• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM: AB’NİN AKDENİZ POLİTİKALARINDA DEMOKRASİ TEŞVİKİ-İSTİKRAR ARAYIŞI DENGESİ

A. AB-Güney Akdeniz İlişkileri

2. Demokrasi Teşvikinde Kullanılan Araçlar

özgürlüklere saygıyı geliştirmek ve sağlamlaştırmaktır.”201 Maastricht Antlaşması üzerinde değişiklik sağlayan diğer antlaşmalarda da (Amsterdam, Nice ve Lizbon) demokrasinin ve demokrasi teşvikinin statüsü tekrardan teyit edilmiştir.202 Lizbon Antlaşması itibariyle en güncel halini alan ABA’nın 21. maddesi, AB’nin demokrasi teşviki faaliyetlerinin yasal altyapısını kesin bir dille oluşturmaktadır.203 ABA’yla beraber AB’nin yönetilmesine dair bir diğer antlaşma olan ABİHA’nın 205. maddesi de, AB demokrasi teşvikinin yasal dayanaklarından biridir.204 Demokrasi teşviki yalnızca birincil kaynaklar değil ikincil kaynaklar açısından da AB hukukunun bir parçasıdır örneğin AB Bakanlar Konseyi’nin 1999 yılında çıkardığı demokrasi teşvikiyle alakalı düzenleme gibi.205

Ferrero-Waldner tarafından AB’nin temel demokrasi teşviki aracının, içine Komşuluk Politikası’nın da dahil edildiği, coğrafi programlar olduğu belirtilmiştir.207 Komşuluk Politikası her ne kadar doğrudan Güney Akdeniz bölgesine özel bir program olmayıp, AB’nin tüm komşularına yönelik olsa da AB’nin güney komşuları, Komşuluk Politikası’nın altında ayrı bir başlık olarak yer alırlar.208 Komşuluk Politikası’nın devreye girmesinden önceki süreçte ise AB’nin güney komşularına yönelik demokrasi teşviki faaliyetlerinin yürütüldüğü araç Barselona Süreci’ydi.209

Ferrero-Waldner’ın bahsetmiş olduğu bir diğer demokrasi teşviki yöntemi, hedef ülkelerin yönetimleriyle, coğrafi programlar üzerinden ortaklık kurmaktan çok doğrudan hedef ülkelerin popülasyonlarını odak noktasına alan sivil toplum desteğidir.

AB’nin sivil toplum desteği için kullanmış olduğu temel araç Ferroro-Waldner’in da belirtmiş olduğu gibi DİHAG’dır.210 Ferrero-Waldner ayrıca genişleme sürecini de demokrasi teşvikinin bir parçası olarak nitelendirmektedir211 ancak Güney Akdeniz ülkeleri genişleme sürecinin bir parçası olmadıklarından dolayı genişleme süreci üzerinden demokrasi teşviki bu tezde ayrı bir başlık altında incelenmeyecektir.

Yaptırımların AB’nin demokrasi teşvikinde ne derece kullanıldığı ayrı bir tartışma konusudur. Ferrero-Waldner tarafından ayrı bir demokrasi teşviki başlığı altında değerlendirilmeyen yaptırımlar ise Kotzian, Knodt ve Urdze’ye göre demokrasi teşvikinin en ‘güçlü’ aracıdır. Ancak buna rağmen, bu üçlünün de belirttiği gibi yaptırımlar sadece demokrasi teşvikinde değil, genel olarak da AB tarafından oldukça

207 Benita Ferrero-Waldner, “Remarks on Democracy Promotion,” 7 Aralık 2006, erişim tarihi 19 Mart 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-06-790_en.pdf

208 “Southern Neighbourhood,” European Commission, erişim tarihi 05 Nisan 2017,

https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/neighbourhood/southern-neighbourhood_en

209 Daha önce de bahsedildiği gibi Barselona Süreci, günümüzde AiB çatısı altında devam etmektedir ancak bu süreç demokrasi teşvikinden çok daha teknik konularda iş birliğinin gerçekleştiği bir platforma evirilmiştir.

210 Ferrero-Waldner, DİHAG’ı coğrafi programların yapmış olduğu demokrasi teşvikine destek sağlayan bir araç olarak değerlendirir (“Remarks on Democracy Promotion”).

