• Sonuç bulunamadı

Bilim ve Teknoloji Müzelerinin Fen Öğretimine Katkıları

2.1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1.4. Bilim ve Teknoloji Müzeleri ve Fen Öğretimi

2.1.4.1. Bilim ve Teknoloji Müzelerinin Fen Öğretimine Katkıları

Günümüzde eğitim ve öğretim faaliyetleri evde, okulda, işyerinde ve mümkün olan her yerde ve her fırsatta, bütünleşerek yaşam boyunca devam eden bir

sürece dönüşmüştür. Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler ile elde edilen yeni bilgilerin topluma kolay, anlaşılır ve zevkli bir biçimde kazandırılmasında yeni ortamlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede hızla sayıları artan bilim ve teknoloji içerikli müzelerin her yaştan insanın doğal dünya ile ilgili fikirleri keşfettiği, araştırdığı ve test ettiği informal öğrenme ortamları gibi işlev yaparak, okuldaki ve evdeki eğitimin alt yapısını oluşturabileceği ve bireylerin doğal dünya ile etkileşimde bulunarak kazandığı tüm deneyimler olarak ifade edilebilen fen eğitiminin ileriye yönelmesine katkı sağlayabileceği görülmüştür.

1980’li yılların sonuna doğru büyük bir artış gösteren uygulamalı ve etkileşimli bilim ve teknoloji içerikli müzelerinin popülaritesinin artmasının aslında 2 önemli nedeni vardır. Bunlardan birincisi bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler sonucu karmaşık teknolojik yeniliklerin artması, ikincisi ise artan insan nüfusuna okul dışında öğrenme fırsatı sağlamasıdır (Yu, 1999).

Bu çerçevede bilim ve teknoloji müzelerinin sosyal ve kültürel anlamda toplumdaki yerinin belirtilmesi önemlidir (Hannu, 1993).

Şekil 3. Sosyal ve Kültürel Anlamda Fen, Teknoloji, Eğitim İle Bilim ve Teknoloji Müzelerinin İlişkisi

Şekil 2’de de görüldüğü gibi bilim ve teknoloji müzeleri feni, teknolojiyi ve eğitimi içinde barındıran çok nadir kurumlardan birisidir. Bilim merkezlerinin hem fen ve eğitim hem de teknoloji ve eğitim arasında bir köprü kurarak fen eğitimine ve mesleki eğitime katkı sağlayabilecek bir kurum olduğu görülmektedir.

Yeteneklerin ve tutumların küçük yaşlarda geliştirilmesi göz önünde bulundurulduğunda özellikle yeni neslin bilim ve teknolojiye ilgi duymaları ve yeniliğe açık toplumların oluşturulmasında bilim ve teknoloji içerikli müzelerin önemi görülmektedir (Elmikaty, 2005).

Bu yerlerin bugünün teknolojisini kullanabilen ve bilimsel yollarla yarının problemlerini çözebilen yetenekli, meraklı, ve düşünen bir kuşak yaratılması konusunda, okul programlarında yer alan fen derslerinin müfredata konma amaçları olan;

a) Fen konularında genel bilgi vermek (Fen okur-yazarlığı) b) Fen dersleri aracılığıyla zihin ve el becerileri kazandırmak

c) Fen veya teknoloji alanlarındaki meslek eğitimine temel oluşturmak (Aydoğdu ve Kesercioğlu; 2005)

gibi amaçların kazandırılmasında uygulanan eğitim programlarına yardımcı olması gerekmektedir.

Bu çerçevede bilim ve teknoloji müzelerinin fen eğitiminin amaçlarına ulaşması için sağladığı katkılardan belki de en önemlisi fen okur yazarlığı kazanma şansı sunmasıdır. Okullardaki katı öğretim metotları, genç öğrencilerin sık sık doğal öğrenme merakını kırmakta ve kısıtlı imkanlara sahip okullar fen ve teknoloji öğretiminde ihtiyaçları karşılarken çeşitli eksiklik ve aksaklıklarla karşılaşmaktadır. Bilim ve teknoloji müzeleri, okulları bu yönde tamamlayıcı bir fonksiyona sahiptir. Bu yerler hem öğrencilere hem de yetişkinlere zengin eğitim kaynakları sunar. Her yaştan bireye hitap eden müzeler bireysel öğrenmeyi sağlayacak dersler, gösteriler, katılımcı etkinlikler, oyunlar, görsel materyaller gibi bir çok eğitim programına sahiptir. Böylece ziyaretçilere ilk elden fen okur yazarlığı kazanma şansı

