• Sonuç bulunamadı

3.1 Koku Duyusu

3.1.2 Koku ve Cinsellik

Sadece antik kültürler veya uzak coğrafyalarda değil, bize daha yakın zaman ve kültürlerde de vücut kokusu ile cinsel çekim arasında kuvvetli bir bağ kurulmuştur. Shakespeare dönemi İngiltere‘sinde, sıkça rastlanan bir davranış biçimi, bir hanımın soyulmuş

bir elma dilimini koltukaltına yerleştirerek bir süre dolaşması (başka bir söylentiye göre dans etmesi), daha sonrasında ise vücut kokusunu emen bu elma dilimini sevgilisine veya aşığına vererek, ona olan arzu ve ihtirasını bu yolla ifade etmesinden söz edilmektedir. Kokulandırılmış bu elmaya da ―aşk elması‖ denildiği söylenenler arasındadır (Ozan, 2014: 120).

Bu konuda bir başka örnek de Napolyon‘un seferini bitirip eve dönmeden önce Josephine‘e ―Üç güne kadar Paris‘te olacağım, sakın yıkanma,‖ diye kısa bir mesaj yollamasıdır. Çimen Yaprakları‘nın yazarı (Walt Whitman‘dan aktaran, Ozan, 2014: 120) belki de bunu sözel olarak en net şekilde, ter kokusunu ―dua‘dan daha tatlı bir ―aroma‖ diye tarif ederek yapmaktadır. Ancak aşığın, sevgilinin veya arzulananın kokusu, elbette süreç içinde duyuların önceliklerinin yer değiştirmesiyle beraber kokusal olandan görsel olana doğru bir geçiş yapmıştır. Arzunun nesnesi, modern zamanların başında artık çiçek gibi kokmasa da, bir çiçek imgesi haline gelmiştir ve cinsellikle kurulan kokusal bağlantılar bilincin altına itilmiştir. Onlar ancak çok aranırsa, yasemin veya gül ya da civet gibi afrodizyak özellikler atfedilmiş koku kaynaklarının moleküler yapısı içinde, derinlerde gizlenmiş halde bulunması mümkündür ve bu hali de bilinçle tanımlayabilmek zordur (Ozan, 2014: 120-121).

Bu anlamda en dürüst tanımlamayı Baudelaire yapmaktadır: Ona göre bir kadın (veya erkek) iyi ve kötü dâhil olmak üzere pek çok şey kokar ve baştan çıkarıcı olan parfümün kendisi değil, onun altındaki, yani sürüldüğü vücuttur. Bu ifade parfüm dünyasında, ―Baz notanın altındaki baz nota‖ diye de tanımlanmaktadır. Belki de tanımın kendisi ―parfümün altındaki ten‖dir. Bu çıplak haliyle bir ten değildir ve tıpkı Mısırlı kadınların küçük hileleriyle veya bir parfümün uygulamasında olduğu gibi, parfüm ve tenin birlikteliğidir. Yazdığı kitaplar uyuşturucu kullanımı ve seks temalı olduğu için Katolik kilisesince ―yasaklı‖ listesine alınan ve ―Pitigrilli‖ ismiyle bilinen Dino Segre, bu konuda ―erkeğin en iyi kokusu, sevdiği kadının kokusuyla karışmış kendi doğal kokusu, artı bir damla Fransız parfümüdür‖ demiştir. Tenin kokusu ve bu kokunun cinsel birleşmeye ve üremeye dair verdiği kimyasal sinyaller, hayvansı geçmişte kalırken, sosyal bir varlık olarak evrilmeyle beraber burada verilen mesajlar da süslenmiş, dolaylı ve bilinçaltına yönelik flörtöz mesajlar haline gelmiştir (Ozan, 2014: 121).

Koku, hayvanlar âlemindeki çiftleşme sinyallerinde örnekleri görülebileceği gibi, erotik olmadan da cinsel olabilir. Aslında cinselliğin doğanın, erotizmin ise insanlığın mülkiyetindeki alanlar olduğunu unutmamak gerekir. Parfümörlere veya koku dünyasıyla ilgilenenlere en sık sorulan soru şudur: ―Kadın veya erkeği baştan çıkaracak parfüm

hangisidir?‖ Hayvanlar vomeronazal organları sayesinde, feromon salınımyla kendilerine iletilen birleşme çağrılarını algılayabilmektedirler. Keza çiçekler, aromalarını ortama salarak uçuculara davet mektupları göndermekte ve çapraz polinasyonu, tohumlamayı sağlayabilmektedirler (Ozan, 2014: 122).

