• Sonuç bulunamadı

52 yenilgilerini yaratır; fakat bazen de bunlar birey için yaratılmış olur (Bandura, 2001, s.

1-26).

Gözlemlenerek Öğrenme

Sosyal bilişsel teorinin insan davranışını ve kişiliğini anlamaya belki de en büyük katkısı, dolaylı veya gözlemsel öğrenmedir. Bandura, öğrenmenin klasik veya aktif koşullanmayla sınırlı olmadığını savunmaktadır. Ayrıca diğer insanların eylemlerini gözlemleyerek, okuyarak veya duyarak da öğrenebiliriz. Çoğu davranış, pekiştirme ve ceza gibi yavaş süreçlerle öğrenilemeyecek kadar karmaşıktır (Cervone ve Pervin, 2019, s. 582).

Bandura, öğrenme ve performans arasındaki ayırımın önemli olduğunun altını çizmiştir. Gözlemsel yöntemlerle öğrenilen davranışlara ulaşmak gerekli değildir. Bu görüş, biz yapmadıkça öğrenemeyeceğimizi iddia eden geleneksel davranış bilimcilerinin görüşleriyle çelişir. Ancak, henüz yapmamış olsak bile, istenildiğinde yapabilecek bazı davranışlar vardır (Bandura, 2001, s. 1-26).

Genel olarak Davranışsal/Sosyal öğrenme yaklaşımlarının bu kadar uzun süreli etkili olmasının nedeni deneysel araştırma temelinin sağlam olmasıdır. Bu, durum sezgiler ya da ön yargılı gibi soyut ve ölçülemeyen verileri kullanan diğer kişilik yaklaşımlarının tersi bir durum sergilemektedir (Cervone ve Pervin, 2019, s. 585).

53 Çünkü herkes aynı uyarıcıyı farklı, kendine özgü algılar, kendine özgü işler ve ona göre davranışta bulunur (Cervone ve Pervin, 2019, s. 587).

Bilişsel Kişilik Modelleri son zamanlarda gündeme gelse de aslında çok daha eski bir geçmişe sahipti. Kurt Lewin'in (1890-1947) davranışsal alan teorisi bu yaklaşımın kaynağı olarak düşünülebilir. Lewin, hayatımızdaki önemli şeyler için zihnimizde yarattığımız sembolleri ve bu bilişsel unsurları ‘yaşam dünyamızda’ nasıl organize ettiğimizi açıklamıştır (Duch, 2017, s. 1-10). George Kelly tarafından daha yeni ve daha önemli bir bilişsel kişilik teorisi geliştirilmiştir. Psikoloji ve Kişisel Yorumlar 1955'te yayınlanmasından bu yana Kelly'nin çalışması, bilişsel kişilik araştırmacıları ve psikoterapistler için zengin bir kavram kaynağı haline gelmiştir. İlginç bir şekilde, Kelly kendisini bir bilişselci olarak görmüyordu. Geliştirdiği teoriye bilişsel bir isim verildiği için de rahatsızlık duymaktaydı. Fakat onun itirazlarına rağmen, Kelly’nin yazıları artık bilişsel olarak tanımlanan birçok kişilik yaklaşımının başlangıç noktasıdır (Butt, 2008, s. 2).

George Kelly’nin (1905-1967) Kişisel Yapılar Kuramı

George Kelly’nin kişiliğe yaklaşımı, insanların benzersiz olduğu görüşünden başlamaktadır. Kelly, bu görüşe ‘insan - bilim adamı’ olarak adlandırmaktadır. Kelly, tıpkı bilim adamları gibi, insanların sürekli olarak dünyaları hakkında hipotezler geliştirdiklerini ve test ettiklerini belirtir. Tıpkı bilim adamlarının inceledikleri şeyi tahmin etmeye ve kontrol etmeye çalıştığı gibi, her insan hayatında mümkün olduğunca çok şeyi tahmin ve kontrol etmeye çalışır. Olayların neden olduğunu veya çevremizdeki insanların nasıl davranacağını bilmemek rahatsız edici olabilir. Öngörülebilirlik gereksinimimizi karşılamak için Kelly’nin şablon eşleştirmesine benzettiği bir süreç karşımıza çıkar. Bu dünya ile ilgili görüşlerin saydam şablonlara benzetilmesidir. Bu

54 şablonları, karşılaşılan olayların üstüne konulur. Eğer birbirlerine uyarlarsa, şablonları bir daha kullanmak üzere saklanır. Eğer uymuyorlarsa, bir dahaki seferi daha iyi öngörmek için üzerlerinde bazı değişiklikler yapılır. Bu süreç, deneysel sonuçlara göre hipotezlerini sürdüren veya değiştiren bilim insanlarınkine benzer (Butt, 2008, s. 14).

