• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.2. SAADİA GAON’DA YARATILIŞ DÜŞÜNCESİ

3.2.1. Yaratılışın Dört Delili

3.2.1.2. Cisimlerin Birçok Parçadan Oluşması Delili

Saadia’nın, âlemin yoktan yaratıldığı düşüncesini kanıtlamak için ileri sürdüğü ikinci delil, parçaların biraraya getirilişi ve kısımların birleştirilmesi olgusudur617. Saadia, etrafında bulunan cisimleri incelediğinde, bunların biraraya getirilmiş ve birleştirilmiş kısımlardan/parçalardan oluştuğunu farkettiğini belirtmektedir. Bitkiler, hayvanlar, yer üzerindeki toprak, taş, kum ve yıldızlar gibi göksel cisimlerin parçaların birleşmesinden oluştuğunu düşünür. Bu tür bir durumun ancak yaratılmış varlıklar için

613 Hüseyin Gazi Topdemir, “Yer Merkezli Evren Modeli”, Bilim ve Teknik Dergisi, Yıl 44, Sayı 518, Ocak 2011, s. 104-105.

614 Süleyman Hayri Bolay, Aristo Metafiziği ile Gazzali Metafiziğinin Karşılaştırılması, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1976, s. 104-107.

615 Wolfson, Kelâm Felsefeleri, s. 287.

616 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 34.

617 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 34; Kılavuz, s. 276

düşünülebileceğini söyleyen Saadia, göğün ve içerdiği her şeyin (tüm mevcûdâtın) yaratılmış olduğuna bu delil ile kesin bir şekilde inanılması gerektiğini savunur618. Saadia Gaon’un ikinci delili, başlıca iki önermeden oluşur. “Evrendeki her şey, diğer şeylerden oluşur” ve “Başka şeylerden oluşan madde, mutlaka bir sebep tarafından oluşturulmalıdır”619. Bu önermelerden hareketle, etrafındaki cisimlerin parçalardan oluştuğunu çeşitli örnekler sunarak anlatır. Ancak, burada felsefî yorumlara girmez, yani Aristo’da olduğu gibi cisimlerin oluşumundaki madde suret görüşüne ya da kelâmcılarda olduğu gibi cevher araz anlayışına değinmez620.

Burada üzerinde duracağımız iki nokta vardır: İlki, Saadia’nın kelâmî atomculuğa karşı olması, ikincisi de her ne kadar Aristo kavramlarını kullansa da temel anlamda Aristo’nun âlemin ezelî ve ebedî oluşuna dair görüşünün reddi meselesi. Saadia burada, kelâmî atomculuğu kabul etmediği için cevher ve araz kavramlarını kullanmaktan kaçınmıştır. Bunun yerine, hayvanların ve bitkilerin cisimlerini oluşturan “parçalar”

618 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 34.

619 Wolfson, Kalam Arguments For Creation, s. 204.

620 Burada, Saadia’nın savunduğu bu delilin daha iyi anlaşılması için İslâm kelâmcılarının cevher teorisi hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır. Buna göre, İslâm kelâmcıları, Allah’ın mutlak yaratıcı ve her şeyin O’nun tarafından yaratılmış olduğunu kanıtlamak için cevher teorisine sıkça başvurmuşlardır.

Cevher, Farsça gevher kelimesinden Arapçaya geçmiş olup “her şeyin kendisinden yaratıldığını ifade eden karakter” olarak tanımlanır. Yani, kendi başına bulunan, değişmeyen ve öz varlık anlamında kullanılmıştır. Önceleri cevher kelimesi yerine ayn kelimesi kullanılıyorken daha sonra cevher kelimesi kullanılmaya başlanmıştır (Zafer Güneş, İslâm Tanrıbiliminde Âlem, Fırat Üni. S.B.E., Elazığ 2006 (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), s. 12). İslâm kelâmcıları, Aristo’nun cevher terimini, Demokritos’un atom terimi karşılığında kullanmasına benzer şekilde atom karşılığında cevher terimini kullanmışlar, ancak hem materyalist Demokritosçu atomculuk anlayışından hem de Aristocu cevher anlayışından farklı noktalara ulaşmışlardır (İlhan Kutluer, “Cevher”, DİA, Cilt 7, s. 451-452).

