• Sonuç bulunamadı

1.3. MEMUR YARGILAMASININ TARĐHSEL GELĐŞĐM SÜRECĐ

1.3.3. Cumhuriyet Dönemi

4 Şubat 1329 (1913) tarihinde yayımlanan “Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat” 04.12.1999 tarihli 4483 sayılı “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun” yürürlüğe girene kadar uygulanmıştır (Zafer, 1998:214). Oldukça uzun bir yaşam sürecine sahip olmuş bu kanunun şu an bile tam anlamıyla ilga olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira yeni kanun farklılıklar getirmekle birlikte muhteva açısından Memurin Muhakemeti Kanununun yeniden gözden geçirilmiş şeklinden başka bir şey değildir. Hatta bırakınız MMK’yı 1859 tarihli düzenlemelere geri dönüş izleri bulunmaktadır. Bu nedenle, MMK’nın

uygulama alanı, önemi ve sınırlarını anlamak yeni kanunu tartışırken bize oldukça faydalı olacaktır.

Meşrutiyetten sonra kendini hissettiren “son soruşturmaların tek elde (adliyede) toplanması” fikri, bu konuda da kendini hissettirmiş ve 1913 tarihinde yayımlanan “Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat” ile bu amacın gerçekleştirilmesi için bir adım atılmıştır. MMK yukarıda sözü geçen Nizamnameden esaslı suretle ayrılarak memur suçları ile ilgili davalarda son soruşturma aşamasını gerçekleştirme görevini adli mahkemelere bırakmıştır. Hazırlık Soruşturması ise eskisi gibi idari makamlarca yapılmaktaydı (Keyman, 1962:175-176). Bu düzenleme o anki koşullar açısından olumlu bir yeniliktir. Ancak Cumhuriyet döneminde yapılan yenilenme hareketlerine rağmen devamını sürdürmesinin mantıklı hiçbir açıklaması yapılamamıştır ve halen daha yapılamamaktadır.

Cumhuriyetin ilanından sonra bu geçici kanun aslı yapılana kadar uygulanmak üzere hükümranlığına devam etti. 1930 Yılında, 1580 sayılı Belediye Kanunu 102. maddesinde “Belediye reisi ile bilumum belediye memurları ve müstahdemleri vazifelerinden münbais veya vazifelerinin ifası esnasında hadis olan cürümlerinden dolayı Memurin Muhakematı Kanunundaki ahkâma tabidir” denilmek suretiyle uygulama alanı bütün Türkiye içindeki belediyelere yayılmak suretiyle genişletildi (Tosun, 1984b:17). 1930 Yılında çıkarılan 1609 sayılı kanun ile MMK’nın tatbik sahası soruşturmanın selameti ve suçların toplum üzerindeki olumsuz etkisi düşünülerek bu suçların işlenmesinin devam etmesine mani olmak, suç delillerinin kaybını önlemek ve kovuşturulmasına çabukluk getirmek amacıyla daraltıldı (Zeyneloğlu, 1962:7-8).

1609 Sayılı kanun, 1. maddesinde belirtilen (irtikap, rüşvet, ihtilas, zimmet gibi) suçları takipte MMK’yı uygulama dışı bıraktı. Adı geçen suçlar için daha özel nitelikte olan 1609 Sayılı kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtildi. Ancak bu kanun MMK’yı uygulama dışı bırakırken genel kuralların uygulanmasını da izin şartına bağladı. Bu kanuna göre savcılar bir memur hakkında yukarıda belirtilen suçlar kapsamında bir isnadın söz konusu olması halinde öncelikle sanığı sorguya

çekmeksizin, hazırlık soruşturmasını yapardı. Daha sonra, savcı tahkikat evrakını kanunda gösterilen idari mercilere gönderip, takibatın icrası için izin isterdi. Đzin verilmemesi halinde başvurulacak hiçbir denetim yolu yoktu. Sanığı sorguya çekmek ancak izin verilmesinden sonra mümkün oluyordu. Savcı sanığı sorguya çektikten sonra hazırlık soruşturmasını tamamlayıp kamu davasının açılması için ilk soruşturmayı yapacak olan yetkili hakime dosyayı gönderirdi (Keyman, 1962:176). 4 Temmuz 1985’de yürürlüğe giren 3206 sayılı kanun 82. maddesiyle ilk soruşturmayı kaldırdığını açıkladıktan sonra MMK ve 1609 sayılı kanunda belirtilen ilk soruşturma aşamaları da “hazırlık soruşturması” adı ve kapsamı altında uygulanmaya başladı.

