1.2. İslam Borçlar Hukukunda Rıza İlkesi
1.2.1. Rıza İle İlgili Terimler
1.2.1.1. İrade
1.2.1.1.3. İnsan İradesine Devletin Koymuş Olduğu Sınırlamalar
Yukarıda özellikle taraflar arasında meydana gelen akitlerde insan iradesinin önemli olduğunu vurguladık. Ancak bazı durumlar var ki kişi menfaatinin ikinci plana atılıp toplum menfaatinin gözetilmesine öncelik verilmesi gerekir. Bilindiği üzere insan toplu yaşamaya muhtaç bir varlık olup İslam dini de toplumun huzur ve güven içinde yaşanmasına azami derecede önem vermiş bir dindir. Dolayıyla toplumu ilgilendiren hususlarda her ne kadar insanlar yapmış oldukları akitlerde serbest olsa da topluma zarar veren bir uygulama söz konusu olduğunda bu duruma bazı sınırlılıkların getirilmesi doğaldır. Devletin toplum menfaati gereği bireylerin irade hürriyetine yapmış oldukları sınırlamalar ihtikâr, istimlak ve narhtır. Biz burada bu sınırlamalar hakkında bilgi verip devletin bireylerin irade hürriyetine neden engel olduğunu izah etmeye çalışacağız.
i. İhtikâr Yasağı
Sözlükte “tedavülden kaldırmak, istiflemek” anlamına gelen ihtikâr, terim olarak “Pahalılaşması gayesiyle istifleyip piyasaya arzını geciktirmek” olarak tarif edilmiştir.222 Esasen malı biriktirmek İslam’ın karşı çıktığı bir tutum değildir. Çünkü malını toplayıp hayır yolunda harcamak ve güçlü bir Müslüman olmak için maddi bir güce de sahip olmak takdir gören bir davranıştır.223 Ancak şunu da belirtmek gerekir ki
221 Zeydan, el-Medhal, s. 380
222 Cengiz Kallek, “İhtikâr”, DİA, XII, 560; Mevsûâtu’l Fıkhıyyeti’l-Kuveytiyye, “İhtikâr” md. II, 90 223 Halit Çalış, “İslam Borçlar Hukukunda Akit Serbestisi ve Genel Olarak Sınırlamaları”, Dini
45
mallarını Allah’ın rızasına uygun amaçlar için değil de farklı amaçlarla biriktirenler için de ağır ifadeler kullanılmıştır. Nitekim “…Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.”224 ayeti de buna işaret etmektedir.
Hz. Peygamber de ihtikâr yapanlar için ağır veballer olduğunu vurgulamış, “ihtikâr yapanlar hakkında iflasa veya cüzzam hastalığına uğrayacaklardır.” demiştir.225 İhtikârın hangi mallarda olduğu hususunda fıkıh mezhepleri arasnda ayrıntılı ayrıntılı tartışmalar olmuştur.226 Konumuzun sınırlarını aşmamak amacıyla teferruata girmeden şunları söyleyebiliriz: İnsanların temel olarak ihtiyaç duydukları ve eksikliğinden dolayı zarar görecekleri şeylerin stoklanması ihtikârdır. Bunlar temel gıda maddeleri de olabilir, sağlık ihtiyaçları da olabilir.227 Buradan hareketle ihtikârın yasak olmasındaki asıl gaye, toplumun menfaatlerinin kişisel menfaatten önde olması, dolayısıyla her ne kadar insan iradesini önceleyen İslam hukukunun söz konusu zararın giderilmesi olduğunda maslahat gereğince insan iradesine bazı sınırlamalar getirmesi kendi hukuk çerçevesi içerisinde tutarlı bir durumdur.
