• Sonuç bulunamadı

Bireysel inovasyon kavramı çerçevesinde literatürde bireyin kişilik özellikleri, yeniliği kabullenme ve kullanmaya yönelik olan davranışları üzerinde durulmaktadır (Şentürk vd., 2016:178). Bu anlamda bireysel inovasyon Sarıoğlu (2014:24)’e göre “herhangi bir ürünün, hizmetin ya da fikrin bir kişi tarafından yeni olarak algılanması” ve Yuan ve Woodman (2010: 333)’a göre “bir yeniliğin geliştirmesi, kabul edilmesi ya da uygulaması” olarak tanımlanmaktadır. Kılıçer’e (2011:23) göre ise bireysel inovasyon, “bireyin yeni olan şeylere istekliliğini, onları benimsemesini, kullanmasını ya da yararlanmasını” ifade etmektedir.

Bireylerin yeni olana karşı tepkilerini karakterize eden bireysel farklılıklar olarak tanımlanan bireysel inovasyon kavramını tanımlamada üç farklı yaklaşım vardır. Bunlar davranışsal yaklaşım (behavioral), genel kişilik özelliği (global personality trait) ve özel kişilik alanı özelliği (domain-specific personality trait) yaklaşımlarıdır (Goldsmith ve Foxall, 2003:324-325). Her bir yaklaşım araştırmacıların inovasyona nasıl bakmaları gerektiğini ve onu nasıl değerlendirmeleri gerektiğine dair tanımlar içermektedir.

Davranışsal yaklaşım; yenilikçiliği, bir yeniliğin benimsenip benimsenmemesini, yenilikçiliğin benimsenme zamanına göre tanımlamaktadır. Bu durumda yeni bir ürün satın almaya veya kullanmaya göre bireyleri yenilikçi ve yenilikçi olmayan diye iki gruba ayırır. Bu yaklaşım yenilikçiliğin “zamansal anlayışı” olarak da isimlendirilir. Bu yaklaşımda yenilikçiliğin benimsenme süreçleri önemlidir. Bir yeniliğin benimsenme süreci yenilikçi bireylerin o yeniliği kullanması ve benimsemesiyle başlamaktadır. Aşamalı bir şekilde geç benimseyenler yenilikçilerden etkilenerek o yeniliği kullanmaya ve benimsemeye başlar. Son olarak yenilikçi olmayanların, o yeniliğin tamamen kullanmasından ve benimsenmesinden sonra, yeniliğin artık “yeni” olarak tanımlanması sona erer. Yenilikçiliğin değerlendirilmesi, yeniliğin ortaya çıkışından itibaren geçen sürede o yeniliği bireyler tarafından benimsenme süreçlerine göre yapılır. Birey yeniliğin var oluşundan itibaren onu diğerlerine göre ne kadar erken benimserse o kadar yenilikçi olarak adlandırılır. Bu yaklaşımda yenilikçiliğin ölçümünde kullanılan bir başka yöntem ise kesitsel (cross-sectional) yöntemdir. Bu yöntemde bireye içinde pek çok yeniliğin olduğu bir listeden hangilerini kullandığı açıklaması istenir. Bireyin seçimlerine göre yenilikçilik düzeyi belirlenir (Goldsmith ve Foxall, 2003:324-325; Kumar ve Uzkurt,

2010; Kaya, 2017:9,10).

Genel kişilik özelliği yaklaşımına göre, yenilikçiliği bir tür kişilik özelliği

olarak görülmektedir. Bireyin yeniliklere karşı göstermiş olduğu tepkiler, onun bilişsel yapılarından ve davranış tutumlarından oluşmuş olan kişilik özelliklerinden oluşmaktadır. Bireyin yeniliklere karşı vermiş olduğu olumlu veya olumsuz tepkilere göre ne kadar yenilikçi olduğu belirtilir. Buna göre, bireyler yenilikleri denemede istekli ise; risk alabilmek, deneyime açık olabilmek gibi kişilik özelliklerine sahip ise yenilikçi olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşımın sönük tarafı bu özelliklerin belirgin ve açık bir şekilde davranışlarda görülmesi ile ilişkilidir. Bu yaklaşımda yenilikçiliğin değerlendirilmesinde, alan yazında kabul görmüş dört ölçek kullanılmaktadır. Bunlar Jackson Kişilik Envanteri (Jackson Personality Inventory) (1976), NEO Kişilik Envanteri (NEO Personality Inventory) (1978), Kirton Yenilik Benimseme Envanteri (Kirton Adaption-Innovation Inventory) (1976), Bireysel Yenilikçilik Ölçeği (Innovativeness Scale) (1977) şeklindedir (Goldsmith ve Foxall, 2003:324-325; Kumar ve Uzkurt, 2010; Kaya, (2017:10).