Feromonlar, aynı cins içindeki canlılardan biri tarafından salındığında, diğer hemcinsleri üzerinde özel davranışları ve tepkileri tetikleyen kimyasal sinyallerdir. Kelime olarak feromon, phero/taşımak ve hormon/heyecanlandırmak-ajite etmek kelimelerinin bileşiminden oluşmaktadır: Feromon=Heyecan taşıyıcısı. Feromonlar bizim cinsel dürtülerimizi, burnumuzu hipotalamusumuza bağlayan sinirsel patikada hareket ederek ve başka değişkenlere de çokça bağlı olarak tetiklenebilmektedirler. Hipotalamus, beynin aynı zamanda seks hormonlarının salgılanma komutunun verildiği ve erotik duyguların ateşlendiği bölgesidir. Koku alma duyusunu yitiren (yani anzomik olan) pek çok kişinin, libidolarının, yani cinsel dürtülerinin kaybolduğundan şikâyetçi olmalarının başlıca nedenlerinden biri de budur (Wysocki ve Preti, 2009: 2-3). Bir arama motoruna ―feromon‖ kelimesini girildiğinde sayfalarca ―garantili cinsel başarı‖ vaat eden parfüm firması çıkmaktadır. Bunlardan en eskisi ve en çok bilinen, ‗Athena Enstitüsü ve Dr.Winifred Cutler‘dır. Feromonlar ve organizmalar arasındaki bilinçdışı kimyasal mesajlaşma konusunda yapılan araştırmalarda ortaya atılan bir tez de bulunmaktadır. ―McClintock Efekti‖ bunlardan biridir (McClintock, 1971: 244-245).

Pieter Aarts ile J. Stephean Jellinek insanların duygu, yargı ve davranışlarının koku tarafından bilinçaltında nasıl şekillendirildiğini inceleyen iki psikologdur. Avusturyalı bir parfümör olan ve koku algısının psikolojisi üzerine çalışmalar yapmış Stephan Jellinek cinsel çekim konusunda şunları söylemektedir: ―Bazı kokular, asla ve asla bilinçli olmamak kaydıyla, bizlerde erotik tepkilere yol açarlar. Vücut kokusu, cinsel karakteri temsil eden önemli bir potansiyel uyarandır‖ (Ozan, 2014: 137). Ona göre, vücut kokusunun cinsel bir çağrı olması durumunun, üretkenliğe geçişimizle eşanlı olması hali söz konusudur. Bunun sağlamasını yaptığı tezler ortaya koymaktadır. Bu tezlerine destek olarak da psikolog ve psikanalistlerden destek almıştır. Cinsel çekim ile vücut kokusunun sıkı sıkıya birbirine bağlı, hatta iç içe geçmiş olduğunu savunmaktadır. Bazı yazarlardan da alıntı yaparak ―Cinsel karakter sadece ten üzerinden yayılan kokuya ilişkin değildir; aynı zamanda vücudun atıkları, yani idrar ve dışkı da, cinsel çekim denilen geniş alan içinde rol alırlar ‖ diye belirtmektedir (Ozan: 2014: 138).

Jellinek‘in fark ettiği üzere; hayvansal veya hayvansal nota benzeri notalar taşıyan parfümler, kesinlikle uyarıcı veya tahrik edici kabul edilen parfümler olmaktadır. Ancak bunun için ―hayvan‖ kelimesinin asla telaffuz edilmemesi ve bu algının tamamen bilinç

düzeyinin altında gerçekleşmesi gerekmektedir. Eğer bilinçli olarak o parfüme sözel veya görsel olarak ―hayvansı‖ etiketi takılırsa, parfüm bu çekim kuvvetini büyük oranda kaybetmektedir. Hatta beğenilmeyerek reddedilme konumuna gelebilmektedir. Bu çok beğenilen ve kült olmuş parfümlerin formüllerinde yer alan hayvansı, ürinal veya feçal notalar arasında en yaygın kullanılan malzeme ise misk olarak bilinmektedir. Çiçek ve bitkilerin de koku profilleri içinde, bu tip vücutsal atıklarla örtüşen moleküller vardır. Her doğal koku aslında bir ―ilahi kompozisyon‖ gibidir ve pek çok molekülün bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Mesela yaseminin içinde indole bulunmaktadır. İndole çürümekte olan insan etinin veya etobur hayvanların dışkılarının kokusunu veren moleküllerden birisidir (Jellinek, 1997: 42).

