dilimi içerisinde, aksi yönde yaşanan geçişlere sayıca üstünlük kuracak bir şekilde, demokratik olmayan rejimlerin toplu olarak demokrasiye geçiş yapmalarıdır”.47 Huntington modern dünya tarihinde 3 tane demokratikleşme, 2 tane de karşı demokratikleşme dalgası – daha önce demokrasiye geçiş yapmış rejimlerin tekrar demokratik olmayan rejimlere toplu bir şekilde geri dönüş yapması – olduğunu öne sürer.48

Huntington’ın demokrasi dalgalarının sebebi olarak gösterdiği faktörlerden birisi de

‘gösterim etkisi’ veya ‘kartopu etkisidir’. Huntington demokratikleşmede kartopu etkisini şu şekilde izah eder:

“Bir ülkede başarılı bir demokratikleşmenin yaşanması diğer ülkelerde de demokratikleşmenin yaşanmasını teşvik eder, bu ya diğer ülkelerin de benzer problemler yaşamasından ve bu problemler ne olursa olsun, demokratikleşmenin bu problemlere çözüm olacağına yönelik inançtan kaynaklanır ya da demokratikleşen ülkenin güçlü olmasına ve/veya bir politik ve kültürel simge olarak görülmesiyle alakalıdır.”49

Huntington açısından kartopu etkisi – üçüncü demokratikleşme dalgası özelinde – demokratikleşme dalgalarının ortaya çıkmasındaki sebeplerden yalnızca birisidir, diğer sebepler otoriter rejimlerin gitgide demokratikleşen dünyada yaşadıkları meşruiyet sorunları, 1960’lı yılların eşsiz global ekonomik büyümesi, Katolik kilisesinin doktrininde ve faaliyetlerinde yaşanan önemli değişim ve AT (Avrupa Toplulukları),

47 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century (Norman:

University of Oklahoma Press, 1993), s. 15.

48 Arab Baharı’nın dördüncü demokratik dalga olarak kabul edilip edilemeyeceği, siyaset bilimcilerin tartışmakta olduğu bir konudur. Örneğin (Larry Diamond, “A Fourth Wave or False Start,” Foreign Affairs, 22 Mayıs 2011, erişim tarihi 17 Ağustos 2016, https://www.foreignaffairs.com/articles/middle-east/2011-05-22/fourth-wave-or-false-start ). veya (Stephen R. Grand, “Starting in Egypt: The Fourth Wave of Democratization?,” Brookings, 10 Şubat 2011, erişim tarihi 18 Ağustos 2016, https://www.brookings.edu/opinions/starting-in-egypt-the-fourth-wave-of-democratization/ ).

49 Huntington, The Third Wave, s. 100.

AB ve ABD gibi aktörlerin dış politikalarında yaşanan değişikliklerdir.50 Burada dikkati çekilmesi gereken konu yukarıda bahsedilen bütün maddelerin demokratikleşmenin içsel mekaniklerini51 destekleyen veya bu mekaniklere olanak sağlayan faktörler olmasıdır. Huntington’ın da belirttiği gibi tüm bu genel faktörler demokratikleşmenin lehinedir fakat bu faktörlerin varlığı her hâlükârda demokratikleşmenin ortaya çıkacağı manasına gelmemektedir zira “demokratik bir rejim trendler tarafından değil, insanlar tarafından kurulur.”52 Ancak belirtmek gerekir ki, Huntington, diğer yazarlara kıyasla demokratikleşmenin dışsal faktörlerine oldukça önem vermektedir, kendisinin de ifade ettiği gibi dış hükümetler ve kurumlar bazı şartlar altında demokratikleşmede “nihai” rol oynayabilmektedir.53

b. Demokrasi Teşviki

Demokratikleşmenin dışsal etkenlerinden biri olan demokrasi teşviki kısaca “bir dış aktörün, hedef bir ülkeye, demokratik yönetim kurumlarının inşasını sağlamak veya destek olmak amacıyla müdahale etmesidir”54 Demokrasi teşviki ile beraber burada bahsedilmesi gereken bir diğer kavram ise “demokrasi yardımıdır” (democracy assistance). Peter Burnell, demokrasi yardımını, daha kapsayıcı bir kavram olan demokrasi teşvikinin metotlarından biri olarak nitelendirir.55 Benzer bir şekilde düşünen Richard Youngs’a göre demokrasi yardımı, demokrasi teşvikinin pozitif angajmana dayalı yaklaşımlarından biridir. Youngs, demokrasi yardımını “demokratik kurum ve uygulamaları güçlendirmeyi hedefleyen projelerin fonlanması için kalkınma

50 ibid., s. 45-46.

