• Sonuç bulunamadı

Binbir Gece Masalları ve Şahmeran

5- Şahmarân Mitolojisi(Merkez/Kırşehir) Derleyen: Birkan TEZCAN

2.10. Binbir Gece Masalları ve Şahmeran

ġahmeran duası ekler gölümünde verilmiĢtir.

2.10. Binbir Gece Masalları ve Şahmeran

“Kültür alıĢ-veriĢinin milliyeti ve sınırı yoktur. Her millet münasebette bulunduğu diğer milletlerle kültür alıĢ-veriĢinde bulunur. Kültür alıĢ-veriĢinin bariz bir Ģekilde yaĢandığı zeminlerden biri olan edebiyat mahsullerinde aynı konuların ayrı milletlerde kendilerine mahsus motiflerle fakat benzer Ģekillerde ele alınmaları mümkündür.

Binbir Gece Masalları adını taĢıyan bu külliyat yüzlerce hikâyeyi bir çerçeve hikâyeye bağlı olarak bir araya getirmiĢtir. Bu teknik, esas çerçeve hikâye içine girmiĢ hikâyelerin uygun yerlerinde ikinci, üçüncü derecede çerçeveler meydana getirmeye elveriĢlidir. Bu külliyatta ġehrezâd‟ın anlattığı hikâyelerden herhangi birinin kahramanlarından biri de bir vesile ile karĢısındakine bir hikâye anlatır. Bu hikâyenin içine de aynı Ģekilde baĢka bir hikâye girebilir.

Bu hikâyelerden bazılarının Ġran‟a da Hindistan‟dan gelmiĢ olması muhtemeldir. Çünkü çerçeve hikâye tekniğine Hint edebiyatının en eski örneklerinde bile rastlanır. Gene bir hadiseyi geciktirmek için zaman kazanmak maksadıyla hikâye anlatma usulü de daha çok Hindistan‟da görülür. Ayrıca Binbir Gece Masalları‟nın çerçeve hikâyesinin esas

teması olan kadınların sadakatsizliği fikri iki kral kardeĢin seyahate çıkması motifi Hindistan‟ın orijinal masal külliyatlarında bulunmaktadır.”77

“Arapların “Elf Leyle ve Leyle” diye adlandırdıkları Binbir Gece Masalları pek çok yabancı dile tercüme edilmiĢ en meĢhur Arapça masal külliyatıdır.

Diğer doğu milletleri gibi, Araplar da eskiden beri masallardan pek çok hoĢlanırlardı. Yapılan araĢtırmalara göre Araplara masal konuları umumiyetle Ġran‟dan, Hindistan‟dan ve baĢka memleketlerden geçmiĢtir.

Nitekim Binbir Gece Masalları da eski Hint edebiyatında benzerlerine rastladığımız “çerçeve hikâye” tipinde ve tekniğinde bir külliyattır. Bu külliyatın çerçevesini teĢkil eden ana hikâyenin içine çeĢitli vesilelerle ve yeri geldikçe pek çok hikâye sokulur.

Binbir Gece Masalları‟nın tek kiĢi tarafından telif edilmediği ve büyük ihtimalle tek bir millete ait olmadığı için içerdiği masalların bilinen bir yazarı yoktur. Buna karĢılık adları tarihe gömülen ve değiĢik milletlere mensup olan pek çok müellif vardır. Zira Binbir Gece Masalları‟nda geçen hikâyeleri külliyat halinde bir araya getiren kiĢi veya kiĢiler kimlerden faydalandıklarını zikretmemiĢlerdir.

Binbir Gece Masalları, Avrupalılar tarafından daha sonraki yüzyıllarda büyük bir ilgi görmesine rağmen Ġbn El-Nedîm ve Mesûdî gibi ünlü Arap bilginleri bu külliyatı “saçma sapan hikâyelerden ibaret değersiz bir kitap ” diye tarif ederler. Ne var ki Fransız hikâyeci Antonie Galland‟ın yaptığı tercümeler ile Avrupa‟da tanınan Binbir Gece Masalları, bu kıtada doğudan gelen hiçbir hikâyenin görmediği ilgiyi görerek yayılıp meĢhur olmuĢtur.

