• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.2. SAADİA GAON’DA YARATILIŞ DÜŞÜNCESİ

3.2.2. Saadia’nın Reddettiği Yaratılış Teorileri

3.2.2.5. Aristo Kozmolojisinin Reddi

Saadia, yedinci olarak gökyüzünü tüm mevcûdatın yaratıcısı olarak kabul edenlerden bahseder. Bunlar, gökyüzünün ezelî olduğuna ve dört unsur nazariyesinde gördüğümüz (ateş, hava, su ve toprak) unsurlardan oluşmadığına, ancak daha farklı beşinci bir şeyden (esîr672) oluştuğuna inanırlar673. Bunlara göre, güneşin sıcaklığı bizâtihi

669 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 56.

670 Heyûla (Yunanca hyle), Antik Yunan’da bir şeyin kendisinden yapıldığı madde, dayanak anlamında kullanılan bir terimdir. Sokrat öncesi Yunan filozoflarına göre bu madde canlıdır. Örneğin, Miletli doğa filozofları önce suyu, sonra havayı, sonra ateşi temel varlık, madde, heyûla görmüşlerdir. Elealılar ise daha çok yer kavramı üzerinde durmuşlardır. Bu yüzden onların maddeciliğine hylosoisme (canlı maddecilik) denmiştir. Heyûla, felsefe literatüründeki asıl anlamını Aristo ile bulmuştur. Ona göre varolan herşeyin ortak maddesi olan heyûla, bir şeyin kendisinden yapılmış olduğu şey, kendisine form verilinceye kadar ayırıcı hiçbir özelliği olmayan, hiçbir vasfı bulunmayan maddedir. Âlemin heyûladan yaratıldığına ve bu heyûlanın ezelî olduğuna inanılır (Bolay, Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, s.

166; Cevizci, s. 469; Yusuf Şevki Yavuz, “Heyûlâ”, DİA, Cilt 17, s. 295).

671 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 57.

672 Esîr, Grekçe “ether” kelimesinden Arapça’ya geçmiş olan ve uzayı doldurduğu, yıldızları ve felekleri olıuşturduğu sanılan, havadan hafif ve esnek maddedir (Mahmut Kaya, “Esir”, DİA, Cilt 11, s. 390).

Saadia’nın burada karşı çıktığı görüş, Aristo’nun âlem görüşüdür. Aristo’ya göre âlem, ay üstü (gökyüzü) ve ay altı (yeryüzü) âlem olmak üzere ikiye ayrılır. Ay altı âlem oluş ve bozuluşa uğrayan fiziki varlıklardan, ay üstü âlem ise oluş ve bozuluşa uğramayan yıldızlar ve feleklerden oluşmaktadır. Ay altı âlemdeki fiziki varlıklar dört unsurdan (hava, su, ateş ve toprak), ay üstü âlemdeki yıldızlar ve felekler ise beşinci unsur olan esîrden oluşur. Aristo’ya göre ay üstü âlem mükemmeldir. Çünkü, burada bulunan yıldızlar ve felekler, kendisinin zıttı bulunmayan esîrden oluşmuşlardır. Bu yüzden oluş ve bozuluşa uğramadan sonsuza kadar varlıklarını devam ettireceklerdir (Birand, s. 82-83; Eduard Zeller, Grek Felsefesi Tarihi, Çev. Ahmet Aydoğan, Say Yay., 2. Baskı, İstanbul 2008, s. 254-257). Ay altı âlemde oluş ve bozuluşun esasını teşkil eden bir ana madde vardır. Hyle (heyûla) olarak isimlendirilen bu vasıfsız madde, form kazanarak çeşitli sûretlere girer ve mürekkep cisimler meydana gelir. Ateş, hava, su ve topraktan oluşan bu mürekkep cisimler, bitkiler, hayvanlar, insanlar, madenler gibi cisimlerden oluşurlar.

Bunlar ay altı âlemde bulunan varlıklardır ve oluş ve yokoluş özellikleri vardır. Ay üstü âlem ise ay, güneş ve yıldızlardan oluşur. Bunlar Aristo’ya göre canlıdırlar ve ilâhi varlıklardır. Ay üstü âlemi ebedîdir, yokoluşa tâbi değildir. Bu âlemdeki varlıkların hareketleri, devrî, düzenli ve ezelîdir (Bolay, Aristo Metafiziği ile Gazzali Metafiziğinin Karşılaştırılması, s. 39). Ay altı âlemindeki dört unsurun hareket biçimleri doğrusaldır. Bu şekilde hareket etme temayülleri, bu unsurların bizzat kendi içlerinde mevcuttur. Doğrusal hareketin içinde de iki zıt hareket vardır: Merkeze doğru ve merkezden uzaklaşan

