• Sonuç bulunamadı

4. Kardeş Eğitim Programları normal çocukların engelli kardeşle ilgili genel

2.5. AİLENİN ÖNEMİ VE İŞLEVLERİ

Çocuğun, temel gereksinimlerinin karşılandığı, yetiştirilmesinde ve gelişmesinde anne ve babanın birlikte sorumluluk aldığı bir aile çevresine sahip olması, en temel hakkıdır. Çünkü dünyaya ilk adımını atan çocuk, çevresinde olup bitenleri anlamaya, yaşam sınavında başarılı olmaya çalışırken en büyük desteği anne ve babasından görür. Kişiliğini oluştururken model alacağı kişiler olarak herkesten önce, anne ve babasını bulur. Bu öğrenme sürecinde, sevgiye, güvene; yani çevresindekilere inanmaya, bağımsızlığa ihtiyacı vardır (Yener, 1990; Durmuş, 2008).

İnsan yaşamı üzerinde doğumdan önce başlayan ve ilk gelişim yıllarında daha çok etkisini sürdüren bir kurum olarak aile, fizyolojik olduğu kadar; ekonomik ve toplumsal yönleriyle de çocuğu biçimlendirmekte ve çocuğun kişisel sosyal uyumunun olumlu, ya da olumsuz yönde gelişmesini sağlamaktadır. Çocukların kalıtımla getirdiği özelliklerin ne kadar gelişeceği, nasıl biçimleneceği ve daha sonraki yılları ne derece etkileyeceği, ailenin sosyo-ekonomik ve sosyal-kültürel niteliği ile ilgilidir. Aile ortamında çocukların kazanımları; aile bireylerinin birbirleriyle ve çocuklarıyla olan ilişkisine, çocuk yetiştirme tutumlarına, sözel iletişim biçimlerine, nasıl bir model oluşturduklarına; sağlık, beslenme, gelişim ve eğitim konularındaki ana-babaların sahip oldukları bilgilere bağlı olarak değişmektedir. Bu sebeple anne ve babanın çocuklarına karşı davranış şekilleri önemli bir etkiye sahiptir. Aile, çocuğun karakterinin, kişiliğinin ve gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasını sağlar. Çünkü çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır. Okulöncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayı öğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele de gereksinim duyar. Kişilik oluşumu, için özdeşim kurduğu birey aile üyelerindedir. Çocuğun beyin gelişimi, çevresiyle geçirmiş olduğu deneyimlerin niteliğinden büyük ölçüde etkilendiği için, sosyal etkileşimler ve olumlu deneyim sağlayan ebeveyn yeteneği, bir bebek ya da küçük çocuğun sağlıklı gelişiminin de merkezini oluşturmaktadır (Tezel Şahin, 2005; Durmuş, 2008; Kılıçarslan, 2008; Zepeda, Varela ve Morales, 2004).

Aileler, çocuklarının ilk ve eğitimin sürekliliği açısından da devamlılığı sağlayan en önemli öğretmenleridir. Aileler, çocuklarının normal gelişimleri sürecinde onların dil, sosyal ve akademik gelişimlerini desteklerler. Anne-baba ve çocuklar birbirleriyle etkileşim süreci içinde sosyal yaşamlarını sürdürürler ve birbirlerinden etkilenirler. Kişinin sosyal ilişkilere girdiği ilk çevre, ailesidir. Aile, fertlerin sosyalleşmesinde ilk sosyal muhittir. Aileleri oluşturan bireylerin özellikleri, ruh sağlıkları, birbirleri ile etkileşimleri, ne kadar sağlıklı ve iyiyse, genelde ailelerin ve toplumun ruh sağlığı da o derece iyi olur. Çocuk bütün kültür normlarını aile ocağında öğrenir. Millî terbiyenin özünü buradan alır ve sosyalleşmenin ilk adımlarını burada atar (Ann, Kaiser ve Hancock, 2003; Elmacıoğlu, 2000; Şahin, 2007).

Aile üyeleri arasındaki ilişkiler ve aile ortamı, psikososyal yönden gelişen bireyin en çok etkileşime uğradığı yerdir. Bu ilişkiler, bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon sürecini olanaklı hâle getirir. Sosyal uyum üzerinde yapılan çalışmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu göstermiştir, Ackerman (1967)’a göre, sağlıklı aile üyeleri kendilerini içsel olarak algılayabilirler ve dışarıya açıkça ifade edebilirler. Olaylara farklı açılardan bakabilirler, gerçekçi, esnek, yaratıcı olurlar ve problemlerini akılcı olarak çözebilirler. Büyüme aşamalarında başarılı olan çocuklar, iyi aile ilişkileri içinde yetişmiş kimselerdir. Aile içinde gerçekleşen başarılı ilişkiler, mutlu, arkadaşça, bunalımdan uzak ve yapıcı bireylerin oluşumunu sağlar. Bunun tersine uyum bozukluğu gösteren çocuklar, genellikle başarısız bir anne-baba-çocuk ilişkisinin ürünüdürler. Çocukluk döneminde, anne ve babası tarafından yeterince ilgi gösterilen, onlar tarafından sevilen, güven duygusuyla yetiştirilen ve başarılı bir disiplinin uygulandığı ortamda büyüyen çocuk, mutlu bir yetişkin adayıdır (Kılıçarslan, 2008; Nazlı, 2000; Yavuzer, 2001).

