• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.3. SAADİA GAON’DA YARATICI TANRI DÜŞÜNCESİ

3.3.1. Allah’ın Sıfatları

Rabbânî Yahudilik, Allah hakkında bilgi verirken O’nu mücessem ifadelerle tanıtmış,

“Allah yükselir, iner; O’nun kolu ve eli vardır” gibi ifadeler kullanmıştır. Hatta midraşik türde yazılmış en önemli eserlerden biri olan המוק רועיש (Şiur Koma- İlâhi Bedenin Ölçüsü712) adlı eserde Allah’ın cismânî olarak düşünülen bedeni hakkında, insan zihnini zorlayacak derecede birtakım bilgiler sunulur. Karaîm mezhebi ve X. y.y.

Müslüman yazarlar, Rabbânî Yahudilik’teki bu anlayıştan duydukları rahatsızlıkları eserlerinde dile getirmişlerdir713. Ancak Saadia Gaon, tam bir Rabbânî düşünce içerisinde olmasına rağmen, Allah’ın mücessem ifadelerle anlatılmasına karşı çıkmıştır.

Tanah’ta bulunan ve Allah’ı mücessem olarak anlatan ifadelerin ise, aşağıda göreceğimiz üzere, te’vil edilerek anlaşılmasının daha doğru olacağını belirtmiştir.

Saadia, Allah hakkında bilgi verirken O’nun sıfatlarından bahseder. Ona göre Peygamberler Allah’ın sıfatlarından bahsederken O’nu bir, hay (diri), herşeye kâdir, herşeyi bilen, kendisine ve fiilerine benzeyen hiçbir şeyin bulunmadığı bir varlık olarak tarif etmişlerdir714. Allah’ın “bir” oluşuna Tesniye 6/4715, 32/39716 ve 32/12717; “hay”

oluşuna Yeremya 10/10718; “herşeye kâdir” oluşuna Eyüp 42/2719 ve I. Tarihler 29/11720;

“herşeyi biliyor” oluşuna Eyüp 9/4721 ve İşaya 40/28722; “kendisine ve fiillerine hiçbir şeyin benzememesi” özelliğine de Mezmurlar 86/8723 pasuklarını delil olarak gösterir724.

712 Bu eser, aslında Ezgiler Ezgisi 5/10-16 için yazılmış ezoterik bir midraştır (Raphael Loewe, “The Divine Garment and Shi'ur Qomah”, The Harvard Theological Review, Vol. 58, No. 1, Jan. 1965, s. 153).

Allah’ın cismânî görünüşünün boyutları hakkında bilgi veren bu eser, Merkaba mistisizmi ile yakından ilişkilidir. Allah’ın gizli isimleri, dudakları ve boyu gibi bedeninin çeşitli bölümleri hakkında rakamlar kullanarak bilgi verir (Gershom Scholem, “Shi’ur Komah”, EJ, Vol. XVIII, s. 491). Daha detaylı bilgi, İbranice metin ve İngilizce çevirisi için bkz. Alexander Altmann, “Moses Narboni’s ‘Epistle on Shi’ur Qoma’ A Critical Edition of the Hebrew Text with an Introduction and an Annotated English Translation”, Jewish Mediaeval and Renaissance Studies, Cambridge, MA, 1967, s. 225-288 (225-254 arasında eser hakkında detaylı bilgi, 255-288 arasında ise İbranice metin ve İngilizce çevirisi verilmiştir).

713 Colette Sirat, A History of Jewish Philosophy in the Middle Ages, Cambridge University Press, Paris 1985, s. 25.

714... هلاعفا ههبشي لاو ئش ههبشي لا ملاع رداق ىح دحاو هنا هءايبنا لوق ىلع زعو لج انبر انفرع لوقا و ” ( Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 79).

715 “Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir”.

716 “Artık anlayın ki, ben, evet ben O’yum, Benden başka Tanrı yoktur!”.

717 “Ona yalnız Rab yol gösterdi, yanında yabancı ilah yoktu”.

718 “Ama gerçek Tanrı Rab’dir. O yaşayan Tanrı’dır, sonsuza dek kral O’dur”.

719 “Senin her şeyi yapabileceğini biliyorum, hiçbir amacına engel olunmaz”.

720 “Ya Rab, büyüklük, güç, yücelik, zafer ve görkem senindir”.

721 “O’nun bilgisi derin, gücü eşsizdir”.

722 “O’nun bilgisi kavranamaz”.

723 “İlahlar arasında senin gibisi yok, ya Rab, eşsizdir işlerin”.

