• Sonuç bulunamadı

NORMALLEŞME SÜRECİ

A. Dağlık Karabağ Sorunu 1 Sorunun Ortaya Çıkışı

Azerbaycan sınırları içinde yer alan 18.000 km² bir alanı kapsayan Karabağ, maden yatakları ve mineral suları bakımından zengin bir bölge olmakla birlikte Kafkasya’nın gıda maddelerinin önemli bir kısmını karşılaması açısından da önem arz eden bir bölgedir. Dağlık Karabağ ise Karabağ’ın 4392 km²’lik bir bölümünü kapsamakta ve Kafkasya, Asya ve Avrupa arasındaki transit ticaret yollarının

58 kesiştiği bir noktada yer almaktadır148. Bunun yanı sıra bölge; Türkiye sınırı ile Hazar Havzası arasında dağlık bir bölgede yer almasından ve İran’a yakınlığından kaynaklanan stratejik bir öneme sahiptir.

Bölge 150 yıl kadar Osmanlı hâkimiyetinde kaldıktan sonra İran hâkimiyetine geçmiş ve 1735-1747 yılları arasında İran hâkimiyetinde kalmıştır. 1747 yılında ise bölgede “Hanlıklar Dönemi” başlamış ve bu dönemde, Karabağ Hanlığı bağımsız bir birim olarak kurulmuştur. 18. yy sonlarına kadar devam eden Hanlıklar dönemi, Rusya’nın 1828 Türkmençay Antlaşmasıyla bölgeye hâkim olmasıyla birlikte sona ermiştir149

.

Bu döneme kadar Türklerin ve Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölge olan Karabağ, Rusya’nın hâkimiyetine geçtikten sonra uygulanan göç politikaları nedeniyle demografik yapısı değişmiştir. Türklerin ve Müslümanların bölgedeki çoğunluğu dönem dönem uygulanan göç politikalarıyla azaltılmaya ve Ermeni nüfusunun çoğunlukta olduğu bir bölge oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda Çarlık Rusya’sının 1832 yılı resmi nüfus sayımına göre Karabağ nüfusunun %64,8’i Türk (Azerbaycanlı) %34,8’inin ise Ermeni olduğu saptanmıştır. Bu dönemde ve sonrasında uygulanan göç politikalarıyla bölgedeki Türk nüfusu farklı yerlere göç ettirilmiş ve Ermeniler bu bölgeye yerleştirilmiştir. Uygulanan bu göç politikaları sonucu 30-40 yıl içinde Karabağ, Ermenilerin çoğunlukta olduğu bir bölge haline gelmiştir. Aşağıdaki tablo da bölgeden göç ettirilen ya da öldürülen Türk ve Müslüman nüfusun yıllara göre dağılımı yer almaktadır.

148 Yavuz Cankara ve Pınar Özden, “Dağlık Karabağ Sorununun Uluslararası Hukuk İlkeleri

Çerçevesinde Analizi”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri 2. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ankara, 2007, s.1053.

149 Sedat Laçiner, TÜRKLER VE ERMENİLER, Bir Uluslararası İlişkiler Çalışması, 2. Baskı,

59 Tablo 2: Öldürülen ve Göç Etmek Zorunda Bırakılan Türk ve Müslüman Nüfusu

Kaynak: D. Yıldız Bozkuş, “Ermenistan’ın Demografik Yapısı ve Ermenistan’da Azınlıklar”, Ermeni

Araştırmaları Dergisi, Ankara, ASAM Yayınları, sayı:23-24, 2006’dan aktaran “Türkiye- Ermenistan Yeni Dönem mi?”, T.C. Bahçeşehir Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Stratejik

Araştırmalar Merkezi, İstanbul, 2009, s.7-8. http://www.busam.bahcesehir.edu.tr/rapor/index/id/23, (30.10.2012).

Bolşevik İhtilali’nden sonra Karabağ bölgesi, Ermeni nüfusunun çoğunlukta olmasına karşın 1921’de Azerbaycan’a bağlanmış ve Sovyetler Birliği dönemi boyunca da bu durum devam etmiştir. Ancak Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlanması Ermenilerin tepkisine yol açmış ve bölgede isyanların artması üzerine 7 Temmuz 1923’te Karabağ’da özerk bir yönetim kurulmuştur150

. Devam eden süreçte iki ülke arasında zaman zaman gerginlikler yaşansa da 1988 yılına kadar ciddi boyutlarda herhangi bir olay meydana gelmemiştir.

