• Sonuç bulunamadı

BORÇLARININ ETKĐLERĐ

2.5. Borçlanma Politikalarının Etkiler

2.5.2. Borçlanma Politikalarının Ekonomik ve Sosyal Etkiler

2.5.2.1. Borçlanma Politikalarının Ekonomik Denge Üzerindeki Etkiler

2.5.2.1.2. Đç Borçlanmanın Ekonomiye Etkiler

Đç borçlar ülke sınırları içinde çeşitli kaynaklara başvurularak karşılanabilir. Bu kaynaklar; bireyler, bazı sosyal güvenlik kuruluşları ve ekonomik kuruluşlar, ticari bankalar ve Merkez Bankası’dır. Đç borçlanmanın ekonomiye etkisi kullanılacak kaynağa göre değişiklik gösterecektir. Aşağıda söz konusu kaynakların kullanılma durumunda oluşturdukları etkiler tek tek incelenecektir.

2.5.2.1.2.1. Bireylerden Borçlanmanın Ekonomik Etkileri

Đç borçlanma gerçek kişilerden gerçekleştirildiğinde, gerçek kişiler tüketimden arta kalan gelirlerini tasarruf olarak değerlendirdiklerinden, devlet borç tahvillerini bireylere sattığında, söz konusu isteğe bağlı borçlanmalarda bu tasarruflar etkilenir. Çünkü bireyler, devlet tahvili satın aldıklarında tüketimlerini kısarlar, tahvillerin satın alınması birikmiş tasarrufların, kişisel kullanımdan çekilerek, devlete yöneltilmesi anlamına gelir. Eğer bireyler, tasarruflarını devlet tahviline yatırmayıp, ellerinde nakit olarak tutarlarsa finansmanı için gerekli olan sermaye birikimi olumsuz etkilenir ve azalır (Đnce, 2008: 221).

Bir diğer etki, ekonomi içerisinde özel yatırımların azalmasıdır. Devlet, bazı zamanlar özel sektörün imkanlarından daha fazla olarak alacaklılara faiz ve vergi muafiyeti gibi olanaklar sağlar. Bu da özel kesim kağıtlarından kamu kağıtlarına doğru bir sapmaya yol açar. Bunun sonucunda özel kesim iç piyasadan kaynak sağlamakta zorlanır ve özel kesimin yatırım gücü düşer (Kaya, 2006: 36). Özel kesimin içine düşeceği kaynak sıkıntısı nedeniyle yatırım yapamamasının meydana getireceği etki hafifletilebilir. Eğer, borçlanma ile sağlanan kaynaklar, ekonominin genel verimliliğini arttıracak harcamalarda kullanılırsa, milli gelir ve buna bağlı olarak kişisel gelirler, vergi gelirlerine gerek kalmadan kendiliğinden artar (Đnce, 2008: 221).

Sorun, devletin borçlanma yoluyla bireylerden topladığı kaynağı kullanmaması durumunda ortaya çıkar. Bu durumda, piyasadaki emisyon hacmi ve tüketim harcamaları azalır. Böyle bir etki, uygulanan faiz oranına bağlı olmakla birlikte, enflasyon üzerinde olumlu bir rol oynayacağından, enflasyonun düşmesine yol açan bir araç olarak da kullanılabilir (Ulusoy, 2009: 328).

Borçlanma yoluyla bireylerden çekilen kaynak, vadesi sonunda anapara ve faiz ödemeleri yoluyla tekrar ekonomiye döneceğinden, anti- enflasyonist bir etki oluşturur (Kaya, 2006: 36). Diğer taraftan, borçların geri ödenmesiyle, tahvil sahiplerinin satın alma gücündeki artış, tüketime yönelirse, mevcut üretimin söz konusu tüketimi karşılayamaması durumunda

fiyatlar genel seviyesi artabilir. Eğer üretim miktarı, talepte gelecek artışı karşılayacak düzeyde artarsa, herhangi bir sorun olmaz ve aksine ekonomik büyüme ve istihdam seviyesi yükselir (Ulusoy, 2009: 328).

