• Sonuç bulunamadı

BULAŞABİLEN SÜNGERİMSİ ENSEFALOPATİLER=PRİON HASTALIKLARI TSE, Prion Hastalıkları ve BSE

Belgede viroloji ders notu (sayfa 112-123)

Sığırların Epizootik Hemorajik Hastalığı (Epizootic Hemorrhagic Disease=EHD)

BULAŞABİLEN SÜNGERİMSİ ENSEFALOPATİLER=PRİON HASTALIKLARI TSE, Prion Hastalıkları ve BSE

TSE: Transmisible spongiform encephalopathy (bulaşabilen süngerimsi ensefalopati) hayvanlar ve insanlarda merkezi sinir sistemini etkileyen, kronik, dejeneratif ölümcül bir hastalıktır. Bu hastalıklara "Prion hastalıkları" da denilmektedir. Bu gruptaki hastalıkların ortak özellikleri vardır. Hastalıklar etken alındıktan sonra uzun zaman içinde oluşur. Hastalığın ilerlemesiyle beyin süngerimsi bir hal alır ve dolayısıyla merkezi sinir sistemi

belirtileri ortaya çıkar. Bağışıklık oluşmaz. Tedavisi yoktur ve canlı hastalık belirtileri görüldükten sonra genellikle 1-3 ay içinde yaşamını kaybeder (4, 5, 9, 10, 12).

BSE: Bovine spongiform encephalopathy, halk arasında "deli dana hastalığı=mad cow disease" olarak bilinen ve TSE'ler içinde yer alan ve ilk kez 1985 yılında İngiliz sığırlarında görülen, kronik, dejeneratif ve ölümcül bir merkezi sinir sistemi hastalığıdır.

Hayvanlarda Görülen TSE'ler

Scrapie: Hayvanlarda görülen ilk TSE olgusudur ve 1732 yılında koyun ve keçilerde

görülmüştür. Amerika Birleşik Devletleri dahil dünyanın birçok ülkesinde bildirilmiş olup en çok İngiltere (%1 den az) ve Almanya'da bildirilmiştir. Hastalık sporadik seyirlidir. Hastalığın koyun et-kemik unu ile sığırlara geçtiği varsayılmaktadır. Sığırdan et-kemik unu ile koyuna dönüş yaptığı doğrultusunda görüşler var sa da bu görüşü destekleyen detaylı bulgu henüz yoktur. Scrapie hastalığın insanlara geçtiğine dair bir bulgu yoktur. Hastalığın koyunlar arasında yayılmasında genetik faktörlerin rol oynadığı bildirilmiştir. Hastalıkta vertikal ve horizontal bulaşma söz konusudur. Etken vücuda girdikten 10-14 ay sonra bağışıklık sistemi hücrelerinde saptanabilmekte ve hastalık belirtileri koyunlarda 2-5 yıl içinde ortaya

çıkmaktadır.

Hasta koyunlarda sinir sistemine ilişkin belirtiler görülür. Bunlar arasında genellikle sürüden ayrılmalar, agresiv davranışlar, herhangi bir etkiye karşı reaksiyon artışı bulunur. Kaşıntı vardır ve bu nedenle burun sert materyallere sürtülür. Burnun sürtüldüğü yerde kıllar dökülmüştür. Hasta hayvanların kuyruk kısmına dokunulursa dudakların hareket ettiği gözlenir (nibble response). Titreme, inkordinasyon ve tavşan gibi zıplama tipik

belirtilerdendir. Hayvanların iştahı normaldir fakat hastalık ilerledikçe kilo kaybı görülür. Hasta koyunlar aniden ölebilir. Ölüm genellikle hastalık belirtileri görüldükten 1-6 ay sonra olur.

Bulaşabilir Mink Ensefalopati (transmissible mink encephalopathy=TME): Hastalık

1947 yılında bir kürk (vizon) hayvanı olan minklerde bildirilmiştir. Hastalığın koyun ve sığır ürünlerinin yedirilmesi ile minklerde oluşabileceği yönünde görüşler vardır.

