• Sonuç bulunamadı

61 Araştırmacılar, benlik farklılık teorisinden kaynaklanan çoğu beklentiye destek buldular. Özellikle gerçek kendilik ile olmak istedikleri kendilik arasındaki uyumsuzluğu fark eden insanlar genellikle depresyondan muzdarip olurken, gerçek kendilik ile olunması gereken kendilikleri arasında çelişki yaşayan bireyler kaygı yaşamaktadırlar. İlaveten diğer kişilik değişkenleri gibi bir yetişkinin olmak istediği kendiliği ile olması gereken kendilik ölçümlerinin zaman içinde değişmediğini ortaya konulmuştur (Higgins, 1987, s. 319-340).

Genel olarak bilişsel kişilik yaklaşımı ile ilgili; görüşlerinin çoğunun deneysel

araştırma bulgularından evrilmiş ve gelişmiş olması bu yaklaşımın güçlü özelliği olduğu söylenebilir. Kuramın yanı sıra bir uygulama alanı olan terapide de bilişsel yaklaşımın son dönemlerde genel olarak benimsendiği gözlenmektedir. Bunlara karşın yapılan deneysel araştırmaların soyut olduğu bilişsel kişilik yaklaşımına getirilen eleştirilerdendir. Buna ilaveten ortaya konulan kavramların bireysel farklılıklardaki davranışlarda kullanılabilme durumu belirsizliğini korumaktadır (İnanç ve Yerlikaya, 2008, s. 236).

62 sistemleri geliştirmek olmuştur. Burada amaç, kaç tip insan olduğunu keşfetmek ve her bir kişinin tipini belirlemektir. Örneğin, eski Yunanlılar insanları dörde ayırmıştır: sanguinik (mutlu), melankolik (mutsuz), kolerik (sinirli) ve flegmatik (soğukkanlı). Kişilik tiplerine dönük bir başka çalışma da dış görünüşe yöneliktir: endomorfik (piknik), mezomorfik (atletik), ektomorfik (zayıf). Bu üç tipin, hem dış görünüşlerinin hem de kişiliklerinin birbirinden farklı olduğu öne sürülmekteydi (Sheldon, 1942). Ancak, günümüzde bu yaklaşımı kullanan araştırmacı kalmamıştır diyebiliriz; çünkü kesin bir tip yaklaşımı, doğrulanamayan varsayımlar yaratır. Örneğin tip yaklaşımı, her birimizin bir kişilik grubuna girdiğini ve o gruptaki insanların temelde benzer olduğunu söyler. Ayrıca bu yaklaşım, bir gruptaki insanların davranışlarının diğer gruplardaki insanların davranışlarından tamamen farklı olduğunu belirtir. Biraz A grubu, biraz da B grubuna ait olmanız mümkün değildir; ya A ya da B olmak zorundasınızdır. Bu varsayımların doğruluğu şüphelidir. Halk arasında bu tip sınıflandırmalar hâlâ merak uyandırsa da (burçlarda olduğu gibi), tip yaklaşımı artık yerini, ayırıcı özellik yaklaşımına bırakmıştır” (Aktaran: Burger, 2017, s.

234).

Tarihsel gelişim süreci içerisinde insanları ayırt etmek için kullanılan sıfatları ayırt ederek başlayan ayırıcı özellik yaklaşımı günümüzde kişilik çalışmalarında yaygın ve hâkim görüştür. Bu çalışma da ilerleyen bölümde yapılacak olan sosyal medya davranışlarına dayalı kişilik analizi bu kuramı dayanak noktası olarak almıştır. Ayrıca yapılacak olan analizin ne kadar doğruluk sağladığını sağlayacak olan ‘Beş Faktör Kişilik Envanteri’ de bu kuram temelli bir ölçektir. Ölçek ve analiz hakkında detaylı bilgiler ilerleyen bölümlerde verilecektir.