1950‘lerde, William Masters ve Virginia Johnson, iki ünlü cinsellik araştırmacısıdır. Bu araştırmacılar yaptıkları çalışmalara dayanarak kokuların cinsel uyarıyı etkilediğini söylemişlerdir. Ancak o yıllarda günümüzdeki kadar hassas ölçümler yapma olanaklarına sahip değildiler. Geriye dönüp bakıldığında bu bağı kuran Sigmund Freud, koku duyusunun evrimsel süreç içinde bilincin altına bastırılmasının sebebini; ―bu duyu, önceliğini terk edip bastırılmasaydı ve erkeği cinsel olarak uyarmaya devam etseydi, erkekler sürekli bir uyarılmışlık hali içinde nerdeyse hep erekte olarak dolaşacaklardı‖, şeklinde ifade etmiştir. Ona göre, koku duyusunun diğer duyular arasında alt sıralara itilmesi, aynı zamanda libidonun başka alanlara kaymasına ve yaratıcılığın gelişmesine yol açan en önemli olgulardan birisidir. İnsanın bipedal olması, yani dört ayak üzerinde durmaktan iki ayak üzerine durmaya geçişiyle başlamıştır. Freud‘a göre, ödipal çelişkinin açıklanmasında, erkek çocuğun ergenlik dönemi sürecinde babasının kokusundan uzaklaşması ve annesinin kokusuna kuvvetli ve olumlu anlamlar yükleyerek bağlanması, unutulmaması gereken bir gerçektir. 1944‘te Dr. Alan Hirsch ve ekibi tarafından yapılan deney ve çalışmalarla bu düşüncenin haklılığı ortaya konulmuştur. Dr. Alan Hirsch bu durumu ―Eğer koku alma yeteneğinin kaybı cinsel fonksiyonların da kaybına yol açabiliyorsa, o zaman demek ki cinsel uyarı için koku olmazsa olmaz bir öğedir. İnsanlara koku koklatarak, onların cinsel uyarılmalarını sağlayabilir, bu uyarının seviyesini ölçebilir ve hatta daha da ileri gidip manipüle edebiliriz‖ şeklinde ifade etmiştir (Hirsch, 1998: 57).

Lavanta, beyindeki alfa dalgalarının hareketliliğine yol açan bir kokudur. Alfa dalgalarıysa rahat bir ruh haline işaret eder. Cinsellikten alınan zevkin en yüksek olduğu dönemler, böyle rahat ve gevşek hissedilen, stresten uzak dönemler olduğuna göre, lavantayı cinsellikle ilişkilendirmek mümkündür. O halde; ―Konforu, rahat ve gergin olmayan duyguları tetikleyen kokular erkeklerin cinsel eylem için kendilerine gerekli saydıkları

duygusal sükûnet ortamlarını çağrıştırabiliyor,‖ denilebilir. Çünkü cinselliğin en büyük düşmanı stres ve endişedir. Bu anlamda erkeğin kendini rahat ve olumlu bir ruh hali içinde algılamasının, onun beynini cinselliği de içeren bir düşünceler serbestisi içine yönlendiriyor, sonucu da çıkarılabilir. Hatta yiyecek kokuları erkeklere Pavlovyen bir tepkime içinde eşlerini çağrıştırmakta ve bu da cinselliği içeren bir ilişkiler bütünü için gerekli uyarıyı sağlayabilmektedir (Ozan, 2014: 154). Kadim dönemlerde, yiyeceğin kokusu ile topluluğun kokusu, ilkel göçmen yaşam tarzı bağlamında birbirine paralel olarak hareket etmekteydi. Topluluğun kokusu aynı zamanda cinsel birleşme taraflarının varlığının ve olasılığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Yani yemek ile cinsellik arasında çok açık bir bağ söz konusudur (Ozan, 2014: 155).