Hastalık daha çok Kanada, ABD, Doğu Almanya, Rusya ve Finlandiya'da bildirilmiştir. Hasta minklerde sinir sistemi ve davranış bozuklukları görülür. Bunlar aşırı uyarılma, kazma isteği, yutma güçlüğü, kaslarda kasılma ve bacaklarda dengesizliktir. Hastalık belirtileri genellikle 2- 6 hafta surer ve sonunda ölüm şekillenir.

Kronik Zayıflama Hastalığı (chronic wasting disease=CWD): Geyik ve elk'lerde görülen

bir hastalıktır. Elk geyikgillerden bir hayvan türüdür. Hastalık ilk olarak 1967 yılında saptanmıştır ve nadir görülen bir hastalıktır. Hastalık daha çok ABD'de bildirilmiştir. Hastalığın hayvanlara ve insanlara geçtiği yönünde herhangi bir bulgu henüz yoktur.

Geyiklerde hastalık belirtileri genellikle 3-6 yaş arasında ortaya çıkmaktadır. Hasta geyiklerde belirli bir noktaya bakış, başın aşağıya eğilmesi, irritabilite, sürüden ayrılma, poliüri, çok susama, diş gıcırdatma, geviş getirme, kulakların düşmesi, yutma güçlüğü ve iştahsızlık görülür (Scrapie hastalığından fark). Ölüm genellikle 2 hafta ile 8 ay içinde görülür.

Bovine Spongiform Encephalopathy (BSE=mad cow disease=deli dana hastalığı):

Sığırlarda ilk "deli dana hastalığı" 1985 yılında İngiltere'de Kent şehrinde bildirilmiştir. Koyundaki Scrapie hastalığı etkeninin (PrPsc

) koyun et-kemik ununun sığır yemlerine katılması ile sığırlara geçtiği varsayılmaktadır. Hastalığın koyundan sığıra geçişinde,

İngiltere'de 1980 yılında yapılan yem işleme değişikliğinin (hidrokarbonlu solventlerin "rendering" işleminde kullanılmasının durdurulması) ve et-kemik unu oranının %1 den daha fazla oranlarda kullanılmasının etkili olduğu yönünde görüşler vardır. Ancak daha sonra yapılan çalışmalarla hidrokarbonlu solventlerin Scrapie etkeninin yok edilmesinde etkisiz olduğu bildirilmiştir. Bazı yorumlara gore de Scrapie etkeninin mutasyona uğradığı ve tür bariyerini aşarak sığıra geçtiği vurgulanmaktadır.

Sığır orijinli et kemik ununun sığır yemlerine katılması ile de hastalık diğer bölgelere ve Avrupa ülkelerine yayılmıştır . Bu yüzden İngiltere 1988 yılında sığır ve koyun yemlerine bu hayvanların et ve sakatatlarının protein kaynağı olarak katılmasını yasaklamıştır. Ülkemiz 1990 yılında canlı hayvan ve hayvansal ürünler ithalatını yasaklamıştır. Ancak İngiltere'de BSE ilk çıktığı (1985) ve insidensinin yüksek olduğu 1988-1990 yılları arasında İngiltere'den ülkemize sığır ve sığır ürünleri ithalatı düzeyi nedir ve ülkemizi ne kadar etkilemiştir

sorularına yanıt aranması için araştırmalar yapıp risk hesaplanmalıdır.

Feline Spongiform Encephalopathy (FSE): Hastalık ilk kez 1990 yılında İngiltere'de

kedilerde saptanmıştır. Hastalığın İngiltere'de deli dana hastalığının sık görüldüğü dönemde görülmüş olması dikkat çekicidir. Bu durum hastalığın kedilere deli dana hastalığına

yakalanmış sığır ürünlerinin yedirilmesi ile bulaştığı varsayımını ortaya çıkarmıştır. Hasta kedilerde agresyon, inkordinasyon gibi sinir sistemi belirtileri görülür. Hastalık Herpes virus infeksiyonları, Kuduz ve Borna hastalığı ile karışabilir.