Binbir Gece Masalları‟nın çerçeve masalı özetle Ģudur:

Semerkant Kralı ġehzamân görüĢmek maksadıyla Hint ve Çin adalarının Kralı ġehriyâr‟ın ülkesine gitmek üzere sarayından ayrılır, fakat unuttuğu bir Ģeyi almak için geri

77 Ziyad Akkoyunlu, Binbir Gece Masallarının Türk Masallarına Tesiri, YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1982, s. 7.

döndüğünde eĢini bir zenci köle ile yakalar, her ikisini de öldürdükten sonra yola çıkıp ġehriyâr‟ın sarayına varır. Bir gün, ġehriyâr‟ın avda bulunduğu sırada onun eĢinin de kocasını hem de 20 köle ile aldattığını görür. DönüĢünde gördüklerini ġehriyâr‟a anlatınca iki kardeĢ kendilerinden daha kötü bir durumda baĢkalarının bulunup bulunmadığını öğrenmek için tahtlarını bırakıp seyahate çıkarlar.

Bir kıyıda dinlenirken denizden bir ifrit çıkar. Ġki kardeĢ korlularından bir ağaca tırmanıp gizlenirler. Ġfrit, baĢında taĢıdığı bir sandıkla ağacın altına gelir. Sandığı açar ve sandıktan göz kamaĢtıracak kadar güzel bir kız çıkar. Ġfrit daha sonra bu kızın dibinde uykuya dalar. Ağaçta bulunan iki kardeĢi fark eden kız, ifritin baĢını dizinden alıp bir taĢa yatırdıktan sonra onları aĢağıya çağırır. Ġfritle tehdit ederek onları kendisiyle seviĢmeye zorlar. Onlarla seviĢtikten sonra onların yüzüklerini alır, koynundan çıkardığı bir ipe dizer. Bu ipte 570 tane yüzük dizilidir, hepsi de ifritin kendisini denizin dibinde bir sandığa kilitlemesine rağmen seviĢtiği erkeklerden alınmıĢtır.

Bu hadiseden sonra iki kardeĢ bütün kadınların iffetsizliğine kanaat getirerek ülkelerine dönerler. ġehriyâr saraya dönünce eĢi ile köleleri öldürtür. O günden sonra da her gün bir genç kızla evlenir, sabah olunca boynunu vurdurur. Bu durum bir süre böyle devam edince halk kızlarını baĢka ülkelere kaçırır. Ülkede kız kalmaz. ġehriyâr‟a kız bulmakla görevli vezir ne yapacağını ĢaĢırır.

Vezirin çok akıllı ve güzel olan kızı ġehrezâd babasının sıkıntısını anlayınca ġehriyâr ile evlenmeye karar verir. ġehrezâd, Kralı bu huyundan caydırıp kızları bu sıkıntıdan kurtarma kararındadır. Vezir, kızını bu tehlikeli evlilikten vazgeçirmek için hayvanların dilinden anlayan “Çiftçi ile Meraklı EĢi” hikâyesini anlatır ama ġehrezâd‟ı kararından vazgeçiremez.

ġehrezâd‟ı düğüne hazırlarlar. ġehrezâd gerdeğe girmeden kız kardeĢi Dünyâzâd ile görüĢme arzusunun yerine getirilmesini ġehriyâr‟dan rica eder. Dünyâzâd oraya gelince daha önceden anlaĢtıkları gibi ablası ġehrezâd‟dan bir hikâye anlatmasını ister. ġehrezâd, Kral‟ın iznini aldıktan sonra hikâyesine baĢlar. Gün ağarıncaya kadar devam eden hikâyeyi öyle heyecanlı bir yerinde keser ki Kral hikâyenin sonunu öğrenmek için ġehrezâd‟ın öldürülmesini bir gün erteler.

