• Sonuç bulunamadı

2.1.2. Kişiliği Etkileyen Faktörler

2.1.2.2. Bireyin Kendisi ile Çevresinden Kaynaklanan Faktörler

Bireyin kendisi ve çevresinden kaynaklanan faktörler psikolojik faktörler, sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler, fiziki ve coğrafi faktörler, ailevi faktörler ve diğer faktörler olmak üzere 5 grupta incelenecektir.

2.1.2.2.1. Psikolojik Faktörler

İnsan sosyal ve psikolojik bir varlıktır. Vural’a (2007) göre; bireylerin başarma ve güven kazanma isteği, büyüme, gelişme ve kuvvetlenme isteği, ilerleme, olgunlaşma ve değişme isteği, bireysel bağımsızlık elde etme isteği, beğenilme ve takdir edilme isteği, olumlu sosyal ilişkiler kurma isteği, mutlu olma isteği kişisel gelişimini etkileyen psikolojik etkenler olarak sıralanabilir (Yıldırım, 2014:8). Yaşam boyu gelişim içinde olan bireyin istek ve beklentilerinin karşılanma durumunun kişiliğinin oluşumunda olumlu ve olumsuz etkilerinin olması yadsınamaz.

2.1.2.2.2. Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Faktörler

Kişiliği etkileyen en önemli çevresel faktörlerin içinde yaşanılan ve bireylerin etkileşim halinde olduğu toplumun sosyo-kültürel özellikleri olduğu belirtilmektedir (Deniz, 2016:8; Güneş, 2016:7; İrengün, 2014:53; Kaşlı, 2009:14; Yıldızoğlu, 2013).

Ekonomik, sosyal ve kültürel faktörler neredeyse yaşamın tamamını oluşturan etkilerden oluşmaktadır. Birey olarak kişinin kendisi, ailesi, akrabaları, sosyal, okul ve iş arkadaşları, içinde yaşadığı toplum ve en nihayetinde sosyal medyayı da kapsayan iletişim teknolojilerinin yardımıyla belki günlük hayatta hiç karşılaşmayacağı farklı sosyal, kültürel ve ekonomik yapılardaki insanlar bu yaşamın birer üyeleridir. Birey, sosyal hayatta diğer bireylerle sürekli sayılabilecek bir etkileşim ve ilişki halindedir. Bu durum kişiye sürecin sonunda birçok kültürel özelliği öğretir ve sonra da edinilen bu kültürel özelliklerle davranış geliştirir (Güney, 2000, akt. Yıldırım, 2014:8).

“İnsan doğası gereği oldukça esnek akıl yapısına sahiptir. Bu esnek yapı nedeni ile insan karşılaştığı durumlar sonucunda şartlanmaya yatkındır” (Eroğlu, 2007:189, akt. Güneş, 2016:7). Bir başka deyişle ortama uyuma yatkındır. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözünde olduğu gibi bir yatkınlık söz konusudur. Kulaksızoğlu’na (1998) göre hâkim kültürün etkisi kişilerin davranışların çoğunda yakın çevresinden kaynaklanır. Dinî inanışları ve değer yargıları, giyim ve kuşamı, yaşam tarzı, konuşma dili, hep kültürün etkisinde kalır. İnsan topluluklarında ortak bir kültürün yanında, dinî ve çeşitli yöresel faktörlere bağlı olarak gelişen çeşitli alt ve üst gruplar ile bu grupların da kendilerine has

kültürleri vardır ve farklı kişilik özellikleri bu alt-üst kültürlerin üyelerinde gözlenebilir (Yıldırım, 2014:8). Burada sosyal baskı, farklı toplumsal cinsiyet algılamaları, astrolojiye, metafiziğe, bilime farklı bakış açıları görülebilir ve birey de bu karmaşık bakış açılarından nasibini alabilir.