Diğer Hayvanlarda Görülen TSE'ler: Diğer hayvan türleri arasında görülen "bulaşabilen

süngerimsi ensefalopatiler Tablo 1'de verilmiştir. Bu hayvanlarda da görülen bu hastalıkların büyük bir çoğunluğunun Scrapie ve BSE etkeni taşıyan hayvansal ürünlerin hayvan yemi olarak kullanılması sonucu ortaya çıktığı varsayılmaktadır. Özellikle hayvanat bahçesindeki hayvanlarda (kaplan, aslan, çita, puma) görülen TSE'lerin deli dana hastalığı taşıyan sığır ürünlerinin yedirilmesi ile bulaştığı görüşü yagındır. Çünkü bu hayvanlarda görülen hastalıkların çoğu deli dana hastalığı çıktıktan sonra ortaya çıkmıştır. TSE görülen diğer hayvanlar arasında, ceylan, puma, aslan, kaplan, çita, bizon, antilop ve Ankol sığırı bulunmaktadır.

İnsanlarda Görülen TSE'ler

Bu hastalıkların çoğunda genetik faktörlerin de etkili olduğu doğrultusunda çalışmalar vardır . Özellikle 129.kodonda methionin homozigotluğunun bulunması hastalık açısından risk

faktörüdür.

Kuru: İlk kez 1900 yılında yeni Gine'de bildirilmiştir. Cenaze törenlerinde tören gereği ölen

yakınının beynini çiğ yiyen ve yüzlerine bulaştıran kadınlarda saptanmıştır . Bu gelenek 1950 yılından sonra durdurulmuş ve dolayısıyla hastalık oranında azalma olmuştur . Kuru

hastalığına yakalanmış hastalarda, dengesizlik, titreme, ataxi, davranış bozuklukları ve yutma güçlüğü görülür. Hastalık genellikle 1 yıl içinde ölümle sonlanır.

Öldürücü Ailesel Uykusuzluk (fatal familial insomnia) Hastalığı: Nadir görülen kalıtsal

bir hastalıktır. İleri derecede uykusuzluk, aşırı terleme, kalp atışında artış, ateş, ağız kuruluğu, titreme, peltek konuşma ve son dönemde ortaya çıkan bunama görülür.

Gerstmann-Sträussler-Scheinker Sendromu: Çok nadir görülen (yılda milyonda bir) ailesel

bir hastalıktır. Dengesizlik,konuşmada bozukluk, bacaklarda güçsüzlük ve kasılmalar görülür. Hafıza kaybı bunama şeklinde olabilir. Hastalık 45-50 yaş üstünde görülür ve yaklaşık 5 yıl sonra ölüm şekillenir.

Sporadik Creutzfeldt-Jakob Hastalığı (CJD): İlk kez 1920 yılında bildirilmiştir. İnsanlarda

görülen diğer TSE'ler gibi nadir görülen hastalıklardandır (yılda milyonda bir) . Hastalık genellikle 60 yaşın üzerindeki insanlarda görülür. Hafıza kaybı, kas titremesi ve hipostatik pnömoni sonucu ölüm şekillenir.

İatrojenik CJD: Bu hastalığın, tedavi sırasında, hastalıklı bir insana ait kanın sağlam

insanlara verilmesi, hipofiz hormonu injeksiyonları, doku nakilleri (kornea nakli) ve aletlerle bulaştığı bildirilmiştir. Hastalık sporadic CJD'ye benzer.

