2.1. İslam Borçlar Hukukunda Açıklık İlkesi
2.1.1. Cehalet
Açıklık ilkesini ele aldığımız bir yerde cehalet en önemli hususlardan bir tanesidir. Çünkü bir akitte cehalet varsa artık açıklık ortadan kalkmıştır. Zira İslam hukukçuları açıklık ilkesi olarak akdi ele almayıp cehalet kavramı üzerinden akitteki kapalılığı ele almışlardır. Sözlükte “bilgisizlik” anlamına gelen cehaleti295 Râğıb, “Nefsi ilimden soyutlamak, olan bir şeyin tersine inanmak, hak olan bir şeyin inanarak tersini yapmak” şeklinde tarif etmiştir.296 Bir fıkıh terimi olarak ise cehalet, “Dini hükümleri bilmeme, hukukî işlemlerde işlem konusunun belirsizlik veya ve bilinmezliği” anlamına gelir.297
290 İbrahim Kâfi Dönmez “Cehalet”, DİA, VII, s. 221 291 Kâsânî, Bedâiʻu’s-sanâiʻ, V, s. 156.
292 Dönmez “Cehalet”, s. 221
293 Kâsânî, Bedâiʻu’s-sanâiʻ V, s. 156. 294 Bardakoğlu, “Bey”, s. 16
295 TDK, Büyük Türkçe Sözlük
296 İsfahânî, Müfredât “chl” md., I, 209; ayrıca bkz. Cürcânî, et-Taʻrîfât, s. 80 297 Dönmez, “Cehalet”, s. 219
57
Kur’an-ı Kerim’de 24 ayette geçen cehaletin kullanılışına bakıldığında, bilgisizlikten ziyade, akıllı düşünmekten uzak, kaba ve olumsuz bir davranış tutumu olarak ele aldığı görülmektedir.298
İslam hukukunun borç ilişkilerindeki genel yaklaşımı, açıklık ve şeffaflık içinde tarafların rızasının tam olarak gerçekleşmesine önem vererek, insanların sömürülmesini engellemek, taraflardan birinin diğerine karşı haksız kazanç sağlamasının önüne geçmek, taraflar arasındaki nizâları ortadan kaldırmak, oluşması ihtimal dâhilinde olan problemler ve aldanmaların önüne geçmek olmuştur.299
Cehaletin söz konusu olduğu bir satım akdinin taraflar arasında nizâya sebep olacağı açıktır. İslam hukukunun amacının da taraflar arasında çıkması muhtemel olan nizâyı engellemek olduğu göz önünde bulundurulduğunda, hangi durumların satım akdinde belirsizliğe yol açtığı âlimler arasında üzerinde önemle durulan bir konu olmuş ve çeşitli kriterler geliştirilmeye çalışılmıştır. Âlimler cehaleti aşırı orta ve az olarak üç kısma ayırmış, aşırı cehalet taraflar arasında nizâya sebep olup akdin sıhhatine engel olduğu, az cehaletin ise akdin sıhhatine zarar vermediği hususunda görüş birliğine varmışlardır.300
Âlimler arasında ihtilaflı olan orta cehalet konusu, satıma söz konusu olan maldaki belirsizliklerin ortadan kaldırılması durumunda yani malın bilinebilir olmasıyla ortadan kalkar. Mal hakkında yeterli bilgi sahibi olma yolları şunlardır:301
2.1.1.1. Cehaleti Ortadan Kaldıran Durumlar a. Görmekle veya İşaret Etmekle
Satıma konu olan malın taraflarca görülmesinin amacı mal hakkında bilgi sahibi olmaktır. Bir kimse malı görmeden satın almış olsa onda muhayyerlik hakkı bulunur.302 Muhayyerlik hakkının bulunması, müşterinin hakkını korumak ve yukarıda belirttiğimiz gibi taraflar arasında meydana gelebilecek olan anlaşmazlığının önüne geçmektir.
298 M. Faik Yılmaz, “Kur’an’da Cehalet Kavramı”, Dini Araştırmalar, (2003), c. 5, sayı:15, s. 181 299 Necmeddin Güney, “İslam Borçlar Hukukunda Satım Akdinin Konusuna Dair Cehâlet ve Akde
Etkisi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy.16, 2010, s. 494; Orhan Çeker, İslam Hukukunda Akitler, İstanbul: 2006, s. 69; Bardakoğlu “Bey’”, s. 16.