Ayrıca, borçlanma ile sağlanan kaynağın, devlet tarafından verimli ve yeni yatırımlarda kullanılması, uzun vadede ulusal gelirin artmasına, verimsiz alanlarda kullanılması ise enflasyonist ortama yol açar (Kaya, 2006: 36). Sonuç fiyatlara yansır ve fiyatlar genel seviyesi yükselme eğilimine girer. Söz konusu kaynakların yatırım dışı harcamalarda kullanılması durumunda ise, piyasadaki para hacmi etkilenir ve bu yeni satın alma gücü meydana getirir. Böylece, borçlanma deflasyonist değil, enflasyonist bir etki oluşturur (Đnce, 2008: 221).

2.5.2.1.2.2. Sosyal Güvenlik Fonlarından Borçlanmanın Ekonomik Etkileri

Devlet tahvillerinin başlıca alıcıları arasında sosyal güvenlik fonları önemli yer tutar. Sosyal güvenlik kuruluşları, özel kamu sigorta şirketleri, özel emekli vakıf ve sandıkları genellikle büyük fonları ellerinde bulundurur. Söz konusu kurumlar topladıkları bu fonları, düzenli gelir getiren, güvenli alanlara yatırmak ve riske atmadan en verimli şekilde yönetmek zorundadır (Đnce, 2008: 222).

Bu nedenle, söz konusu kurumlar topladıkları fonların büyük bir kısmını devlet tahvili, hazine bonosu ve gelir ortaklığı senedi gibi devlet borçlanma senetlerine yatırırlar. Sosyal güvenlik kurumlarının atıl fonları gelişmiş ekonomilerde genellikle uzun vadeli devlet borçlanma senetlerine, sermaye piyasasının gelişmediği gelişmekte olan ülkelerde ise kısa vadeli devlet borçlanma senetlerine yatırılır (Ulusoy, 2009: 331).

Bu tür kurumların topladığı fonlar, borçlanmayla, izlenen ekonomik politikaya uygun yatırım alanlarına yönlendirilirse, ekonomik dengeler istenildiği gibi şekillendirilebilir. Fakat söz konusu fonlar, çeşitli parasal araçlarla ya da yasal zorunluluklarla yönlendirilirken, sadece ekonomik

dengelerin düşünülmesi, bu kurumların asli görevlerine zarar verebilir. Dolayısıyla aradaki dengenin çok iyi kurulması gerekir (Đnce, 2008: 222).

Devletin, banka kaynakları yerine sosyal güvenlik kurumlarından borçlanması, fiyat istikrarının sağlanmasında etkili olur. Ayrıca, istikrarlı bir para politikasıyla paranın değerinin ve fiyat istikrarının korunması sosyal güvenlik kurumları açısından devlet iç borçlanma senetlerini verimli bir kaynak haline getirir (Ulusoy, 2009: 331).

Bununla beraber, bazı zamanlarda devletin bu kurumları zorunlu borçlanmaya yönlendirdiği görülmektedir. Bu, sağlıklı ve parasal etkileri olmayan bir yöntemdir. Borçlanma kağıtlarından piyasa faizinin altında olanların, zorunlu olarak bu kurumlara satışı, özellikle enflasyon dönemlerinde kurumların mali bünyelerini bozabilir. Bu risk de ekonomiye ileri dönemlerde yük getirir (Kaya, 2006: 37).

2.5.2.1.2.3. Ticari Bankalardan Borçlanmanın Etkileri

Devlet tahvillerinin en büyük alıcısı bankalardır. Bunun başlıca nedenleri; borçlanma senetlerinin risksiz olması, getirisinin yüksek olması, kolayca paraya çevrilebilmesi ve borç senetleri nedeniyle devlet tarafından alıcılara birtakım kolaylıkların sağlanmasıdır (Ulusoy, 2009: 330).

Bankalar genellikle büyük rezervlere sahiptirler. Devlet tahvilleri bunların kullanılmasına yardımcı olur. Banka kredilerinin yetersiz olduğu durgunluk dönemlerinde kamu borçlanmasının yararı vardır. Çünkü bankalarda kullanılmayan fonları, devlet borç alarak ekonomiye aktarır.