51 Huntington bu mekaniklere kitabında detaylı bir şekilde değinmektedir (ibid., s. 109-163).

52 ibid., s. 107.

53 ibid., s. 85.

54 Christopher Hobson ve Milja Kurki, “Introduction: The Conceptual Politics of Democracy Promotion,”

içinde The Conceptual Politics of Democracy Promotion, der. Christopher Hobson ve Milja Kurki (Abingdon ve New York: Routledge, 2012), s. 3.

55 Peter Burnell, “From Evaluating Democracy Assistance to Appraising Democracy Promotion,”

Political Studies vol. 56, no. 2 (2008): s. 417. Peter Burnell, “International Democracy Promotion: A Role for Public Goods Theory,” Contemporary Politics 14, no. 1 (2008): s. 38.

yardımlarının kullanılması” olarak tanımlar.56 Jeff Bridoux ve Milja Kurki ise, bu iki görüşten farklı olarak, demokrasi yardımı ve demokrasi teşviki kavramlarının,

“demokrasi desteği” (democracy support) kavramı ile beraber benzer kavramlar olduğunu ve dolayısıyla birbirlerinin yerine kullanılabileceğini belirtirler.57

Peki demokrasi teşvikinin aktörleri, hedef ülkelerdeki demokratik kurumların ve geleneklerin ortaya çıkmasını nasıl sağlarlar veya ortaya çıkmış demokratik kurum ve gelenekleri nasıl güçlendirirler? Demokrasiyi teşvik etmenin yolu, demokratik bir sistemin belli başlı alanlarında – Youngs bir demokratik sistemin üç farklı alanı olduğunu belirtir: siyasi-kurumsal alan, sivil toplum ve ekonomik alan58 – çeşitli yaklaşımlarla yürütülen – örneğin zor kullanmaya ya da koşulsallığa dayalı yöntemler – politikalara dayanır. İçinde siyasi partilerle beraber, devletin kurumlarının da yer aldığı59 siyasal-kurumsal alana yönelik politikalar ‘tepeden-aşağı’ faaliyetler olarak kabul edilirken, sivil toplumun güçlendirilmesine yönelik çalışmalar ‘tabandan-yukarı’

mantığıyla yürütülen demokrasi teşviki faaliyetleri olarak kabul edilir. Bu iki yaklaşıma ek olarak yeni bir yaklaşımın daha ortaya çıktığını iddia eden yazarlar da mevcuttur.

‘Demokratik yönetişim teşviki’ olarak adlandırılan bu yaklaşımın hedefi ne tepeden-aşağı demokrasi teşviki modelinde olduğu gibi hedef ülkelerin hükümetleridir ne de tabandan-yukarı demokrasi teşviki modelinde olduğu gibi sivil toplumdur, dolayısıyla bu yeni model, diğer modelleri tamamlayan daha yatay düzlem temalı bir yaklaşımdır.60 Geleneksel demokrasi teşviki yaklaşımlarından farklı olarak amaç devlet kurumlarının dönüştürülmesinden çok kamu sektöründeki kurallar ve uygulamaların AB

56 Richard Youngs, The European Union and the Promotion of Democracy: Europe’s Mediterranean and Asian Policies (New York: Oxford University Press, 2001), s. 21.

57 (Jeff Bridoux ve Milja Kurki, Democracy Promotion: A Critical Introduction [Londra ve New York:

Routledge, 2014], s. 67). Aynı şekilde bu iki kavramı birbiriyle aynı anlamda kullanan başka yazarlar da mevcuttur örneğin (Markus Hahn, The Euro-Mediterranean Partnership: The Barcelona Process since 1995 [Hamburg: Diplomica Verlag, 2009], s. 16).

58 Youngs, Europe’s Mediterranean and Asian Policies, s. 14.

59 ibid.