Olayları tabir etmek ve öngörmek maksadıyla kullanılan bilişsel yapıları Kelly kişisel yapılar olarak adlandırmaktadır. Bireysel olarak insana özgü olan bu süreci;

hiçbir insanın kişisel yapıları bir başka birine benzemez ve hiç kimse zihnindeki yapılarını birbirine benzer biçimde düzenlemez, olarak açıklanır. Kelly kişisel yapıları çift kutuplu olarak tanımlamaktadır. Bu, ilgili nesneleri kendi yapılarına göre veya şeklinde göre sınıflandırır. Bir örnek ile açıklamaya çalışırsak, birisiyle ilk tanıştığınız zaman, kişinin zihnindeki imgesini oluştururken konuşkan, ketum, şişman, zayıf, erkeksi, kadısı gibi kişisel yapıları kullanılır. Karşılaşılan insanın konuşkan, kısa boylu, kadısı olduğu hakkında karar verilebilir. Fakat bu durum, dünyayı katı kesin çizgilerle biçimlendirilebileceği anlamına gelmez. Kendi içinde derecelendirilebilir. Burada karşımıza çift kutuplu yapılar çıkar. Misâlen, bireyin akıllı olduğuna karar verilmesinin akabininde, bilimsel açıdan akıllı, sağduyu sahibi değerlendirmeleriyle o bireyin neye benzediğini daha iyi ortaya koyar (Butt, 2008, s. 14).

Kişisel yapılar kişiliği anlamakta nasıl kullanıldığı ele alınırsa, Kelly, kişilik farklılıklarının bireylerin dünyayı yapılandırma şekillerindeki farklılıktan ortaya çıktığını söylemektedir. Diğer bir ifade ile, insan davranışlarındaki kararlı kalıplar, dünyayı oluşturmada benimsediği kararlı biçimin bir sonucudur (Butt, 2008, s. 15).

Özetle; Kelly (1955) kişilik kuramını, sosyal bilimlerde daha önce görülmeyen bir düzen ve yapıda sunmuştur, Tek bir basit varsayımla yola çıkıp bütün kuramını bunun üzerine kurmuştur. Temel Varsayım diye adlandırdığı varsayımı şöyle der: “Bir kişinin bilgi işleme biçimi, olayları bekleyiş şekline göre psikolojik olarak yönlendirilir”

55 (Burger,2017,s.611). Daha sonra kuramını daha da derinleştirmiştir. Temel kavramlarını açıklamak için kullandığı karmaşık dilden dolayı eleştiriler almış olsa da Kelly, kişilik modeliyle pek çok açıdan alanda yeni bir çığır açmıştır.

Kişisel Yapı Sistemleri

Kişisel yapılar kuramı, en yalın haliyle çok farklı görünen iki insanın birbirleriyle nasıl iyi anlaşabildiklerini de açıklamaktadır. Herkes ortak bir yönleri olmamasına karşın birbirine çok bağlı eşler ya da iyi arkadaşlar tanımıştır. Kelly bu ilişkileri yapılandırma sistemleriyle açıklamaktadır. Yapılandırma sistemini ne kadar iyi anlarsak başkasıyla iyi geçinme olasılığı o kadar artar. Bu konu üzerinde araştırmacılar, benzer yapılandırma sistemlerine sahip insanların iyi arkadaş ve romantik eş olabildiklerini gösterdiğine dair çalışmalar ortaya koymuşlardır. Fakat insanın birisiyle iyi geçinebilmesi için onunla aynı yapılandırma sistemine sahip olmak zorunda değildir.

Birisiyle anlaşabilmek için o kişinin dünyasını nasıl yapılandırdığını anlamak yeterlidir.

Diğer bir ifade ile neyi neden söylediğini ve yaptığını anlaşılmasıdır. Psikoterapi sürecinin de buna benzediğini düşünülmektedir. Terapistin danışanlarına yardımcı olabilmelerinin en iyi yolunun, danışanlarının yapılandırma sistemlerini anlamaları olduğunu iddia edilmiştir (Neimeyer, 1984, s. 258-263).