Özel kişilik alanı özelliği yaklaşımı; yenilikçiliği genel kişilik özelliğine

benzeyen görüşü ile bir kişilik karakteri olarak açıklanmaktadır. Bu görüş genel kişilik bakış açısından değişkenlik göstererek bireyleri ilgilendikleri ürün alanlarına göre değişkenlik oluşturan yenilikçilik özelliklerinden bahsetmektedir. Yani bireyleri film tutkunu, moda meraklısı veya şarap uzmanı gibi ilgi alanlarına has yenilikçiliğe göre değerlendirilmesini daha doğru bulmaktadır. Bu yaklaşımı baz alarak geliştirilen ölçeklerden birisi Goldsmith ve Hofacker‟ın 1991 yılında hazırlamış oldukları Alana Özgü Yenilikçilik Ölçeği (Domain Specific Innovativeness Scale)‟dir (Goldsmith ve Foxall, 2003; Kumar ve Uzkurt, 2010; Kaya, 2017:10).

“Turizm sektöründe önemli olan, turistlerin tüketimden önceki durumları ile tüketimden sonraki kazanımları arasındaki farklılıkların olumlu bir seviyede olmasını hedefleyerek tüketici tatmininin sağlanmasıdır. Tüketici tatmininin sağlanması, devamlılığı sağlayacağı esas alınarak hareket edilmeli ve seyahatinden memnun dönmesi sağlanmalıdır” (Kozak, 2007:138). Bu sayede işletmeler için devamlılık sağlayacak müşteriler kazanabilirler. Bu nedenle işletmeler yenilik faaliyetlerini sürekli denetlemeli, sürekli gözden geçirmeli ve geliştirmelidir. Her gün yenilenen ve gelişen piyasa şartlarında yenilik gereklilik değil zorunluluk haline gelmiştir (Yıldız, 2017).

Turizmde işletme yöneticiliği, çok fazla sorumluluk yüklüdür ve çok çalışmayı gerektirir. Yöneticilerin, personel bulma, konuklara sunulan ürün ve hizmet kalitesinin verimliliği, satılacak yeni ürün ve hizmetleri geliştirme ve işletme için gereken nakit akımını karşılamak gibi sorumlulukları vardır. Yöneticilerin bu faaliyetler için kısıtlı bir zaman aralığı vardır. Bu nedenle yönetimde zaman ve zaman yönetimi çok kritik bir öneme sahip olmuştur. Yöneticiler zaman planlamasını ve düzenlemesini yaparak zamanı iyi değerlendirmelidir ve inovasyona ayak uydurabilmelidir (Salha, 2015:169; Yıldız, 2017:13).

Kelime manası olarak algı, kişilerin elde ettiği bilgi ve yaşamış olduğu tecrübeleri, duyu organları ve hisleriyle bir zihinsel süreçten geçirmek suretiyle yorumlamasıdır (Bakan ve Kefe, 2014:21; Taşgit ve Torun, 2016:12; Yıldız, 2017:13,14). Bu tanımdan hareketle inovasyon algısı, yöneticilerin yaşamış olduğu inovasyon tecrübeleri ve bilgilerinin yorumlanması ve inovasyonu tanıma biçimi olarak tanımlanabilir (Taşgit ve Torun, 2016:12).

Turizm sektörünün karmaşık ve hızlı değişen bir yapıda olması ayrıca; çok yönlü olması nedeniyle, bu sektörde görev yapan yöneticilerin yaratıcı, farklı, inovatif ve üstün niteliklere sahip olmaları bir zorunluluk olarak görülmektedir (Taşkıran, 2006:172). Hızla yenilenen dünya, işletmelerin bu düzene yetişebilmesini ve müşterilerine yenilikler sunabilmesi için turizm işletme yöneticilerinin inovasyon algılarının aktif ve sürekli açık olmasını gerektirmektedir (Yıldız, 2017:13). Çalışmada yöneltilen inovasyon algısı ifadeleri şu şekildedir; (Yıldız, 2017:13).