sunmaktadır (Yu, 1999). Bunun yanı sıra son 30 yılda müze-eğitim ilişkisi ile ilgili yapılan araştırmalar; esnek ve yaratıcı bilim ve teknoloji müzelerinin okuldaki fen derslerinde öğrenilen konuları tamamladığını göstermektedir. Özellikle 5-8. sınıf öğrencilerinin fen becerilerinin gelişmesinde, çeşitli bilimsel konuları keşfederek öğrenmesinde, akademik başarılarının ve fene karşı tutumlarının arttırmasında ve bilimsel meraklarının canlanmasında etkili olduğu ve öğrenmeyi kolaylaştırdığı görülmektedir (Guisasola, Morentin and Zuza, 2005; Griffin, 2004; Chin, 2004; Cox- Petersen, 1999). Bunun yanında öğrencilerin bu mekanlarda sözlü iletişim uygulamaları yaparak sosyal becerilerini de geliştirdikleri görülmüştür (Panizzon and Gordon; 2003). Ayrıca öğretmenlerin birbirlerinden bir şeyler öğrenmesine imkan sağladığı, öğretim stratejilerini ve becerilerini genişlettiği ve geliştirdiği ortaya çıkmıştır (Chin, 2004).

Bilim ve teknoloji müzeleri ilköğretim okullarındaki fen derslerinin temel hedefleri olan;

a) Bilgi kazanma ve kullanma (Bilişsel hedefler) b) Beceri kazanma (Psikomotor hedefler)

c) Bireylerde ahlaki değerler, toplumsal bilinç ve sorumluluk, olumlu tutum ve tavırlar geliştirme ( Duyuşsal hedefler) (Aydoğdu ve Kesercioğlu; 2005)

gibi bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alanlardan en az bir tanesini içererek bu hedeflere ulaşılmasına yardımcı olabilecek bir yapıya da sahiptir.

Bilim ve teknoloji müzeleri bilişsel alanda 2 şekilde katkıda bulunabilir. Birincisi öğrencilere doğrudan doğruya yani bilgi sağlayarak katkı sağlaması; ikincisi ise dolaylı olarak yani bir süreç sonucunda sürecin gözlenmesi ile yani olumlu hatıralar bırakarak katkı sağlamasıdır. Bu müzeler fen eğitiminde en fazla göz ardı edilen duyuşsal alanda da etki edebilir. Bu yerlerdeki etkileşimli sergiler ve deneyler çocukların heyecan duymasına, ilgilerinin çekilmesine ve motivasyonlarının artmasına olanak sağlar. Bilim ve teknoloji müzelerindeki katılımlı etkinlikler

öğrencilerin el becerilerinin ve el-göz koordinasyonunun gelişmesine katkıda bulunur. Bu da psikomotor alanı geliştirir.

Görüldüğü gibi bilim ve teknoloji müzeleri fen müfredatındaki kazanımların hepsini içeren etkinliklere sahip olmasa da sahip olduğu araç gereçler ve etkinliklerle sınırlı da olsa fen müfredatındaki kazanımların bir kısmını verebilir (Wellington, 1990).

2.1.4.2. Bilim ve Teknoloji Müze Eğitiminde Kullanılan Öğrenme Kuramları

Bilim ve teknoloji müzeleri, ilköğretim çağındaki birçok öğrenci tarafından anlaşılması zor ve sıkıcı olarak nitelendirilen fen dersinin hedeflerine en iyi şekilde ulaşmasını sağlamak için bazı eğitimcilerin öğrenme teorilerini kullanarak yeni düzenlemelere gitmişlerdir. Son 30 yılda hızlı bir değişime giren bilim ve teknoloji müzeleri Piaget’in, Bruner’in, R. Gagne’nin, Ausubel’in, Gardner’ın ve Vygotsky’nin öğrenme kuramlarını sergilerine ve eğitim programlarına uyarlamışlardır.

J. Bruner’in Öğrenme Kuramı’nda (Buluş Yoluyla Öğretim Stratejisi); öğrenenin öğreneceği bilgiyi ya da beceriyi keşfederek öğrenmesi gerektiğinin altı çizilmektedir. Bu kuramda öğreticinin rehberliği göz ardı edilmemekle birlikte asıl aktif rolün öğrenciye ait olduğu vurgulanmaktadır (Akbaba, 1995). Bu stratejide, öğrencilerde merak uyandırıp, belirsizlik yaratıp bol bol örnekler sunarak, öğrencilerin bu örneklerdeki verileri çözümleyip, kavramlara, ilkelere ve çözümlere ulaşmaları amaçlanmıştır (Selçuk, 2000).