1609 sayılı kanun dışında MMK’nın tatbik sahasını daraltan başka kanunlar da çıkmıştır (Zeyneloğlu, 1962:768). Hatta 1953 tarihinde, bu kanunun kaldırılması için teşebbüs edilmiştir, ancak, kanunun ilgası mümkün olmamıştır (Keyman, 1962:176). Daha sonra, 4 Mayıs 1990 tarihinde 3628 sayılı kanun yürürlüğe girerek 1609 sayılı kanunu yürürlükten kaldırdı. Yeni kanun ile 1609 sayılı kanunun düzenlediği izin sisteminin uygulamaya getirdiği sorunların giderilmesi için izin sisteminden bildirim sistemine geçildi (Zafer, 1998:231). Ancak, bu düzenleme de ihtiyaca tam anlamıyla cevap, verecek nitelikte bir düzenleme değildi. Kanun koyucunun daha ağır nitelikteki suçlar için Savcılık makamına güvenerek bildirim sistemini kabul ederken daha hafif nitelikteki suçlar için idare tarafından yapılan hazırlık soruşturmasını yeterli görmesi uygulamada büyük bir çelişki yaratmıştır. Bu durum maalesef 4483 sayılı kanun ile de düzeltilmiş değildir. Hatta bu kanunda değişiklik yapmak amacıyla kabul edilmiş 4696 sayılı kanunla bu konu iyice çıkmaza girmiştir.

MMK’nın adının “muvakkat” yani geçici olarak belirtilmesinin yanı sıra yürürlükten kalkana kadar beş Anayasa eskitmiş olması da oldukça dikkat çekicidir. Belki de bu konuda ki tek örnektir. Otoriter ve baskıcı bir anlayışı yansıtan bu kanun yürürlüğe girdiği tarihteki siyasi ortama uygun olarak idareyi halka karşı koruyabilmek için idareyi kayırmış ve öngördüğü usul sebebiyle memurların işlediği bazı suçların ortaya çıkmasına engel olmuştur (Öztürk, 1997:70).

MMK’yı savunanların sayısı çok az olmakla beraber, bu kişilerin büyük bir çoğunluğunu, bu kanundan yararlanan kişiler oluşturmuştur. Yasanın varlığı ne zaman kamuoyunda tartışılmaya başlansa bu kişiler hemen değişiklik fikrini ortaya atarak bu tartışmaların önüne perde çekerek bir şekilde kanunun yürürlükten kalkmasını önlemişlerdir. Halbuki bir yasa kamuya yararlı ise korunur ve aksayan yönleri düzeltilir (Çetin, 1994:62). Bu yasanın yürürlükte bulunduğu süre içerisinde ülkemize yarardan çok zarar getirdiği ve yolsuzlukların kalkanı haline geldiği açıktır. 04.12.1999 tarihinde çıkarılan yasa ile MMK’nın ilga edildiğini düşünmek yanıltıcıdır. Hazırlık Soruşturmasını yapma yetkisinin Cumhuriyet savcılarına izin şartı karşılığında devredilmesi uygulamadaki sorunları çözmek için yeterli bir düzenleme değildir. Yürütmenin yargının işine karıştığına dair MMK döneminde ileri sürülen haklı eleştirilerin bu kanunun düzenlemeleri ile ortadan kalkacağını düşünmek inandırıcı bir yaklaşım olmaz. Bununla da kalmamış, 27.06.2001 kabul tarihli 4696 sayılı kanunla 4483 sayılı anuna getirilen değişiklikler neticesinde, memurlar hakkında soruşturma yapmak nerede ise imkânsız hale gelmiştir. Hakkında suç isnadı olan memur hakkında idarenin ön inceleme bile başlatması idarenin takdirine bağlanmıştır. Üstelik bu 4696 sayılı kanunun gerekçesinde bu tasarının 4483 sayılı kanunla gündeme gelen sorunları çözmek amacıyla yapıldığı belirtilmiştir. Görülüyor ki idare kanunlara göre değil kendi menfaatlerine göre hareket etmek niyetindedir. Bu nedenle de idareye mutlak bir takdir yetkisi veren 4696 sayılı kanun parlamentoda sırada bekleyen bir çok kanun varken süratle ve öncelikle çıkarılmıştır.

1.4. MEMURLARIN ÖZEL YARGILANMASI USULLERĐNE ĐLĐŞKĐN