• Sonuç bulunamadı

BORÇLARININ ETKĐLERĐ

2.1. Borç Yükü

2.1.3. Borç Yükünün Hafifletilmes

Devlet borçlarının gerek miktar gerekse yapısı itibariyle ekonominin içinde bulunduğu koşullara uygun, devletin temel amaçlarıyla uyumlu tutulması gerektiği, temel bir ilkedir. Ancak, bu temel ilke içerisinde devletin, mümkün olduğu ölçüde, borçların kamu kesimi açısından yarattığı yükü hafifletmeğe çalışması da doğaldır.

Borç yükünün hafifletilmesi politikası, ihraç zamanının ve çıkarılacak tahvillerin vadesinin iyi seçilmesiyle başlar. Ekonominin durgunluk dönemleri genel olarak borçlanmanın vergiye tercih edildiği ve piyasa faiz haddinin de düştüğü dönemlerdir. Bu nedenle durgunluk dönemlerinde borçlanma devleti düşük bir faiz yükü altına sokar. Eğer devlet, borçlanmanın yapıldığı dönemde, ilerideki borçlanma koşullarının aleyhe değişmeyeceğini, yani faiz hadlerinin yükselmeyeceğini sağlıklı bir biçimde tahmin edebiliyorsa, kısa vadeli borçlanmaya gitmek en uygun yoldur.

Đktisadi durumun gelişmesine ait tahminler gelecekte piyasa faizinin yükseleceği yolunda ise uzun vadeli borçlanmaya gitmek daha iyi bir politika olur. Borç yükünün azaltılmasının normal yolu vade bitiminde anaparanın ödenmesi olan itfadır. En yaygın itfa yöntemi de bunu bütçeye konulacak ödeneklerle, esas olarak vergi gelirleriyle yapılmasıdır (Uluatam, 1978: 322). Ayrıca devlet borçlarının yükünü azaltan bir faktör de enflasyondur. Enflasyon dönemlerinde alınan devlet borçlarının gerçek yükü borç paraların alındığı zaman ile ödendiği zaman arasında meydana gelen enflasyon miktarı kadar azalır. Enflasyonun borç yükünü azaltabilmesi için devlet borcunun alındığı tarihte belirlenen faiz ve yararların borcun ödendiği tarihteki şartları aynen koruması gerekir (Tural, 1992: 59).

2.2. Borç Yönetimi

Kamusal anlamda sınırsız ihtiyaçların, sınırlı kamu gelirleri ile karşılanması, kamu ekonomisinin tanımı olarak kabul edilebilir. Kamusal mal ve hizmetlerin özelliklerinden ve diğer faktörlerden dolayı, kamu gelirleri kamu harcamalarını karşılamada yetersiz kalır. Bu, her ülkenin karşılaşabileceği bir durumdur. Bu durumda, diğer ekonomik birimler gibi devletin başvurduğu yol da borçlanmadır. Tabi ki, her ekonomik aktivite gibi borçlanmanın da başlı başına bir yapısı ve bu yapının da yönetimi mevcuttur (Kaya, 2006: 27).

Bu bağlamda, borç yönetimi politikası, bir ekonomide belirli ekonomik amaçlara ulaşmak için borç miktarında, bileşiminde bir takım değişiklikler yapılarak bu amaçların en düşük maliyetlerle gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilir (Ataç, 2002: 48).

Borç yönetimini, aktif ve pasif borç yönetimi ayrımıyla da tanımlamak mümkündür. Aktif borç yönetimi, borcun özellikle faiz ve kur riskine karşı korunmasını içeren risk yönetim tekniklerinin kullanılması sürecidir. Pasif borç yönetimi ise, istatistiki verilere dayanarak borçlanmanın miktar ve zamanlamasıyla ilgili karar verme sürecidir (Dedeoğlu, 1995: 25; Rez, 2007: 4).

Borç yönetimi; borç miktarı ekseninde borç stoğunun seviyesini, bileşimini, borç stoğunun bir taraftan vade, diğer taraftan alacaklılar itibariyle dağılışını ifade eder (Yaşa, 1971: 79). Diğer bir ifadeyle borç yönetimi, devlet borçlarının etkin bir şekilde yönetilmesi için bir strateji geliştirilmesi ve yürütülmesi sürecidir (Kaya, 2006: 27). Bu tanım devlet borçlarının ekonomik anlamda yönetimini ifade eder. Klasik ve geleneksel anlamda borç yönetimi ise; dalgalı borçların uzun vadeli borç haline getirilmesi, borçların değiştirilmesi ve devlet borçlarının yıllık faiz ve anapara taksitlerinin düzenli olarak ödenmesini kapsar (Ulusoy, 2009: 302).

Ekonomik denge, bütçe ve ödemeler dengesi gereklerine uygun olarak alınma ve ödenme miktarlarının ya da zamanının planlanması borç yönetiminin konularıdır (Batırel, 2007: 164). Ekonomiye en az zarar verip, en fazla faydanın sağlanması, borç tahvilleri ellerinde bulunan şahısların

ihtiyaçlarına uygun olabilmesi, devlet için asgari maliyet getirecek şekilde düzenlenmesi gerekliliği nedeniyle borç yönetimi bir nevi sanat olarak da kabul edilir (Türk, 2008: 150).

Kamu borç yönetimi etkin uygulandığı takdirde, ekonomiye vergi gibi pürüssüz bir katkıda bulunabilir. Bunun için borç yöneticileri, analitik bir çerçeve içerisinde en iyi borç kompozisyonunu sağlamak üzere hedef ve kurallar tanımlarlar (Mederios, Cabral, Baghdassarian, Almedia, 2005: 3). Çünkü borç yöneticileri borcu sadece fırsatçı yaklaşımlarla değil, borç stokunun maruz kalabileceği riskleri de göz önünde bulundurarak yönetirler. Bu durum da, borcun seviyesinin yanı sıra kompozisyonunun da büyük önem taşıdığını ortaya koyar (Yavuz, 2009: 290).