kendisinden kaynaklanmaz. Gerçekleştirmiş olduğu şiddetli dönme hareketi neticesinde hava ısınır ve bu sayede yeryüzüne ısı ulaşır. Ayrıca, gökyüzü ve orada bulunan cisimler beşinci unsurdan, yani esîrden oluşmuşlardır. Bunun en önemli kanıtı, bu cisimlerin yaptıkları dairesel hareketlerdir. Çünkü, ateş ve hava yukarıya doğru (merkezden uzaklaşma), su ve toprak aşağıya doğru (merkeze yakınlaşma) hareket ederler674. Yani gök cisimleri, yeryüzü cisimleri gibi dört unsurdan oluşmuş olsaydı merkeze doğru veya merkezden uzaklaşma şeklinde görünen doğrusal hareket biçimini gösterirlerdi. Halbuki bu göksel cisimler, mükemmel hareket tarzı olan dairesel hareketi gösterirler. Dolayısıyla onlar bu dört unsurdan değil esîrden oluşmuşlardır.

Saadia, hareket biçiminden başlayarak bu görüşü eleştirir. Bu görüşü savunanların söylediği “şayet gökyüzü ateş unsurundan oluşmuş olsaydı, ateşin hareketi gibi yukarı doğru hareket ederdi” görüşünü değerlendirir. Saadia ateşin doğal hareket tarzının zaten dairesel olduğunu savunur. Bunun delili olarak da gökyüzündeki güneş ısısının yeryüzüne gelmesi, sonra havaya çıkması ve bu hareketlerin tüm yeryüzünde bu şekilde devam edip gitmesini gösterir675. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için bir taş örneği verir. Taş aslında hareketsiz olan ve aşağı doğru hareket etme temayülü olan bir cisimdir. Yukardan atıldığı zaman hava kürenin alanından çıkana kadar aşağı doğru düşer. Hava kürenin alanından çıktığında da (toprağın alanına girdiğinde) asıl özelliği olan hareketsizliği başlar. O halde, taşın ancak bir zorlama/dışardan bir kuvvet yoluyla harekete geçip asıl alanına (toprak küre) ulaşıncaya kadar hareket edebildiği ve sonrasında ise tekrar hareketsizliğe büründüğü tespit edilmişse buradan ateşin de ancak başka bir etki yoluyla harekete geçip asıl alanına (hava küre) ulaşıncaya kadar dairesel hareketler yaptığına ve asıl alanına ulaştığında da tekrar hareketsizliğe büründüğü sonucuna ulaşılabilir676.

Saadia’nın burada eleştirdiği görüş, güneş ışınlarının bizâtihi güneşe (yani göksel bir varlığa) ait olmadığını, çünkü güneşin ay üstü âlemde bulunan ezelî-ebedî bir varlık

hareket. Toprak ve su merkeze doğru, ateş ve hava merkezden uzaklaşma hareketi eğilimindedirler.

Bunların birbirleriyle çarpışması sonucunda da dört unsur birçok ve değişik bağlantılar halinde birbirleriyle birleşir. Ay altındaki varlıklar da bu sayede oluşur. Ay üstü âlemde ise matematiksel bir düzen vardır. Buradaki varlıklar, hiç bozulmayan, aksamayan dairesel hareketler gerçekleştirirler (Gökberk, s. 77).

673 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 58.

674 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 58.

675 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 59.

676 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 59.

olduğunu savunan Aristo’nun fikirleridir. Ay altı âlemdeki oluş ve bozuluş dört unsurla yakından ilişkilidir. Bu yüzden Aristo, ay üstü âlemde bulunan güneşin, ateş unsurundan oluşmadığını, çünkü ay üstü âlemde bulunan varlıkların esîrden oluştuklarını iddia eder. Saadia da buna karşı çıkar ve güneşin bizâtihi kendisinin ateş olduğunu, bu unsurdan oluştuğunu ve hareket tarzının da doğrusal değil dairesel olduğunu iddia ederek Aristo’nun ay üstü âlemdeki varlıkların esîrden oluştuklarını, dolayısıyla sonsuz (ezelî-ebedî) varlıklar olduğu iddiasına cevap verir.