İnovasyonun, kriz dönemlerinden çıkış için bir fırsat olarak algılanması: Kriz dönemlerinde yapılan inovasyonlar mevcut işletmeyi diğer

işletmelerden farklı kılarak yeni talepler kazandırarak kriz esnasında ve sonrasında işletmeler çok daha iyi konumda olacaktır. Bundan dolayı işletmeler kriz dönemlerinden inovasyon faaliyetleri ile çıkabilirler.

İnovasyonun, rekabet avantajı oluşturacağı algısı: Rekabetin olduğu

tüm ortamlarda işletmelerin izleyeceği inovasyon politikaları ile rekabet avantajını elinde bulunduracağı öngörülmüştür (Coşkun vd., 2013:104).

Yöneticinin, inovasyonu konumu için risk olarak algılaması: İnovasyon

değerlendirebilme yetisi, ikna edebilme ve çatışmaları önleme yetenekleri olan yöneticinin rol alması gerekmektedir. Bu yetenekleri bünyesinde barındırmayan veya tam manasıyla varlığını hissetmeyen yöneticiler inovasyon faaliyetlerinde başarılı olamayacağını ve bunun sonucunda işini kaybedebileceği kaygısı yaşamaktadır (Taşgit ve Torun, 2016:125).

Yöneticinin, inovasyonu yönetemeyeceği algısı: Yöneticilerin inovasyonu yönetebilmesi için, inovasyon konusunda donanımlı olmalı, inovasyon hakkında bilgi ve birikimi tam olmalıdır ki inovasyon faaliyetlerini yönetebilsin aksi takdirde inovasyon yönetimi güçleşecektir. Olayları detaylı bir şekilde inceleyebilmek, vizyon sahibi olmak, risk alabilmek gibi konular bu algıda da mevcuttur (Taşgit ve Torun, 2016:125).

İnovasyonun, belirsiz bir süreç olarak algılanması: Sadece bir fikir

üretmek olmayan inovasyonda üretilen fikrin hayata geçirilmesi ve fayda sağlaması beklenmektedir. Fikir üretilmesinden uygulamaya konulmasına kadar olan süreç zihinsel süreçtir. İnovasyon faaliyetlerinin başlangıcında sonucunun net olarak belirlenmemesi işletmeleri inovasyon faaliyetleri konusunda çekimser konuma getirebilmektedir.

İnovasyonun, ek maliyet olarak algılanması: İnovasyon faaliyetlerinin ön

hazırlık aşaması ve uygulanması bir takım maliyetleri de beraberinde getirmektedir. İnovasyonun yapı taşlarından olan AR-GE faaliyetleri bile başlı başına bir maliyettir. İşletmeler içinde bulunduğu pazarın durumunu okuyarak doğru hamleler yapmalı ve yenilik faaliyetlerinden istenilen olumlu sonuçlar elde etmelidir (Bülbül, 2014:2-3). Olumlu sonuçlara ulaşılması işletmenin inovasyon için katlandığı mali yükün üstünde bir satışla kâr etmesini sağlamalıdır.

İnovasyonun, köklü değişikler oluşturacağı algısı: Çoğu zaman

inovasyon, yapılan işi ve işleyişi kökten değiştirecek bir buluş, bir icat yapmak olarak algılanmaktadır. Hâlbuki inovasyon sadece bir icat bir buluştan ibaret değildir. İcatlara yönelik inovasyon nadir görülen bir durumdur. İnovasyon işletmenin birçok alanda yaptığı işi yenilemesi, geliştirmesi ve dahası verimli hale getirmesidir. Bunlar ürün ve hizmet yeniliği olacağı gibi süreç, pazarlama ve organizasyonel yeniliklerde olabilir.