63 Ayırıcı Özellik Boyutlarına Göre Kişilik

Kişilik çalışmalarında araştırmacılar ilk olarak, bir süreklilik üzerinde gösterilebilecek bir dizi davranış belirlemişlerdir. Örneğin başarıya güdülenme için, iki uçlu bir derecelendirme ile bir uçta asla vazgeçmeme noktası, diğer uçta kayıtsız kalına noktası arasında tanımlanabilir. Ayırıcı özellik araştırmacıları, herhangi bir bireyi ele alıp bu süreklilik içinde bir noktaya yerleştirebileceğini söylemektedirler. Her insan az ya da çok saldırgan, az ya da çok cana yakındır. Eğer yeterli sayıda bireyi değerlendirilip ortaya çıkan sonuçlar bu süreklilik içinde uygun noktalara yerleştirilirse, sonuçların olağan dağılımı elde edilebilir (Corr ve Matthews, 2009, s. 90).

Ayırıcı özellik yaklaşımı, bir bireyin belirli bir kişilik özelliğine ne derece yatkın olduğuna göre o bireyi sınıflandıran bir kişilik boyutudur. Bu yaklaşım, iki önemli varsayım üzerinde hareket eder. İlki, bu yaklaşımı benimseyen araştırmacılar, kişilik özelliklerinin zaman içinde değişmez olduğunu kabul etmektedirler. Örneğin, insanların arasında olmaktan hoşlanan bir kişi, ertesi gün sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınıyorsa, o kişi hakkında sosyalleşme isteğinin yüksek olduğu söylenemez. Tabi ki bireyler zaman zaman tek başına olmak ister. Bazen de sosyalleşmek ister. Burada dikkat edilmesi gereken husus davranışın uzun vade de gözlenmesidir. Davranış uzun vade de ele alındığında o davranış ta bir kararlılık gözlenir. Ayırıcı özellik yaklaşımı savunan araştırmacılar, bugün yüksek düzeyde sosyalleşme gösteren bir bireyin önümüzdeki ay, yıl ve bunu izleyen yıllar boyunca da böyle olacağını varsayarlar.

Alandaki araştırmalara bakıldığında bu varsayımın desteklendiği gözlenmektedir.

Kişilik ölçümlerinden elde edilen sonuçlar, kişinin yetişkinliğe ulaştıktan sonraki dönemlerinde tutum ve davranışlarında yüksek oranda tutarlılık gösterdiğini gözlemlemiştir (Kurt ve Yıldız, 2017, s. 508).

64 Ayırıcı özellik yaklaşımının hareket noktası olan ikinci varsayım ise; kişilik özelliklerinin olaylara ve durumlara göre de kararlılık göstermesidir. Misâlen, agresif bireyler, spor yaparken de aile içi tartışmalarda da olağandan daha fazla düzeyde agresiflik göstermelidir. Her insan bazı ortamlarda, diğerlerine göre daha saldırgan davranabilir. Fakat ayırıcı özellikler yaklaşımı pek çok durumda ve olayda bireyin kararlı bir saldırganlık düzeyinin gösterildiğini öne sürer (Kurt ve Yıldız, 2017, s. 508).

Ayırıcı Özellik Yaklaşımının Ayırt Edici Yanları

Ayırıcı özellik yaklaşımı, diğer kişilik yaklaşımlarından oldukça farklılık gösterir. Diğer yaklaşımlardaki araştırmacıların aksine, ayırıcı özellik araştırmacıları, bireyin belirli bir durum ya da olayda göstereceği davranışı kestirmekle ilgilenmez.

Bunun yerine bireyin sahip olduğu ayırıcı özellik sürekliliğinde belirli bir noktaya denk gelen insanın nasıl davranacağını kestirmeyi hedefler. Ayırıcı özellik araştırmalarında, sosyal kaygı ölçeğinde yüksek puan alan biriyle düşük puan alan karşılaştırır ve sosyal kaygı ölçeğinde yüksek puan alan kişinin, aynı ölçekte düşük puan alan kişiye nazaran bir topluluk içinde daha az konuştuğu sonucuna varılabilir. Fakat normalde bireyin davranışını kestirmekle ilgilenilmez. Sosyal kaygı ölçeğinde yüksek puan alan küçük bir grup konuşkan, düşük puan alan birkaç kişi de az konuşkan olabilir. Bu yaklaşımın hedefi, iki değişik gruba giren bireylerin genel davranışları arasındaki farklılıkları ortaya koymaktır. Bu durum, araştırmacının tek bir bireyin davranışını anlamaya çalıştığı psikanalitik yaklaşımla örtüşmez (Corr ve Matthews, 2009, s. 89).

