• Sonuç bulunamadı

4. Kardeş Eğitim Programları normal çocukların engelli kardeşle ilgili genel

2.14. TUTUM VE DAVRANIŞ

2.14.2. Davranış

“Davranış” terimi, bir organizmanın doğrudan gözlenebilir, açıkça yapılan veya doğrudan gözlenmeyen; ancak yapan tarafından algılanan bütün hareketlerini anlatmak için kullanılır. Yürüme, koşma, top atmak, taş fırlatmak, bir yüz ifadesi göstermek, düşünmek vb. hepsi birer davranıştır. Bireyin belirli bir anda ne yaptığı, içinde bulunduğu duruma ve kim olduğuna bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte; yeteneklerine, kapasitelerine, becerilerine, olgunlaşma düzeyine, içsel süreçlere ve bilgi birikimine bağlıdır. Davranış, tüm psikolojik süreçlerin ve sistemlerin (duyumsama, algı, hafıza, motor ve motivasyon) bütünleşmiş bir kalıbını yansıtır. Çünkü insan davranışlarının ortaya çıkmasında kalıtım, zaman ve çevre değişkelerinden herhangi birinin rolü göz ardı edilemez. Algılama, düşünme, usa vurma, problem çözme, karar verme… gibi temel süreçleri de içeren davranışta dış baskılar, toplumsal olaylar ve sosyal çevre de güçlü belirleyicilerdir (Erden ve Akman, 2007; İkiz, 2007; Özuçucu, 1995).

Davranış üç ayrı unsura göre sınıflandırılmaktadır: Bunlar; 1. Organizmanın Biyolojik Donanımında Var Olan Davranışlar

İnsan davranışının ortaya çıkmasında deneyimin rolünden önce, içgüdünün önemine vurgu yapılmaktadır. İçgüdüler-türe özgü davranışlar, yaşamı sürdürmeye, türün devamını sağlamaya ve kendini savunmaya yönelik türe özgü sabit davranış kalıplarıdır. Bu biyolojik donanımlı davranışlar da, türe özgü davranışlar ve refleksleri kapsamaktadır. Türe özgü davranışlar, tümüyle genetik tarafından kontrol edilen, başka bir deyişle doğuştan olan herhangi bir davranıştır. İnsan türüne özgü davranış ise konuşmadır. Refleksse, bir uyarıcaya yönelik, nispeten basit iradedışı olarak verilen bir tepkidir (Acar, 2009; İkiz, 2007).

2. Gözlenebilirliğine Göre Davranışlar

Kalıtımsal olarak veya çevresel etmenlerle edindiğimiz ya duygusal, ya algısal, ya da motor bilgi ve becerileri harekete dökmek davranışları oluşturur. Bu bağlamda dışa vurulan hareketlerle açıklanabilen, başka bireyler tarafından gözlenebilme potansiyeli olan davranışlar, “açık davranışlar”dır. Örtük davranışlarsa, sadece davranışı yapan birey tarafından farkına varılabilen ve anlaşılan hayal kurmak, kaygı hissetmek gibi davranışlardır.

3. Sürekliliğine Göre Davranış

Yaşam boyunca biyolojik donanım tarafından ortaya koyulan davranışların dışında; yaşantılar, çevreyle etkileşim ve öğrenme yoluyla pek çok davranışlar sergilenir. Davranışı sürekliliğine göre incelemek için, öğrenilmiş davranış ile geçici davranışları birbirinden ayırt etmek önemlidir. Buna göre geçici davranışlarda, davranışı ortaya çıkartan etmen ortadan kalktıktan sonra, davranış fark edilmez ya da gözlenmez. Öğrenme, bireyin, bir zaman içindeki deneyimlerinin daha sonraki bir zaman içindeki davranışını nasıl etkilediğini açıklamaya yardımcı olan psikolojik bir süreçtir. Bir davranış, yaşantılar veya deneyimler sonucu oluştuysa ve ya açık, ya da örtük olarak davranışta kalıcı bir değişim gözleniyorsa, o davranış öğrenme ürünüdür (İkiz, 2007).

2.14.2.1. Davranışın Gelişimi

Toplum içersinde yaşayan bireylerin davranış üzerindeki etkilerini incelerken, özellikle grupların davranışlar üzerindeki etkisine bakılmaktadır. Bu sırada toplumsallaşma, saldırganlık, uygu, sapkınlık ve grup kararlarından bahsedilmektedir. Toplumsallaşma sürecinde insan, davranış biçimlerini öğrenir. Bu süreçteki öğrenme, öğretim ve taklit yoluyla olur. Sosyal psikologlar, taklidin, örnek almanın ve öğrenmenin saldırganlık üzerindeki rolünü vurgulamaktadırlar. Grup içindeki insanların grubun görüşüne uyma eğiliminde olma özellikleri de bulunmaktadır. İnsanları uygun davranmaya iten sebep, kabul edilen inanç ve uygulamalardan sapan kişinin başına neler geleceğidir. İnsanların davranışlarını etkileyen ve belirleyen pek çok sebep, bireylerin sahip olduğu rolleri de etkilemektedir. Roller, bireylerden bir takım beklentilerin oluşmasına da sebep olmaktadır. İnsanlar, kendilerinden beklenen davranışları ya

başkalarını gözleyerek, ya hatalar yaparak, ya da başkalarının hayret gösteren tepkilerine maruz kalarak öğrenirler (Şahin, 2009).