Yeni Tip CJD: Bu hastalığa "variant CJD (vCJD)" yada "new variant CJD (nvCJD)"

hastalığı da denilmektedir. İlk kez, 1995-1996 yıllarında İngiltere'de 10 kişinin ölümü ile sonuçlanan olguların incelenmesi sonucu, sığırlarda görülen "deli dana hastalığının" insanlara sığır kökenli gıdaların yenilmesiyle bulaşabileceğinin bildirilmesiyle ortaya çıktı. İnsanlarda görülen bu yeni hastalık olguları klinik ve patolojik olarak sporadik CJD olgularından farklı olduğu için yeni tip Creutzfeldt-Jakob hastalığı (nvCJD) denildi. Çünkü sporadik CJD yaşlılarda görülen ve inkübasyon süresi uzun olan bir hastalık iken, yeni olgularda daha az sürede ve gençlerde (16-40 yaş arasında) de görülmeye başlamıştı. Bu yeni tip CJD

olgularında erken başlayan psikiyatrik bozukluklar ve belirgin bir ataxi görülmesi de ilginçti. Ayrıca, yapılan prion analizlerinde deli dana hastalığı ile "yeni tip CJD hastalığının" etkeni birbirine benzer bulundu. 2000 yılının Kasım ayına kadar İngiltere'de toplam 87, Fransa'da 3 ve İrlanda'da 1 "yeni tip CJD" vakası bildirilmiştir. 1985-1988 yıllarında deli dana

hastalığının ne olduğunu tam anlamıyla kavrayamayan İngiltere, 1996 yılında insanlarda görülen olguların aslında sığır kökenli prionlardan kaynaklandığı görüşü ortaya atılınca şok yaşadı. Bu gerçekler göz önüne alındığında "deli dana hastalığı" ile ilgili araştırmaların ülkemizde de yapılmasında yarar vardır.

TSE'lerin Etkeni

Bu hastalıkların etkeni "İnfektif Prion"lardır (hastalık yapan prion=anormal prion). Hastalık etkeninin Prion olduğu hipotezi, 1997 yılında Nobel tıp ödülü alan Prusiner tarafından 1982 yılında ortaya atılmıştır. Aslında normal Prion (PrPc

) bir glikoprotein olup insanlarda ve hayvanlarda normal hücrelerde (sinir sistemi, dalak, lenf yumrusu, barsak lenf dokusu ve lenforetiküler sistem) bulunur. Normal Prion 250 amino asitten oluşmuştur. İnsanlarda PRNP geninde bulunur. İnfeksiyon etkeni koyunlardaki Scrapie hastalığı için PrPsc

ve sığırlardaki deli dana hastalığı için PrPBSE

olarak sembolize edilmektedir. Son yıllarda her ikisini birden simgeleyen ve proteinaz-K enzimine dirençli anlamına gelen PrPRES sembolü

kullanılmaktadır. İnfektif Prion normal hücrelerde bulunan Prion'un (PrP) değişime uğramış şekli ve posttranslasyonel bir üründür (Şekil). İnfektif Prion normal Prionun yanlış katlanması ile oluşmakta ve b-yaprak (beta sheet) içermektedir. Bu anormal Prion, yani hastalık yapan infektif Prion hücre içinde birikerek vakuol dejenerasyonu ve bazı fibriller (Scrapie

Associated Fibrils=SAF) oluşumuna neden olur ve sonuçta beyin süngerimsi bir hal alarak canlı yaşamını kaybeder.

Şekil, normal Prion İnfektif Prion

İnfektif Prion fiziksel, kimyasal etkenlere, dolayısıyla çevre şartlarına yaklaşık 2-3 yıl dayanıklıdır (formaldehid'e ve otoklavda 15 dakika 120°C dereceye dayanmaktadır). Güneş ışığından etkilenmez. Pişirmeyle infektivitesi kaybolmaz. Etken 134-136 °C de 3 bar atmosfer basınç altında 30 dakika ısıtmakla infektif gücünü kaybeder. Etkenin infektif gücünün yok edilmesinde sodyum hipoklorit ve sodyum hidroksit kullanılmaktadır. Bu ikisinden sodyum hipoklorit daha etkili bulunmuştur. Ticari olarak % 20 konsantrasyonda satılan (Örnek Chloros) sodyum hipoklorit solüsyonundan %2 hazırlanan (20.000ppm/litre) klorin veya 1M sodyum hidroksit solüsyonunun en az 1 saat süreyle uygulanması önerilmektedir. Yüksek dozda proteinaz-K, tripsin, sodium dodecyl sulphate, guanidium thiocyanate ve üre kullanımı infektif etkiyi bozmaktadır.