Devlet, bankalardan borç aldığı bu fonları; cari, yatırım, transfer harcamaları gibi harcamalarda kullanır ve bu harcamalar, belirli bir dönem sonunda birey ve kurumların eline gelir olarak döner. Gelir olarak dönen bu fonlar, mevduat olarak bankalara yatırılır ve böylece banka mevduatları artar. Bu dönüşüm işlemi kaydi para oluşturarak yeni kredilere yol açar ve para, kredi hacmini şişirme yoluyla ekonomide enflasyonist baskı yaratır. Durgunluk dönemlerinde, böyle bir borçlanma yöntemi, ekonomide genişletici

bir etkide bulunması bakımından yararlı iken, enflasyonist süreçte bulunan bir ekonomide olumsuz sonuçlara yol açabilir (Đnce, 2008: 223).

Ancak bankalardan borç olarak alınan fonların hiç kullanılmaması halinde, para ve kredi hacmi daraldığı, faizler yükseldiği ve yatırımlar düştüğü için anti-enflasyonist bir etki ortaya çıkar, bu da enflasyonist süreçteki ekonomi açısından olumlu sonuçlar verir (Ulusoy, 2009: 330).

Bununla beraber, bankaların ellerinde bulundurdukları kaynaklar,

zorunlu olarak devlet tarafından iç borçlanma senetlerine yatırılıyorsa, kredi arzı daralır ve bu daralma kredi maliyetlerini yükseltici bir faktör olarak karşımıza çıkar (Kaya, 2006: 37).

2.5.2.1.2.4. Merkez Bankasından Borçlanmanın Etkileri

Devlet Borçlanmasında, Merkez Bankası’nın ayrı bir önemi vardır. Merkez bankalarının temel işlevi ekonominin gidişine göre para ve kredi hacmini dengede tutmak ve kontrol etmektir. Bu dengeleme ve kontrol işlevini yerine getirmek için Merkez Bankası, açık piyasa işlemleri, reeskont işlemleri, karşılık oranları ve selektif kredi politikalarını kullanır (Đnce, 2008: 225).

Borçlanmanın Merkez Bankası’ndan yapılması, ekonomi üzerinde genişletici bir etki yapar. Merkez Bankası, hazineye kısa vadeli avans vererek ve kamu girişimlerine kredi açarak, kamunun finansmanına katkıda bulunur (Ulusoy, 2009: 329).

Merkez Bankası, bir nevi devletin bankacısıdır (Parasız, 1985: 176). Bu nedenle devlet, borçlanma ihtiyacında Merkez Bankası’na da başvurur. Devletin Merkez Bankası’ndan borçlanması iki şekilde olur; doğrudan borçlanma ve dolaylı borçlanma. Doğrudan borçlanmada; devlet, Merkez Bankası’ndan doğrudan doğruya nakit borçlanır. Dolaylı borçlanmada ise; Hazine’nin borçlanmak amacıyla çıkardığı hazine kağıtlarının, Merkez Bankası tarafından açık piyasa işlemleriyle satın alınması yoluyla gerçekleşir. Dolaylı borçlanma, nihai olarak talep ve fiyatlar genel düzeyinde artışa neden olabilir. Bunun sonucunda enflasyonist etkiler oluşabilir. Bu nedenle devletin Merkez Bankası’ndan doğrudan borçlanmaya gitmesi daha

yerinde olur. Fakat devletin, normal gelir kaynaklarından zorunlu harcamalarını karşılamak için ihtiyaç duyduğu kaynağı sağlayamaması nedeniyle Merkez Bankası kaynaklarına başvurması dolaylı borçlanmadaki gibi emisyon arttırıcı ve fiyatlar genel seviyesini yükseltici sonuçlara neden olabilir. Söz konusu durum, ekonomik denge ve ekonomik gelişmeyi engeller (Đnce, 2008: 225). Ayrıca, Merkez Bankası’ndan borçlanma iş dünyasının para politikasına duyduğu güveni sarsabilir. Bu güvensizlik, milli paradan kaçışı hızlandırıp, para ikamesine yani ulusal paradan hızla kaçışa yol açabilir (Ulusoy, 2009: 329).