Bilişsel Kişilik Değişkenleri

İnsan davranışını açıklamak için bilişsel değişkenler son 30-40 yıl içerisinde hızlı bir gelişim ve değişim eğilimi göstermiştir. Bu eğilime uyum göstermek için kişilik araştırmacıları, bireysel farklılıkları ve kişisel süreçleri açıklama amaçlı çok sayıda bilişsel kişilik değişkeni ortaya koymuşlardır. Kişiliği bilişsel değişkenlerle açıklamaya

56 dönük yaklaşımlardan biri de Walter Mischel (1930-2018) tarafından geliştirilmiştir.

Mischel, bilişsel psikolojide, sosyal öğrenme kuramını ve sosyal-bilişsel kuramı kullanarak kendi özgü bir kişilik modelini ortaya koymuştur. Mischel, karşılaşılan olayların karmaşık bir bilişsel-duyuşsal birimler sistemiyle etkileşime girerek davranışları belirlediğini iddia etmektedir. Bu modeldeki bilişsel-duyuşsal ögeler, kişiliğin temel öğelerini oluşturan zihinsel simgelerdir. Bu bilişsel kişilik modeline göre kişilik, bahsedilen birimler ve durumlar birbirleriyle etkileşime girerek davranışı oluştururlar. Bazı açılardan iddia edilen bu şema, geleneksel davranışçıların tanımlamış olduğu klasik ‘kara kutu’ modeline benzemektedir. Davranışçılar, durumun davranışı tetiklediğini, bilinmeyen ve bilinemeyen kara kutunun uyarıcı ve tepki arasında olan biteni temsil ettiğini öne sürmektedirler. Bilişsel kişilik kuramcıları da çoğu zaman durumun davranışı başlattığını kabul eder. Fakat, bilişsel kuramcıların ilgisini çeken şey durum ve tepki arasındaki öğelerdir. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da bazı sosyal öğrenme modellerinde olduğu gibi Mischel’in de bireyin davranışının durumu etkileyebileceğini iddia etmesidir. Peki, o zaman bilişsel modelde davranıştaki bireysel farklılıkları nasıl açıklanır? Bu sorunun cevabı; her bireyin belli başlı zihinsel temsiller taşıdığıdır. Bu bilişsel erişim bireyin davranışlarını etkilediğinden dolayı iki farklı insan aynı duruma hakkında farklı reaksiyonlar gösterebilir. Hepsinden daha önemlisi, bilişsel-duyuşsal birimlerin erişilebilirlikleri de farklıdır. Yani, bireyin belleğinde sakladı çeşitli bilgi imlerine ulaşmak bazı insanlar için kolay, bazıları için zordur. Sonuç olarak belirli bir durumu nasıl yapılandırıldığı ve bu yapılandırmaya nasıl tepki gösterildiği, hangi bilişsel sınıfların harekete geçtiğine bağlıdır. Bir bireyin akıllıca bulduğu hazırcevaplığı, bir başkası hakaret olarak algılayabilir (Ewen, 1998, s. 151).

57 Şemalar

Edinilen, bilgiyi algılama, düzenleme, işleme ve kullanmamıza yardım eden varsayımsal bilişsel yapılar şemalar olarak adlandırılır. Genelde çevremizde dikkat edilecek o kadar çok uyarıcı vardır. Bu durum aslında büyük karmaşa yaratır. Fakat bunları anlamlandırmak için insanın bir yol bulması gerekmektedir. Bu şemaları kullanarak insan kendisi için önemli şeyleri ayırt etmesini, geri kalanını önemsememesini sağlayan sistemler geliştirir (Kurt ve Yıldız, 2017, s. 414).

Şemaları temel işlevlerinden biri de çevremizdeki şeyleri algılamamıza yardımcı olmasıdır. Şemalar, çevremizdeki belirli özellikleri algılamamıza yardımcı olmanın yanı sıra, bilgileri düzenleyebileceğimiz ve işleyebileceğimiz bir yapı sunar (Kurt ve Yıldız, 2017, s. 414).