211 ibid.

sınırlı bir şekilde kullanılmaktadır.212 Bu sebepten dolayı Ferrero-Waldner’ın yaptırımlara sadece üstünkörü bir şekilde değinmesi şaşırtıcı değildir. Güçlü – veya başka bir bakış açısıyla etkili – bir araç olmasına rağmen AB’nin demokrasi teşvikinde yaptırımlara başvurmamasını değerlendirirken demokrasi teşviki ve egemenlik arasındaki – birinci bölümde bahsedilen – veya demokrasi teşviki ve rejim değişikliği arasındaki hassas ilişkiyi de göz önünde bulundurmakta fayda vardır.

a. Antlaşmalar ve Ortaklıklar Üzerinden Demokrasi Teşviki (1) Barselona Süreci’nde MEDA I VE MEDA II Desteklemeleri

Ortaklık antlaşmalarının içeriğinden de anlaşılabileceği gibi serbest ticaretin sağlanması Barselona Süreci açısından oldukça önemli olsa da tüm sürecin bu amaca yönelik olduğunu iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir. AB, Barselona Süreci boyunca, Barselona Deklarasyonu’nun hedeflerinden biri olan demokrasinin güçlendirilmesine yönelik politikalar da izlemiştir. Barselona Süreci kapsamında demokrasinin teşvik edilmesine yönelik projelerin desteklenmesi MEDA adı verilen finansal enstrüman tarafından yapılmaktaydı. 23 Temmuz 1996 tarihli bir AB Bakanlar Konseyi tüzüğü sonucu faaliyete giren MEDA’nın amacı Barselona Deklarasyonu’nun tüm iş birliği alanlarına yani sepetlerine yönelik girişimlerin finansal olarak desteklenmesiydi, tüzük metninin 2. madde, 3. fıkrasında da belirtildiği gibi bu desteğe yönelik, 1999 yılına kadar olan süreçte 3424,5 milyon ECU’luk (European Currency Unit) bir bütçe ayrılması planlanmıştı.213 Barselona Süreci’nin Güney Akdenizli ülkelerinin bu sürece uyum sağlayabilmelerini kolaylaştırabilmek adına ya da daha spesifik bir şekilde ifade edecek olursak bu ülkelerin özellikle serbest ticarete yönelik reformları üstlenebilmelerini sağlamak adına 1999 yılına kadar MEDA adı altında destek sunan bu

212 Kotzian, Knodt ve Urdze, “Instruments of the EU,” s. 1005.

213 “Council Regulation (EC) No 1488/96 of 23 July 1996” European Council-Council of the European Union, erişim tarihi 19 Nisan 2017,

http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:31996R1488&from=SK

fon, 2000 yılında yapılan güncellemeler sonucu MEDA II adını almış ve 2006 yılına kadar faaliyet göstermiştir. MEDA I/MEDA II Güney Akdeniz bölgesine özgü olsa da, AB’nin başka bölgelere yönelik benzer finansal enstrümanları da mevcuttur, örneğin eski Sovyet coğrafyasında bulunan ülkelerin reform süreçlerinin desteklenmesi amacıyla kullanılan Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Destek (Technical Aid to the Commonwealth of Independent States, TACIS) veya İstikrar ve Ortaklık Süreci’ne (Stabilisation and Association Process, SAP) dahil Balkan ülkelerine finansal destek sağlayan Yeniden Yapılanma, Kalkınma ve İstikrara Yönelik Toplum Yardımı (Community Assistance for Reconstruction, Development and Stabilisation, CARDS).