ġehrezâd her gece ġehriyâr‟ı anlattığı hikâyelerin sonunu öğrenme merakı içinde bırakarak Binbir gece oyalar. Hikâyelerin öğretici ve ibret verici olmalarının tesiri kadar eĢinin zekâsı, becerikliliği ve güzelliği karĢısında duyduğu hayranlığın da etkisi ile ġehriyâr, bu müddet zarfında kendisine üç erkek çocuk doğuran ġehrezâd‟ı öldürmekten vazgeçer.”78

Câmasbnâme, Hikâye-i ġâh-ı Mârân, Yemliha‟nın öyküsü olarak bilinen bu halk anlatısı Prof. Doç. Dr. Ziyad AKKOYUNLU‟nun basılmamıĢ doktora tezinde “Danyal El-Hakîm‟in Oğlu Hâsib‟in Hikâyesi” olarak geçmektedir. Ġncelediğimiz üç yazma eserde Câmasb(Câmesâb) karakteri Binbir Gece Masallarındaki Hâsip karakteridir. Bunun dıĢında bazı kaynaklarda bu karakter “Tahmasb” olarak da karĢımıza çıkar.

Prof. Doç. Dr. Ziyad AKKOYUNLU‟nun Binbir Gece Masallarının Türk Masallarına Tesiri” adlı basılmamıĢ doktora tezinde “Danyal El-Hakîm‟in Oğlu Hâsib‟in Hikâyesi” 363. gece baĢlayıp 410.geceye kadar devam eden toplam 47 geceyi kapsar. Olay üç ana olay üzerine kurulur:

1.Hâsib‟in ġahmeran‟ı tanımadan önceki hayatı 2. Hâsib‟in ġahmeran‟ın yanında geçirdiği hayatı

a. ġahmeran‟ın Hâsib‟e Blukıya‟nın hikâyesini anlatması b. ġahmeran‟ın Hâsib‟e CanĢâh‟ın hikâyesini anlatması 3.Hâsib‟in ġahmeran‟ın yanından çıktıktan sonraki hayatı

“Danyal El- Hakîm’in Oğlu Hâsib’in Hikâyesi

Yunan hakîmlerinden Danyal El-hakîm‟in hiç çocuğu yokmuĢ. Bir gün bir çocuğu olması için Allah‟a dua eder. Allah o gün duasını kabul eder ve karısı hamile kalır. Danyal El-hakîm bir süre sonra seyahate çıkar. Yolda gemisi parçalanır. Yanında taĢıdığı değerli kitaplardan ancak beĢ yaprak kurtarabilir.

363. Gece

BeĢ yaprağı karısına teslim ederek çocuğu büyüdüğünde onları ona vermesini ister. Danyal El-hakîm öldükten sonra Kadın‟ın bir oğlu olur ve adını Hâsib koyar. Hâsib girdiği okulda baĢarılı olamaz. Hangi iĢe girdiyse de o iĢi kavrayamaz. Kadın komĢularının tavsiyeleri üzerine Hâsib belki çalıĢır diye onu evlendirir. Hâsib yine çalıĢmayınca, oduncular Kadın‟a gelip oğluna bir eĢekle balta almasını ve oğlunu kendileriyle birlikte oduna göndermesini isterler. Hâsib birkaç gün odun kesip sattıktan sonra bir gün odundayken yağmura tutulup diğer oduncularla birlikte büyük bir mağaraya sığınır.

364. Gece

Hâsib mağaranın bir köĢesinde baltayla yeri eĢelerken bir kapı bulur. ArkadaĢlarını çağırarak birlikte kapıyı açarlar. Oranın balla dolu bir kuyu olduğunu görünce, oduncular Hâsib‟i orada bırakarak balı taĢımak için kap kacak getirmeye giderler. Balları ala ala kuyunun seviyesi azalınca, Hâsib‟i kuyuya indirirler. Kuyudaki bal bitince, oduncular ballara Hâsib‟in sahip çıkacağını düĢünerek onu kuyuda bırakıp giderler. Hâsib‟in annesine de oğlunu ormanda bir kurdun parçaladığını söylerler. Hâsib kuyuda beklerken bir delikten büyük bir akrebin düĢtüğünü görür. Onu öldürdükten sonra delikten bakınca ıĢık görür.