Saadia, Aristo’nun gökyüzünün (yani ay üstü âleminin) ezelî ve ebedî oluşu hakkındaki önermesini dört izahla geçersiz kılmaya çalışır. İlk izahı, ay üstü âlemde bulunan göksel cisimlerin sıralanması hakkındadır. Şayet göksel cisimler sonsuz ise, sonsuz olan bir cisim için sıralama olarak başka bir cismin önünde veya sonrasında olması gibi bir durum sözkonusu olamaz. Çünkü hiçbir sonsuz başka bir sonsuzdan daha büyük olamaz. Halbuki, gökyüzüne (yani ay üstü âleme) bakıldığında en yakındaki göksel cisimler daha parlak diğerleri ise daha az parlak görünmektedir. Bu durum, göksel cisimlerin en içten dışarıya doğru sıralı bir şekilde mertebelerinin olduğunu gösterir. O halde bu göksel cisimler sonsuz değildir677.

İkinci izahı, insanoğlunun gözleriyle gökyüzüne baktığında gördükleriyle ilgilidir.

Gözlerin ancak dört unsurdan oluşan şeyleri görebileceğini, çünkü kendisinin de bu dört unsurdan oluştuğu söylenebilir. Şayet, gökyüzü ve orada bulunan göksel cisimler beşinci unsurdan (yani esîr) oluşmuş olsalardı insanın bunları gözüyle görmesine imkan olmazdı. Ya da insanın gözlerinin bu beşinci unsurdan oluştuğu fikri kabul edilmelidir ki bu görüşü savunanlar zaten böyle birşeyi iddia etmiyorlar678. O halde gökyüzünün ve orada bulunan cisimlerin tıpkı yeryüzünde bulunanlar gibi dört unsurdan oluştuklarını ve sonlu olduklarını kabul etmek gerekir.

Üçüncü izah, artma ve eksilme olguları hakkındadır. Ay üstü âleminin sonsuz olduğu kabul edilirse göksel cisimlerin her birinin hareketlerinin, daha doğrusu dönüşlerinin de sonsuz olması gerektiği mantıken kabul edilmesi gerekir. Halbuki, göksel cisimlerin dönüş zamanından geçen her gün, geçmiş zamanda bir artma, gelecek zamandan ise bir eksilme olarak anlaşılmaktır. Buradan, artma ve eksilmeyi kabul eden bir şeyin, güç

677 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 60.

678 Saadia, Kitâb’ul Emânât, s. 60.

bakımından sonlu olması gerektiğine ulaşılır. Sonluluk ise zorunlu olarak yaratılmış olmayı, sonsuz olamamayı içine alır. Artma ve eksilme görüşünü reddedenler ise apaçık, izaha bile gerek olmayan hakikatleri reddedenlerdir679.

Dördüncü izahında ise gök cisimlerinin hareketlerinin/dönüşlerinin değişikliğinden, farklı olmalarından yola çıkar. Saadia, en uzak gök cisimlerinin, Ay’ın ve Güneş’in dönüş sürelerindeki farklılıklardan bahseder. Sonsuz bir gücün kendi içinde ve kendi kendine değişmeyeceği önermesini ileri sürmek suretiyle göksel cisimlerin hareketlerinin birbirlerine olan farklılıklarından bahseder. Ay’ın 1/30, Güneş’in 1/365 olan dönüş sürelerine bakıldığında birbirlerinden farklıdırlar. Bu durum apaçık bir bilgi olduğuna göre bu cisimlerin de sonlu cisimler olması gerekir. Hatta, gökyüzünde doğu tarafında bulunan en uzak feleğin bir dönüşü bir günde tamamlanmakta iken batı tarafındaki sabit yıldızlar feleğinin bir dönüşü ise 36.000 senede yani 13.140.000 günde tamamlanabilir680. Dolayısıyla bu göksel cisimler arasındaki hareket farklılıkları, bunların esîrden oluşmuş, ezelî ve ebedî olan sonsuz cisimler olmadıklarını, yaratılmış ve sonlu cisimler olduklarını ispatlamaktadır.

Saadia, böylece Aristo’nın âlemin ezelî oluşu hakkındaki görüşünü aklî delillerle geçersizliğini ortaya koyduktan sonra konu hakkındaki Tanah pasuklarından birkaç tanesini sayar. Gökyüzünün aslında kendiliğinden hiçbir şey üretmediğini, ancak yüce Yaratıcı tarafından tüm fiillerin yaratıldığını belirtir: “Ulusların değersiz putlarından herhangi biri yağmur yağdırabilir mi? Gökler kendiliğinden sağanak yağdırabilir mi?

Bunu yalnız sen yapabilirsin, Ya Rab Tanrımız, umudumuz sende, çünkü bütün bunları yapan sensin” (Yeremya 14/22); “Dünyayı ben yaptım, üzerindeki insanı ben yarattım.

Benim ellerim gerdi gökleri, bütün gök cisimleri benim buyruğumda” (Yeşaya 45/12).