Barselona Süreci çok taraflı bir dış politika unsuru olmasına rağmen, bu sürecin ana finansal aracı olan MEDA bünyesindeki fonların yalnızca %14’ü bölgesel aktiviteler için kullanılmıştır, geri kalan miktar sürecin Güney Akdenizli ortaklarına doğrudan, ikili kanallar aracılığıyla aktarılmıştır. Burada dikkati çeken nokta bu fonların tüm Akdenizli ortaklara değil yalnızca Güney Akdenizli ülkelere – Türkiye hariç olmak üzere – aktarılmasıdır. Barselona Süreci’nin Kuzey Akdenizli ortaklarından olan Kıbrıs ve Malta, yüksek seviyede ekonomik gelişmişliğe sahip olduklarından dolayı MEDA fonlarından pay almamışlardır.214 Bu fonların %90,4’lük kısmı AB Komisyonu tarafından düzenlenen hibelerden oluşurken geri kalan %9,6’lık kısım AYB tarafından dağıtılan kredilerdir.215

MEDA I özelinde konuşacak olursak, AB’nin Güney Akdenizli ortaklara dağıtılacağını öngördüğü yaklaşık 3,5 milyar Euro’luk bütçenin sadece 890 milyon Euro’luk bir

214 Bir Güney Akdeniz ülkesi olarak kabul edilebilecek olmasına rağmen İsrail’de aynı sebeplerden dolayı bu fonlardan pay almamıştır. (“Report from the Commission: Annual Report of the MEDA Programme 1999,” European Commission, erişim tarihi 19 Nisan 2017,

http://aei.pitt.edu/42931/1/com2000_0472.pdf ). Ancak bu üç ülke iki taraflı fonlardan pay almamalarına rağmen çok taraflı fonlardan diğer ortaklarla beraber faydalanmışlardır (Savaş Biçer, “Avrupa Birliği’nin Akdeniz Politikası ve Barselona Süreci,” içinde Dünden Bugüne Avrupa Birliği, der. Beril Dedeoğlu [İstanbul: Boyut Kitapları, 2003], s. 411).

215 ibid.

kısmı, yani %26’sı Güney Akdenizli ortaklara dağıtılmıştır. İddialı bütçenin aksine oldukça mütevazi sayılabilecek bu miktardan Suriye hiçbir şekilde pay alamamış – 99 milyon Euro’luk bir bütçe öngörülmesine rağmen – Lübnan ise dağıtılması hedeflenen 182 milyon Euro’nun yalnızca 1 milyon Euro’sunu elde edebilmiştir. AB Komisyonu, senelik yayımlanan MEDA raporunda, planlanan bütçe ve dağıtılan asıl miktar arasındaki büyük farklılığı çeşitli gerekçeler üzerinden açıklamaya çalışmıştır, örneğin Cezayir’e öngörülen fonlardan yeteri kadar verilmemesinin sebebi Cezayir’de yaşanan siyasi karışıklıklardır veya Türkiye’nin öngörülen yardımların sadece % 4’ünü alabilmesinin sebebi Türkiye’de yaşandığı öne sürülen insan hakları ihlalleri sebebiyle Avrupa Parlamentosu’nun uyguladığı yaptırımlardır.216 MEDA fonlarının planlanandan çok daha az miktarda dağıtılması, Güney Akdenizli ortakların Barselona Süreci’ndeki reformları, özellikle de ekonomiyi ilgilendiren yapısal reformları, gerçekleştirirken oldukça zorlanmalarına ve dolayısıyla da bu reformların aksamasına yol açmıştır.

2000-2006 yılları arasındaki dönemi kapsayan MEDA II, MEDA I’e kıyasla hem Güney Akdenizli ortakların desteklenmesine daha fazla bütçe ayırmış – bölgesel ve iki taraflı fonlarla beraber 5,053 milyar dolarlık bir bütçe yani MEDA I’e göre yaklaşık % 47.5’luk bir artış – hem de ayrılmış bu bütçenin, yine MEDA I’e kıyasla, daha fazla bir miktarını yani % 62.9’luk bir dilimini Güney Akdenizli ortaklarına aktarmıştır.217 Ancak sadece MEDA I ve MEDA II arasındaki bütçe fazlalığından yola çıkarak AB’nin MEDA I dönemine kıyasla MEDA II döneminde demokrasi teşvikine daha fazla bütçe ayırdığını – veya demokrasi teşvikine yönelik daha fazla efor sarf ettiğini, daha fazla proje yürüttüğünü vs. – öne sürmek doğru bir yaklaşım olmaz. Çünkü, AB’nin

216 (ibid.). İnsan hakları ihlallerinin gerekçe gösterilerek Türkiye’ye yapılan yardımların kesilmesi veya azaltılması, Barselona Süreci boyunca koşulsallığa başvurulmasının nadir örneklerinden biridir.