Ayırıcı özellik yaklaşımının bir diğer özelliği ise, davranışın altında yatan mekanizmalara, diğer yaklaşımlara kıyasla daha az atıf yapmasıdır. Bu yaklaşımı benimseyen araştırmacılar, bireylerin neden o şekilde davrandıklarını açıklamaktan ziyade kişiliği tanımlamaya ve davranışı öngörmeye odaklanmaktadırlar. Ayırıcı özellik

65 yaklaşımındaki eksik diyebileceğimiz nokta ise bazı durumlarda kısır döngüye girmesidir. Örneğin Ali’nin neden Veli’ye vurduğu sorulduğunda cevap, ‘Çünkü Ali saldırgandır’ olur. Ali’nin saldırgan olduğunun nereden belli olduğu sorulduğunda ise yanıt ‘Çünkü Veli’ye vurdu’ dur. Bu örnekte saldırgan yerine herhangi başka bir sıfat konulabilir fakat mantık yine de değişmeyecek, döngü devam edecektir (Corr ve Matthews, 2009, s. 89).

Buna karşın, ayırıcı özellik araştırmacılarının bireyin sadece ayırıcı özelliklerini tanımlamakla ilgilendiklerini söylemek doğru olmaz. Bireyin ayırıcı özelliklerini belirlemek ve davranışı kestirmek, açıklayıcı sürecin başlangıcıdır. Bu yaklaşımdaki araştırmacılar davranış özelliklerinin ardındaki süreçleri açıklarken, bireyin belirli bir özelliğe ne derece sahip olduğuna bakarlar. Bazı özellik araştırmacıları başarı gereksinimine yol açan anne babalık tarzını incelerken, sosyal kaygıyla ilgilenen araştırmacılar, çekingen insanların sosyal ortamlarda bulunmalarını engelleyen kaygıları ele alır (Ewen, 1998, s. 127).

Bireyler arası karşılaştırmayı daha kolay yapmak için kişiliği ayırıcı özellik yaklaşımıyla ele almak daha işlevsel ve kolaydır. Bu yaklaşımdaki tanımlamalardan bireyin, ayırıcı özellik sürekliliğinde ve diğer insanlara nazaran nerede bulunduğunu gözlenmesine yardımcı olur. Herhangi bir bireyin kadınsı olduğunu belirtirken, aslında o kişinin pek çok insandan daha kadınsı olduğu belirtilmiş olunur (Ewen, 1998, s. 127).

Ayırıcı özellik yaklaşımı ile diğer yaklaşımlar arasındaki bir diğer fark da, bu yaklaşımın kişilik değişimiyle ilgili pek görüş ortaya koymamış olmasıdır. Ayırıcı özellik araştırmacılarından edinilen bilgiler, terapistlerin teşhis koymalarında ve terapi sürecindeki ilerlemeleri kaydetmelerinde fayda sağlar. İlaveten ayırıcı özellik araştırmacıları tarafından incelenen öz güven ve sosyal kaygı gibi kişilik özellikleri, danışan kişinin uyumu ve iyilik haliyle ilgili bilgi aktarır. Fakat kişilik özellikleriyle

66 ilgili bulgular, belirli bir kişilik boyutunda yalnızca çok düşük ya da çok yüksek bir sonuç almış kişilerin ne yönde değişiklik göstermesi gerektiği konusunda görüş bildirmektedir. Ayrıca özellik araştırmacıları çoğu zaman, uygulama yapan terapist değil, akademik alanda çalışmaktadırlar. Bundan dolayı ayırıcı özellik yaklaşımından doğmuş önemli bir psikoterapi ekolü bulunmamaktadır (Ewen, 1998, s. 128).