İnsanları diğer canlılardan ayıran öğrenme kapasitesi, biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen insanın kısa sürede pek çok yeni davranışları öğrenmesini sağlar. Öğrenme davranışta otomatik olarak değişime neden olmaz. Davranışın oluşması için, harekete geçirici güdünün varlığı gereklidir.

Davranışların kaynağını zihin, bezler ve kaslar olmak üzere üç grupta ele almak mümkündür. Zihinsel olarak gerçekleşenler, bilmediğini bilme, eksik bildiğini tam bilme vb bilişsel davranış değişiklikleri; bezler vasıtasıyla gerçekleşenler, sevmiyorken sevebilme, ilgi duymuyorken ilgi duyma gibi duyuşsal davranış değişiklikleri; kaslarla yapılanlar da yapamıyorken yapabilme, yanlış yapıyorken doğru yapabilme vb psikomotor davranışlar değişikliği şeklinde somutlaştırılabilir (Erözkan, 2007).

İnsan davranışalarının biçimlendirilmesinde, bireyin içinde büyüyüp yaşadığı toplumun gelenek ve görenekleri, kültürü önemli bir rol oynar. Kültür, belirli türden davranışları; istenen, uygun, beğenilen davranışlar olarak pekiştirir; bazı tür davranışlarıysa, yerer, aşağılar ve böylece zamanla söndürür. Böylece kültür son derece kudretli ve yaygın bir sosyal pekiştirme düzeni getirir (Cüceloğlu, 2007).

Bir değişimin öğrenme olarak kabul edilmesinde temel koşullardan birisi olarak kabul edilen davranış kavramı konusunda, farklı yaklaşımların olduğunu görmek mümkündür.

2.14.2.2. Davranışların Gelişimi ile İlgili Kuramsal Yaklaşımlar

Davranışların gelişimi ve değişimi; davranışçı yaklaşım (davranışçı yaklaşımda öğrenme klâsik koşullanma ve edimsel koşullanma olmak üzere başlıca iki boyutta incelenmektedir), bitişiklik kuramları (J.B. Watson’un öğrenme yaklaşımı, E.R.Guthrie’nin öğrenme yaklaşımı, E.L. Thorndike ve öğrenme yaklaşımı), psikanalitik kuram, bilişsel gelişim kuramı, sosyal öğrenme ya da gözlem yoluyla öğrenme kuramı (J.Rotter’ın sosyal öğrenme kuramı), sosyal-bilişsel kuram, davranışsal/sosyal öğrenme kuramları ile açıklanmaktadır. Ancak davranışlar, yaygın

olarak davranışçı yaklaşımda klâsik ve edimsel koşullanma ile açıklanırken, son zamanlarda davranışsal/sosyal öğrenme kuramı ile de açıklanmaktadır (Burger, 2006; Erözkan, 2007; Özuçucu, 1995).

Klâsik koşullanma, insanların karmaşık bilgileri öğrenmesini açıklayamamaktadır. Ancak insanların belli bir nesne veya olaya karşı gösterdiği bazı duyuşsal tepkilerin, klâsik koşullanma ile öğrenildiği kabul edilmektedir (Erden ve Akman, 2007).

Edimsel koşullanmanın temelini ilgilenilen davranış ve davranışın pekiştirilmesi oluşturur. Organizma, birtakım davranışlar ortaya koyar ve bu davranışlar çeşitlilik gösterir. Kısaca klâsik koşullanma, ödüle götüren ya da cezadan kurtaran bir davranışın yapılmasını; başka bir deyişle istendiğinde nesnelere nasıl ulaşılacağını, istenilmediğindeyse, nesnelerden nasıl kaçılacağını öğrenmektir (Arı, 2005).

Davranışsal/sosyal öğrenme kuramındaysa, başarı veya başarısızlığı belirlemeyi sağlayan, temel alınabilecek veri ve amaç ölçütünün bulunmasıdır. Diğer yaklaşımlar, daha çok sorunun ne olduğunu belirlemeden uygulamalara başlar. Bu kuramda davranış değişikliğinin yürütülmesi kolaydır ve bireyler çabuk ilerler. Temel yöntem, anne-babalara, öğretmenlere de öğretilebilir ve bu kişiler de uygulamalarda devamlılık sağlarlar (Burger, 2006).