1980’li yıllarda SSCB’nin dağılma sürecine girmesiyle birlikte Karabağ sorunu tekrar gündeme gelmiştir. Bu döneme kadar uygulanan göç politikalarıyla bölgedeki Ermeni nüfusu arttırılmış ve bunun sonucu olarak, Ermenistan’ın teşvikiyle Karabağ Ermenileri 20 Şubat 1988’de Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan’a bağlanma kararı almıştır. Ardından Azerbaycan, Ermenistan ve SSCB Sovyetlerine başvuran Karabağ Özerk Cumhuriyeti alınana bu kararın onaylanması

150 Ercan Çitlioğlu, Türkiye-Ermenistan Yeni Dönem mi?, T.C. Bahçeşehir Üniversitesi

Uluslararası Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi, İstanbul, 2009, s.7-8.

http://www.busam.bahcesehir.edu.tr/rapor/index/id/23, (30.10.2012).

Yıllar Öldürülen ve Göç Etmek Zorunda Bırakılan Türk ve Müslüman Nüfus 1828 35 Bin 1905-1906 Bilinmiyor 1918-1920 220-249 Bin 1948-1953 53 Bin 1988-1989 208-217 Bin Toplam 516-554 Bin

60 talebinde bulunmuştur. Ancak alınan bu karar Azerbaycan tarafında reddedilmiş ve SSCB’nin 1977 tarihli anayasasının 78. maddesine aykırılığı sebebiyle yasa dışı bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda SSCB’nin 1977 tarihli anayasasının 78. maddesi; cumhuriyetlerin ülke sınırlarının ancak ilgili cumhuriyetlerin ortaklaşa kararı ile değiştirilebileceğini öngörmektedir. Bunun yanı sıra ilave bir şart olarak kararın SSCB merkezi organlarının onayına sunulması gerektiği belirtilmektedir151

. Alınan bu kararı Azerbaycan’ın reddetmesi bölgede gerginliklerin tekrar başlamasına yol açmıştır. 12 Temmuz 1988’de ise Karabağ Ermenileri benzer bir kararla, özerk bölge olarak resmen Ermenistan’a bağlandıklarını ilan etmiştir. Ancak SSCB Yüksek Sovyet’i sınır değişikliklerinin yapılamayacağını belirterek alınan bu kararı reddetmiştir152. Bu karar sonrasında bölgede gerginliğin artması ve Azerbaycan ve Ermenistan’ın sorunun çözümünde yetersiz kalmaları üzerine SSCB Yüksek Sovyet’i Ocak 1989’da Karabağ yönetimini devralmıştır153

. SSCB Yüksek Sovyet’inin aldığı söz konusu karar; Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı özerk bölge statüsünü korumasına rağmen Azerbaycan tarafından toprak bütünlüğüne müdahale olarak değerlendirilmiş ve dolayısıyla tepkiyle karşılanmıştır. Devam eden süreçte tepkilerin artması sonucu SSCB Yüksek Sovyet’i Kasım 1989’da yönetimi tekrar Azerbaycan’a devretmiştir. Ancak bu karar da Ermenistan’ın tepkisine neden olmuştur. Bu dönemde bölgedeki gerginliğin şiddetli çatışmalara dönmesi sonucu SSCB Yüksek Sovyet’i 15 Ocak 1990 tarihinde müdahale kararı alarak askeri birlikleri bölgeye göndermiş ve Bakü, Karabağ ve Karabağ’a yakın bölgelerde olağanüstü hal ilan etmiştir. Ardından 28 Ocak 1990’da ise iki ülke arasında ateşkes anlaşması imzalanmıştır154

.