Kişilik çalışmalarında ayırıcı özelliklere ve ayırıcı özellik ölçümlerine dönük atıflara çokça rastlanmaktadır. Bu durum, ayırıcı özellik yaklaşımının kişilik çalışmalarında ne derece yaygın olarak kabul edildiğinin bir göstergesidir. Farklı yaklaşımlardan birçok kişilik araştırmacısı ve psikolojinin diğer alanlarındaki çalışmalarında ayırıcı özellikleri ve özellik ölçümleri kullanılmaktadır. Ayırıcı özellik yaklaşımının 80 yıl içinde büyük gelişme göstermiş olup bu gelişmenin bu yaklaşımın günümüze dek süren etkisi ile gözlemlenebilinir. Bu başarı ilk, özellik kuramcılarının öncü çalışmaları ile ilişkilendirilebilir. Bu araştırmacılar sadece birkaç ayırıcı özellik boyutu geliştirmek ve incelemekle kalmamış, ayırıcı özelliklerin doğasını, kişiliğin yapısını ve ayırıcı özelliklerin, psikolojinin diğer boyutlarıyla olan ilişkisini de ele almışlardır (İnanç ve Yerlikaya, 2008, s. 237).

Gordon Allport (1937-1967)

Ayırıcı özellikler yaklaşımı hakkında bilinen ilk çalışma 1921’de Gordon Allport tarafından yapılmıştır. Bu tarihlerde kardeşi Floyd ile birlikte ‘Kişilik Özellikleri: Sınıflandırılması ve Ölçümü’ adlı çalışmayı yayınlayan Allport, bunun yanı sıra 1925’te Amerika’daki bir üniversitede kişilik hakkında bilinen ilk dersi de vermiştir (Nicholson, 1997, s. 733-742).

67 Allport, psikanalitik kurama körü körüne bağlı, kalmakla eleştirdiği Freud ve Freudisyen araştırmacıların aksine, ayırıcı özellik kavramının sınırlılıklarını en başından kabul etmektedir. İnsan davranışının çeşitli çevresel etkenler tarafından şekillendiğini ve ayırıcı özelliklerin, bir bireyin ne yapacağını ön göremeyeceğini kabul etmektedir. Fakat bir bireyin etkinlik akışında değişken bir kesimin yanı sıra, durağan bir kesim de olduğunu öne sürmüştür. Allport, insanın ayırıcı özelliklerinin sinir sistemimizdeki fiziksel öğelerden kaynaklandığını, gelecekte bilim adamlarının nörolojik yapıları inceleyerek insanların kişilik özelliklerini belirleyebilecek düzeyde bir teknolojiyi geliştireceğini iddia etmiştir (Allport, 1961, s. 333).

Kişiliği idrak etmek için bireyin grup normlarına göre ele almanın kaçınılmaz olduğunu söylemektedir. Buna karşın, bireyleri önceden belirlenmiş sınıflara koymak yerine bireyi kendi içinde inceleme yaklaşımıyla, tek bir bireyin kişiliğini oluşturan özelliklerin benzersiz birleşimini belirlemek mümkün olduğunu öne sürmüştü (Allport, 1961, s. 311).

Allport, bireyin kişiliğini en iyi tanımlayan 5 ya da 10 özelliği temel özellikler olarak adlandırır. Allport, bir insanı anlamak için; önce kişinin temel özelliklerini belirlemek, sonra bu boyutların her birinde o bireyin nereye düştüğüne karar vermek olduğunu söylemektedir. Allport, temel özelliklerin sayısı kişiye göre farklılık gösterebilir, fakat bazen bir özelliğin kişilikte daha baskın olduğunu belirtir. Bu bireyleri tek bir temel ayırıcı özellikle tanımlamak mümkündür. Allport tarihi bazı karakterlerin, bu baskın özelliklerinden dolayı bazı davranışlarla özdeşleştiğini de belirtir, örneğin Makyavelli ya da Don Juan gibi (Allport, 1961, s. 311).