ii. İstimlak
Sözlükte “mülk edinme, mâlik olma” anlamına gelen istimlak, “Özel mülkiyete ait taşınmazın kamu yararı gayesiyle, bedeli ödenerek kamu malı haline getirilmesi anlamında hukuk terimdir.”228 İstimlak konusunda bizi ilgilendiren ana husus, mal sahibinin rızası alınmadan bedeli ödenerek söz konusu mala sahip olunmasıdır. Bilirkişi tarafından tespit edilen bedeli mal sahibi kabul edip malı vermek durumundadır. Hâlbuki İslam hukukunun temel prensiplerinden birisi kişinin rızasının akit esnasında gerçekleşmiş olmasıdır. Malı üzerinde hem rızası olmayıp hem de belirlediği fiyat üzerinden mâlikin malının satmasının da engellenmesi, irade serbestisinin önüne geçilmesi demektir. Ancak kişiye böyle sınırlamalar getirilmesi kamu yararı gözetilmesinin gereği olarak görülmüştür.229 Her ne kadar kamu yararı gereği kişinin
224 Tevbe, 9/34
225 İbn Mâce, Ticaret, 6
226 Mevsûatu’l Fıkhıyyeti’l-Kuveytiyye, “İhtikâr”, md., II, s. 90. 227 Kallek, “İhtikâr”, s.561-563
228 Hamza Aktan, “İstimlâk”, DİA, XXIII, s. 364.
46
iradesi sınırlandırılmış olsa da bilirkişi tarafından takdir edilen malın rayiç bedelinin mal sahibine peşin olarak verilmesi, adaleti sağlamada ve mal sahibinin en azından maruz kalmış olduğu zararın kaldırılması hususunda bir zorunluluk olarak belirtilmiştir.230
iii. Narh
Temel ihtiyaçları karşılayan mal ve piyasa fiyatlarına doğrudan müdahale edilerek belirli sınırları aşmasının önüne geçilmek amacıyla resmi tavan fiyat belirlenmesine verilen isimdir.231
Hukuk ekolleri narh konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hanefiler narhı tahrimen mekruh görürken, diğer ekoller ise haram olarak nitelendirmişlerdir.232 Hukuk ekollerinin narh konusunda muhalif veya çekingen bir tavır sergilemelerindeki temel gerekçeleri karşılıklı rızayı esas alan ayetle bu mealdeki hadislerdir.233
Narh uygulamasının İslam hukukunun özel mülkiyete önem vermesi, kişilere mallarında dilediği tasarrufu yapma hürriyeti tanıması ilkesiyle ilk bakışta çelişmektedir. Ancak İslam dininin toplumun ekonomik açıdan güvenliğini, haksız kazancın ortaya çıkmasını, tüketicinin mağdur olmasını engelleyecek devlet eliyle birtakım tedbirler alması da gayet doğaldır. Şu da var ki fiyatlara narh konularak üretici veya tüketicinin zarar etmesine, karaborsacılığın yaygınlaşmasına hatta ekonomik dengenin kaybolmasına bile sebep olunabilir.234 Ancak şunu da belirtmek gerekir ki özel mülkiyetin korunmasında hassas olan İslam hukukçuları, aynı zamanda kamu yararını gözetme konusunda da aynı hassasiyeti göstermektedir. Kişi menfaati ile kamu menfaati karşı karşıya geldiği durumlarda kamu menfaatinin önceliği İslam’ın temel prensiplerindendir.235
Hem kişisel menfaati gözetmek hem de kamusal yararı gözardı etmemek üzere zorunlu narh için fakihlerce ileri sürülen şartlar şöyle özetlenebilir: Mal veya
230 Çalış, “Akit Serbestisi ve Genel Olarak Sınırlamaları”, s. 276. 231 Cengiz Kallek, “Narh”, DİA, XXXII, s. 387
232 Kallek, “Narh”, s. 388.
233 Nisâ, 4/29; Müsned, XXXIX, s. 19.
234 İbn Kudâme, Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Muhammed, eş-şerhu’l-kebîr ʻalâ metni’l-Mukniʻ (el-
Muğnî içinde) nşr. Dâru’l-Menâr, I-XIII, Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, IV, 303.
47
hizmetlerin kamuya zarar verecek derecede pahalandırılmaya gidilmesi, fahiş derecede fiyatlandırılan bu malların genel ihtiyaç duyulan mallardan olması, ortaya çıkan pahalılığın sınırlandırılmasını devletten başka bir gücün sağlayamaması, ürünün kalitesinin dikkate alınması, narh koyacak yetkililerin adalet vasfını taşımaları.236
İşte yukarıda sayılan tüm unsurların oluşması durumunda, devletin fiyatlara narh koyması toplum menfaati gereği devletin sorumlu olduğu insan kitlesine karşı sorumluluğudur.