217 “Evaluation of the Council Regulation N 2698/2000 (MEDA II) and its Implementation: Volume I:

Main Report,” European Commission, erişim tarihi 20 Nisan 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/evaluation-cooperation-ec-meda2-1264-main-report-200906_en_2_0.pdf

Barselona Süreci kapsamında demokrasiyi teşvik etmesindeki esas problem ayrılan genel bütçenin yetersizliğinden çok bu söz konusu bütçede demokrasinin teşvik edilmesine yönelik projelerin payının göz ardı edilebilir olmasıydı. Vera van Hüllen’in de belirttiği gibi MEDA I süreci boyunca demokrasi teşvikiyle alakalı projelere ayrılan miktar genel bütçenin yalnızca %0,36’sıydı, üstelik bu zayıf miktardan sadece iki ülkeye pay düşmüştü yani Cezayir’e 5 milyon ECU ve Fas’a 4 milyon ECU.218

MEDA I sürecinde demokrasi teşvikine neredeyse hiçbir şekilde yer verilmediğini kanıtlayabilmenin en iyi yolu bu süreç boyunca fonlanan faaliyetleri daha detaylı bir şekilde ortaya koymaktır. AB Komisyonu, Güney Akdeniz’e yönelik iki taraflı MEDA operasyonlarını beş farklı tema etrafında sınıflandırmıştır. Bunların arasından en fazla pay alan tema – 1,04 milyar ECU’luk bir rakam yani yapılan tüm iki taraflı yardımların

%30’u – ekonomik geçişin desteklenmesidir. Bütçeden aldığı pay bakımından ekonomik geçişin desteklenmesi fonlarını yakın bir şekilde takip eden – genel bütçeden aldığı %29’luk pay itibarıyla – ikinci tematik fon, eğitim ve sağlık gibi sektörlerin desteklenmesini içeren sosyo-ekonomik dengenin desteklenmesidir. Yine ekonomik reformlarla ilişkilendirilebilecek bir başka tema ise MEDA I bütçesinden %15’lik pay alan yapısal uyum kolaylıklarıdır. Bu üç tematik fon kadar desteklenmese de bütçeden

%7’lik pay alan çevrenin desteklenmesi ve %4,5’luk pay alan kırsal kalkınma da AB’nin finanse ettiği diğer iş birliği alanlarıdır.219

Anlaşılabileceği üzere AB’nin MEDA I çerçevesinde desteklediği alanların hiçbiri demokratik prensiplerin teşvik edilmesiyle alakalı değildir, hatta belirtebiliriz ki genel olarak politik konularda iş birliği iki taraflı fonların gündeminde olan bir konu değildir.

Ancak politik iş birliği, MEDA I’in bölge çapında yürüttüğü faaliyetlerin alt

218 Vera van Hüllen, “EU Democracy Promotion in the Mediterranean: Cooperation against all Odds?,”

KFG Working Paper Series vol. 9, (2009): s. 11.

219 “Annual Report of the MEDA Programme 1999.”

başlıklarından biridir. Politik iş birliği başlığı altında yürütülen faaliyetler bazı çok taraflı kurumların/mekanizmaların ya hayata geçirilmesi, örneğin “Avro-Akdeniz Çalışmaları Komisyonu” (Euro-Mediterranean Study Commission, EuroMeSCo), ya da hayata geçirilmeye çalışılmasıdır mesela Avro-Akdeniz Şartı gibi. Yapılan tüm bu kurumların oluşturulmasına yönelik iş birliğine ilaveten doğal ve insan kaynaklı afetlere yönelik sivil savunma, Barselona Süreci kapsamında yapılan ikili antlaşmaların saklanmasına yönelik bir kasa kurulması, insan haklarına ve silahsızlanmaya dair sözleşmelerle alakalı bilgi alışverişi ve diplomatların eğitilmesi gibi konularda da MEDA I süreci boyunca AB ve Güney Akdenizli ortaklar arasında bir iş birliği gerçekleşmiştir.220 Tüm bu verilerden de açıkça görülebileceği gibi nispeten ikincil öneme sahip konularda, oldukça sınırlı bir bütçeyle – yukarıdaki kısımlarda da belirtildiği gibi iki taraflı faaliyetlere kıyasla yalnızca % 14’lük bir bütçe çok taraflı veya bölgesel faaliyetler için kullanılmaktadır – yürütülen politik iş birliğine yönelik projeler doğrudan demokrasinin teşvik edilmesini hedeflememektedir. En iyi ihtimalle söyleyebiliriz ki politik iş birliğine yönelik projelerden biri olan insan haklarına dair sözleşmelerle alakalı bilgi alışverişi doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde demokrasinin teşvik edilmesiyle ilişkilendirilebilir.