Allport ayrıca çocukluk ve yetişkin kişilikler arasındaki ilişkiye dair Freud'dan farklı görüşler ortaya koymuştur. Freud'a göre, yetişkin bir kişiliğinin tohumları çocuklukta ekilir. Freud'un teorisine göre, yetişkin kişiliğinin altında yatan

68 motivasyonlar, çocuk olarak davranışımıza rehberlik eden dürtülerin bir yansımasıdır.

Fakat Allport, çocukluk davranışlarının yetişkinliklerine benzer olmasına rağmen, birincil motivasyonların aynı olmadığını söylemektedir. Örneğin, ebeveynleri kitap okumakta ısrar eden çocuklar yetişkin olduklarında iyi okuyucular olurlar; Ancak yetişkinlikte kitap okumanın ardındaki sebep, çocuklukta kitap okumaktan farklıdır.

Çocukken amaca hizmet (ebeveynleri mutlu etme, ceza almama, vb.) eden okuma davranış, yetişkinlikte işlevsel olarak bağımsızdır. Böylece okumak başlı başına eğlenceli hale gelir. Allport, bazı yetişkin davranışlarının etkilerinin çocukluğumuza kadar uzanabileceğini kabul ederken, yetişkin davranışının önceki davranışla aynı motivasyondan kaynaklandığını kabul etmek için hiçbir neden olmadığını söylemektedir (Allport, 1961, s. 275).

Allport, özellikle çocukların ‘kendilik’ gelişim süreçlerini ele almıştır. Herkes

‘kendi” kavramından bahseder ve kimliği başka insanlardan ayrı tutar. Bu kavramın gelişimini Allport, doğumda çocukların, çevrelerinden farklı olarak bir kendilik kavramlarının olmadığını söyleyerek, bebeklerin zaman içinde bedenlerinin dünyadaki diğer nesnelerden farklı olduğunu anlamaya başladığını, bire süre sonra, çevrelerindeki diğer şeylerden farklı olarak bedenlerinin hareketlerini kontrol edebildiklerini ve bedenlerine dokunulduğunda bunu hissedebildiklerini keşfettiklerini, bu andan itibaren çocuk, kimlik ve kendini beğenme duygusu, en sonunda da bir kendilik duygusu geliştirdiğini söylemektedir. Allport, kişilik gelişiminin yaşamımızın ilk birkaç yılından sonra da oluşmaya başladığını öne sürer (Allport, 1961, s. 275).

Günümüzde ‘kendilik’ kavramı, yukarıda bahsedilen yaklaşımlar da önemli bir yer tutar. Kendilik kavramı gibi temel ayırıcı özellik yaklaşımını, ortaya koyan ve geliştiren Allport psikoloji alanında önemli bir yere sahiptir.

69 Faktör Analizi ve Kişilik Yapısı Arayışı

Allport’la birlikte ayırıcı özellik yaklaşımında öne çıkan diğer bir isim de Raymond B. Cattell’dir (1905-1998). Öteki teorisyenlerden farklı olarak Cattell, bireyin kişiliğini meydana getiren unsurlar ile ilgili mefhumları incelememiş, diğer bilim dallarında kullanılan yaklaşımları benimsemiştir. Kimya alanında lisans yapan Cattell, kimyagerin araştırmaya başlamadan önce, doğada ne tip elementler bulunduğunu tahmin etmeye çalışmadığı gibi, kişilik araştırmacılarının önceden belirlenmiş bir takım kişilik özellikleriyle işe başlamamaları gerektiğini öne sürmüştür. Kişiliğin nasıl olması gerektiğine dair sezgilerin doğrulanmasından ziyade araştırmacıların deneysel yöntemler kullanmalarını önermektedir (Revelle, 2009, s. 253-257).