Bunun dışında bireyin ve etkileşim içinde olduğu toplumun ekonomik özgürlük ve yaptırımları da bireyin kişiliğini etkileyebilir (Özcan, 2011:72). Eroğlu’na (2011) göre; sosyo–ekonomik açıdan imkânların yüksek olduğu durumda dünyaya gelen bir çocuk, yüksek ihtimalle geliri gibi ekonomik, yaşam tarzı gibi sosyal statüsü oldukça iyi olan bir meslek sahibi olacak ve yaşantısına uygun davranışlar ortaya koyacaktır. Sosyal–ekonomik açıdan alt sınıfta dünyaya gelen bir çocuk ise, yine kendi yaşantısına uygun sayacağı davranışlar sergileyecektir (Yeni, 2015:11; Yıldızoğlu, 2013:47). Yaşamı boyunca ya da yaşamın belirli bir döneminde karşılaşmış olduğu ekonomik sıkıntılar da bireyin kişiliğinin oluşmasında etkili olabilecektir. Maddi sıkıntı çeken birey ile çekmeyen arasında kanıtlanmayan ancak; var olduğuna inanılan bir kişilik farklılığı vardır. Paranın insan kişiliğini değiştirdiğine, parası olanın olmayana göre daha özgüvenli olduğuna dair yaygın bir halk görüşü hakimdir. Aslında paranın kişiliği değiştirmesinden çok var olan ancak; baskılanan kişiliğin ortaya çıktığı da söylenebilir. Şans oyunlarından çıkacak bir parayla neler neler yapacağını anlatan insanlara rast gelmemek neredeyse imkânsızdır. Herkesin hayata dair planları ve hayalleri vardır ancak; bazı kişiler emeksiz şekilde bir anda elde edilen paraya kavuştuğunda kendisinden beklenilenlerin ötesinde kişilik özellikleri sergileyebilmekte ve en yakınlarını bile gözü görmemektedir. Diğer taraftan maddi imkânlara sahip kişilere karşı diğerleri tarafından birtakım davranışlar da gelişebilmekte ve belirli bir çizgide devam eden kişilik davranışları değişebilmektedir. Bu durumu açıklayan en iyi örnek Nasrettin Hoca’nın “ye kürküm ye misali”dir. Bir başka bakış açısıyla Balıkesir ili taraflarında çok kullanılan ancak; TDK’ya girmemiş bir sözcük olan “kovalaklık” da misal verilebilir. Daha çok gösteriş düşkünlerine kovalak (govalak) denilmektedir. Yaşamındaki tatmin duygusunu diğer insanlarin dikkatini çekerek ve takdir beklentisiyle elde eden insan tipidir. Cebindeki bütün parasıyla birkaç günü lüks tüketerek geçirip ayın geri kalanında aylak gezenlere de denir. Trakyalıların bunlara "kuvalak" dedikleri de söylenir.

Çoğunlukla içinde yaşanılan kültürün bireylerin kişiliklerini kendi istemleri dışında şekillendirdiği söylenebilir. Toplumun içinde yaşadığı kültür, bireylerin bu kültüre uygun yaşamasını ve kabul etmesini beklemektedir. Bireyler bu kültüre göre eğitilirler ve genelde bu kültüre uygun yaşamak durumundadırlar (İrengün, 2014:54).