60 Anne Wetzel, “The Promotion of Participatory Governance in the EU’s External Policies:

Compromised by Sectoral Economic Interests,” Democratization vol. 18, no. 4 (2011): s. 979-980.

müktesebatına yakınsamasıdır.61 Daha spesifik olarak ifade etmek gerekirse, demokratik olmayan bir rejimde bile, demokratik idare kural ve uygulamalarının teşvik edilmesi sonucu şeffaflık, hesap verilebilirlik ve katılımcılık prensiplerinin öne çıktığı demokratik yönetişimin ortaya çıkarılması mümkündür.62

Ekonomik alan üzerinden demokrasi teşviki faaliyeti yürütülmesi ise başlı başına bir tartışma konusudur. Sonuç itibarıyla demokrasi, en basit biçimiyle, ekonomik alandan bağımsız olan bir yönetim biçimidir. Ancak modernleşme teorisine olan inanç ve liberal demokrasinin ulaşmış olduğu hegemonik statü, ekonomik alanın liberalleştirilmesinin bir demokrasi teşviki aracı olarak önümüze çıkmasına yol açmıştır.63 Huntington, ABD’nin demokrasiyi teşvik etme sürecinde yapması gereken şeylerden birinin, gelişmekte olan ülkelerde pazar ekonomisinin desteklenmesi olduğunu açık bir şekilde belirtir.64 Ekonomik alanın liberalleştirilmesinin yollarından biri de serbest ticaretin önünün açılmasıdır ki AB de bu alanda, serbest ticaret antlaşmaları üzerinden oldukça aktiftir. John Ikenberry, serbest ticaret ve demokratikleşme arasındaki ilişkiyi şu şekilde formüle eder: Serbest ticaret refaha sebep olur, refah demokrasiye yol açar, demokrasi de barışı sağlar.65

Demokrasi teşvikinin hangi alanlarda yürütüldüğü kadar, hangi yöntemlerle yürütüldüğü de önemli bir konudur. Zorlayıcı yöntemlerin ekstrem bir örneği olarak kabul edilebilecek silahlı güç kullanma yoluyla demokrasi getirmek gerçekçi bir

61 Tina Freyburg et al., “EU Promotion of Democratic Governance in the Neighbourhood,” Journal of European Public Policy 16, no. 6 (2009): s. 918. Tina Freyburg et al., “Democracy Promotion through Functional Cooperation? The Case of the European Neighbourhood Policy,” Democratization 18, no. 4 (2011): s. 1028.

62 ibid., s. 917.

63 Youngs, Europe’s Mediterranean and Asian Policies, s. 15.

64 Huntington, “Will More Countries Become Democratic,” s. 218.

65 G. John Ikenberry, “America’s Liberal Grand Strategy: Democracy and National Security in the Post-war Era,” içinde American Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, der. Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi (New York: Oxford University Press, 2000): s. 114.

seçenek olarak gözükmemekle beraber66, ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal ederken başvurduğu gerekçelerden birinin ‘demokrasi getirmek’67 olması, demokrasi teşviki faaliyetlerinin itibarını önemli bir ölçüde sarsmıştır.68 Bir başka zorlamaya dayalı yöntem olarak negatif koşulsallık gösterilebilir. Koşulsallık, “bir devletin veya uluslararası örgütün, bir diğer devlete yönelik sunduğu yardım veya ticari imtiyaz gibi faydaları, bazı politik veya ekonomik koşulların gerçekleşmesine bağlamasıdır”69 Negatif koşulsallık ise, bu yapılan yardımların, politik ve ekonomik koşullar sağlanmadığı takdirde “azaltılması, durdurulması veya ortadan kaldırılmasıdır”70 Son olarak bahsedebileceğimiz zorlamaya dayalı yöntem ise politik ve ekonomik yaptırımlardır. Özellikle ekonomik yaptırımlar, Soğuk Savaş sonrası dönemde devletlerin ilk olarak başvurduğu bir yöntem olarak gözükmektedir.71

Zorlamaya dayalı yöntemlerle demokrasi teşviki faaliyetinin yürütülüp yürütülemeyeceği, demokrasi teşviki ve egemenlik arasındaki hassas ilişkiyle doğrudan