Davranışçı yaklaşım ile bilişsel yaklaşım arasında bir takım farklılıklar vardır. Bu farklılıklar:

1. Davranışçı psikologlar, davranışa neden olan ve davranışı takip eden uyarıcıları gözleyerek, öğrenmeye açıklık getirmeye çalışmışlardır. Bilişsel kuramcılar ise, uyarıcının birey tarafından algılanmasından itibaren bireyde meydana gelen içsel süreçler ve öğrenmeye etki eden bireysel özelliklerle ilgilenmektedirler.

2. Davranışçılara göre, davranış öğrenilir; bilişsel yaklaşımcılara göreyse, bilgi öğrenilir. Bilgide meydana gelen değişim davranışa yansır.

3. Her iki yaklaşım da pekiştirece önem verir. Davranışçı yaklaşımda pekiştireç, davranışı kuvvetlendirir ve dıştan gelenler öğrenmede önemli rol oynar.

Bilişsel kuramcılara göre dıştan pekiştireçler, öğrenen için yaptığı davranışın doğruluğu hakkında dönüt sağlar.

4. Her iki yaklaşımda da öğrencinin aktif olması gerekir. Ancak davranışçı yaklaşımda öğrenen, uyarıcılarla etkileşimde bulunmak ve pekiştireç almak için aktif olmalıdır. Bilişsel yaklaşımda ise öğrenen, dikkatini kontrol ederek uyarıcıları seçerek, onları anlamlı hâle getirip kodlayarak öğrenme sürecine aktif olarak katılır.

5. Davranışçı kuramlar daha kontrollü laboratuar ortamında, çoğunlukla hayvanlar üzerinde araştırmalar yaparak, öğrenmeyi açıklayan genel ilkeler bulmaya çalışmışlardır. Bu nedenle basit davranışların kazandırılması üzerinde durmuşlardır. Bilişsel kuramcılar ise, insanların doğal çevre içinde değişik durumlarda nasıl öğrendiklerini araştırmışlardır. Bilişsel kuramcılar, kavram ve ilke öğrenme, problem çözme, eleştirel düşünme gibi bilişsel yönü ağırlık taşıyan daha karmaşık davranışların öğrenilmesini açıklamaya çalışmışlardır (Erden ve Akman, 2007).

2.14.2.3. Tutum ve Davranışlar Arasındaki İlişki

Tutumlar, kişilik özellikleri ya da beklentiler gibi, bireyin içsel özelliklerinden biridir. Ancak sosyal psikolojide hiç bir kavram, belki de tutumlar kadar ilgi çekmemiş ve bu kadar çok araştırmaya konu olmamıştır. Tutumların bu kadar ilgi çekmesinin temelinde, tutumlarla davranış arasındaki ilişki yatmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, tutumlar, davranışları kestirmede bir araç olarak görülmektedir. Ancak tutumlardan her zaman davranışları kestirmek mümkün olmayabilir. Pek çok kişinin kendine veya başkalarına, ya da olay ve durumlara yönelik tutumlarıyla davranışları her zaman kararlılık göstermez. Kendini demokratik görürken davranışları baskıcı olabilir. Tutumlar kadar, davranışlara ve aralarındaki farka bakıldığı zaman da tutumların davranışlar üzerindeki etkilerini anlamak mümkün olur. Tutumların davranışları etkilediği varsayılmakla birlikte; olay, kişi ve varlıklara yönelik belirtilen inanç ve duygularla gösterilen davranışlar, her zaman tutarlı olmayabilir (Özyürek, 2006; T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, 2009).

Tutumların neden her zaman davranışları belirleyemediği konusu, sosyal psikologların dikkatini çekmiş ve hangi koşullar altında tutumların davranışları belirleyebileceğini ortaya koymaya çalışmışlardır. Tutum-davranış ilişkisi, zaman

faktörü, tutumun güç derecesi, tutumun ulaşılabilirliği ve farkındalık faktörleri ile tutum ve davranış arasındaki ilişki açıklanmıştır (Kağıçıbaşı, 2010).

Tutum-davranış ilişkisi konusunda daha sonraları yapılan araştırmalar, hem tutumların çeşitli özellikleri, hem de durumsal değişkenler göz önüne alındığı takdirde tutumlarla davranışlar arasında ölçülebilir bir ilişki olabileceğini göstermektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre:

1- Tutumun gücü ortamın içerdiği baskıdan daha fazlaysa, 2- Bireyin kişisel yaşantısına dayanıyorsa,

3- Bireyin önem verdiği diğer kişiler tarafından destekleniyorsa, 4- Sık sık tutumunu ortaya koyma şansı varsa,

tutumlarla davranışlar arasında tutarlı bir ilişki beklenebilir (T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, 2009).

İnsan davranışına yön veren ve davranışların gerisindeki psikolojik değişkenler olarak davranışlara etkisi olduğu kabul edilen tutumlar, bireyin var olan davranışlarını belirleyen geçmiş deneyimlerinin bir özeti olarak kabul edilmektedir (Diken ve Sucuoğlu, 1999).