İnfektif prion katlanmış halde olduğu için sindirim enzimlerinden (proteolitik enzimler) çok az etkilenir. Etkenin, RNAase ve DNAse enzimlerinden etkilenmediği için RNA veya DNA taşımadığı, dolayısıyle bakteri ve virustan farklı olduğu ortaya çıkmıştır. Etken hastalandırdığı canlıda bağışıklık oluşturmaz. Bu yüzden hastalanan canlıda infektif Prion'a karşı spesifik antikorlar saptanamamıştır.

Hastalık etkeninin Prion olduğu terorisine karşı görüşler de vardır. Bu görüşler arasında, etkenin virus, virino (virus ve vücuttan alınan protein kılıf), pestisitlerin organizmada yaptığı hasar ve Prionun bazı bakterilerle (Ruminococcus albus, Agrobacter tumefaciens,

Acinetobacter calcoaceticus, E. coli) ortak antijenik determinantları olduğu için otoimmun bir reaksiyon olabileceği bildirilmiştir. Ancak bilimsel olarak kabul gören Prion teorisidir.

Türler Arası Bulaşma

Deli dana hastalığı sığırdan sığıra, sığırdan diğer hayvanlara, sığırdan insana ve insandan insana yakın temas ile bulaşmaz. Doğal koşullarda etkenin sığırlara geçişi, sığır yemlerine hastalıklı koyun ve sığır et-kemik unlarının katılmasıyla ağız yolu ile olmaktadır. Sığırlarda maternal bulaşmanın olabileceği bildirilmiş ise de bu yolla bulaşmanın doğal koşullarda çok az düzeyde olabileceği vurgulanmıştır. Hastalık deneysel olarak kedi, koyun, sığır, mink, fare, domuz ve maymuna bulaştırılmıştır. Bu hayvanlardan deli dana hastalığı etkenine en duyarlı hayvan sığırlardır. Sığırlar fareye göre 1000 kat daha fazla duyarlıdır. Beyin içi injeksiyon oral yola göre 200.000 kez daha etkilidir. Tavukta oluşturulamamıştır .

Deli dana hastalığının insanlara, hasta sığırların etken taşıyan kısımlarının yenilmesiyle deli dana hastalığının bulaşabileceği varsayılmaktadır . Özellikle riskli sığır ürünlerinin (Tablo-2) yenilmesi veya kullanılması ile insanlara bulaşabileceği bildirilmiştir. Bu nedenle son yıllarda

bazı Avrupa ülkelerinde riskli kısımların karkastan uzaklaştırılması ve yakılması yöntemi uygulanmaktadır. Sığırdan sığıra kan ile bulaşma saptanmazken sığırdan kan ile koyuna bulaşabileceği bildirilmiştir. Sığırların riskli kısımları ile bulaşmış kan ürünleri, sığır orijinli kozmetikler ve ilaçlarla da deli dana hastalığının bulaşabileceği doğrultusunda çalışmalar vardır . Ancak bu çalışmaların sonuçlarının daha detaylı incelenmesinde ve diğer bulgular ile desteklenmesinde yarar vardır.

Deli dana hastalığının etkeni otaklavda normal sterilizasyon şartlarında (120 °C'de 15 dakika) yok olmadığı için iatrojenik yolla özellikle bademcik, apandisit ve beyin omurilik

cerrahisinde kullanılan aletlerde kaldığı ve sonuçta insanlara operasyon sırasında

bulaşabileceği bildirilmiştir. Doku transplantasyonları (özellikle kornea) ve hipofiz extraktı injeksiyonları ile de bulaşmaların olabileceği dikkat çekilmesi gereken bir noktadır.