365. Gece

Deliği büyüterek oradan girince, uzun bir koridorda yürür. Sonunda büyük bir kapıya ulaĢır.

Hâsib kapıyı açınca içinde zebercedden bir ada bulunan bir göl görür. Adada altın ve mücevherlerden yapılmıĢ büyük bir taht, onun etrafında da yüzlerce sandalye görür. Hâsib tahtta oturup dinlenirken uyuyakalır. Uyandığında etrafının yılanlarla sarıldığını görür. Daha sonra baĢındaki altın tabakta insan yüzlü bir yılan bulunan yüz kol uzunluğunda bir yılan gelir. Tabaktaki yılan kendisini yılanların kraliçesi olarak tanıttıkta sonra Hâsib‟e korkmamasını söyler. Hâsib‟e yiyecek ve içecek verdikten sonra oraya nasıl geldiğini sorar.

366. Gece

Hâsib baĢından geçenleri anlatınca, Kraliçe ona iyilikte bulunacağını söyleyerek anlatacağı ilginç hikâyesini dinlemesini ister. Blukıya‟nın Hikâyesi. Mısır‟da Beni Ġsrail krallarından birini Blukıya adlı bir oğlu varmıĢ. Çok bilgili olan bu kral ölünce, yerine geçen Blukıya babasının kitapları arasında Hz. Muhammed‟i metheden bir kitap bulur. Kitaptan Hz. Muhammed‟in tekrar dünyaya geleceğini öğrenen Blukıya ona âĢık olarak tahtını terk edip onu aramaya çıkar.

367. Gece

Önce ġam‟a varan Blukıya oradan bir gemi ile yoluna devam eder. Bir adada mola verdikleri sırada Blukıya uyuyunca gemiyi kaçırır. Blukıya uyanınca, etrafının baĢları dev kadar yılanlar tarafından çevrildiğini görür. Onların Hz. Muhammed‟i zikrettiğini duyan Blukıya, altın tabak içinde kendisine gelen insan yüzlü bir yılanla konuĢmaya baĢlar. Blukıya kendi hikâyesini anlattıktan sonra insan yüzlü yılan, kendisinin yılanların kraliçesi olduğunu belirterek, Hz. Muhammed‟le karĢılaĢırsa selamını söylemesini ister.

368. Gece

Oradan geçen bir gemiyle Kudüs‟e ulaĢan Blukıya, orada çok bilgili, okuduğu kitaplardan Hz. Süleyman‟ın yedi deniz ötesinde gömülü olduğunu, Hz. Süleyman‟ın parmağında bulunan yüzük kimin eline geçerse onunla her Ģeyi yapabileceğini, Kaf Dağı‟nda da insanı denizde yürütebilecek, ona ölümsüzlük verebilecek otların bulunduğunu öğrenen Affân adlı bir adamla tanıĢır. Affân Blukıya‟nın hikâyesini duyunca, kendisini o yılana götürmesini isteyerek, Kaf Dağ‟ındaki otların ancak yılanların kraliçesiyle bulunabileceğini söyler. Affân eline demirden bir kafes alarak birlikte yılanların bulunduğu adaya giderler. Affân kafesin içine bir bardak sütle bir bardak Ģarap bırakır. Sütün kokusuna gelen Kraliçe Yılan süt yerine Ģarabı içince orada uyur.

369. Gece

Affân kafesi kapatıp onu Kaf Dağı‟na götürür. Kraliçe‟nin göstermesi üzerine insanı denizde yürütebilecek ottan toplayıp, suyunu iki ĢiĢeye koyduktan sonra Kraliçe Yılan‟ı yerine götürmek için dönerler. Hâsib Kraliçe Yılan‟ın hikâyesini yarıda keserek kendisini yeryüzüne çıkarmasını ister. Kraliçe Hâsib‟e kendisini Kaf Dağı‟na götürüp otları gösterdikten sonra çıkaracağını söyleyince, Hâsib hikâyesinin devamını anlatmasını ister.