Bilişsel Kendilik Temsileri

Hafızada bilgileri, anıları düzenleyen ve saklayan bilişsel yapılar içerisinde en önemli zihinsel temsil kendiliğe ait olandır. Çok erken bir yaştan itibaren herkes kim olduğuna dair bilişsel bir temsil geliştirir. Araştırmacılar bu temsile kendilik algısı olarak adlandırmaktadır. Konu üzerinde çalışan araştırmacılar diğer kişilik yapıları gibi kendilik algılarımızın da zaman içinde kararlılık gösterdiğini bulmuşlardır. Bu araştırmaların gösterdiğine göre bilişsel kendilik temsilleri, bilgiyi işleme ve çevremizle bileşime geçme süreçlerimizde önemli bir rol oynamaktadır (Markus ve Kunda, 1986, s. 858-866). Öne sürülen bilişsel kendilik temsillerini ele alacak olursak;

58 Kendilik Şemaları

Kendilik şemaları bireyin kendisi ile ilgili bilgileri düzenlemek ve işlemek için kullandığı bilişsel kendilik temsilleridir. Kendilik şeması davranışın birey için, en önemli boyutlarından oluşmaktadır. İnsan hayatındaki her şey eşit derecede önemli olmadığından bireyin yaptığı her şey kendilik şemasının bir parçası olmaz (Markus ve Kunda, 1986, s. 858-866).

Bireyle ilgili temel bilgiler kendilik şemasının çekirdeğini oluşturmaktadır.

Bunlar; isim, dış görünüş, eş ve anne baba gibi önem verilen insanlarla olan ilişkiler ile ilgili bilgilerdir. Herkes için farklı olsa da, bu temel öğeler neredeyse herkesin kendilik şemasında yer almaktadır. Kişilik araştırmacıları için daha önemli olanlar ise kendilik şeması içindeki benzersiz özelliklerdir (Markus ve Kunda, 1986, s. 858-866).

Araştırmacıların, bireyin kendilik şemasının neye benzettikleri nasıl biçimlendirdikleri sorunsalı ortaya çıkmaktadır. Bunun sebebi kendilik şeması soyut olması itibariyle incelemesi zordur. Bilişsel kişilik araştırmacıları hipotezlerini sınamak için işlevsel yöntemler ortaya koymuştur. Araştırmacılar, bireyin kendilerine sunulan bilgileri nasıl algıladıklarına ve kullandıklarına bakmaktadır. Örneğin kişilikleri ile evet-hayırlı sorular yöneltirler; dışadönük bir insan mısınız? Kişilik testlerinde bu soruyu gören öznelerin bir kısmı, anında kendinden emin bir şekilde yanıtlarken, diğer bir kısmı dışadönüklüğün ne demek olduğunu düşünerek, sonra bu niteliğe sahip olup olmadığını sorgular. Dışadönük olup olmadıkları sorusuna hemen yanıt veren öznelerin güçlü bir dışadönüklük şeması vardır ve bu şema onların kendilik şemalarının bir parçasıdır. Bu şema yardımıyla soruyu hemen anlayıp yanıt verebilmektedirler. Güçlü bir dışadönük şeması olmayan öznelerin, bu bilgiyi işlemesi biraz daha fazla zaman alır (Shah ve Higgins, 2001, s. 693-705).

59 Olası Kendilikler

Olası kendilikler; insan davranışlarının sadece şu anda kendisi hakkında sahip olduğu zihinsel temsillerle yönlendirilmediği, ayrıca bir gün edinebileceği zihinsel temsillerin de bu süreçte etkili olabileceği manasına gelmektedir. Birey kendisini gelecekte arkadaş sahibi bir kişi, yüksekokul mezunu ya da sağlıklı bir insan olarak görmek isteyebilir. Fakat, birey gelecekte olmaktan koktuğu şekilde de düşünebilir;

işsiz, hasta, depresif gibi. Araştırmacılar bu imgeleri olası kendiliklerimiz olarak adlandırmaktadırlar (Cantor ve Norem, 1989, s. 92-112).

Olası kendilikler, bireyin gelecekte bir gün olabileceği zihinsel temsilleridir.

Bunlar mimar ya da siyasetçi gibi sahip olmak istenilen iş ve meslek olabileceği gibi, madde bağımlısı ya da kötü bir hastalık gibi olmaktan korktuğumuz roller de olabilmektedir. Olası kendilikler gelecekte sahip olunabilinecek özellikleri de içerebilir;

yumuşak huylu ve sevgi dolu bir insan, diğer bir ifade ile olası kendilikler, rüyalar ve istekler olduğu gibi korkuları ve kaygıları da yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra diğer kişilik oluşumları gibi olası kendilikler de zaman içinde kararlı bir hal almaktadır (Cantor ve Norem, 1989, s. 92-112).