Patojenez

Farelerde ve koyunlarda yapılan çalışmalarda etkenin ağız yoluyla alındıktan sonra ileuma yerleştiği, peyer plaklarında bulunduğu ve buradan lenforetüküler dokuya geçtiği yönünde bulgular vardır. Bundan dolayı etkenin organizmada yayılmasında lenforetiküler sistem ile sinirler arasındaki ilişkinin önemli olduğu vurgulanmıştır. Farelerde yapılan deneylere göre etkenin barsaklardan dalağa, bademciklere ve oradan sinir yoluyla omuriliğe ve oradan beyne geçtiği yönünde hipotez ileri sürülmüştür. Deneysel olarak buzağılara etken verildiğinde en erken 6 ay sonra ileumun distal kısmında etken saptanabilmektedir . Klinik belirtiler sığırlarda deneysel infeksiyonlarda 32-35 ay arasında görülmektedir. Doğal infeksiyonlarda infektivite sadece beyin, omurilik ve retinada klinik belirtiler görülmesine yakın dönemde saptanmıştır. Bu yüzden hasta olup klinik belirti göstermeyen hayvanların gıda zincirine girme olasılığı vardır. Patogenezde nöyronlar, B hücreleri ve folüküler dendritic hücrelerin rol oynadığı bildirilmiş fakat hastalığın patojenezi hala analaşılabilmiş değildir.

Deli Dana Hastalığının Tanısı Klinik Tanı

Deli dana hastalığında 3 faz bildirilmiştir.

Birinci Faz: Bu faz yaklaşık 6 aydır ve doğal infeksiyonlarda sığırların organ ve dokularında

infektif Prion saptanamamıştır. İnsanlar için en az risk taşıdığı fazdır. Hiç bir klinik belirti yoktur .

İkinci Faz: Klinik belirtiler görülmeden önceki dönemi ifade eder ve bu dönem etkenin

yayılma dönemidir. Bu dönemin sonuna doğru özellikle beyin ve omurilikte etken saptanabilmektedir. Halk sağlığı yönünden en riskli dönemdir. Çünkü hayvanlar klinik belirtiler göstermediği için sağlıklı gibi kesilebilir ve gıda zincirine girer.

Üçüncü Faz (Klinik Dönem): Klinik belirtilerin görüldüğü ve ölümün şekillendiği dönemi

ifade eder. Beyin ve omurilikte etken saptanabilir. Bu faz ortalama 2-3 ay sürer. Üçüncü fazdaki hayvanlar da halk sağlığı açısından risklidir.

Klinik belirtiler doğal infeksiyonlarda genellikle 3-6 yıl (en erken 20 ay en geç 15 yıl) arasında oluşmaktadır. Erken görülen klinik belirtiler spesifik olmayıp süt veriminde azalma görülebilir. Süt verimindeki azalma sinir sistemi bozuklukları ile aynı anda da görülebilir. Erken görülen sinir sistemi belirtileri arasında davranışta değişimler, hareket bozukluğu, endişe, korku ve ürkeklik, kapıdan geçmeyi istememek, sağım makinelerinin tekmelenmesi, saldırganlık, agresyon ve sürüden ayrılmalar görülür. Hastalığın ilerlemesiyle salivasyon, hiperestezi, solunum sayısında artış, baş ve boyunda kaşıntı, iskelet kaslarında kasılma, diş gıcırdatma, yol takip etme zorluğu, arka bacaklarda ataxi, göğüs bölgesinin devamlı

yalanması, burnun sık sık yalanması, kafa tokuşturma, kuyruk sallama, böğürme, kafa sallama, kafayı sağa sola vurma gözlemlenir.