Bir başka deyişle birey, kişiliğini yaşanılan kültüre uygun geliştirmek durumunda bırakılmaktadır. Nitekim Roberts, Walton ve Viechtbauer (2006:1-25) psikolojik teorilerin aksine, kişiliğin sonunda bir istikrara kavuşmasının söz konusu olmadığı, yaş ve derecedeki rol ve davranış beklentileriyle ilgili deneyimlere yanıt olarak yaşamın herhangi bir aşamasında değişimin meydana gelebileceğini ileri sürmektedir. Kişiliğin “yaşam boyunca net bir normatif değişim paterni” geçirdiğini, insanların çoğunlukla genç yetişkinlikte (20-40), aynı zamanda orta ve ileri yaşta yaşlandıkça toplumsal olarak daha baskın, bilinçli ve duygusal olarak kararlı hale geldikleri, sosyal canlılık ve deneyime açıklığın, yaşamın erken dönemlerinde arttığı, ancak yaşlılıkta azaldığını, “en dikkate değer bulgulardan” birinin ise, kişilik özelliklerinin genç yetişkinlik döneminde ergenlik de dahil olmak üzere başka herhangi bir döneme göre daha sık değiştiğini iddia etmektedir. Kişilik değişikliği kalıplarının ardındaki en olası nedenlerin evlilik partneri bulma, aile kurma ve kariyer oluşturma gibi faktörlerin olduğu, çocuklar ve gençlerin de orta yaşlı ve yaşlı insanlar gibi onlardan beklenen rollerden etkilendiği, her yaştaki rol beklentilerinin, kişinin nasıl davranması gerektiği konusunda rehberlik etmekle kalmadığı, aynı zamanda “muhtemelen nasıl değişmesi gerektiği” ile de kişilik değişimini kolaylaştırabildiğini belirtmektedir.

Uysal’a (2010) göre; bireyin düşüncelerini, eğilimlerini ve çeşitli bireysel özelliklerini önemli ölçüde bireyin doğup büyüdüğü veya sonradan dâhil olduğu sosyal sınıf ve bu sınıfın sunmuş ya da sunamamış olduğu birçok imkân etkileyebilmektedir. Bireylerin, birçok alanlardaki rol davranışlarında ve sosyalleşme çabalarında bazı gruplarda yer almak önemli bir yer tutar. Bireyin okul ve mahalle arkadaşlıkları, oyun ve takım arkadaşlıkları, yetişkin olduğu zamanki meslek ve çalışma arkadaşlıkları gibi sosyal grupların oluşumu büyük ölçüde sosyal sınıf faktörünün etkisi altında kalabilmektedir. Bireyin geçmiş ve şimdiki zamanda içinde yer almış olduğu sosyal grupların yapısını anlamak kişiliğini anlamada çok önemli bilgiler verebilir (Tekin, 2012:98).

Sosyal ve kültürel etkilerle ilgili başka çalışmalar da mevcuttur. McCrae (1996:323), kültürel yenilik, politik ideoloji, sosyal tutumlar, medeni seçim ve kişilerarası ilişkilerdeki beş faktör kişilik özellikleri modelindeki “Deneyime Açıklık” faktörünün (O) etkilerini gözden geçirmek için yaptığı çalışmasında deneyime açıklık faktörünün kişilik özelliklerinin çoğunu içeren 5 geniş faktörden biri olduğunu ve genellikle bilincin özellikleri bakımından tanımlanan intrapsişik bir boyut olarak düşünüldüğünü, bununla birlikte, farklı yaklaşım ve deneyimlerin işlenmesi, sosyal

etkileşimler üzerinde derin bir etki yaratan farklı değer sistemlerine yol açtığını iddia etmektedir.

Rawlings ve Ciancarelli (1997:120) müzik tercihi ve beş faktör kişilik özellikleri arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmak için yaptığı çalışmasında, müzik tercihi ile olan ilişkilerin çoğunun, “dışadönüklük ve açıklık” ile ilgili olduğunu, dışadönüklülüğün “popüler müzik faktörü” üzerinde yüksek ilişkili olduğu ve “deneyime açık” bireylerin çok çeşitli müzik türlerini beğendiğini ancak; kadınların popüler müzik tarzlarını erkeklerden daha fazla sevdiklerini iddia etmektedir.

Botwin, Buss ve Shackelford (1997:107) eş seçimi ve evlilik memnuniyetinde beş faktör kişilik özellikleri modelinin etkisini ölçmek için yaptığı çalışmasında, kadınların, toplumsal olarak arzu edilen kişilik özelliklerinin geniş bir yelpazesini erkeklerden daha fazla tercih ettiklerini bildirmiştir. Bireylerin kendilerine benzeyen eşleri tercih ettiğini ve aslında istediklerini somutlaştıran arkadaşları elde ettiklerini iddia etmektedir. Ayrıca; bireyin partnerinin kişilik özelliklerinin özellikle de partner, A, N ve O konusunda istenenden daha düşük olduğunda evlilik ve cinsel memnuniyetsizliği önemli ölçüde etkilediğini iddia etmektedir.