Bruner’in bu yaklaşımı müzelerin ziyaretçilerin keşfederek öğrenmesini sağlayan sergi birimlerinin düzenlenmesine ve geliştirilmesine katkı sağlamıştır. Bu etkinliklere çeşitli bireysel ve grup oyunları ve sergileri örnek verilebilir.

R. Gagne’nin Öğrenme Kuramı’nda (Bilgi İşlem Yaklaşımına Göre Öğretim Stratejisi); öğrenme bir sistem yaklaşımı içerisinde ele alınmaktadır. Bloom’un “okulda öğrenme” stratejisi de paralellik göstermektedir. Gagne bu stratejide, öğrenmenin insan beyninde nasıl gerçekleştiğini açıklamaya çalışmıştır (Akbaba, 1995). Bilginin zihne nasıl girdiği, nasıl kodlandığı ve nasıl çağrıldığını araştıran Gagne, öğretilecek konunun kalıcı olması için alt kademelere ayrılması ve öğrencinin seviyesine göre planlanması gerektiğinin önemine değinmiştir.

R. Gagne’nin bu yaklaşımı müzelerin sergilerini çeşitli alt gruplara ayırmasına ve öğrencinin seviyesine göre planlamasına yardımcı olmuştur. Sergiler ve öğretilecek konular somuttan soyuta, basitten karmaşığa doğru sıralanmıştır.

Gestalt psikologlarından Ausubel’in Öğrenme Kuramı’nda (Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisi); öğrenmeye anlamlılık açısından yaklaşmıştır. Yeni bilgilerin daha önceden öğrenilen bilgilerle birleştirilerek anlam kazanması sonucu öğrenmenin daha etkili olduğu belirtilmiştir. Yani öğrenmeyi etkileyen en önemli faktör öğrencilerin mevcut bilgi birikimidir (Erden ve Akman, 1998). Ausubell’e göre çevreden sunulan bilgiler ne kadar iyi düzenlenmişse ve sunulmuşsa bilgi o kadar kalıcıdır. Bunun için de bilginin kendi içinde bir bütünlüğünün olması ve öğrencilerin ön hazırlık yapması gerekmektedir (Selçuk, 2000).

Ausubel’in bu yaklaşımı ziyaretçilere sunulacak bilgilerin kendi içinde bir bütünlük sağlaması konusunda müzelerin özellikle eğitim programlarının hazırlanmasında yardımcı olmuştur.

J. Piaget, Öğrenme Kuramı’nda (Zihinsel Gelişim Kuramı); öğrenmenin yaşa bağlı bir süreç olduğunu ve doğuştan yetişkinliğe doğru gelişim gösterdiğini belirtmiştir. Piaget zihinsel gelişimi yaşlara göre sınıflandırmıştır. Bunlar;

1. Duyusal ve Edimsel Öğrenme Aşaması (0-2 yaş) 2. İşlem Öncesi Öğrenme Aşaması (2-7 yaş) 3. Somut İşlemler Aşaması ( 7-12 yaş)

Piaget’in bu yaklaşımı ise müzelerin sergilerini her yaştan insanın eğlenerek, kendi kendilerine oynayarak veya deneyerek öğrenebileceği şekilde düzenlenmesine etki etmiştir. Bunun yanı sıra çocuklara yönelik müze eğitim programlarının geliştirilmesine de olanak sağlamıştır.

Son yıllarda Piaget’in öğrenme kuramının uygulama biçimi olan Yapılandırmacı (Constructivist) Öğrenme Kuramı ve Çoklu Zeka (Multiple Intelligence) Kuramı gibi öğretim yaklaşımları ortaya atılmış ve özellikle Yapılandırmacı Öğrenme Kuramı öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini açıklamada en çok kullanılan kuram haline gelmiştir (Çepni, 2005). Son yıllarda bilim ve teknoloji müzeleri de bu öğrenme kuramlarını göz önüne alarak gelişimlerini sürdürmüşlerdir.