Cattell’in kişilik araştırmalarındaki ana hedef, kaç tane temel kişilik özelliğinin bulunduğunu keşfetmekti. Araştırmacılar kişilik hakkında yüzlerce özellik belirlemiş ve ölçmüşlerdir. Fakat bu özelliklerin bir kısmı birbirine çok yakın olmuştur. Örneğin aralarında nüans farklılıkları olsa dahi sosyal olmak, dışa dönük olmaktan çok farklı kavramlar değildirler. Cattell birbiriyle münasebetli hususiyetleri kümeleyerek ve birbirinden müstakil olanları seçerek kişiliğin ana yapısını belirlenebileceğini iddia etmiştir. Bu yapıyı inşa etmek için Cattell, faktör analizi adlı bir istatistik tekniğini kullanmıştır (Revelle, 2009, s. 253-257).

Cattell’in bahsedilen tekniğini ele alırsak; örneğin şu 10 özelliği ölçmek için testler yapılırsa, isteklilik, merhamet, işbirlikçilik, kararlılık, dayanıklılık, sıcakkanlılık, nezaket, ısrarcılık, üretkenlik ve hassaslık. Bu testleri bir grup özneye verip kişi başına 10 sonuç elde edinilebilir. Daha sonra korelasyon katsayılarını kullanarak, bir testten alınan sonucun diğer 9 testten alman sonuçla nasıl bir ilişki içinde olduğunu hesaplanır.

Mesela sıcakkanlılık ve hassaslık sonuçlarının birbiriyle korelasyon içinde olduğu bulunur. Eğer birey bir testten yüksek puan almışsa, diğerinden de yüksek olasılıkla

70 yüksek puan alacağını tahmin edilebilir. Korelasyon katsayıları ele alınarak testlerin iki kümeye ayrılabileceği söylenebilir. Diğer bir ifade ile beş test birbiriyle yüksek düzeyde ilişkilidir, ancak diğer beş test değildir. Diğer beş test de kendi içinde ilişkili, fakat birinci gruptaki testlerle değildir. Aslında 10 özellik ölçmüş olunmasına rağmen, ortaya iki geniş kişilik boyutu çıkmıştır. Bu sadece Cattell’in yaklaşımında kullandığı tekniğin bir örneğidir. Cattell, faktör analiziyle yapmış olduğu uygulamalardan elde ettiği verileri çözümleyerek kaç adet temel özelliğin bulunduğunu belirlemeyi amaçlamıştır. İnsan kişiliğini oluşturan bu temel özelliklere kaynak özellikler ismini vermiştir (Burger, 2017, s. 248-249).

Buna karşın faktör analizinden elde edilen veriler, her zaman yukarıda gösterilen örnek gibi kesin sonuçlar ortaya koyamamaktadır. Faktör analizinin eksik yönlerinden biri de, yapılan işlemlerin analiz için seçilmiş veri ile sınırlanmış olmasıdır. Mesela yukardaki örnekten birkaç faktörü çıkarıp yerine bağımsızlık, dalgınlık ve dürüstlük faktörleri konulduğunda, büyük olasılıkla faktörlerin sayısı ve bunlarla ilişkili özellikler değişecektir. Bu sorunu çözmek için Cattell, çok farklı kaynaklardan kişilikle ilgili bilgileri inceler bu bağlamda; işverenlerin çalışanlarıyla ilgili değerlendirme kayıtlarını, gerçek yaşamdakine benzer durumlarda insanların nasıl davrandığına dair verileri ve kişilik anketlerinden alınan sonuçları ele alıp değerlendirir. Bu üçüne L-verisi, T-verisi ve Q-verisi adını verir. Cattell bu araştırmasında sonucunda 16 temel özellik bulur ve 1949 yılında on altı (16) faktörlü kişilik ölçeğinin (16 PF) ilk halini yayınlar. 16 PF’nin gözden geçirilmiş hali günümüzde halen kullanılmaktadır (Revelle, 2009, s. 253-257).