Mehl, Gosling ve Pennebaker (2006:862) kişiliğin doğal yaşam ortamındaki ifadesini incelediği çalışmasında katılımcıların Büyük Beş puanlarının, günlük sosyal etkileşimleri, yerleri, etkinlikleri, ruh halleri ve dil kullanımı ile ilgili EAR-türetilmiş bilgiler ile ilişkilendirildiği, çirkin tezahürlerin genellikle, cinsiyete özgü özellik tanımları (Açıklık hariç) ile tutarlı olduğu, örtülü halk teorilerinin genellikle (özellikle Dışadönüklük için) ve kısmen de toplumsal cinsiyete özgü olduğu ileri sürülmektedir.

McCrae ve Costa (2006:227) büyük beş teorisinin kısıtlayıcı özellikler ve kültür açısından değerlendirilmesini yaptığı çalışmasında beş faktörlü teoriye göre kültürün özellikleri üzerinde çok az etkisi olduğunu ya da hiç olmadığını, fakat karakteristik uyarlamaları oluşturan alışkanlıkların, inançların, değerlerin ve rollerin ilişkiler üzerinde dramatik etkileri olduğunu ileri sürmektedir.

Milfont ve Sibley (2012:187) beş faktör kişilik özellikleri ile çevresel etkileşim arasındaki ilişkileri incelediği çalışmasında hem bireyler hem de milletler karşısında, A, C ve O’nun en çok çevresel etkileşimle bağlantılı özellik olduğunu, bu yüzden genel davranışsal örüntülerdeki istikrarlı düzenliliklerin hem bireylerde hem de tüm

toplumlarda koruma davranışının ve tutumlarının daha spesifik yönleriyle bağlantılı olma yollarını anlamalarını sağladığını ileri sürmektedir.

Öğrenme süreci sonucunda insan, içinde yaşadığı ortama uyum sağlar. İnsan davranışına farklı algılamalardan dolayı değişik yansımaları olan soyut olan kültürel değerler birer dış uyarıcı olarak algılama yoluyla insan hafızasına yerleşir ve davranışlara yansıtılarak somutlaştırılır (Aktaş, 2006:6). Pekiştirilmiş tekrarlama veya deneyim sonucunda hafızada çok sayıda bilginin yer alması ve davranışta kalıcı değişimlerin oluşması sayılabilecek öğrenme, kişiliği doğrudan etkileyen faktörler arasında en önemli yere sahiptir. Birey bulunduğu kültürel yapı içinde öğrendikleri ile bazı yeni özellikler kazanmakta ve kişiliğini şekillendirmektedir (Özer, 2013:130).

Bilişsel ve davranışsal öğrenme kuramlarının kişilik üzerindeki etkisinin vurgulandığı bu iki çalışmada birçok araştırmacı öğrenme kuramlarını kişilik kuramı gibi gösterme çabasına girmiştir. Bilişsel ve davranışsal öğrenme kuramlarının kişilik üzerindeki etkisi sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler açısından da mevcuttur ancak; bu etkilere çoğunlukla ailevi ve diğer faktörler başlığı altında yer verilecektir.

2.1.2.2.3. Fiziki ve Coğrafi Faktörler

Kişiliğin oluşumu ve gelişiminde bireyin doğup büyüdüğü yerin iklim, tabiat ve fiziki şartların etkili olabileceği konusunda çalışmalarda yaygın bir görüş hakimdir. Bu etkinin daha o bölgenin yerleşik kültüründen kaynaklanan dolaylı bir etki olduğu (Can, 2007; Eroğlu, 1998; Zel, 2001) vurgulanmaktadır.