1990’da imzalanan söz konusu antlaşma, taraflar arasındaki sorunları çözmemiş ve dolayısıyla çatışmalar devam etmiştir. 1992’ye kadar devam eden çatışmalar Rus birliklerinin bölgeden çekilmesiyle birlikte şiddetlenmiş ve savaşa dönmüştür. Ateşkes anlaşmasının imzalanmasından 1992’ye kadar geçen sürede bir yandan iki ülkenin birbirlerine karşı aldıkları kararlar ve restleşmeler devam ederken

151 Cankara ve Özden, s.1056.

152İdris Bal, “Türkiye-Ermenistan İlişkileri ve Ermeni Sorunu”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası,

(Ed. İdris Bal), 3. Baskı, Ankara Global Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2006, s.433.

153 Filiz Cicioğlu, “Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Kafkasya’da Bitmeyen Mücadele”, İnat, Duran

ve Ataman, s.417.

61 diğer taraftan sorunun çözümü için çeşitli arabuluculuk girişimleri gerçekleşmiş, bunun yanı sıra 24 Eylül 1991’de tekrar bir ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Ancak 1990 tarihli ateşkeste olduğu gibi bu ateşkes anlaşmasına da uyulmamış ve çatışmalar devam etmiştir. Yine bu dönemde Azerbaycan ve Ermenistan 1991’de bağımsızlıklarını ilan etmiş ve bu gelişmeyle birlikte Karabağ sorunu SSCB’nin bir iç sorunu olmaktan çıkıp devletler arası bir sorun haline gelmiştir. Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten sonra, 26 Kasım 1991’de Karabağ’ın özerklik statüsünü kaldırmış ve bölgeyi doğrudan merkezi yönetime bağlamıştır. Daha önceki kararlara benzer bir şekilde, alınan bu karar da çatışmaların şiddetlenmesine neden olmuştur. 1992 itibariyle SSCB’nin dağılma süreci tamamlanmış ve yukarıda da belirtildiği gibi Rus birlikleri bölgeden çekilme kararı almıştır. Bu karar sonrasında iki ülke arasındaki çatışmalar savaşa dönmüştür. Her iki ülke bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından 30 Ocak 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına (AGİT) üye olmuşlar ve böylelikle Karabağ sorunu uluslararası bir boyut kazanmıştır155. Diğer taraftan 2 Mart 1992’de ise hem Azerbaycan hem de Ermenistan Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye olmuştur.

1992 yılında iki ülke arasındaki savaş şiddetlenmiş ve Karabağ bölgesinin önemli bir kısmı bu yılın ortalarına kadar işgal edilmiş ve bölgedeki Ermeni olmayan nüfus kaçmak zorunda bırakılmıştır. Diğer taraftan aynı dönemde, iki ülke arasındaki savaşa son vermek ve ikili ilişkileri düzeltmek adına çeşitli ülkeler arabuluculuk girişimlerinde bulunmuştur. Bu bağlamda 20 Şubat 1992’de Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya Dışişleri Bakanları Moskova’da bir araya gelerek AGİT ilkelerine bağlı kalacaklarını açıklamış, 24 Şubat’ta ise İran Dışişleri Bakanı arabuluculuk yapmak üzere bölgeyi ziyaret etmiştir. Ancak bu girişimler çatışmaların önüne geçememiş ve bu görüşmelerin hemen sonrasında Hocalı saldırısı gerçekleşmiş ve 600’den fazla sivil öldürülmüştür. Bu saldırı sonrasında benzer bir arabuluculuk girişimi de Türkiye tarafından gerçekleştirilmiş ve Türkiye’nin girişimi ile AGİT Dışişleri Bakanları Konseyi 28 Şubat’ta toplanmıştır. Bu toplantıda; ateşkesin ilanını, sınırların değişmeyeceğini, Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu belirten ve sorunların diyalogla çözülmesini öngören bir karar alınmıştır. Ancak alınan bu karara

155 Mustafa Gökçe, “Yukarı Karabağ Sorunu ve Türkiye-Ermenistan İlişkileri Üzerine Bir

Değerlendirme”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, volume 6/1, Turkey, 2011, s.1116.