66 Mark Peceny, ABD’nin askeri müdahalelerin tek başına bir ülkede demokratikleşmeye yol açmasının mümkün olmadığını, müdahalelerin ancak serbest ve adil seçimlerin desteklenmesi gibi politik alanın liberalleştirilmesi yönünde çabalarla desteklenmesi sonucu demokratikleşmenin ortaya çıkabileceğini öne sürer. (Mark Peceny, “Forcing Them to Be Free,” Political Research Quarterly 52, no. 3 [1999]: s. 552-553). Mathias Grossklaus ve David Remmert ise, demokrasi ve insan hakları gibi ‘kültürel-tarihsel konseptlerin’ zorlamaya dayalı yöntemlerle teşvik edilmesinin olanaksız olduğunu iddia eder, bunun yerine ‘yumuşak güce’ dayalı mekanizmalar gereklidir (Mathias Grossklaus ve David Remmert,

“Political Steering: How the EU Employs Power in its Neighbourhood Policy Towards Morocco,”

Mediterranean Politics vol. 21, no. 3 [2016]: s. 350).

67 George W. Bush, 2003 yılında, Gaziler Günü’nde yaptığı bir konuşmada, Irak’ın işgalinin amaçlarından birinin ‘demokrasi getirmek’ olduğunu açık bir şekilde ifade etmiştir (George W. Bush,

“President Bush Discusses Iraq War in Veteran Days,” The White House, erişim tarihi 10 Eylül 2016, http://georgewbush-whitehouse.archives.gov/news/releases/2003/11/20031111-10.html ). Barack Obama ise selefi Bush’un aksine demokrasinin başka devletlere dayatılamayacağını düşünmektedir (Barack Obama, “Remarks by the President at the Cairo University,” The White House, erişim tarihi 2 Ekim 2016, https://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-cairo-university-6-04-09 ).

68 Michael McFaul, Advancing Democracy Abroad: Why We Should and How We Can, (Lanham ve Plymouth: Rowman & Littlefield Publishers, 2010), s. 4. Thomas Carothers, “The Backlash Against Democracy Promotion,” Foreign Affairs vol. 85, no. 2 (2006): s. 64. Laurance Whitehead, “Losing the

‘Force’? The ‘Dark Side’ of Democratization after Iraq,” Democratization vol. 16, no. 2 (2009): s. 216.

69 Karen E. Smith, “Engagement and Conditionality: Incompatible or Mutually Reinforcing?,” içinde New Terms of Engagement, der. Richard Youngs (Londra: The Foreign Policy Centre , 2005): s. 23.

70 ibid.

71 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 55-56.

alakalıdır. Sonuç itibarıyla, eşit hukuksal statüye sahip72 – her ne kadar uygulamada farklılıklar olsa da örneğin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK), bazı devletlerin kalıcı üyeler olması ve dolayısıyla veto hakkına sahip olmaları gibi – egemen ulus devletlerin, içişlerine belirli istisnalar harici karışılamayacağı73 uluslararası hukukun genel prensiplerinden74 biri haline gelmiştir. Devletlerin içişlerine karışılamayacağı prensibi teoride sorunsuz gibi gözükse de uygulamadan doğan tartışmaların olduğu açıktır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM), ABD ve Nikaragua arasında yaşanan olaylara yönelik 27 Haziran 1986 tarihinde verdiği karar, uygulamaya bir nebze olsun ışık tutabilir. UCM, verdiği kararda şu şekilde bir bölüme yer vermiştir:

Her egemen devletin kendi içişlerini, dışarıdan bir müdahale olmaksızın yürütmesi, içişlerine karışmama prensibine dahildir. Devletlerin, bu yönde bir prensip olduğuna dair opinio juris türünden ifadeleri sayısızdır. Mahkeme bu prensibin, kendi içtihadında belirtildiği şekliyle, ABD ve Nikaragua’nın da dahil olduğu uluslararası örgüt ve konferansların kabul ettiği çok sayıda kararname ve deklarasyon tarafından yansıtıldığını not eder. Bu sebepten dolayı bu metin, ABD ve Nikaragua’nın, evrensel geçerliliği olan bu yapılageliş prensibini kabullendiğine şahitlik eder. Yapılageliş hukukundaki bu prensibin içeriğine gelinecek olunursa, mahkeme, bu davayla alakalı bazı asli unsurları tanımlar:

yasaklanmış bir müdahale, her devletin, devlet egemenliği prensibi gereğince özgürce karar vermeye hakkı olduğu konularla ilgili olmalıdır – örneğin politik,

72 Bakınız: Birleşmiş Milletler Antlaşması, I. bölüm, 2. madde, 1. fıkra. (“Birleşmiş Milletler Antlaşması,” Birleşmiş Milletler, erişim tarihi 17 Eylül 2016,

https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/3-30.pdf ).