Borç yönetimi politikasının, ekonomi üzerinde hem kısa hem uzun dönemde önemli etkileri vardır (Elmendorf, Mankiv, 1998: 13). Bu nedenle borç yönetimi, ekonomi politikasının bir aracı olarak görülür (Tandırcıoğlu, Egeli, 2009: 9). Birçok hallerde de para politikası ile yakın ilişki halindedir. Bu nedenle borç yönetimi ülkede uygulanan para ve maliye politikaları ile birlikte değerlendirilmelidir (Öcal, Parasız, Şıklar, Yıldırım, 1997: 404). Devlet borçlarının ekonomik hedefler gözetilerek kullanılması en bilinen maliye politikası araçlarından biridir (Çataloluk, 2009: 248). Uyum içinde çalışma bir nevi gerekliliktir. Çünkü borç yönetimi, iki politika ile uyumlu şekilde ve birlikte uygulanmalı, koordine halindeki birimler sayesinde yürütülmelidir (Kaya, 2006: 27).

Borç yönetimi politikası her ülkede parlamentonun koyduğu kurallar çerçevesinde hazine tarafından yürütülür. Hazine az ya da çok olacak şekilde borçlanma senetleri satar. Hazine borçlarının çoğu da vadesi gelen borçların ödenmesi için yapılır (Öcal ve diğerleri, 1997: 404).

Hazine, borç yönetimi politikasını uygularken Merkez Bankası’yla yakın ilişki içindedir. Ülkemizde borç yönetiminden temelde Hazine Müsteşarlığı ve müsteşarlığın bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı sorumludur. Ayrıca Maliye Bakanlığı borç faizlerinin ödenmesinden, TCMB ise para politikasının belirlenmesinden sorumlu olduğu için borç yönetimi ülkemizde dörtlü bir yapıya sahiptir.

Borç yönetimi, bütçe açısından gerekli görülmeyen hallerde de kullanılan bir ekonomi vasıtası olarak algılanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, gerektiğinde ekonomideki aşırı satın alma gücünü emerek, piyasayı istenilen yönde etkileyebilir. Diğer bir anlatımla, bütçelerin fazla olduğu ve bütçe finansmanı açısından hiç gelir gereksinimi duyulmayan hallerde, borçlanmaya girişmek veya eski borçların süresi dolmadan erken ödenmesi yoluna gitmek yönündeki kararlar, borç yönetimi merkezinde alınır (Kaya, 2006: 27).

Kamusal borç yönetimi, devletin henüz yerine getirmemiş olduğu yükümlülüklerin bir nevi kompozisyonunu sağlar. Bu imkanlar cari vergileri etkilemezler. Bununla beraber borç yönetimi, gelecekte alınacak vergilerde değişikliğe yol açar. Bunun nedeni, gelecekte gerçekleşecek herhangi bir olayda borç faizinin, yükümlülüklerin yerine getirilmesi sırasında değişebilecek olmasıdır (Missale, 2002: 10).

Borç yönetimi konusunda bazı farklı anlayışlar vardır. Kamu borç yönetimi ile ilgili bu farklı yaklaşımların temelinde, girişilen işlemlerle belli bir ekonomik hedefin gözetilip gözetilmemesi yatmaktadır. Yoksa yapılan işlemlerin çeşit ve muamelelerinden ya da miktarından kaynaklanmamaktadır. Borç miktarında değişiklikler ister bilerek, isteyerek gerçekleştirilmiş olsun, isterse bu sebepler dışında gerçekleşmiş olsun bazı ekonomik sonuçları olacaktır.

Borç yönetimi genelde iç borçlar üzerinden gerçekleştirilmektedir. Borç miktarı ve bünyesindeki değişimin iktisadi hayata etki yapması, para arzı ve şahısların satın alma gücünün bundan dolayı etkilenmesinden kaynaklanmaktadır. Burada yalnızca iç borçların değil, aynı zamanda dış borçların da azalıp, artması şahıslar üzerinde etkiye neden olmaktadır. Ekonomik etkileri bakımından şahıslar ve ekonomik birimler üzerinde aynı tür etkilere sahip olabilecek gerek iç borçlanma ve gerekse de dış borçlanma işlemlerinden, kamu iç borçlanmasını sahip olduğu etki, uygulama şansı ve esnekliği dış borçlanmada bulunmamaktadır (Çataloluk, 2009: 248).

Devlet açısından, borçlanmanın başlangıcından bitimine kadarki aşamalarında başarılı olunabilmesi için gerçekleştirilmesi gereken unsurlar

bulunur. Borçlanma koşullarının devlet için en az yük yükleyen biçimde saptanabilmesi, borçlanma miktar ve koşullarının ekonominin içinde bulunduğu durumun gereklerine uydurulması, uygun fırsatlar çıktığında borç servisi yükünün hafifletilmesi, ekonomide arzulanan likidite düzeyinin korunması, faiz maliyetlerinin asgari düzeye indirilmesi örnek olarak verilebilir. Bütün bu konular, geniş anlamda bir borç yönetiminin anlamını ortaya çıkarır. Özellikle, devlet borçlarının büyük tutarlara ulaştığı ülkelerde ekonominin bütünü ile devlet borçları arasındaki bağlar son derece sıkılaştığı için borçların başarılı bir biçimde yönetimi önem kazanır.