370. Gece

Blukıya ile Affân ayaklarına otun suyundan sürerek denizde yürümeye baĢlarlar. Yedi denizi aĢtıktan sonra toprakları miskten zümrüt bir dağa varırlar. Dağın üstünde bulunan büyük kubbeli büyük bir mağaraya girdiklerinde Hz. Süleyman‟ın altın ve mücevherlerle kaplı bir tahtın üstünde yatıyormuĢ intibaını veren cesedini görür. Affân Hz. Süleyman‟ın parmağındaki yüzüğü almak için yaklaĢtığında, büyük bir yılan tahtın altından çıkar ve Affân‟a yaklaĢtığı takdirde onu öldüreceğini söyler.

371. Gece

Blukıya‟nın korkarak dıĢarı çıktığı bir sırada Affân kitaplardan öğrendiği duaları okuyarak yüzüğe yaklaĢmaya devam edince, yılan ağzından çıkarttığı alevle onu kül eder. Bunu gören Blukıya düĢüp bayılır. Allahu Taala Cibril (a.s.)‟i göndererek Blukıya‟yı kurtarır. Cibril (a.s.) Blukıya‟ya oraya niçin geldiğini sorar. Blukıya da Hz. Muhammed‟i aradığını söyler. Bunun üzerine Cibril, Hz. Muhammed‟in tekrar yeryüzüne gelmesine daha çok zaman olduğunu söyleyerek, Blukıya‟dan geri dönmesini ister ve uçarak oradan ayrılır. Hz. Muhammed‟le buluĢamayacağına çok üzülen Blukıya dağdan iner, deniz kenarına ulaĢınca ayağına ot suyundan sürerek denizde yürümeye baĢlar.

372. Gece

Bir müddet yürüdükten sonra cennet gibi bir adaya ulaĢır. Blukıya ada topraklarının za‟ferândan, taĢlarının yakuttan, ormanlarının Ģeker kamıĢından olduğunu görünce, yanlıĢ

yoldan geldiğini anlar. Geceyi geçirmek için yüksek bir ağaca çıktığında, denizden çıkan canavarlarla adada bulunan hayvanların birbirleriyle sohbet ettiklerini, sabah olunca da birbirlerinden ayrıldıklarını görür. Blukıya ağaçtan iner, ayağına ilaç sürerek ikinci denize ayak basar. Birkaç gün gittikten sonra büyük bir dağa ulaĢır.

373. Gece

TaĢları mıknatıs olan adada geceyi geçirdikten sonra kendisine doğru gelen bir kaplandan kaçarak üçüncü denize ayak basar. Bir süre denizde yürüdükten sonra bol meyveli bir adaya varır. Orada on gün kaldıktan sonra ayaklarına ilaç sürüp dördüncü denize ayak basar. Gece gündüz yürüdükten sonra ulaĢtığı bir adada kartal yuvalarından baĢka bir Ģey bulamayınca, yoluna devam ederek beĢinci denize ayak basar. Uzun bir süre yürüdükten sonra dağların kristalden, ağaçların çiçekleri arlından olan küçük bir adaya varır. Bu adada bir gece kaldıktan sonra altıncı denize ayak basar.

374. Gece

Altıncı denizde de birkaç gün yürüdükten sonra meyveleri insan baĢı ve kuĢlar olan çok ağaçlı bir adaya ulaĢır. Geceyi geçirmek için bir ağaca çıkınca, denizden ellerinde ıĢık saçan mücevherlerle denizkızları çıkar. Denizkızlarının oynaĢmalarını sabaha kadar seyrettikten sonra Blukıya yedinci denize ayak basar. Ġki ay denizde hiçbir adaya rastlamadan yürüyen Blukıya, açlıktan denizdeki balıkları tutarak çiğ çiğ yer. Biraz daha yürüdükten sonra çok büyük bir adaya varır. Orada bulunan bir elma ağacından elma koparacağı sırada kırk kol uzunluğunda bir adam gelip ona elmayı kopardığı takdirde bedenini ikiye ayıracağını söyler.