İnovasyonun, müşteriler tarafından direnç göreceği algısı: İnovasyon

çalışmaları hedeflenen kâr marjına ulaşmak, işletmeye değer katmak, işletmeyi daha işlevsel yönetmek gibi farklı şekillerde yapılabilmektedir. Yöneticilerin inovasyon çalışmaları yaparken müşteriler hakkında yeterli bilgiye sahip olması gereklidir. Hizmet ve ürün sunan turizm işletmeleri, sunduğu ürün ve hizmeti müşterinin istek ve ihtiyaçlarına göre belirlemelidir. Bir takım alan çalışmasıyla tüketicinin istekleri belirlendiği sanılarak, o yönde yapılan çalışmalar çoğu zaman başarılı olamamıştır. Bunun nedeni, müşterilerin önem verdiği faktörlerin ve satın alacağı hizmetteki detayların tam olarak belirlenememesidir (Tavmergan, 2002:34). Ürün veya hizmetteki inovasyon ne kadar belirgin ise müşteri için maliyeti ve kullanım tarzındaki değişim o kadar farklı olacağı savunulmaktadır. Bu nedenle, işletmeler tüketici bakış açısını benimsemeli ve inovasyon çalışmalarını o doğrultuda yapmalıdır (Harmancıoğlu ve Demirel, 2011:68). Aksi takdirde yoğun rekabet ortamı işletmeler için geri dönüşü olmayacak kayıplara sebep olabilmektedir.

İnovasyonun, personel tarafından dirençle karşılaşacağı algısı:

Genellikle inovasyonların ve yapılan değişikliklerin yürürlükteki sistemi bozacağı ve değiştireceği algısı personelin direnç göstermesine neden olabilmektedir. Çalışan personel gruplarının inovasyon faaliyetleri sonucunda, işletme içindeki geçerli konumlarının değişeceği ve rollerinin farklılaşacağı algısına bürünerek endişeye bürünerek inovasyonlara ve değişimlere direnç gösterebilirler. Bu tür dirençlerin en önemli nedenlerinin yatay ve dikey etkileşimlerin eksikliğinden kaynaklandığı saptanmıştır. Yapılacak inovasyonların ve sürecin personele makul bir şekilde izahının yapılması ile birlikte inovasyonun zarar getirmesinden ziyade fayda getireceği bilgisi verilmesi gereklidir. Bu sayede çalışan grupları arasında tedirginlik azalacak ve dirençler kırılacaktır.

İnovasyonun, ürünün ve hizmetin kalitesini artıracağı algısı: Frederick

Winslow Taylor, Henri Fayol, Henry Gantt, Frank ve Lillian Gilberth gibi klasik teorisyenler, her zaman ürünü ve hizmeti daha kaliteli yapmayı hedeflemiş ve kalite için gerekenleri bulmayı amaçlamışlardır. İnovasyon çalışmaları yapılır iken; sektörün gelişmesi, rekabetin artması, pazarların dünyaya açılması göz önünde bulundurulmalıdır. İnovasyonun ürün ve hizmetlerin kalitesine olumlu etkileri gözlemlenmiştir.

İnovasyonu benimseme kategorileri, inovasyon yayılımı üzerinde çalışan araştırmacılar tarafından birbirinden farklı şekilde ele alınmış, ancak yapılan sınıflandırmalar anlam kargaşasına ve tutarsızlığa yol açmıştır (Rogers, 1995:247). Çünkü toplum içerisindeki bireyler sahip oldukları özelliklere göre inovasyon açısından birbirlerinden farklı özellikler göstermektedir. Bu farklılıklar nedeniyle bireyler herhangi bir inovasyonu daha erken veya daha geç benimsemekte, daha fazla veya daha az değişime istekli olmakta ve daha çok veya daha az risk alabilmektedir (Aslan, 2017; Kılıçer ve Odabaşı, 2010).

Bilimsel araştırmalarda inovasyon kategorilerinin verimli dağılımının sağlanması ve kategorilerin ve araştırma bulgularının karşılaştırılması gibi önemli noktalar inovasyon benimseme kategorilerinin standardizasyonu mümkün kılmıştır. Bu konuda 1965 yılında Everett M. Rogers tarafından S-eğrisi olarak adlandırılan eğriyle inovasyon benimseme kategorileri belirlenmiştir. Normal frekans dağılımının gösterildiği S-eğrisine göre inovasyon benimseme kategorileri beşe ayrılmaktadır (Aslan, 2017:53) Bunlar:

➢ %2,5’lik dilimle “Yenilikçi kategorisi” (Innovators),

➢ %13,5’lik dilimle “Öncü kategorisi” ya da “Erken Benimseyenler” (Early Adopters),

➢ %34’lük dilimle “Erken Çoğunluk” ya da “Sorgulayıcı kategorisi” (Early Majority),

➢ %34’lük dilimle “Geç Çoğunluk” ya da “Şüpheci kategorisi” (Late Majority) ve

➢ %16’lık dilimle “Geri Kalanlar” ya da “Gelenekçi kategorisi” (Laggards)”dir (Rogers, 1995: 247).