Olası kendiliklerin iki önemli işlevi bulunmaktadır. İlk olarak, olası kendilikler gelecek davranışlar için bireye teşvik yaratır. Karar verirken, yapacak seçim bireyin gelecekteki kendiliklerin birine yaklaşmakta mı, ya da bunlardan uzaklaştırmakta mı bireysel sorgulama süreçlerini tetiklemektedir. Olası kendiliğin bir diğer işlevi ise bireyin davranışlarını ve yaşamındaki olayların anlamını yorumlamasına yardımcı olmasıdır. Kısacası; birey, olası kendiliğine yaklaştıran olaylara karşı, olası kendiliği ile ilişkili olmayan olaylara göre çok daha güçlü duygusal tepkiler göstermektedir (Markus ve Kunda, 1986, s. 858-866).

60 Benlik Farklılığı

Bilişsel kişilik araştırmalarında benlik farklılığı ile ilgili üç değişik zihinsel temsil vardır. İlk olarak her insanda bir gerçek kendilik vardır. Gerçek kendilik, bireyin olduğu ya da olduğuna inandığı kişiyle ilgili bilgileri içermektedir. Diğer kişilik araştırmacıları tarafından kullanılan kendilik algısına benzemektedir, İkinci olarak bireyin olmak istediği kendilik vardır. Bu da olunmak istenilen insanın zihinsel imgesini içermektedir. Olmak istenen kendilik, düşleri, istekleri ve hayatta belirlenen hedefleri içermektedir. Hiç kimsenin, gerçek kendiliği ve olmak istediği kendiliği bir başkasınınkine benzememektir. Son olarak bir da olunması gereken kendilik vardır. Bu kendilik, bireyin olunması gerektiğine inandığı, çeşitli olguların; ebeveyn inanç gibi birey için belirlediği görevleri ve yükümlülükleri yerine getiren kişidir (Higgins, 1987, s. 319-340). Olunması gereken kişi, toplumsal ve kültürel olguların biçimlendirdiği bir kurgudur.

Birey hayatında önemli kararlar alırken, olmak istenen ve olunması gereken kendilikler dikkati bazı noktalara çekebilir. Özellikle bireyin davranış biçimi yani gerçek kendiliği çoğu zaman olmak istediği kendiliği ya da olunması gereken kendilikle karşılaştırılır. Eğer bu karşılaştırmaların sonucunda memnun olunmazsa bazı olumsuz duygular yaşanabilir. Kurama göre, gerçek kendilik ve olmak istenilen kendilik arasındaki uyumsuzluklar duş kırıklığı ve depresyonla sebebiyet verebilir. Diğer taraftan, gerçek kendilik ve olunması gereken kendilik arasındaki uyumsuzluk ise gerginlik, kaygı ve suçlulukla bağlantılı duygu durumlarına yol açabilir. Bu karşılaştırma süreci diğer bilişsel süreçler gibi bilinç düzeyinin dışında olduğu ileri sürülmektedir. Bu teoriye göre insan, altında yatan nedenlerden haberdar olunmadan depresyon ya da suçluluk duygusu yaşayabilir (Higgins, 1987, s. 319-340).

61 Araştırmacılar, benlik farklılık teorisinden kaynaklanan çoğu beklentiye destek buldular. Özellikle gerçek kendilik ile olmak istedikleri kendilik arasındaki uyumsuzluğu fark eden insanlar genellikle depresyondan muzdarip olurken, gerçek kendilik ile olunması gereken kendilikleri arasında çelişki yaşayan bireyler kaygı yaşamaktadırlar. İlaveten diğer kişilik değişkenleri gibi bir yetişkinin olmak istediği kendiliği ile olması gereken kendilik ölçümlerinin zaman içinde değişmediğini ortaya konulmuştur (Higgins, 1987, s. 319-340).

Genel olarak bilişsel kişilik yaklaşımı ile ilgili; görüşlerinin çoğunun deneysel

araştırma bulgularından evrilmiş ve gelişmiş olması bu yaklaşımın güçlü özelliği olduğu söylenebilir. Kuramın yanı sıra bir uygulama alanı olan terapide de bilişsel yaklaşımın son dönemlerde genel olarak benimsendiği gözlenmektedir. Bunlara karşın yapılan deneysel araştırmaların soyut olduğu bilişsel kişilik yaklaşımına getirilen eleştirilerdendir. Buna ilaveten ortaya konulan kavramların bireysel farklılıklardaki davranışlarda kullanılabilme durumu belirsizliğini korumaktadır (İnanç ve Yerlikaya, 2008, s. 236).