MEDA II’de demokrasinin teşvikine ayrılan bütçede, MEDA I’e kıyasla ufak bir iyileşme yaşanmışsa da yapılan bu iyileştirmenin oranı, MEDA II genel bütçesinde yaşanan artışa göre oldukça sınırlı kalmıştır. MEDA II kapsamında yürütülen projeleri ülke bazında ele almak bu konunun daha net bir şekilde ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Örneğin Cezayir için ayrılan yaklaşık 338 milyon ECU’luk yardımda doğrudan demokrasinin desteklenmesine yönelik herhangi bir pay bırakılmamıştır. Cezayir’e yönelik yapılan planlamada doğrudan demokrasi teşvikiyle alakalı olmasa da, daha

220 ibid.

demokratik bir toplumun ortaya çıkmasını sağlayabilecek iki proje mevcuttur, bunlardan birincisi medya sektörüne yönelik 5 milyon ECU’luk bir yardım ve sivil toplumun desteklenmesine yönelik 10 milyon ECU’luk bir yardım.221 Sivil toplumun desteklenmesine dair proje doğrudan demokrasiyle alakalı çalışmalar yapan sivil toplum örgütlerinin desteklenmesini hedeflememektedir, genel olarak amaç toplumsal hayatın tüm yönlerine yönelik faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin desteklenmesi, spesifik olarak amaç ise Cezayirli sivil toplum örgütlerinin kalkınmaya dair projeleri üstlenebilme kapasitelerine destek verilmesidir.222 Yalnızca Cezayir’de değil, diğer ülkelerde de farklı bir tablo yoktur. AB’nin Barselona Sürecindeki önemli partnerlerinden biri olan Mısır’da demokrasi, insan hakları ve yönetişimin desteklenmesine MEDA II süresince yalnızca 5 milyon Euro ayrılmıştır. Bu rakam hem MEDA II süresince Mısır için ayrılan genel bütçeye tekabül eden 695,4 milyon Euro’nun223 yanında hem de bu bütçeden pay alan bazı diğer projelerin yanında nispeten önemsiz kalmaktadır. Örnek vermek gerekirse sadece risk altındaki çocukların korunmasına 20 milyon Euro’luk bir bütçe ayrılmıştır.224 Her ne kadar kendi içinde önemli olsa da bu projenin tezimiz açısından asıl önemi AB’nin Güney Akdenizli ortaklarına dair önceliklerini gözler önüne sermesidir. Ürdün’de demokrasi, insan hakları ve yönetişimin desteklenmesi konusunda Mısır’dakinden yalnızca 2 milyon Euro fazla yani 7 milyon Euro’luk bir pay bırakılmıştır. Suriye ve Filistin MEDA bütçesinden genel olarak, diğer ortaklara kıyasla, daha az miktarda pay almaktadır ve bu göreceli olarak az olan payda demokrasinin teşvikine dair münhasır projeler yoktur.225

221 Esther van der Meer et al., “Mid-term Evaluation of the MEDA II Programme: Final Report,” 18 Temmuz 2015, erişim tarihi 22 Nisan 2017, http://edz.bib.uni-mannheim.de/daten/edz-h/az/05/meda-evaluation-midterm-report-2005_en.pdf

222 “Euro-Mediterranean Partnership Algeria: National Indicative Programme 2005-2006,” European Commission, erişim tarihi 22 Nisan 2017,

http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/march/tradoc_127718.pdf

223 “Mediterranean Neighbourhood Countries: Commitments and Payments (€million),” European Union External Action Service, erişim tarihi 22 Nisan 2017,

http://eeas.europa.eu/archives/docs/euromed/docs/meda_figures_en.pdf

224 Van der Meer, “Mid-term Evaluation,” s. 129.

225 ibid. s. 131-135.