Yenilikçilik kategorilerinin özellikleri aşağıda detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Bu araştırmada alan yazında birçok araştırmada kullanılmış olan Hurt ve diğerleri (1977) tarafından geliştirilen ve Kılıçer ve Odabaşı (2010) tarafından Türkçe uyarlaması yapılan Bireysel Yenilikçilik Ölçeği (Individual Scale) kullanılmıştır. Ölçek; genel anlamda yeniliği ölçtüğü gibi aynı zamanda bireyin bu tanımlar ışığında bireysel farklılıkları, geçmiş yaşantıları ve kişisel nitelikleri bakımından birbirilerine göre değişim gösterdikleri ve değişime olan arzu, yenilikleri benimseme ve risk alma durumu gibi özellikler de bireyden bireye farklılık gösterdiği doğrusundan yola çıkarak bireysel yenilikçiliği beş kategori içerisinde değerlendirmiştir (Rogers, 1983).

Rogers (1995)‟ın öne sürdüğü yenilikçiden geleneksele doğru farklılaşan beş farklı yenilikçilik kategorisi bulunmaktadır. Bunlar; yenilikçi, öncü, sorgulayıcı, kuşkucu ve gelenekçi birey olarak farklılaşmıştır. Bu kategorilere göre;

Yenilikçi bireyler; (Innovators): “Yenilikçi kategorisinde bulunanlar yeni

fikirler hakkında sürekli yeni bilgi arayan, kitle iletişim araçlarını aktif olarak kullanan ve sosyal ilişkileri güçlü olan kişilerdir. Yenilikçilerin araştırmaları geniş bir alanı kapsamakta ve genellikle yerel sistemlerin dışına kadar uzanmaktadır” (Rogers, 1995:22). “Yenilikçiler yeni fikir denemek için oldukça heveslidirler ve yeni fikirlerin akışında üst düzey bir rol oynamaktadır. Yeniliğin göze çarpan değeri girişimciliktir. Bu nedenle yenilikçi kategorisi; yeniliği benimsediği zaman bir yenilik hakkında ortaya çıkan belirsizlikler ile baş edebilmekte, tehlikelere karşı cesur davranmakta ve risk almaktadır” (Aslan, 2017:53,54; Kılıçer, 2011; Rogers, 1995:248).

Öncü bireyler; (Early Adopters): Öncüler yenilikleri yenilikçi kategorisine

göre daha erken benimseyen ve yeniliklere hemen uyum sağlayan kişilerdir. Öncü kategorisinde bulunanlar diğerlerinden daha fazla görüş liderliğine sahiptir. Potansiyel yenilikçi kategorisi, yenilik konusunda tavsiye ve bilgi almak için öncü kategorisinin uygulamalarına bakmaktadır. Saygıdeğer, dürüst ve vizyon sahibi insanlar olarak bilinirler. Bu noktada öncü kategorisi, birçok kişi tarafından yeni bir fikir kullanmadan önce “kontrol etmesi gereken kişi” olarak görülmekte ve yenilikçilikte birçok kişi için bir rol modeli görevi üstlenmektedir. Ayrıca öncü kategorisi, farklı ve yeni fikirlerin kullanılmasıyla akranları tarafından saygı görerek başarılı bulunmaktadırlar. Öncü bireylerin önemli faydası yeniliğin kesinleşmesine katkı sağlamasıdır (Aslan, 2017; Kılıçer, 2011; Rogers, 1995).

Sorgulayıcı bireyler; (Early Majority): Şüpheci olmakla birlikte dikkatli

bireylerdir. Sorgulayıcı kategorisi yeni bir fikri tamamen kabul etmeden önce bir süre sorgulama yapmaktadır. Onların yeniliğe karar verme periyodu, yenilikçi kategorisine ve öncü kategorisine göre nispeten daha uzun olmaktadır. Sorgulayıcı kategorisindekiler yenilikleri benimserken istekli davranırlar, diğer yenilikçi kategorisi ile sıklıkla etkileşime girerler ancak kısmen liderlik vasfına sahiptirler ve diğerlerine nadiren önderlik ederler (Rogers, 1995:249). Ortalama bir yaşa, eğitime, sosyal düzeye ve ekonomik düzeye sahiptirler aynı zamanda kitle iletişim araçlarından orta düzeyde kullanan ve faydalanan bireylerdir. Kabul süreci toplumun diğer kesimine oranla daha çok zaman alır ve kabullenme şekillerinde ise başlangıçta tecrübe eden

olmak istemezken son tecrübe eden de olmak istemezler (Aslan, 2017: 54,55; Beal ve Bohlen, 1981, akt., Şentürk vd., 2016:179-180; Kılıçer, 2011; Rogers, 1995).