62 da uyulmamış ve Ermenilerin saldırıları devam etmiştir156. Benzer bir şekilde 24 Mart 1992’de AGİT Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından sorunun çözümü için Beyaz Rusya’nın Minsk kentinde; Azerbaycan, Almanya, ABD, Ermenistan, Beyaz Rusya, İsveç, İtalya, Fransa, Rusya, Türkiye, Çek ve Slovakya Federal Cumhuriyeti’nin katılacağı bir konferans düzenlenmesi kararı alınmıştır. 7 Mayıs’ta ise İran’ın arabuluculuğuyla Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları sorunun çözümüyle ilgili bir anlaşma imzalamışlardır. Ancak bu anlaşma da çatışmaları durdurmamış ve 18-19 Mayıs 1992’de Laçin rayonu işgal edilerek Ermenistan ile Karabağ arasındaki fiziksel bağ kurulmuştur.

1993 yılına gelindiğinde ise bir yandan işgaller devam ederken diğer taraftan AGİT çerçevesinde Minsk süreci başlatılmış ve BM Güvenlik Konseyi tarafından çeşitli kararlar alınmıştır. AGİT çerçevesinde yürütülen Minsk sürecine bir sonraki bölümde değinilecektir ancak BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararlara yer vermek gerekirse alınan ilk karar 30 Nisan 1993 tarihli karardır. 30 Nisan 1993’te Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarının görüşülmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi 15 üyenin oybirliği ile 822 sayılı kararı kabul etmiştir. Alınan bu kararda; savaşın endişe verici boyutundan ve 27 Mart 1993 tarihinde Ermeniler tarafından Kelbecer’in işgal edilmesinden duyulan rahatsızlık dile getirilirken, uluslararası kabul görmüş sınırların dokunulmazlığı, toprakların silah zoruyla ele geçirilmesinin kabul edilemeyeceği ve ulusal bağımsızlığa saygı gösterilmesi konularına değinilmiştir. Çatışmaların ve işgallerin devam etmesi üzerine 29 Temmuz 1993’te 822 sayılı karar ile benzer içeriklere sahip olan 853 sayılı karar alınmıştır. Yine bu kararda da işgal edilen bölgelerden şartsız olarak çekilme ve sorunun AGİT çerçevesinde çözülmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Benzer içeriğe sahip 874 sayılı karar 14 Ekim 1993 tarihinde alınmış, işgallerin devam etmesi üzerine 11 Kasım 1993’te ise 884 sayılı kararlar alınmıştır157. Alınana bu kararlar benzer içeriklere sahip olmakla birlikte, yukarıda da belirtildiği gibi Ermenistan’ın işgal edilen bölgelerden şartsız olarak çekilmesi ve sorunun Minsk süreci çerçevesinde çözülmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Ancak bu kararlar ne çatışmaları ne de Ermeni işgallerini önleyebilmiştir.

156Cicioğlu, s.418.

63 1994 yılına gelindiğinde ise çatışmalar azalmış, 12 Mayıs tarihinde Moskova’nın arabuluculuğunda Bişkek Protokolü ile ateşkes sağlanmış ve 27 Temmuz 1994’te iki ülke arasında ateşkes anlaşması imzalanmıştır158

. Bu tarihe kadar Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilmiş olmasına rağmen uluslararası hukuk ihlalleri nedeniyle bu işgaller hiçbir devlet tarafından tanınmamıştır. Bu bağlamda işgal edilen bölgeler; Laçin, Kelbecer, Ağdam, Fuzuli, Cebrayil, Gubadlı ve Zengilan rayonlarıdır. Bunun yanı sıra işgal edilen bölgelerdeki Ermeni olmayan nüfus ya zorla göç ettirilmiş ya da savaş sırasında hayatını kaybetmiş ve bölgede sadece Ermeni nüfus bırakılmıştır. Göç ettirilen nüfus Azerbaycan topraklarındaki çeşitli mülteci kamplarına yerleştirilmiştir. Aşağıdaki harita da koyu kırmızı ile gösterilen yerler Dağlık Karabağ bölgesini göstermektedir. Kesik çizgilerle belirtilen alan ise yukarıda sayılan işgal edilmiş Azerbaycan topraklarını göstermektedir. Bunun yanı sıra beyaz çadırlarla gösterilen yerler geçici mülteci kamplarını ifade ederken, siyah çadırlar ise göç ettirilmiş nüfusun yerlerini göstermektedir159

.