Fas, MEDA II fonlarından en fazla yararlanan ülke olmasına rağmen226 insan haklarına yönelik projeleri kapsayan başlığa yalnızca 2 milyon Euro’luk bir bütçe ayrılmıştır ve demokrasi bu bölümde bir alt başlık olarak yer almaktadır.227 Bu ayrılan 2 milyon Euro’ya ek olarak 3 milyon Euro da demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi için çalışan sivil toplum örgütlerinin desteklenmesine ayrılmıştır.228 Tıpkı Fas gibi MEDA fonlarından önemli bir pay olan Tunus’ta ise sadece 1.5 milyon Euro’luk bir miktar sivil toplumun desteklenmesi amacıyla ayrılmıştır229 ancak daha önce de söylendiği gibi sivil toplumun desteklenmesi doğrudan demokrasinin desteklendiği anlamına gelmemektedir. Tüm bu Güney Akdenizli ülkelerin aksine, daha öncesinde MEDA I fonlarının alıcısı olan Türkiye, 1999 Helsinki Zirvesi’nde resmi olarak adaylık statüsü kazandığından dolayı MEDA II fonlarından herhangi bir pay almamıştır.

Genel bir değerlendirme yapmamız gerekirse Barselona Süreci boyunca demokrasinin teşvik edilmesi oldukça sınırlı bir şekilde yürütülmüştür hatta 2000 yılına kadar olan zamanda yani MEDA I fonlarının kullanıldığı dönemde demokrasinin teşviki neredeyse tamamen gözden çıkarılmıştır. Bu bakımdan Barselona Deklarasyonu’nun hedefleri arasında üstü kapalı bir hiyerarşinin varlığından söz etmek mümkündür, politik konulardaki iş birliği – bu iş birliğinin içinde demokratik politik sistemlerin geliştirilmesi de vardır – ekonomik ve finansal konularda yapılan iş birliğinin oldukça gerisinde kalmıştır. Bu bakımdan Barselona Süreci’nin ve bu sürece dayanan ortaklık antlaşmalarının Dünya Bankası ve IMF tarafından dış ülkelere yönelik uygulanan yapısal uyum programlarıyla benzerlikler taşıdığını iddia etmek mümkündür. Tıpkı üçüncü dünya ülkelerinde ekonomik liberalleşmeyi hedefleyen yapısal uyum

226 “Mediterranean Neighbourhood Countries.”

227 “Euro-Mediterranean Partnership Morocco: National Indicative Programme 2005-2006,” European Commission, erişim tarihi 22 Nisan 2017,

http://edz.bib.uni-mannheim.de/daten/edz-ma/gdex/04/nip_05_12_en.pdf

228 ibid.

229 Van der Meer, “Mid-term Evaluation,” s. 136.

programları gibi Barselona Süreci’nin – ya da daha spesifik bir şekilde belirtmemiz gerekirse bu süreç kapsamında imzalanan ortaklık antlaşmalarının – en önemli hedeflerinden biri hatta belki de en önemlisi ticaretin serbestleştirilmesi yoluyla ekonomik liberalleşmenin sağlanması olmuştur. Ancak bu liberalleşme sürecinin eşit ortaklar arasında yürüyen bir iş birliği olduğunu iddia etmek güçtür zira ekonomik liberalleşme veya genel olarak Barselona Süreci AB’nin direktifleri etrafında şekillenmektedir.230 Üstelik Güney Akdenizli ülkelerin göreceli olarak üstünlüğü elinde tuttuğunu iddia edebileceğimiz tek sektör olan tarımda gümrüklerin kaldırılması AASTB’nin yani Barselona Süreci’nin dışında tutulmuştur.231 Bu bakımdan Barselona Süreci’nin AB ülkeleri ve Güney Akdenizli komşuları arasında olan asimetrik ilişkileri ortadan kaldırması bir yana, daha da güçlendirdiğini öne sürmek mümkündür. Tüm bunlar göz önüne alındığında Barselona Süreci’ni emperyalist bir proje olarak nitelendiren görüşlerin varlığı sürpriz olmamaktadır.232 Örneğin Bradford Dillman’ın Barselona Süreci’ni ABD’nin Orta Doğu’daki hegemonyasına rakip hegemonik bir proje olarak görmesini de bu bağlamda değerlendirebiliriz.233