73 Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın I. Bölüm, 2. madde, 7. fıkrası bu durumu şu şekilde ifade eder:

“İşbu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi üyeleri de bu türden konuları işbu Antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke VII. Bölümde öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde engelleyemez”. (ibid.)

74 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk (Ankara: Turhan Kitabevi, 2011), s. 150-151. “Non-Intervention [Non-interference in Domestic Affairs],” Encylopedia Princetoniensis: The Princeton Encylopedia of Self Determination, erişim tarihi 17 Eylül 2016, https://pesd.princeton.edu/?q=node/258

ekonomik, sosyal ve kültürel sistemlere yönelik tercihler ve dış politikanın formüle edilmesi. – Zorlamaya dayalı yöntemlerle bu seçimlere yönelik bir müdahale, özellikle kuvvet kullanmanın direkt askeri müdahale biçimiyle veya dolaylı bir şekilde huzur bozucu aktivitelere destek biçimiyle olsun, yanlıştır.75 Yukarıdaki alıntıdan anlaşılabileceği gibi, bir ülkede zorlamaya dayalı yöntemlerle demokrasinin teşvik edilmesi veya tesis edilmesi hukuki açıdan tartışmalıdır çünkü her devlet, egemenlik hakları gereği, demokratik olsun veya olmasın, kendi politik sistemlerini kendi başlarına tayin etme hakkına sahiptir.

Demokrasi teşviki ve devletlerin egemenliği ilkesi arasında yaşanabilecek olası bir çatışmaya literatürde de değinilmektedir, örneğin Oxford Üniversitesi’nden Laurance Whitehead’e göre bu çatışmaya yönelik iki farklı yaklaşım vardır. Bu yaklaşımlardan ilki, tüm ‘gerçek demokrasilerin’, demokratik olmayan rejimleri, gerektiği takdirde egemenlik ilkesini askıya alacak bir şekilde, rejim değişikliğine ikna etmek hatta zorlamak amacıyla iş birliği yapması gerektiğini savunan “demokrasi militanlığıdır”

(democracy-militant). İkinci yaklaşım ise, çok ekstrem durumlar hariç, tüm devletlerin, ister demokratik olsun ister olmasın, kendi içişlerini, diğer devletlerin müdahalesinden bağımsız bir şekilde yürütmesi gerektiğini öne süren “egemenlik militanlığıdır”

(sovereignty-militant).76 Whitehead, uluslararası sistemin mevcut koşulları altında, birinci opsiyonun çok geçerli bir seçenek olmadığını iddia eder, demokrasinin yaygınlaşması için, demokrasi teşvikinin, devletlerin egemenlik haklarına saygılı bir biçimde yürütülmesi gerekmektedir,77 çünkü günümüzde devletlerin, başka devletlerin

75 “Military and Paramilitary Activities in and against Nicaragua,”International Court of Justice, erişim tarihi 18 Eylül 2016, http://www.icj-cij.org/docket/?sum=367&p1=3&p2=3&case=70&p3=5

76 Laurance Whitehead, “State Sovereignty and Democracy: An Awkward Coupling,” içinde New Challenges to Democratization, der. Peter Burnell ve Richard Youngs (Abingdon ve New York:

Routledge, 2010), s. 30-31.

77 ibid. s. 41.

rejimlerini değiştirmeye yönelik güç kullanmasının uluslararası hukuk açısından meşruiyeti yoktur.78

Whitehead’in bahsettiği biçimde, devletlerin egemenlik haklarıyla çatışmadan, devletlerin içişlerine hedef devletlerin rızası olmadan müdahale etmeyen, hedef ülkelerle iş birliğine dayalı demokrasi teşviki yaklaşımlarının da var olduğu öne sürülür.