Barlı (2007) ve Ertürk (2010) fiziki ve coğrafi faktörlerin kişilerin dış görüntüsünden (ekvatora yakın bölgelerde derisi koyu renkli insanların olması) yaşantısına, toplumların gelişmişlik seviyesinden kültürel yapısına kadar farklı yönlerde insanların hayatını etkilediğini (Deniz, 2016:11); Yılmazer ve Eroğlu (2008) ise kıyı kesimindeki insanlarla, dağlık ve karasal bölgelerde bölgelerde yaşayan insanlar arasında kişilik farklılıkları bulunduğunu (Kaşlı, 2009:17) belirtmişlerdir.

“Soğuk iklimin olduğu yerlerde yaşayan kişilerin donuk, sert mizaçlı, kıyı kesimi ve sıcak iklimindeki kişilerin ise değişkenlik gösteren duygusal tutumlu, ılımlı

ve yumuşak mizaçlara sahip olduğu” (Çetin ve Beceren 2007; İlal, 2001; Koptagel, 1982; Zel, 2001) şeklindeki bir genellemeye de rastlamak mümkündür.

Ekonomik faktörlere de bağlı olarak insanın güvenlik ihtiyacının karşılandığı ve ailevi ilişkilerin yaşandığı fiziki ortamlar da kişilik oluşumunda aktif rol oynayabilir nitekim evsiz bir birey, gecekondu mahallesinde oturan ve lüks semtte oturan bireylerin güvenlik ihtiyaçları farklı seviyelerde karşılanacak ve bu durumun etkisi kişilere farklı yansıyacaktır.

2.1.2.2.4. Ailevi Faktörler

Kişiliğin belirlenmesinde ve gelişmesinde “aile” en önemli çevresel faktörler arasında kabul edilmektedir (Forman ve Forman 1981:163; İrengün, 2014:53; Kaşlı, 2009:15; Keskin, 2016:16; Özer, 2013:130; Tekin, 2012:96; Yeni, 2015:10; Yıldırım, 2014:7; Zel, 2001:24;).

Erdoğan’a (1987) göre de kişiliğin oluşmasında ve gelişiminde en önemli çevresel faktörden birisi aile faktörüdür. Çünkü insanların öğrenebileceği değerleri belirleyen kültür olsa da bu değerlerin yorumlanması ve bireyin bu yönde davranışlar sergilemesi için ailenin rolü oldukça önemlidir. Bu doğrultuda, bireyin aile üyeleri ile olan ilişkileri ile yetiştirildiği aile ortamı da kişiliğinin oluşmasında çok önemli bir role sahiptir (Behrem, 2017:4).

Hortaçsu (1997), “ailelerin çocuklarının davranışlarına verdikleri tepkiler bazı çocuklar için pekiştirici olurken, bazıları da özgüvenin oluşmasına engel olabilmektedir. Ayrıca çocukların cinsiyetlerine uygun roller benimseyip ona göre kişilik oluşturup geliştirmesinde anne ve babanın rolü büyüktür” (Deniz, 2016:10).

Ailenin çocuğa karşı davranışları gelecekte kişilik yapısının oluşmasında büyük rol oynar. Aile bireyleri, çeşitli yollarla deneyimlerini aktardığından ailenin rolü belirleyici unsurlar arasındadır (Forsberg, 1993:32; Güneş, 2016:7).

Bir bebek doğduğu andan itibaren ilk muhatabı ve etkilendiği insan annesidir. Çocuk bir yaşından itibaren ailenin diğer üyeleri de ilişki kurar, onların davranış ve görüşlerinden etkilenir, taklit yoluyla onlara benzemeye çalışır. Aile çocuğa toplumun

değer ve kültürel özelliklerini öğretmesi açısından ayrıca bir önem taşımaktadır (Ertürk, 2010:62; akt. Şentürk, 2014:34).