300 Dönmez, “Cehalet”, s. 221.
301 Güney, “Cehâlet ve Akde Etkisi”, s. 494. 302 Mecelle md. 320.
58
Mesela satıma konu olan araçların içine binmek, içeceklerin tadına bakmak, parfümleri koklamak belirsizliği giderme yoları olarak örneklendirilebilir.303 Bununla birlikte akit meclisinde olup kapalı kutu veya çuvalın içinde olan ürünün durumu mezhepler arasında tartışmalıdır. Hanefiler ve Hanbeliler “Şu çuvalın içindeki şeker” diyerek malı göstermesi, malın muayyen olması için yeterlidir. Ancak Maliki ve Şafiiler bu durumu kabul etmezler ve malda belirsizlik olduğunu vurgularlar.304
b. Vasıflandırmakla
Akit meclisinde satıma konu olan mal nevcut olmamakla beraber alıcı müşteriye malın miktarını, cinsini daha geniş bir ifadeyle mal hakkında ondaki cehaleti kaldıracak derecede vasıflarını bildirse, o takdirde bu satım akdi caiz olur.305
c. Numuneyi Görme Yoluyla
Bir satım akdinde satılacak malın bizzat kendisini değil de numunesini göstererek yapılan satış, aşırı derecede bilgisizlik içermediğinden görülerek yapılan satış gibi kabul edilmiştir.306 Ancak gösterilen numunenin satılan malla birebir aynı olması gerekir. Satılan mal numuneye uygunluk göstermez ise bu durumda müşteri için vasıf muhayyerliği söz konusu olmaktadır.307
Yukarıda cehaletle ilgili belirttiğimiz tüm hususlar fakihlerin de taraflar arasında nizâ olmaması için gerekli önlemleri almaya çalıştığının, diğer bir anlatımla tarafların rızaya dayalı irade beyanı esas olmak üzere satım konusunda aklında hiçbir şüphe kalmayacak derecede belirsizlikleri gidermeye çalıştığının en bariz göstergesidir.
Cehalet hususunda ele almamız gereken bir diğer husus ise akit meclisinde bulunmayan mal yani bey’ul gâible alakalı durumlardır. İslam hukuk ekolleri bu konu hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şafiiler, cehalet içermesi sebebiyle böyle bir
303 Mecelle md. 323.
304 Karaman, İslâm Hukuku, II, s. 172-173.
305 Abdullah b. Ahmed b. Kudâme el- Makdisî, el- Muğnî, Beyrut: Dâru’l- fikr, h.1405, IV, s.7. 306 Bardakoğlu, “Bey’”, s. 16; Mecelle, md. 324.
59
satışı geçersiz saymışlar, selem ve istisna akitleri dışında akde konu olan malın mecliste bulunmamasını, akdin geçersiz olmasının nedeni olarak görmüşlerdir.308
Fıkıh mezheplerinin çoğunluğu ve Şafii’nin de kadim görüşü, önceden görülmüş olması ve vasıflarının biliniyor olması durumunda satıma konu olan malın akit meclisinde bulunmamış olması akdi geçersiz kılmaz. Çünkü önemli olan malın mecliste bulunuyor olması değil, mal hakkında yeterli bilgiye sahip olunmasıdır.309
Hanefiler müşterinin görmediği bir şeyi satın alması halinde, müşterinin görme muhayyerliği hakkına sahip olduğunu belirtip malı gördüğünde ise, isterse anlaşılan fiyatı vereceğini ya da reddetme hakkına sahip olduğunu belirtmişlerdir. Ancak Hanefilerin istisna tuttuğu şey satıcının görmediği bir şeyi satma durumudur. Hanefilere göre satıcının bu durumda görme muhayyerliği hakkı olmayıp yapmış olduğu akit sahih hale gelir.310
Bu görüşleri tahlil eden Güney, en isabetli görüşün cumhurun görüşü olduğunu belirtip her ne kadar müşteri görmese de vasıflarını bilmiş olmasının yeterli olduğunu ifade etmiştir.311 İslam borçlar hukukunda aslolan durumun satım konusu olan mal hakkında müşterinin yeterli bilgiye sahip olması ve akit esnasında bu malı görmesi olduğunu belirten Güney, her ne kadar mal akit meclisinde olmasa da vasıfları belirtilerek böylelikle mal hakkında cehalet ve bilinmezliğin önüne geçilmeye çalışılması, müşterinin de akdin bir gereği olan gerçek rızanın sağlanmasını, akdi geçerli kılan durumlar olarak belirtmiştir.312
2.1.1.2.Bazı Bilinmezlik Türleri
Satılan malın miktarıyla ilgili bilinmezlikler söz konusu olduğunda yukarıda anlattıklarımıza ek olarak başka satış türleri de karşımıza çıkmaktadır. Bu satış türleri Müzâbene, Muhâkale, Ârâya ve Bey’u’l-Cüzâf’tır.