Bu teoriye göre, varlıkların her biri, sonlu, sınırlı ve daha fazla bölünebilmesi mümkün olmayan atomlardan/cevherlerden oluşur. Bir varlığı oluşturan atomların, sayıca ne kadar çok olduğu düşünülürse düşünülsün, bunların her birinin sonlu ve sınırlı olmalarından dolayı, nihaî olarak onların oluşturduğu varlığın da sonlu ve sınırlı olduğu fikri ortaya çıkar. Dolayısıyla, âlemi oluşturan varlıklar sonlu ise âlemin de sonlu ve sınırlı, yani sonradan yaratılmış olduğuna ulaşılacaktır ( Kılavuz, s. 279). İlk defa eski Yunan felsefesinde ortaya çıkan atom teorisi, Demokritos tarafından sistemleştirilmiş, Epiküros tarafından da geliştirilmiştir. Demokritos atomculuğu materyalisttir ve metafizik karşıtıdır. Nesneler, yer kaplayan, ezelî, değişmez ve sonsuz sayıda olan atomlardan oluşmuştur. Var olan şeyler yok olmaz;

yoktan da hiçbir şey var olmaz (Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, Cilt I, İstanbul Bilgi Üni. Yay., 2. Baskı, İstanbul 2008, s. 317). Kainatta kesinlikle rastlantı diye bir şey yoktur. Herşeyin bir sebebi vardır. Bu sebep, zorunlu olarak bir sonucu doğurmalıdır. Buradaki sebep sonuç ilişkisi, mekanik bir anlayıştır, kainatta bir gaye bulunduğunu reddeder (Kutluer, Cevher, s. 452).

Kelâmcıların atom anlayışı ile kısaca tarif ettiğimiz Demokritos’un atomcu görüşü arasında ciddi farklılıklar vardır. Demokritos atomculuğunda atomlar var olmamıştır, çünkü onlar zaten ezelîdir ve sonsuz sayıdadır. İslâm atomculuğunda ise atomlar yok iken var olurlar, yani yaratılmışlardır, sonlu ve sınırlıdırlar. Oluş, her ikisinde de atomların/parçaların/cevherlerin birleşmesi ve ayrılması ile gerçekleşir, ancak Demokritos’ta bu durum mekanik bir zorunluluk ve sebeplilik ilkesine dayanır. İslâm kelâmcılarında ise İlâhî iradeyle çeliştiği için zorunluluk yoktur. Demokritos’ta atomlar sonsuz sayıdadır, ancak İslâm kelâmcılarına göre atomlar belli sayıdadır. Bu görüşten yola çıkarak âlemin sonlu, sınırlı ve yaratılmış olduğu görüşüne ulaşılır (Kutluer, Cevher, s. 453).

terimini kullanması, açık bir şekilde “parçalar” terimiyle atomları/cevherleri kastetmediğini gösterir621. İkinci noktada ise, Aristo’nun madde suret görüşüne değinmemesinin de çok önemli sebepleri vardır. Çünkü, her ne kadar “Evrendeki herşey, diğer şeylerden oluşur” ve “Başka şeylerden oluşan madde, mutlaka bir sebep tarafından oluşturulmalıdır” önermeleri Aristo bakış açısını yansıtan örnekler olsa da Aristo, bu önermelerden, âlemin yaratılmış olduğu neticesine ulaşmaz, sadece Allah’ın varlığı düşüncesine ulaşır622. Çünkü, Aristo’ya göre âlem ezelî ve ebedîdir. Kainatın başlangıcı ve sonu yoktur. Aristo bir Allah’ın varlığını kabul eder, ancak bu Allah ile âlem arasındaki ilişki yaratıcı-mahlûkât ilişkisi şeklinde değildir. O, sadece hareketsiz olan ilk Muharriktir (hareket ettirici), ancak yaratıcı değildir. Âlemin oluşmasında ilk hareketi başlatmıştır, mevcut olan ezelî maddeye şekil vererek âlemi düzenleyendir623. İşte, Saadia âlemin yaratılmışlığıyla ilgili olarak ileri sürdüğü bu ikinci delilinde, aslında Aristo’nun bu Allah-âlem anlayışına karşı çıkmıştır. Evrende bulunan nizam ve düzenin, kainatın yaratılmışlığını kanıtlayan delillerden biri olduğunu savunan nizam delilini, yeni terim ve bakış açısıyla yeniden yorumlayarak ifade eden Saadia, evrenin yaratılmışlığını ve bir yaratıcısının varlığını ispatlamaya çalışır. Bunun en önemli kanıtlarından biri de delili açıklarken kullandığı cümlelerdir: “Parçaların biraraya getirilmesi ve kısımların birleştirilmesi” ve “cisimlerin biraraya getirilmiş parçalardan ve birleştirilmiş kısımlardan oluştuğunu görürüz” cümleleri Aristo’nun varlıkların oluşumuyla ilgili görüşlerine karşı bir düşüncedir. Saadia, bu cümleleriyle varlıkların ortaya çıkışında bir yaratıcının etkinliğini ve dolayısıyla yaratılışın olduğunu göstermektedir624. Halbuki, Aristo’ya göre oluş, bir cevherin doğuşudur, yani bir maddenin form olarak var oluşa geçmesidir625. Madde ise ezelîdir, doğmamıştır, yok olmayacaktır ve başka bir şey tarafından meydana getirilmemiştir626. Dolayısıyla, Aristo’ya göre Allah, kendisi gibi ezelden beri bulunan malzemeye (madde) sadece bir form/suret vermiştir. Ezelî olan maddeye şekil veren bir yapıcı, bir mimardır. O, ilk muharrik olarak maddeye hareket vermek suretiyle âlemi harekete geçirmiştir, ancak âlemi, eşyayı ve hiçbir şeyi tanımamaktadır627.