Demokrasi teşvikinin iş birliğine dayalı yaklaşımları arasında yukarıda tanımı yapılan demokrasi yardımı ve sivil toplum yardımı79 gibi yöntemler gösterilebilir. Bu iki yönteme ilaveten ‘ilerleme’, ‘teşvik’, ‘ödül-tabanlı’, ‘dağıtımsal’ veya ex-ante gibi terimlerle tabir edilen, kısacası içinde zorlamaya dayalı unsurların olmadığı öne sürülen80 pozitif koşulsallık da iş birliğine dayalı yöntemler arasında gösterilebilir.81 Demokrasi teşviki politikasının dizayn edilmesinde ve uygulanmasında asıl söz sahibi olanın demokrasi teşvikinin hedef kitlesi olan gruplar kısacası ‘yerliler’ olduğunu belirtmek, iş birliğine dayalı yaklaşımlarının ortak özelliğidir.82

Neredeyse bir asırdır bağımsız bir disiplin olarak varlığını sürdüren Uluslararası İlişkiler disiplininin aksine göreceli olarak daha yeni bir çalışma alanı olan demokrasi teşvikinde kuramsal analizlerin çok fazla yer tuttuğu söylenemez, yapılan çalışmaların çoğu betimleyici niteliktedir.83 Ancak bu demokrasi teşviki çalışmalarında kuramsal tartışmaların yaşanmadığı anlamına gelmemelidir. Bridoux ve Kurki’ye göre demokrasi teşvikine yönelik iki tip ana-akım kuramsal yaklaşım vardır: liberalizm ve realizm. Bu

78 Whitehead, “Losing the ‘Force’” s. 223.

79 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 55.

80 Johannes Wiedemann, The European Union as Promoter of Democracy: Seminar Paper (Norderstedt:

Grin, 2011), s. 10.

81 Youngs, Europe’s Mediterranean and Asian Policies, s. 26. Richard Youngs, Democracy Promotion:

The Case of European Union Strategy (Brüksel: Centre for European Policy Studies, 2001), s. 16, erişim tarihi 29 Eylül 2016, https://www.ceps.eu/system/files/book/77.pdf

82 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 60.

83 Jonas Wolff ve Iris Wurm, “Towards a Theory of External Democracy Promotion: A Proposal for Theoretical Classification,” Security Dialogue vol. 42, no. 1 (2011): s. 78. Carothers, Critical Mission, s.

5.

iki yaklaşıma, her ne kadar realist ve liberal yaklaşımlar kadar yer bulamasa da içine Kurki’nin de dahil edilebileceği, realist ve liberal yaklaşımların aksine, bir ‘problem çözme’ mantalitesine sahip olmayan ve başka bir epistemolojik gelenekten beslenen eleştirel teoriyi de eklemek mümkündür.84

Bridoux ve Kurki, demokrasi teşviki teorilerinin sınıflandırmasını, çıkarlar-değerler sürekliliği üzerinden yapma yoluna giderler. Bridoux ve Kurki’ye göre realist yaklaşım, devletlerin demokrasi teşviki politikalarında çıkarların baskın rolüne işaret eder; liberal yaklaşım ise, çıkarların politika üzerindeki etkisini tamamen reddetmemekle beraber, demokrasinin ‘iyi’ bir değer olmasına vurgu yapar, başka bir deyişle devletlerin demokrasi teşviki faaliyetlerinde bulunması bir yan etki olarak devletlerin fayda görmesine yol açabilir, ancak özü itibarıyla demokrasi teşviki, evrensel ve doğru değerlerin ilerlemesine yol açması bakımından önemlidir. Eleştirel teori ise bu iki yaklaşımın, özellikle de realizmin ortaya koyduğu değerler ve çıkarlar arasındaki var olduğu öne sürülen ödünleşim ilişkisine yönelik alternatif bir bakış açısı sergiler, eleştirel teorinin yapmaya çalıştığı şey, değerler ve çıkarların birbirlerine bağlı olan doğasına dikkat çekip, realizm ve liberalizmin ortasında kabul edilebilecek bir şekilde kendini konumlandırmaktır.85

84 (Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 17). Uluslararası ilişkiler “büyük tartışmalarının” (great debate) dördüncü tartışmasında post-pozitivist tarafı benimseyen, insanlığı her türlü tahakküm

ilişkisinden “kurtarmayı” (emancipation) hedefleyen eleştirel yaklaşımın sağladığı önemli katkılardan biri var olanın bilgisine objektif bir ulaşılabilmesinin mümkün olmadığını öne sürmek ve bilgi-iktidar

ilişkisini tartışmaya açmaktır. İtalyan neo-Marksist Antonio Gramsci’nin başta hegemonya kavramı olmak üzere fikirlerini uluslararası ilişkiler literatürüne taşıdığından dolayı eleştirel teorinin en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilebilecek Robert W. Cox’un da belirttiği gibi hiçbir teori, mevcut güç ilişkilerinden bağımsız bir şekilde, gerçeği objektif olarak ortaya koyamaz, “teori her zaman birileri için ve bazı amaçlar içindir.” (Robert W. Cox, “Social Forces, States and World Orders: Beyond International Relations Theory,” Millenium-Journal of International Studies vol. 10, no. 2 (1981): s. 128).