375. Gece

Daha sonra Blukıya durumu anlatınca, Adam kendisinin Kral Sahr‟ın adamlarından olduğunu belirterek onu yedirip içirir ve o ülkede kendisine hiçbir zararın gelmeyeceğini söyler. Blukıya adada on gün dolaĢtıktan sonra bir vadide iki grubun çarpıĢtığını görür. Onlara biraz yaklaĢınca, onlar savaĢmayı bırakıp ona kim olduğunu sorarlar. Blukıya

kendisini tanıttıktan sonra, onlar kendilerinin cin olduklarını, orada bulunan kafir cinlerle savaĢtıklarını söylerler.

Daha sonra cinler kendilerinin Beyaz Ülke Kralı Sahr‟ın adamlarından olduklarını söyleyerek Blukıya‟yı oradan yetmiĢ beĢ yıllık uzaklıkta olan ülkelerine götürürler.

376. Gece

Blukıya‟nın Hz. Muhammed‟i bulmaya çalıĢtığını öğrendikten sonra Kral Sahr ona izzet ü ikramda bulunur. Sahr‟ın kendisine çok iyi davrandığını gören Blukıya, ondan kendisini ülkesine göndermesini ister. Bunun üzerine Kral Sahr ancak kendi ülkesinin sınırlarına kadar götürebileceğini söyleyerek onu uçan bir atla gönderir. Attan indiği yerde bulunan adamlar Blukıya‟nın Kral Sahr‟ın atıyla geldiğini görünce, onu kralları Brahya‟ya götürürler. Karl Brahya da Blukıya‟nın kim olduğunu öğrenince, onu yanında iki ay ağırlar.

377. Gece

Hâsib Kraliçe‟nin hikâyesini keserek kendisini yeryüzüne çıkarmasını ister. Kraliçe Hâsib‟in hamama gideceğinden korktuğu için onu yeryüzüne çıkarmak istemez. Hâsib bunun sebebini sorunca, Kraliçe “Senin hamama gitmen benim ölümüm demektir.” der. Bunun üzerine Hâsib Blukıya‟nın hikâyesine devam etmesini ister. Blukıya Kral Brahya‟nın yanında iki ay kaldıktan sonra ondan ayrılır. Gece gündüz yürüdükten sonra yüksek bir dağın tepesinde bir elinde siyah diğer elinde beyaz büyük levhalar bulunan ve sürekli Allah ile Hz. Muhammed‟i zikreden bir melek ile karĢılaĢır.

378. Gece

Kanatları doğudan batıya kadar uzanan Melek Blukıya‟yı görünce, ona kim olduğunu sorar. Blukıya hikâyesini anlattıktan sonra Melek kendisinin Mikâil olduğunu ve görevinin de ellerindeki levhaları kaldırıp indirerek geceyi ve gündüzü ayarlamak olduğunu söyler. Mikâil‟den ayrılıp gece gündüz gittikten sonra büyük bir ağacın altında insan, kuĢ, canavar ve öküz kılıklarında dört meleğin ibadet ettiğini görür. Yoluna devam

ederek Kaf Dağı‟nın tepesinde yine büyük bir melekle karĢılaĢır. Melek kendisinin oradan dünyayı Kaf Dağı vasıtası ile kontrol ettiğini, onunla Allah‟ın istediği yerde deprem, savaĢ, kıtlık gibi felaketler meydana getirebileceğini anlattıktan sonra Blukıya ondan ayrılıp yoluna devam eder.

379. Gece

Blukıya bir süre yoluna devam ettikten sonra kilitli bir kapının önünde biri aslan diğeri öküz suretinde iki melekle karĢılaĢır. Onlardan kilitli kapının ancak Cebrail tarafından açılabileceğini öğrenen Blukıya, Allah‟a dua ederek Cebrâil‟i göndermesini diler. Allah duasını kabul eder, Cebrâil gelip Blukıya‟yı kapıdan içeri sokar. Orada iki dağın arasında bir deniz bulan Blukıya, kırmızı yakuttan oluĢan dağlarda Allah‟ı tespih eden meleklerle karĢılaĢınca, onlardan o denizin yarısının tatlı yatısının tuzlu olduğunu, dünyadaki bütün denizlerle nehirlerin tuzluluk ve tatlılık oranlarının o denizle ayarlandığını öğrenir.