Şüpheci bireyler; (Late Majority): “Şüpheci kategorisindekiler yeniliklere

diğerlerinden hemen sonra şüpheci ve temkinli bir hava ile yaklaşarak geç kabul etmektedirler. Şüpheci kategorisi bir yeniliği diğerleri yapana kadar kabul etmezler, çünkü yeniliğin ortaya çıkabileceği olası ekonomik ve iletişimden kaynaklanan sıkıntılar şüpheci kategorisi açısından önem taşımaktadır. Şüpheci kategorisine daha önce yeniliği yapanlar tarafından yeni fikirlerin faydaları hakkında kapsamlı bir bilgi verilirse yeniliğe karşı olumlu bir tutum sergileyebilirler” (Rogers, 1995:249- 250). Şüpheciler genel olarak yaş ortalaması fazla olan ve eğitim düzeyi düşük bireylerdir. Sosyal sistemin dışındaki yeniliklerden çok yerel düzeydeki yeniliklere eğilim göstermektedirler. Şüpheci kategorisindekiler daha çok bireylerarası iletişimi tercih etmekte olup kitle iletişim araçlarından çok az oranda yararlanmaktadırlar. Onlar için çağ baskısı, yeniliğe geçişi sağlayan önemli bir etkendir (Aslan, 2017:55; Beal ve Bohlen, 1981 akt: Şentürk vd., 2016:180; Kılıçer, 2011; Rogers, 1995).

Gelenekçi bireyler; (Laggards): Gelenekçi kategorisi yeniliği

benimseyenlerin sonuncusudur ve hiçbir fikir liderliğine sahip değillerdir. Birçoğu sosyal paylaşım ağları kullanmamaktadır. Yenilik kararları çoğunlukla önceki kuşaklarda yapılanlarla karşılaştırılmaktadır. Bu kişiler nispeten geleneksel değerlere sahip olanlarla etkileşimde bulunurlar. Gelenekçi kategorisi bir yeniliği benimsediğinde, yenilikçi kategorisi tarafından hâlihazırda kullanılmakta olan daha yeni bir fikrin yerini almış olabileceği düşünülmektedir. Yeniliklere ve değişimlere karşı şüphelenirler. Gelenekçi kategorisi geleneksel iş süreçlerine yönelmekte, yeni bir fikir kabul edilirse başarısız olunacağına inanarak yeniliğe ön yargıyla yaklaşmaktadırlar (Aslan, 2017; Kılıçer, 2011; Rogers, 1995).

Literatüre bakıldığında inovasyon faaliyetlerinin planlaması, oluşturulması ve yönetilmesi daha çok yönetimce olmuştur. Türkiye’de genellikle inovatif faaliyetler tasarlanırken işletme çalışanları geri planda bırakılmaktadır. Bu durum alt çalışanların eğitim sevilerinin düşük olduğu düşüncesindendir. Ancak; bu çalışmada aşçıların inovasyon algıları ve davranışları ele alınacaktır. Çalışmada aşçıların inovasyon algısının ne doğrultuda olduğu saptanmaya çalışılmaktadır. Algıladıkları yenilik faaliyetleri doğrultusunda ne tür yeniliklere yöneldiği ve aralarında nasıl bir ilişki olduğunu ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Dünya piyasasına AR-GE olarak

giren ve daha sonra inovasyon olarak literatürde kendine yer bulan inovasyon faaliyetleri, daha önce de değinildiği gibi Türkiye’de yeni yeni benimsenmektedir. Bu nedenle bazı işletmelerin, içinde oldukları faaliyetleri inovasyon çerçevesinde olduğunu fark edemedikleri de görülmektedir. Hazırlanan anket formunda aşçılara yöneltilen bireysel inovasyon algısı ve davranışı sorularında bu durumlara değinilmektedir.