Bu belirtiler ortaya çıktığında belirgin bir bradikardi ve hayvanların sık sık geviş getirdikleri gözlenir. Herhangi bir uyarıya (ses, ışık) karşı reaksiyon ve saldırı refleksinin arttığı gözlenir. Yürüme bozukluğu ve sallantılı yürüyüş vardır. Sallantılı yürüyüş hipermetria ile beraber daha çok pelvik bölgede farkedilir . Hayvanlar sık sık düşer, bu durumdaki hayvanlar yerden kalkmakta zorlanır ve sonuçta terminal paraliz oluşur. Ayrıca hayvanlarda kilo kaybı da gözlenir. Klinik belirti gösteren sığırların hepsi birkaç ay içinde ölürler (en az 2 hafta en geç 1 yıl).

Deli Dana Hastalığının Klinik Olarak Karışabileceği Hastalıklar

Deli dana hastalığı beyni etkileyen doğumsal anomaliler, stress, nonspesifik etkiler ve yaşlılığa bağlı olarak oluşan davranış bozuklukları ile karışabilir. Ayrıca Haemophilus somnus ve bovine herpes virus-1 infeksiyonları, kuduz, Listeriozis, Chylamidiosis, Borna hastalığı, ketosis ve hypomagnesemi ile de karışabilir.

Laboratuvar Tanı a) Ölümden Önce:

Canlı sığırlarda hastalığı teşhis etmek için kullanılan bir yöntem henüz yoktur. Koyunlarda ve insanlarda görülen yeni tip CJD olgularında bademciklerden alınan örneklerde infektif Prion proteininin ortaya konabildiği bildirilmiştir. Ayrıca insanda ve sığırlarda serumda ve idrarda da bazı maddelerin arttığı bildirilmiş olup bu testler henüz rutin kullanıma girmemiştir. Ayrıca infektif Prion'un plazminogen'e bağlandığı yönde çalışma vardır ve bu bulgu infektif Prion'un kanda saptanabileceğinin bir işaretidir. Bu sayede kan ürünleri gelecek yıllarda test

edilebilecektir. Son günlerde lökositlerde infektif Prion ile ilgili bazı özel proteinler saptanmıştır.

b) Ölümden Sonra:

Ölüm sonucu özellikle beyin ve daha az önemle omurilikten alınan örneklerde infektif Prion proteini özel testlerle (Western immunoblotting, immunoperoksidaz boyama ve ELISA) saptanabilmektedir. Ayrıca, beyinde oluşan dejeneratif bozuklukların (vakuoler dejenerasyon) histopatolojik yolla ortaya konması da tanıda önemlidir. Ancak beyinden alınan materyalin taze olması gerekmektedir. Çünkü geçikmiş ve taşıma sırasında beklemiş beyinlerde histopatolojik olarak BSE benzeri görünüme neden olabileceği vurgulanmıştır. Bu nedenle sadece histopatolojik bulgulara bağlı kalınmamalıdır. Hızlı ve duyarlı bir test olan ELISA testi AB de 30 aylıktan yukarı sığırları test etmek amacıyla kullanılmaktaıdr. ELISA pozitif

hayvanlar western bloting ve patolojik bulgularla da desteklenmektedir.

TSE'lerin Tedavisi

Şu anda tedavisi yoktur. Pentosan polyphosphate denenmiş ve İngiltere Tarım bakanlığı tarafından önerilmiştir. Ayrıca beta yaprak formunu bozan kısa zincirli peptidlerin kullanımı, kongo kırmızısı ve Amfoterisin B kullanımı ve dendritik hücrelerin olgunlaşmasının

engellenmesine yönelik çalışmalar vardır.