Allah’ın sıfatlarıyla ilgili olarak naklî delilleri ortaya koyduktan sonra, her zamanki üslubuyla bu delillerin akılla olan uyumu ve aklın bu sıfatları kabul edebilmesi üzerinde durur. Allah hakkındaki bu bilgileri reddedenlerin bunu iki sebepten dolayı yapmış olabileceklerini açıklar. İlk sebep, Allah ile yaratılmış tüm varlıkların mukayese edilmesidir. İkincisi ise Tanah’ta bulunduğunu ileri sürdükleri Allah’ı mücessem ifadelerle anlatan açıklamalardır. Bu pasukları mecâzî olarak anlamadıkları, te’vil etmedikleri ve harfî (literal) anlamıyla anlamaya çalıştıkları için böyle bir yanlış inanca düşmüşlerdir725.

Saadia, özellikle vurguladığı Allah’ın bu beş sıfatından ilk olarak O’nun “bir” olması özelliğini aklî olarak yorumlar. Allah’ın bir oluşuna delalet eden üç aklî argüman ileri sürer. İlki, Allah, tüm mevcûdâtın yaratıcısıdır. O’nun, tüm mevcûdâtın yaratıcısı olduğu için, yaratılmış varlıklarla aynı türden olmasına imkân yoktur. Sayı bakımından çok olan şeyler (tüm varlıklar) madde içerdiğinden726 yaratıcının bir olması zaruri olarak ortaya çıkar. Şayet Allah, sayı bakımından çok olsaydı o zaman tüm varlıklar kategorisinde değerlendirilir ve madde dünyasının içinde yer alırdı. İkincisi, akıl, varlıkların var oluşlarının açıklanmasında kaçınılmaz olarak yaratıcının varlığı fikrini düşünür. Ancak akıl tek/bir/yegane yaratıcı fikrinde olmayabilir. Farklı düşünceler içinde olabilir. Üçüncüsü, Saadia, daha önceden izah ettiği yaratılışla ilgili olarak ileri sürdüğü dört argümanı delil olarak gösterir ve bunların yaratıcının bir olduğuna delalet ettiğini söyler. Dolayısıyla, birden fazla yaratıcı olduğunu iddia eden bir kimsenin, bu dört delili çürüten ve iddiasını kanıtlayan yeni deliller getirmesinin şart olduğunu söyler727.

Saadia, Allah’ın birliği hususundan sonra O’nun hay (diri), herşeye kâdir ve herşeyi bilen (alîm) olması özelliklerini birlikte değerlendirir. Allah’ın tüm varlıkların yaratıcısı olduğunun kabul edilmesi, aklen zorunlu olarak O’nun aynı zamanda hay, kâdir ve alîm olmasını da gerektirir. Çünkü ancak güç ve kuvvet sahibi bir varlık yaratabilme gücünde olabilir, ancak hay olan bir varlık güç ve kuvvet sahibidir ve tüm varlıklar yaratılmadan önce ne yaratacağını ve bunların nasıl olacağını bilen bir varlık yaratma fiilini

724 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 79-80.

725 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 80.

726 “Sayı bakımından çok olan şeyler madde içerir” yargısı Aristo’ya ait bit hükümdür (Altmann, The Book of Doctrines and Beliefs, s. 81).

727 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 80.

gerçekleştirebilir. Bu üç özelliğin birbirleriyle olan yakın ilişkisinden ötürü, Saadia aklın bu üç sıfatı aynı anda kavradığını belirtir. Ayrıca, bu üç sıfatın birlikteliği ve birinin diğerine önceliği de söz konusu değildir728. Çünkü, herşeyi yaratma gücüne sahip bir varlığın hay ve kâdir olması ancak yarattığı varlıklar hakkında bilgi sahibi olmaması aklen düşünülemez. Aynı şekilde, herşeyi bilen ve herşeye kâdir olan bir varlığın, hay olmaması da düşünülemez. Dolayısıyla bu üç sıfat her zaman birlikte değerlendirilmelidir. Hiçbirinin diğerine üstünlüğü ya da önceliği yoktur, çünkü bu üç sıfat birdir. İnsanların bu üç sıfatı ayrı ayrı üç farklı kelimeyle ifade etmeleri ancak insanoğlunun kullandığı dillerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Üçünü de kapsayacak bir kelime bulunmadığı için mecburen ayrı ayrı kullanılmaktadır. Allah’ın bu özelliklerini kabul etmeyenlerden bazıları, Allah’ın üç farklı kelimeyle ifade edilen bu sıfatlarının O’nun değişken bir yapıda olduğuna delalet ettiğini söylemişlerdir.