85 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 36-41.

(1) Liberal Yaklaşım

Kökenlerini Wilsoncu idealizmden veya ütopyacılıktan86 alan liberal yaklaşım günümüzde biraz daha farklı bir boyut almıştır, artık çıkarların da en azından değerler kadar uygulanan politikaları etkilediği gerçeği hem akademisyenler hem de politika uygulayıcıları tarafından kabul edilmektedir. Ancak liberal teorisyenlere göre bu gerçek, demokrasi teşvikinin tamamen çıkarlara dayalı olduğunu öne sürenlerin haklı olduğu manasına gelmemektedir. Liberal teorisyenler, demokrasi ve özgürlük gibi kendi içinde

‘iyi’ olduğu öne sürülen değerlerin devletlerin çıkarları ile eşleştirilmesi sonucu bir politikanın uygulandığını iddia ederler, örneğin evrensel ve iyi bir değer olan demokrasi teşvik edilir çünkü bu türden bir uygulama güvenlik ve stabilite gibi getiriler sağladığından dolayı Batılı devletlerin çıkarınadır.87 Meşruiyetini modernleşme teorisinden alan, 1960’lı yıllarda üçüncü dünya ülkelerinin toplumlarına yönelik uygulanan ABD politikalarının altında da benzer bir mantık mevcuttur, yani söylendiği gibi “tüm iyi şeyler bir arada gider”.88

Michael McFaul, Francis Fukuyama, Michael Mandelbaum, John Ikenberry, Tony Smith, Beate Jahn gibi yazarların demokrasi teşvikinin liberal kampında yer aldıkları öne sürülebilir. Yalnızca demokrasinin değil, aynı zamanda demokrasi teşvikinin de evrensel bir değer olduğunu öne süren McFaul’a göre demokrasi teşvikinin özellikle uzun vadede ABD’yi daha güvenli bir yer haline getirmek gibi bir özelliği olsa da, çoğu

86 Uluslararası İlişkiler disiplininde, devletlerin ‘doğru olanı’ yapmak uğruna çıkarlarını fedakârca bir tarafa itmesi, genellikle 1913-1921 yılları arasında ABD başkanlığı yapmış Thomas Woodrow Wilson’un fikirleriyle özdeşleştirilir. Wilsoncu idealizmin, ütopyacılık olarak addedilmesi, başta ABD’li teolog Reinhold Niebuhr olmak üzere realist yazarların, Wilson’un fikirlerinin naif bir moralizme dayandığı, dolayısıyla da gerçek yaşamın siyasal gerekliliklerini göz ardı ettiğine yönelik eleştiriler yöneltmesinden dolayı olmuştur. (Torbjon L. Knutsen, Uluslararası İlişkiler Teorisi Tarihi, çev. Mehmet Özay [İstanbul:

Açılımkitap, 2006], s. 289-290).

87 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 36-38.

88 Thomas Carothers, “Foreword,” Democratization vol. 19, no. 3 (2012): s. 389. Whitehead, “Losing the

‘Force’?” s. 223.

ABD başkanı bu stratejik çıkarı geri plana atmak eğilimindedir, demokrasi teşvikini başka stratejik ve ekonomik çıkarlar uğruna geri plana atmadıkları zamanlarda ise hangi ülkeye demokrasi getirilip getirilmeyeceği konusunda seçici davranmaktadırlar, örneğin Franklin Roosevelt’in Polonya’da demokrasinin tesis edilmesinden çok Fransa’daki demokratikleşmeye önem vermesi gibi.89 Yani McFaul’un söylemek istediği şey şudur:

demokrasi teşviki, evrensel bir değer olan demokrasinin tüm dünyada tesis edilmesini sağlamasının yanında, başta ABD olmak üzere demokrasi teşviki faaliyetlerinde bulunan devlet ve uluslararası örgütlerin de çıkarınadır her ne kadar uygulamada birtakım nedenlerden dolayı demokrasinin teşvik edilmesi sekteye uğrasa da. Bu sebepten dolayı, yaşanan tüm aksiliklere rağmen – örneğin demokrasinin desteklenmesine yönelik sınırlı kaynaklar ayrılabilmesi – ABD demokrasiyi teşvik etmelidir.90

McFaul, Fukuyama ile birlikte yazdığı ileri tarihli başka bir makalede ise değerler ve çıkarlar arasındaki ilişkiyi ABD’nin demokrasi teşviki politikaları üzerinden irdeler.