Barselona Süreci’nin emperyalist bir proje olarak nitelendirilmesini abartılı bir eleştiri olarak kabul etmek mümkünse de bu eleştiriler, ortaklar arasındaki asimetrik ilişkiye dikkati çekmeleri bakımından oldukça önemlidir. Barselona Süreci’nden kaynakladığını iddia edebileceğimiz bir başka asimetrik ilişki ise Güney Akdenizli ülkelerin yönetici elitleri ve halkları arasında var olan asimetrik ilişkidir. Bu asimetrik ilişki elbette ki tamamen AB politikalarından kaynaklanmamaktadır ancak iddia edebiliriz ki, AB’nin

230 Fouad Zaim, “The Third Generation of Euro-Mediterranean Association Agreements: A View from the South,” Mediterranean Politics vol. 4, no. 2 (1999): s. 36-37.

231 Hahn, The Euro-Mediterranean Partnership, s. 28.

232 Zaim, “The Third Generation of Euro-Mediterranean Association Agreements,” s. 37. Bechir Chourou,

“The Challenge of Democracy in North Africa,” Democratization vol. 9, no. 1 (2002): s. 34.

233 Bradford Dillman, “International Markets and Partial Economic Reforms in North Africa: What Impact on Democratization,” içinde The European Union and Democracy Promotion: The Case of North Africa, der. Richard Gillespie ve Richard Youngs (Londra ve Portland: Frank Cass Publishers, 2002), s.

68.

öncülüğünde yürütülen ekonomik liberalleşmeyi teşvik edici faaliyetler zaten halihazırda rejim elitlerinden yana olan dengenin kitleler aleyhine daha fazla bozulmasına yol açmaktadır.234 Ekonomik alanının liberalleştirilmesine yönelik politikaların negatif yönlerinden rejim elitlerinden çok bu zümreye dahil olmayan vatandaşlar etkilenmektedir. AB’nin de teşvik etmesi sonucu uygulanan ekonomik liberalleşme politikaları, en azından Güney Akdeniz bağlamında gelir eşitsizliğinin artmasına yönelik sonuçlar doğurduğundan ve gelir eşitsizliğinin varlığı genel olarak demokratikleşmenin aleyhinde bir durum olarak kabul edildiğinden dolayı Barselona Süreci’nin demokratikleşmeye katkı sağlamaktan çok zarar verdiğini söyleyebiliriz.

(2) Avrupa Komşuluk Politikası’nda ENPI/ENI Desteklemeleri

Demokrasinin teşvik edilmesi veya eylem planlarında yer alan terminolojiyi kullanacak olursak demokrasinin güçlendirilmesi Komşuluk Politikası’nın en önemli hedeflerinden biridir. Bu durum hem doğu hem güney komşuları için geçerlidir, hemen hemen tüm eylem planlarında demokrasinin güçlendirilmesi en başta sıralanan öncelikler arasında yer alır. Örneğin Ermenistan, Gürcistan, Lübnan, Ukrayna, Ürdün ve Tunus’un eylem planlarında demokrasinin veya demokratik kurumların güçlendirilmesi/konsolide edilmesi bir numaralı öncelik olarak yer almaktadır. Azerbaycan ve Moldova’nın eylem planlarında ise demokrasinin güçlendirilmesi ikincil öncelik olarak yer almaktadır, bu durumun sebebi Dağlık Karabağ sorununun çözümüne barışçıl katkı yapmanın Azerbaycan açısından birincil öncelik olmasıdır. Moldova için birincil öncelik ise Transdinyester sorununun çözümüne yönelik çaba sarf etmektir. Filistin ve Mısır’ın eylem planlarında ise demokrasiyle alakalı öncelikler üçüncü sırada yer alır. Hem