Sığır ve Koyunlarda İnfektivite Saptanan Doku ve Organlar

Doğal infeksiyonlarda klinik belirti gösteren sığırların sadece beyin, omurilik ve retina'sında infektivite saptanırken diğer organlar, et (iskelet kası) ve sütte saptanmamıştır . Deneysel olarak sığırlarda oral yolla oluşturulan infeksiyonlarda ise, beyin, omurilik, ince barsak (ileumun alt kısmı), boyun ve sırttaki spinal gangliyonlar, trigeminal gangliyon ve gözün

retina tabakası infektif bulunmuştur. Kemik iliğinin infektif gücü azdır. Dalak, lenf yumrusu, diğer organlar, et (iskelet kası) ve sütte infektivite saptanmamıştır.

Scrapie hastalığına yakalanmış koyunların beyin, omurilik, ince barsak (ileum), kalın barsak (kolon), dalak, lenf yumrusu, bademcikler, perifer sinir dokusu, siyatik siniri, timus, kemik iliği, karaciğer, akciğer, plasenta, ve pankreasında infektivite saptanmıştır. Buna karşın süt, böbrek, kalp, et, (iskelet kası), kolostrum, serum, kan pıhtısı, meme, testis, salya, idrar ve dışkıda saptanmamıştır.

Riskli Hayvansal Ürünler

Riskli materyallerin belirlenmesinde Avrupa Birliği, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), İngiltere Bilim Komitesi (SEAC) ve Uluslararası Epizootik Ofisi (OIE) kamu sağlığının önemi ve BSE'li hayvansal ürünlerin tekrar gıda zincirine girmemesi için detaylı çalışmalar

yapmışlardır. Bu amaçla insan, sığır, koyun ve farelerdeki infektivite çalışmalarından hareketle olası risk taşıyan organ ve dokuları belirlemişlerdir. Riskli materyallerin

belirlenmesinde mezbahalarda ete ve diğer etken taşımayan organlara kontaminasyon olasılığı da dikkate alınmıştır. Riskli materyaller ve kontaminasyon durumu Tablo 2'de verilmiştir. WHO ve OIE riskli ürünleri yüksek, orta ve düşük düzeyde risk taşıyan ürünler olarak 3 sınıfa ayırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre beyin, omurilik ve göz yüksek düzeyde risk, ileum, lenf yumruları, üst kolon, dalak, bedemcikler, duramater, epifiz, plasenta, serebrospinal sıvı, hipofiz ve adrenal bez orta düzeyde risk, alt kolon, nasal mukoza, periferal sinirler, kemik iliği, karaciğer, akciğer, pankreas ve timus düşük düzeyde risk taşımaktadır.

İngiltere ve Diğer Ülkelerde Deli Dana Hastalığının Durumu

İngiltere'de hastalık 1985 yılında ilk kez çıktığında üzerinde çok fazla durulmadı. Ancak hastalık insidensi 1985'ten sonra arttığı için kontrol programları uygulanmasının gerektiği anlaşıldı. 1986-1988 yılları arasında 3.500 sığırda hastalık bildirilmiştir. Bu sıklığın nedeni sığır ve koyunlardan elde edilen et ve kemik ununun sığır yemlerine katılmasına bağlanmıştır. Bu nedenle 1998 yılında ruminant yemlerine sakatat konulması yasaklanmıştır. 1990 yılı sonuna kadar hastalanan sığır sayısı 60.000'e ulaşmıştır. 1990-1994 yıllarında hastalıklı sığır sayısı 120.000'e ulaşmıştır (sığırların % 1 inde, süt sığırı çiftliklerinin %60 ında ) (4).

Hastalığa yakalanan hayvan sayısı 1994 yılından sonra azalmaya başlamıştır (%0.17) çünkü sığır yemlerine koyun ve sığır orijinli protein katılması yasağının etkisi görülmeye

başlamıştır. Ancak kaçak olarak sığır yemlerine et kemik unu konulması ve fabrikada diğer yemlerden bulaşan sığır ve koyun proteinleri nadirde olsa hastalığa neden olmuştur. 1996 yılında tüm hayvan proteinlerinin hayvan yemlerine katılma yasağı ve 30 aylıktan yukarı

Belgede viroloji ders notu (sayfa 112-123)