Aile ocağında ana-baba ve diğer bireyler toplumsallaşmanın ilk kaynağını oluştururken, çocukluğun daha sonraki yıllarında bu sürece evde televizyon, radyo, gazete gibi kitle iletişim araçları, sokakta oyun ve akran grupları, okulda öğretmenler, toplumsal çevrede mesleki ve kültürel kurum ve kuruluşlar gibi başka kaynaklarda katılmaktadır (Silah, 2005; akt. Girgin, 2007:49-50).

Ahlak anlayışı, ayırıcı değerler ve davranış biçimleri her kültürde kendine özgüdür. Bunlar, aile içindeki ilişkilerin kuralları ile çocuk eğitimine temel oluştururlar. Bu sayede kültür, toplumsallaşma süreci ile kişiliğin gelişmesini etkiler. Bu süreç, kişiliğin geliştireceği birçok özelliğin belirleyicisi olur. (Morgan, 1984; akt. Girgin, 2007:49).

Çağdaş kişilik teorisyenleri, ebeveynlerin çocuğun kişilik özelliklerinin oluşumu ve gelişimi üzerindeki etkisine büyük bir ilgi göstermekte ve önem vermektedirler. Özellikle, çocuk yetiştirme esnasında ebeveynlerin sergilemiş oldukları tutumlar, bu çalışanların odaklandıkları en önemli konular arasında yer almaktadır (Forman ve Forman, 1981; Peterson, Quay ve Cameron, 1959; Sears, Maccoby ve Levin, 1957; Tekin, 2012:96).

Atkinson vd. (2010), kişiliğin biçimlenmesinde genetik ve çevresel etkiler doğum anından itibaren bütünleşir. Anne ve babalar biyolojik çocuklarına hem kendi genlerini hem de bir ev ortamını verirler ve her ikisi de anne babanın kendi genlerinin işlevleridir (Şentürk, 2014:34).

Ailenin, “ödül ve ceza yöntemiyle” kişiye kazandırılan belirli özelliklerin temeli (Gül 2010:41; Keskin, 2016:17) olduğu belirtilmektedir. Mussen’e (1979) göre; belirgin kişilik özelliklerini ve eğilimlerini çocuğa verilen ödüller ve cezalar etkilemektedir (Keskin, 2016:17).

Aile etkenini önemli kılan bir başka neden ilk çocukluk döneminde çocukların özellikle gözlemleyerek öğrenme eğitimi için gerekli olan model ya da örnekleri aileden sağlamasıdır. Çocuklar, cinsiyete uygun ilgi ve davranımlarını aile içinde geliştirir. Aile içindeki birtakım ilişkilerin seviyesi, yönü, çeşidi ve derecesi de farklı

ölçülerde olmak üzere kişilik oluşumunda önem arzetmektedir (Güney, 2015:145; Morgan, 2013: 296; akt. Sayın, 2016:9).

Klinik psikoloji ve gelişim psikolojisi alanında yapılan birçok çalışmanın sonucunda ortaya çıkan baskın görüşe göre, aile içerisinde yetişen çocukların çeşitli karakteristik özellikleri ebeveynlerinin kişilik özelliklerinden etkilenmektedir (Spinath ve O’Connor, 2003:786; Tekin, 2012:96).

“Aile, bir bireyin kişilik gelişimini birçok şekilde etkileyebilmektedir” (Martin ve Fellenz, 2010:82; akt. Yıldızoğlu, 2013:48). Bu etkilerin bazıları aşağıda verilmiştir:

a) Anne-babanın tutumları ve çocuklarla etkileşimi çocuklarda belirli davranış kalıplarının oluşmasına neden olur.

b) Yaşlı aile üyeleri daha genç aile bireylerine rol model olurlar. Böylelikle, gençler büyüklerinin davranışlarını taklit ederler.

c) Din ve ailenin yaşadığı coğrafi mekân, ailenin yapısı, büyüklüğü, çocukların doğum sırası, ekonomik durumu vb. etkenler çocuklarda kişilik gelişimini etkiler.