621 Wolfson, Kelâm Felsefeleri, s. 296.

622 Wolfson, Kalam Arguments For Creation, s. 205.

623 Bolay, Aristo Metafiziği ile Gazzali Metafiziğinin Karşılaştırılması, s. 97-107.

624 Wolfson, Kalam Arguments For Creation, s. 206.

625 Bolay, Aristo Metafiziği ile Gazzali Metafiziğinin Karşılaştırılması, s. 67.

626 Bolay, Aristo Metafiziği ile Gazzali Metafiziğinin Karşılaştırılması, s. 42.

627 Bolay, Aristo Metafiziği ile Gazzali Metafiziğinin Karşılaştırılması, s. 110-111.

Saadia Gaon Aristo’nun yukarıda ele aldığımız bu görüşlerini bildiğinden ve kabul etmediğinden dolayı, her ne kadar onun bazı önermelerini kullansa da onun Allah ve yaratılış hakkındaki görüşlerini reddetmiş ve âlemde bulunan cisimlerin, parçaların biraraya getirilmesinden oluştuğunu ileri sürerek nizam delilini yeniden yorumlamıştır.

Saadia’nın ikinci delili açıkladığı “Oradan gök üzerine düşünmeye geçtim; onun da birbiri içine geçmiş çok sayıda küre biçimli tabakadan oluştuğunu, bunlarda küçük ya da büyük çeşitli boyutlarda, az ya da çok aydınlatma özelliğine sahip yıldız denilen ışık verici cisimler bulunduğunu ve her birinin bu küre biçimli tabakaların bir parçası olduğunu gördüm” 628 cümlesinde özellikle vurguladığı husus, yıldızların küçük ya da büyük, çeşitli boyutlarda olması ve az ya da çok aydınlatma özelliğinde bulunmasıdır.

Saadia, Aristo’nun ileri sürdüğü âlemin ezelî oluşu düşüncesinde bulunan yıldızların düzenli hareket etmesi ilkesine karşı yıldızların çeşitli özellikler bakımından farklılıklar göstermesinin ancak bunların yaratılmış olabileceği fikriyle açıklanabileceğini savunmaktadır629.

Nizam delilinin kullanımıyla ilgili olarak Saadia, Tefsiru Kitâbi’l-Meb’âdî’de şöyle der:

”Âlemde görünen hünerli iş (ةعنصلا رثا - nizam) deliline gelince, hünerli bir işçinin olduğu neticesine varmak için sadece yıldızlara bakman ve onların birbirlerinden nasıl farklı yapıldığını görmen gerekir; O, belki bir plana göre onların bir kısmını büyük ötekileri küçük yaparak ve aynı şekilde bir kısmını daha parlak ve ötekileri daha az parlak, bir kısmını daha yüksek ve gökte ve ötekileri daha aşağı gökte ve bir kısmını hızlı hareketli ve ötekileri yavaş hareketli yaratarak maksatlı bir şekilde onların aralarını ayırdı”630.