Bilişsel Yapılandırmacılar ve Sosyal Yapılandırmacılar, öğrencilerin bilgilerini yaratırken aktif olarak düşündüğünü, zihinsel yapılandırmayı parça parça yaparak geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra bireylerin yapılandırdıkları bu bilgilerin onların gelecekteki deneyimlerinin temelini oluşturduğu dile getirilmektedir (Livingstone, Pedretti and Soren; 2001). Kısacası Piaget’e göre doğrudan edinilen deneyimler ve sosyal etkileşim, Vygotsky’e göre ise sosyal etkileşim ve öğrenenler arasındaki iletişim öğrencilerin bilgilerini yapılandırmada çok önemli unsurlardır. Görüldüğü gibi bu faktörler bilişsel çatının geliştirilmesinde çok önemlidir (Gerber, Cavallo and Marek; 2001).

Piaget’in ve Vygotsky’nin bu yaklaşımları ise müzelerin her yaştan insanın kendi kendilerine veya çalışma gruplarıyla işbirliği içerisinde etkileşime dayalı olarak bilgilerini yapılandırdıkları sergilerin ve eğitim programlarının hazırlanmasında etkili olmuştur.

Çoklu Zeka Kuramı, sınıf ortamlarında bulunan farklı zeka yapısına sahip öğrencilere hitap edecek etkinliklerin geliştirilmesi yönünde eğitime önemli katkılar yapmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalar özellikle ilköğretim düzeyinde Çoklu Zeka Kuramı’nın başarılı sonuçlar verdiğini ortaya koymaktadır. Hazırlanacak etkinliklerle hem farklı zeka türlerine sahip öğrencilere ulaşma kolaylığı

sağlanabilecek, hem de öğrencilerin zeka profillerinin çıkarılması yoluyla Milli Eğitim Temel Kanunu’nun ilkelerinden biri olan seçme ve yöneltme işlevi ilköğretim kademesinden başlatılabilecektir (Çepni, 2005).

Gardner’in bu yaklaşımı müzelerin her zeka türüne hitap edecek şekilde sergilerini düzenlenmesinde etkili olmuştur. Bu etkinliklere her duyu organına hitap eden eğitsel ve eğlenceli sergiler, konferanslar, paneller, bilgi şölenleri, film gösterileri, yarışmalar, bilim şenlikleri, tiyatro gösterileri, yayınlar vs. verilebilir.

Özetlenecek olursa bilim ve teknoloji müzeleri özellikle eğitim teorileri kapsamında oluşturulan, ziyaretçilerin yeni kavramları sadece bakarak veya açıklamaları dinleyip, okuyarak değil deneyler yaparak, keşfederek öğrendikleri keşif müzesi ve sergi içeriğinin değil ziyaretçinin öğrenme sürecinin odak noktasında olduğu ve yeni kavramları kendisinin oluşturduğu mantıksal şemalara göre algıladıkları bir yapıya bürünmüştür (Anadol, 1999).

Sosyal eğitim kurumlarından biri olarak fen öğretimine önemli katkılar sağlayan ve okullardaki eğitimi tamamlayan bilim ve teknoloji müzeleri, formal ve informal eğitim sistemi arasındaki akrabalığı işbirliğine dönüştürecek bir fırsat sağlamaktadır. Bunun yanı sıra bu müzelerin fen derslerine kıyasla daha fazla motivasyonu ve sosyal etkileşimi sağlayan, merakı uyandıran, öğrenmeye daha istekli durumlar ortaya çıkaran ve öğrencilere gerçek dünya nesneleri ile daha fazla etkileşimde bulunma imkanı sağlayan yerler olması da diğer avantajlarıdır (Ramey- Gassert, 1997; Chi-Chin, 1995).

Günümüzdeki bilim ve teknoloji müzeleri artık ziyaretçilerin özgürce keşfetmelerine, kendi kendilerine gezmelerine ve öğrenmelerine, gruplar ile etkileşerek ve iletişim kurarak deneyimlerini paylaşmalarına izin vermektedir. Bu şekilde düzenlenen sergiler ve eğitim programları ile özellikle öğrenciler ellerini ve mantıklarını kullanmakta, dünya ile etkileşim içinde olmakta, işbirliği içerisinde çalışarak sonuçlara ulaşmakta, tartışmakta, gözlemler yapmakta, deneyimler kazanmakta ve anlama kapasitelerini arttırmaktadırlar. Sonuç itibariyle müzeler

çocukların hem bilişsel hem de sosyal olarak bilgilerini yapılandırdıkları mekanlar olarak karşımıza çıkmaktadır (Rapp, 2005; Livingstone, Pedretti and Soren, 2001; Barshinger and Ann, 1998).

2.1.4.3. Bilim ve Teknoloji Müzeleri’nin Eğitim Programı