Hoffeditz’e (1934) göre; çocuklardaki kişilik özelliklerinin belirli bir kısmının ebeveynlerden etkilendiğini kişilik ile ilgili yapılan araştırmalar göstermektedir. Erkek çocuklarının babalarıyla benzerlik içinde olduğu ve bazı özelliklerini babalarından aldıklarını, kız çocuklarının ise annelerine olan benzerliği ve bazı özelliklerini onlardan almaları gözlemlenmektedir (Keskin, 2016:17; Tekin, 2012:96). Hatta zamanla birlikte uyum içinde yaşayan çiftlerin birbirine benzedikleri görülmektedir.

Carter (1954) çocukların önem verdikleri kişilerin düşünce, duygu ve davranışlarından etkilendiğini, çocuğa sevgi gösterilirse bu duyguya tepki olarak kendinin değerli ve kıymetli olduğu yönünde bir imaj oluşturacağını ve ailenin bu konuda anahtar rol oynadığını bildirmektedir (Şentürk, 2014:34).

Erdoğan (1991) anne babanın, çocuk eğitiminde kullandıkları yöntemlerin tarzı (sert ya da yumuşak) çocuğun aile bireyleri tarafından istendik bir çocuk olması ya da olmaması, ailedeki çocuk sayısı, çocuğun beslenme, barınma, dinlenme, sağlık, diğer psikososyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmaması,

kardeşler arasındaki doğum sırası ve yaş farkı çocuğun kişiliğini etkileyen ailesel faktörler olarak tanımlanmaktadır (Özer, 2013:130).

Anne-baba genellikle çocuğun ilk öğretmenidir. Ebeveynlerin tepkileri bazı davranışları pekiştirirken, bazıları için cesaret kırıcı özellik taşıyarak çeşitli alışkanlıkların, amaç ve değerlerin belirlenmesine neden olmaktadır. Çığlık atan çocuğa farklı aile tepkileri olmaktadır. Kimisi aldırız etmezken kimisi susturmak için çaba gösterebilimektedir. Çocuk bu tepkileri ölçerek duruma uygun davranışlar (istediğini elde etmeye yönelik) geliştirebilmektedir. Çocuğun ana-babası ile ilişkilerini ayarlamada kullandığı teknikler, aile dışındaki ilişkilerde de görülür. Karısına kızdığı için küsme davranımı gösteren bir yetişkin, büyük olasılıkla bu davranımı göstermeyi, çocukluğunda ebeveynleriyle olan ilişkilerinde öğrenmiştir (Morgan, 1981:323, akt. Göksal, 2017:32-32).

Eroğlu’na (2007) göre; anne ve babanın çocuğa karşı olan tutumu da kişiliğin oluşmasında önemli etkendir. Ailenin çocuğun fikirlerine ve isteklerine yer verecek şekilde aile yapısını oluşturduğunda rasyonel davrandığı, çocuğun biraz daha rahat yetiştiği ve bu rahatlık sonucu objektiflik kazandığı ve zamanla daha aktif olduğu, kolay sosyal ilişki kurduğu gözlemlenmiştir. Aile içi ilişkilerde çocuğun isteklerini engelleyici, otoriter ve kendi görüşlerinin benimsenmesinde direten ailelerin çocuklarının yetişkin olduklarında otoriter bir kişilik kazanmasına neden olmaktadır. Ailenin bu tutumunun, bazı durumlarda ters etki yaparak, çocuğun isyankâr olmasına ve otoriteye başkaldırmasına da neden olduğu gözlenmektedir (Güneş, 2016:7).

Koptagel’e (1991) göre; “anne ve babanın davranışlarının yanı sıra kardeşlik ilişkileri, bireyin anne babanın kaçıncı çocuğu olduğu (kardeşlik sırası) ve kardeşlerin cinsiyetlerindeki farklılıklar ve benzerlik da kişiliğin oluşmasında önemli