Saadia, bunlara şöyle cevap vermiştir: “Değişme ve bozulma ancak cisimlerde ve arazlarda gerçekleşir, cisimlerin ve arazların Yaratıcısı ise tüm değişme ve bozulmalardan uzaktır”729.

Allah’ın zâtıyla ilgili sıfatları konusundaki bu görüşler, özellikle Mutezîlî âlim Ebu Huzeyl el-Allâf (Ö.M. 849)’ın hassasiyetle üzerinde durduğu bir husustur730. Saadia’nın bu üç sıfatın Allah’ın zâtından ayrı olmadığı görüşünü Ebu Huzeyl ve takipçilerinden aldığı düşünülmektedir731. Hem Mutezile hem de Saadia Allah’ın sıfatlarını O’nun zâtından ayrı görmemiştir732. Yani Allah zâtıyla haydır, zâtıyla alîmdir ve zâtıyla

728 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 84.

729 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 85.

730 “Allah aynıyla sıfat, aynıyla Zâttır” görüşünü savunan Ebu Huzeyl el-Allâf’ın görüşleri ve öne çıkardığı bu üç sıfatı ele alması hakkında bkn. Osman Aydınlı, İslam Düşüncesinde Aklileşme Süreci Mutezilenin Oluşumu ve Ebu’l Huzeyl Allaf, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2001, s. 152-159.

731 Saadia’nın konuyla ilgili görüşlerinin Mutezile’nin önde gelen âlimlerinden Ebu Huzeyl el-Allâf (Ö.

M. 849)’ın görüşleriyle paralel olması dikkat çekicidir (Altmann, The Book of Doctrines and Beliefs, s.

83; Muammer Esen, Kelâm Tarihi Kelâm Ekolleri ve Görüşleri, İlâhiyât Araştırma-İnceleme No: 55, Özkan Matbaacılık, Ankara 2006, s. 59; Kutluay, s. 175); “İlâhî sıfatlar O’nun zâtının aynıdır. Allah hayatla hay, ilimle âlim, kudretle kadirdir; fakat hayat, ilim ve kudret O’nun zâtından ibaret olup sıfatlarıyla zâtı arasında gayriyet söz konusu değildir. Bununla birlikte hayat, ilim ve kudret zâtın üç tezahürünü teşkil eder” (Metin Yurdagür, “Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf”, DİA, Cilt 10, s. 330).

732 Mutezîle, tevhid meselesine en çok önem veren Kelâm okuludur. Onlara göre Allah birdir, eşi ve benzeri yoktur. Allah'ın bir ve kadîm olması, Allah'a mahsus en özel sıfattır. Eğer Allah'ın kıdemi hâricinde O'na çeşitli sıfatlar isnad edilirse, birçok tabii varlıkların mevcudiyeti de kabul edilmiş olur ki, bu da Allah' ın birliği gerçeğine aykırı olur. Allah, bu âlemi yoktan yaratmış ve her şeyin ilk prensibi olmuştur. Bu ilk prensibin nedeni ve sebebi yoktur. Allah sebepsiz olarak var olandır. O'nun sıfatları beşerin sıfatlarına asla benzemez. Bu sebeple Mutezîle, Allah'a mahsus zâtî sıfatları te'vil etme yoluna gitmiştir. Allah'ın bu sıfatları, Allah'ın zâtının dışında kabul edilirse, çeşitli kadîmlerin, yani çeşitli ilâhların varlığı da kabul edilmiş olur. Böyle bir faraziye ise tevhid sistemine aykırıdır. Öyle ise Allah'ın

kâdirdir733. Şayet bu sıfatlar Allah’ın zâtından ayrı olarak değerlendirilirse bu durumda O’nun zâtından ayrı olarak kadîm olan hayat, ilim ve kudret sıfatları ortaya çıkar. Ancak böyle bir durum, Allah’ın sadece zâtının kadîm olduğu inancına aykırıdır. Dolayısıyla Saadia, Mutezîle’nin yolundan giderek Allah hakkındaki subûti sıfatları (hayat, ilim ve kudret) reddetmiş, Allah’ın sadece tenzîhî olarak nitelendirilebileceğini savunmuştur.

Yani, “Allah’ın ilmi vardır” yargısını reddetmiş (Allah’ın kıdemine ilim sıfatının ortak olduğuna inandığından), bunun yerine “Allah alîmdir” yargısını kabul etmiştir.