Fukuyama ve McFaul makalelerinde, ABD’nin demokrasi teşvikine yönelik realist eleştirilere yer verirler: ABD’nin demokrasi ve insan hakları gibi değerler üzerinde durması, petrol, güvenlik ve ticaret gibi çıkarlardan taviz verilmesine yol açabilir. Bu durum, Orta Doğu gibi bölgelerde daha da belirgindir, zira Mısır, Ürdün, Fas ve Suudi Arabistan gibi otoriter rejimler aynı zamanda ABD’nin “yakın stratejik müttefikleridir”.91 Fukuyama ve McFaul’ün bu eleştiriler karşısındaki cevabı özel durumları dikkate alan bir politika formüle etmektir: örneğin Suudi Arabistan gibi, mevcut otoriter rejime gerçekçi bir demokratik alternatifin olmadığı ülkelerde demokrasi konusunda ısrarcı olmak stratejik açıdan mantıklı gözükmemekle beraber,

89 Michael McFaul, “Democracy Promotion as a World Value,” The Washington Quarterly vol. 28, no. 1 (Kış 2004-05): s. 158.

90 McFaul, Advancing Democracy Abroad, s. 23.

91 Francis Fukuyama ve Michael McFaul, “Should Democracy be Promoted or Demoted,” The Washington Quarterly vol. 31, no. 1 (Kış 2007-08): s. 30.

Pakistan gibi gelişkin bir orta sınıfın mevcut olduğu bir ülkede demokrasinin desteklenmesinin riskleri daha azdır, aynı şeyi Fas ve Türkiye gibi ülkeler için de söylemek mümkündür.92 Fukuyama ve McFaul, tüm bu eleştirilere rağmen, değerler ve çıkarlar arasında bir ödünleşim ilişkisi olmadığından dolayı ABD’nin demokrasi teşviki faaliyetlerine, “yeni stratejiler ve daha iyi usuller” geliştirmek kaydıyla devam etmesi gerektiğini savunurlar,93 ancak McFaul ve Fukuyama’nın demokrasi teşvikine yönelik önerdikleri ad hoc temelli yaklaşım, demokrasi teşvikinin normatif boyutunu zayıflatır niteliktedir.

Tony Smith’e göre liberalizmin üç temel ögesinden biri olan demokrasi teşviki – liberalizmin diğer temel ögeleri dünya ekonomik sisteminin serbest piyasalara dayanması ve çatışmaları kontrol altına alabilmek için uluslararası örgütlerin öne çıkarılmasıdır94 – ahlaki açıdan doğru olmakla beraber aynı zamanda ABD’nin dünya üzerindeki etkisini arttırmaktadır. Smith’e göre bu önerme ‘ulusal güvenlik liberalizminin’ en önemli yapıtaşıdır.95 Ulusal güvenlik liberalizmi, kurulduğu günden itibaren ABD’nin dış politikasında etkili olmuştur, örneğin Marshall planına verilen destek ve Almanya’nın işgal altında tutulması, ulusal güvenlik liberalizminin uygulamadaki en önemli örneklerinden biridir.96

Henry Kissinger, George Kennan, Walter Lipmann ve Charles Krauthemmer gibi realist yazarlara bir cevap niteliğinde olan makalesinde Ikenberry, ABD’nin demokrasi teşviki politikalarını neo-Wilsoncu bir dürtü olmaktan çok, ABD’nin stabil ve göreceli olarak barışçıl bir dünya yaratmak adına başvurduğu, gizli ve liberal ‘büyük stratejinin’

92 ibid. s. 30-31.

93 ibid. s. 24.

94 Tony Smith, “National Security Liberalism and American Foreign Policy,” içinde American Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, der. Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi (New York: Oxford University Press, 2000): s. 90.

95 ibid. s. 85.

96 ibid. s. 98-99.