234 Hazem Kandil’in de gayet net bir biçimde ifade ettiği gibi, bölgede Batı dünyasının da teşvikiyle gerçekleştirilen ekonomik liberalleşme bölge halklarından çok iktidardaki veya iktidar yanlısı elitlerin lehinedir (Hazem Kandil, “Why Did the Egyptian Middle Class March to Tahrir Square,” Mediterranean Politics vol. 17, no. 2 [2012]: s. 210). Aynı şekilde Rosemary Hollis de Arap devletlerindeki elit

tabakanın piyasa serbestisine başarılı bir şekilde adapte olmalarına dikkat çekmektedir (Rosemary Hollis,

“No Friend of Democratization: Europe’s Role in the Genesis of the ‘Arab Spring’,” International Affairs vol. 88, no. 1 [2012]: s. 84).

Filistin hem de Mısır’da demokrasinin üçüncü sırada yer almasının sebebi Orta Doğu Barış Süreci’nin diğer önceliklere göre daha önde olmasıdır. Fas ve İsrail’de ise demokrasinin güçlendirilmesi bir öncelik olarak nitelendirilmez. Bu elbette demokrasinin iki ülkenin eylem planlarında hiçbir şekilde yer almadığı manasına gelmez, örneğin İsrail’in eylem planında demokrasi ortak bir değer olarak addedilir ve ortak değer olan demokrasinin teşvik edilmesi yapılması gereken eylemlerden biridir.

İsrail, AB tarafından yerleşik bir demokrasi kabul edildiğinden dolayı, İsrail’in eylem planında demokrasinin güçlendirilmesinin bir öncelik olarak nitelenmemesi şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan tıpkı İsrail’in eylem planında olduğu gibi Fas’ın eylem planında da demokrasinin güçlendirilmesinin bir öncelik olarak sayılmamasıdır. Bu durumda tıpkı İsrail gibi Fas’ın da AB tarafından üstü kapalı bir biçimde bir yerleşik demokrasi olarak kabul edildiğini iddia etmek mümkündür.235

Demokrasinin teşvik edilmesi veya güçlendirilmesi Komşuluk Politikası’nın önceliklerinden biri olsa da – ve bu tez açısından en önemlisi olsa da – eylem planlarında başka önceliklerin de olduğunu görmek mümkündür. Bu öncelikler farklı gruplar altında sınıflandırılır örneğin Ürdün’ün eylem planında öncelikler üç genel başlık altında sınıflandırılmıştır bu başlıklar politik, ekonomik ve sosyal ile bilimsel ve insanidir. Bu üç başlık altında tam olarak 54 tane öncelik sıralanmıştır ve aynı zamanda bu önceliklerin nasıl gerçekleştirilecekleri konusunda izahat veren alt başlıklar da eylem

235 Özellikle Batılı politikacılar tarafından Fas’ın model bir ülke olarak sunulması – ve aynı şekilde mevcut Fas hükümdarı Kral 6. Muhammed’in reformist bir yönetici olarak sunulması – yönünde bir eğilim olsa da, örneğin (“Q&A: Morocco’s Referandum on Reform,” BBC, 29 Haziran 2011, erişim tarihi 25 Aralık 2016, http://www.bbc.com/news/world-africa-13964550 ) veya (Haim Malka ve Jon B.

Alterman, Arab Reform and Foreign Aid: Lessons from Morocco [Washington DC: Center for Strategic and International Studies, 2006], s. 72), Fas’ın demokratik bir yönetim biçimine sahip olduğunu öne sürmek mümkün değildir, güncel demokrasi endeksleri de bunu doğrular niteliktedir örneğin “Economist Intelligence Unit’in” (EIU) 2016 verilerine göre Fas hibrit bir rejim olarak sınıflandırılır (“The Economist Intelligence Unit’s Democracy Index,” The Economist, erişim tarihi 17 Mayıs 2017, https://infographics.economist.com/2017/DemocracyIndex/ ). Aynı şekilde Freedom House da Fas’ı kısmen özgür bir ülke olarak nitelendirir, bu Freedom House terminolojisine göre Fas’ın bir hibrit rejim olduğu manasına gelmektedir (“Morocco,” Freedom House, erişim tarihi 17 Mayıs 2017, https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2016/morocco ).