380. Gece

Blukıya ot suyundan ayağına sürerek denizde yürümeye baĢlar. Gece gündüz yürüdükten sonra bir adaya ulaĢan Blukıya orada iki mezar arasında duran çok yakıĢıklı bir delikanlının ağladığını görür. Blukıya Delikanlı ile tanıĢıp ona hikâyesini anlatınca, Delikanlı “Senin baĢından geçenler benim hikâyemin yanında hiç kalır.” diyerek hikâyesini anlatmaya baĢlar.

CanĢâh‟ın Peri Kızıyla Hikâyesi. Tigmûs adlı çok güçlü bir kralın çocuğu olmuyormuĢ. Bir falcıları toplayarak onlara nasıl çocuk sahibi olabileceğini sorar.

381. Gece

Falcılar Horasan Kralı Behrevân‟ın kızıyla evlendiği takdirde bir erkek çocuğunun olabileceğini söylerler. Tigmûs çok akıllı olan veziri Aynzâr‟ı kızı istemek için Horasan‟a gönderir. Behrevân uygun görünce evlenirler. CanĢâh büyüyünce, babası ve köleleri ile birlikte ava çıktıkları sırada bir ceylan görür. Kaçan ceylanı yedi köleyle takip ederken bir

deniz kenarına vardıkları esnada, ceylan oradan geçen bir gemiye atlar. Onlar da gemiye binerler.

382. Gece

Ceylanı orada yakaladıktan sonra CanĢâh ileride bir ada görür ve orayı görmek ister. Gidip adayı gördükten sonra tekrar gemiye binerler. Rüzgâr onları bilmedikleri bir denize götürür.

O denizde bir süre gittikten sonra çok güzel bir adaya ulaĢırlar. CanĢâh ve köleler adaya çıktıklarında orada büyük bir saray görürler. Ġçeri girince, altın ve mücevherlerle süslü tahtlar, kürsüler ve büyük bir bahçe görürler. CanĢâh bir tahtın üzerinde geceyi geçirir. Sabah olunca her tarafın maymunlarla dolu olduğunu görür.

383. Gece

Maymunlara oranın kime ait olduğunu soran CanĢâh, onların hareketlerinden oranın Hz. Süleyman‟a ait olduğunu ve onun yılda bir defa oraya geldiğini öğrenir. Maymunlar CanĢâh‟ın gemisini parçalayıp onu kral yaparlar. Bir gün maymunlar at büyüklüğünde köpekler getirip CanĢâh ve köleleriyle birlikte onlara binerek adayı gezmeye çıkarlar. Bir dağa vardıklarında orada devlerle karĢılaĢırlar. Maymunlarla devler arasında çıkan çarpıĢmada, maymunların yenik düĢeceğini anlayan CanĢâh, kölelerine emir verip devlerin bir kısmını oklarıyla öldürtür. Diğer devlerde kaçarlar. Bunu gören maymunlar CanĢâh‟la adamlarına daha iyi davranırlar. Geri dönerlerken CanĢâh bir dağın eteğinde Hz. Süleyman‟a ait bir yazı görür. Hz. Süleyman yazısında “Ey buraya gelen insanoğlu, seni burada maymunlar kral yapacak ve buradan bir yere kaçamayacaksın. Ancak doğuya doğru devler, vahĢi hayvanlar ve ifritler arasından üç aylık bir mesafe gidersen, dünyayı çevreleyen denize ulaĢırsın. Doğu tarafına gidersen önce karınca vadisine varırsın. Orayı geçmeyi baĢarırsan on gün daha gittikten sonra ateĢ gibi parlayan bir dağ görürsün. Dağın eteğinde çok hızlı akan bir nehir vardır. Bu nehir cumartesi günleri kurur. Onu aĢarsan bir