Bir ailenin toplumda önemsenmesi sebepsiz değildir. Bu önem, en çok devletin ve toplumun bu kurumdan üstlenmesini beklediği ve düzenlediği, toplumu kurucu ve düzenleyici işlevlerinden ötürüdür (Gülerce, 2007). Tezcan (1990), Tükiye’de ailenin işlevlerini şöyle sıralar: Biyolojik (yasal ve sosyal olarak uygun yollarla cinsel gereksinimleri giderme ve üreme gereksinimi); ekonomik (en az üyelerin

gereksinimlerini giderecek kadar üretme); duygusal (özellikle küçük çocuklara sevgi ve bakım); koruma (güvenlik, sağlık); toplumsallaşma (kültürel değerleri ve sosyal kodları çocuklara aktarma); eğitim (yeni kuşakları eğitme).

Ev ve aile, çocukların toplum yaşamına hazırlanmasında ve ilk sosyal deneyimlerini edinmesinde gerekli alt yapının oluşturulduğu en önemli ortamdır. Ancak yaşam koşullarına paralel olarak yaşanan değişimler; özellikle iletişimsizlik, aile bireyleri arasında olması beklenen sevgi, saygı ve hoşgörünün azalmasına neden olabilmektedir. Aile içi yaşanılan sıkıntıların da mutlaka çok önemli gerekçeleri vardır. Bunların içinde en önemlilerinden biri de, ailelerin engelli bir çocuğa sahip olduklarını öğrendiklerinde yaşadıklarıdır. Çünkü bir çocuğun doğumu aileyi gerek yapısal, gerek gelişimsel, gerekse fonksiyonel olarak etkiler. Çocuğun doğumuyla mutluluk ve sevinç aileyi kuşatır. Ancak çocuğun engelli olması sebebiyle, sevinç ve mutluluk; yerini üzüntü, çaresizlik gibi karmaşık duygulara bırakır. Engelli çocuğa sahip olmanın etkileri, bütün aile içinde hissedilir ve aile bu farklı duruma uyum sağlamak zorundadır (Burke, 2003; Cavkaytar ve Diken, 2006; Fırat, 2000).

Özel ilgi gerektiren engelli bir çocuğa sahip olan ailelerin bunların gereksinimlerini ve gelişimlerini karşılayacak şekilde yönlendirilmeleri ve bilgilendirilmeleri gerekir. Bu yapıdaki aileler, genelde bu konuda çok hassas olmaları nedeniyle, çoğunlukla çocukların durumunu gizlemektedirler. Bu bilinçsiz tutum, ailelerin sosyal, ekonomik ve kültürel düzeyleriyle ilgili olduğu gibi, toplumda hem bu bireylere, hem de ailelerine bu konuda rehberlik sağlayan kurumların yetersiz sayıda ve nitelikte olmasından da ileri gelmektedir. Ayrıca özüre sebep olan nedenler hakkında da toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir (Yener, 1990).

Hangi engel grubundan olursa olsun, engelli bir çocuğu bulunan anne babalar şok, inkâr, gerçekçi olmayan amaçlar koyma, ret, kızgınlık, utanma, uzlaşma-pazarlık ve kabul gibi belli dönemlerden geçerler. Bu dönemlerin süresi ve yoğunluğu kişilik yapısına göre farklılık göstermekle birilikte; çocuğun bakımı, parasal yetersizlikler, uygun yardım ve eğitimin sağlanamaması gibi zorluklar ve bunların ayarlanmasında alınan aile içi ve aile dışı destekler, dönemlerin atlatılmasını etkileyen faktörlerdir. Araştırmalar, ailelerin çocuklarının engelli olduğunu öğrendikleri zaman benzer duyguları yaşadıklarını, zaman içinde engele uyum sağladıklarını, bu süreçte

yaşananların ve geçirilen aşamaların da benzerlik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca engelli çocuklardaki iletişim düzeyinin düşük olması, aileyi iletişim çabalarının çocuk tarafından karşılıksız bırakılmasıyla aileyi cesaretsizliğe itmektedir. İletişim konusunda ailenin çabaları azalınca çocuk gerilemeye başlamaktadır (Cavkaytar ve Diken, 2006; Alkan Ersoy, 2010; Fırat, 2000; Temel, Ersoy ve Tezel Şahin, 1998; Yıldırım Doğru, 2002).

Anne-babaların engelli çocuğunu kabullenmeye kadar geçirdikleri aşamalarda ve aile içi olması gereken uyum düzeyine ulaşabilmeleri, uzmanlar tarafından kendilerine sağlanan destek programlarına bağlıdır. Genelde duygusal durumlarının ihmal edildiği, anne-babalara profesyonel olarak verilmesi gereken bu desteğin, ebeveynlerin engelli çocuklarını kabullenme aşamasına gelinceye kadar devam ettirilmesi gerekmektedir (Conrad, 1989).