Müzâbene, hurma ağacındaki yaş hurmanın kuru hurmayla, asmadaki yaş üzümün kuru üzümle, başak halindeki hububâtın kuru mahsulle aynı ölçüde satılması
308 İbn Rüşd, Bidâyetu’l-müctehid ve nihâyetü’l-müktesid, ty., yy., II, s. 155. 309 İbn Rüşd, Bidâyetu’l-müctehid, II, s. 155; İbn Kudâme, Muğnî, IV, s. 77. 310 Kâsânî, Bedâiʻu’s-sanâiʻ, V, s. 292.
311 Güney, “Cehâlet ve Akde Etkisi”, s. 496. 312 Güney, “Cehâlet ve Akde Etkisi”, s. 496.
60
olarak tarif edilebilir.313 Muhâkale ise taze ekinin kendi cinsinden olan kurusu karşılığında götürü usulle satılması olarak tanımlanmıştır.314 Hadislerde her iki satış türü de yasaklanırken, cumhura göre yapılan bu satış türleri batıl olup Hanefilerde ise fâsid kabul edilmiştir. Aslında buradaki yasak miktarın bilinmezliğinin yanında ribevi mallardaki fazlalık etkeniyle alakalıdır.315
Müzâbene satışı yasaklanmasına rağmen yaş hurmanın aynı miktardaki kuru hurmayla satışı demek olan ârâya’ya izin verilmesi bir zorunluluk sebebiyledir. Çünkü fakir sahabiler ellerinde para olmadığı için kuru hurma alamadıklarını Hz. Peygamber’e izah etmişler, bunun üzerine Hz. Peygamber’in de bu satışı onaylamıştır.316
Götürü usulü satış anlamına gelen cüzâf, bir şeyin kesin miktarı belirlenmeden, tahminle veya göz kararı ile miktar belirleme durumudur. Bu satış türünde tahminden hareketle kesin bir miktar belirlenmesi, hukuksal anlamda bir belirsizliğe yol açsa da zorluğu defetmek amacıyla bu satış türü meşru kılınmıştır.317 İslam hukukçularının çoğunluğunun cevaz verdiği bu satış türünü Şafiiler, mekruh olarak nitelendirmişlerdir.318
Bu satış türü ciddi bir belirsizlik içermese de İslam hukukçuları ortaya çıkabilecek cehalet önünü geçebilmek için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir:319
a. Satış sırasında satışa konu olan malın mecliste hazır bulunması, böylece malın görülmesiyle ortaya çıkabilecek belirsizliklerin önüne geçilmeye çalışılması.
b. Tarafların cüzâfa konu olan mal hakkında herhangi bir fiyat bilgisinin olmaması.
313 Celal Yeniçeri, “Müzâbene”, DİA, XXXII, s. 232 314 Cengiz Kallek, “Muhâkale”, DİA, XXX, s. 396
315 Yeniçeri, “Müzâbene”, s. 232-233; Kallek, “Muhâkale”, s. 396-397; Güney, “Cehâlet ve Akde Etkisi”,
s. 500.
316 Ârâya satışı hakkında detaylı bilgi ve bu satış için gerekli şartlar için bkz. Halit Ünal, “Arâyâ”, DİA,
III, s. 337
317 Muhsin Koçak, “Cüzâf”, DİA, VIII, s. 148.
318 İbn Rüşd, Bidâyetu’l-müctehid, II, s. 158-159, Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref, Ravzatü’t-
tâlibîn ve ʻumdetü’l-müttakîn, nşr. Züheyr eş-Şâvîş, I-XII, Beyrut: el-Mektebetü’l-İslâmî, 1991, II, s. 238. İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, s. 245.
61
c. Akit esnasında tarafların mal hakkında tahminde bulunma ve kıymet takdir edebilmesi.
d. Cüzâfa konu olan malın ciddi miktarda büyük olması.
Yukarıda zikrettiğimiz belirsizlik içeren satış türlerinin klasik fıkıh küllîyatında ayrıntılı şekilde ele alınmasındaki asıl gaye, tarafların arasında çıkması muhtemel olan nizânın önüne geçmektir.