Cattel’in on altı kaynak özelliği;

71

“Sıcaklık: Dışa dönüklük ve iyi kalpliliğe karşı mesafeli ve eleştirel olmak Mantıklı Düşünme: Net ve soyut düşünmeye karşı daha az zekice ve somut düşünmek

Duygusal Kararlılık: Sakinlik ve duygusal açıdan kararlılığa karşı değişkenlik ve kolay sinirlenme

Üstünlük: Girişkenlik ve saldırganlığa karşı uysallık ve uzlaşmacılık Neşelilik: Neşelilik ve istekliliğe karşı resmi ve ciddi olmak

Kural Bilinci: Özdisiplin ve ahlâklılığa karşı menfaatçilik ve kural tanımamazlık

Sosyal Cesaret: Rahatlık ve gözü pekliğe karşı utangaçlık ve çekingenlik Hassaslık: Sevecenlik ve hassaslığa karşı sertlik ve kendi kendine yetmek

Tedbirlilik: Şüphecilik ve tedbirliliğe karşı insanlara güvenme ve kabul etmek Dalgınlık: Hayalcilik ve dalgınlığa karşı gerçekçilik ve ayağı yere sağlam basmak

Hususiyet: Süslülük ve abartıya karşı dosdoğru ve olduğu gibi görünmek

Endişe Duygusu: Güvensizlik ve kaygılılığa karşı kendinden eminlik ve memnuniyet

Değişikliğe Açıklık: Özgür düşünce ve deneyselliğe karşı tutuculuk ve geleneksellik

Kendine Yetme: Kendine yetme ve becerikliliğe karşı grup odaklı olmak ve katılımcılık

Mükemmeliyetçilik: Kontrollülük ve zorlayıcılığa karşı disiplinsizlik ve gevşeklik

72 Gerginlik: Harekete hazır olma ve gerginliğe karşı rahatlık ve sakinlik” (Burger, 2017, s. 252).

Büyük Beşli

Kişiliğin ana boyutlarını belirleme ve tanımlama çalışmaları, Cattell’in modeliyle sonlanmamıştır. Süreçte kişilik çalışmaları, karmaşık sayıları ve daha büyük verileri işleme yeteneğine sahip gelişmiş istatistiksel testler ve bilgisayarlar yazılımları bu araştırmalara katkıda bulunmuştur. Kişilik hakkında tüm çalışmalarda tam bir uyum gözlenmese de araştırmacılar, faktör analizi çalışmalarında şaşırtıcı derecede tutarlı bulgulara edinmişledir. Farklı araştırmacılar farklı kişilik verilerini kullanarak kişiliğin beş boyutuna yönelik kanıtlar ortaya koymuşlardır. Faktörlerin isimleri ve sayısı konusunda süre gelen bir görüş ayrılığı olsa da, araştırmacılar Tablo 1.1’de gösterilen listedekine benzer faktörleri keşfetmişlerdir (Corr ve Matthews, 2009, s. 148).

Tablo: 1.1 Büyük Beşli Öz Disiplin Düzenli ya da düzensiz

Dikkatli ya da dikkatsiz

Kendini disipline edebilen ya da zayıf iradeli

Uyumluluk Yumuşak kalpli ya da katı Güvenen ya da şüphe duyan Yardımcı ya da işbirliği yapmayan

Deneyime Açıklık Hayalci ya da gerçekçi Çeşitlilik ya da sıradanlık Bağımsız ya da uysal

Dışa Dönüklük Sosyal ya da çekingen Eğlenceyi seven ya da ciddi Şefkatli ya da mesafeli

Nevrotiklik Kaygılı ya da sakin Güvensiz ya da güvenli

Kendine acımaya ya da kendinden memnuniyet duyma

Kaynak: Burger’dan alınmıştır. (2017 s.253)

Tablo:1.1 de gösterilen beş faktör, değişik yöntemler kullanılarak yürütülmüş farklı çalışmalarda o kadar çok ortaya çıkmıştır ki, araştırmacılar artık bu faktörlere

73 Büyük Beşli adını vermişlerdir. Araştırmacılar, kaç faktör bulabilecekleri ya da kişiliğin ana boyutlarının nasıl olabileceği konusunda bir kurama sahip olmadan, sadece edinilen verileri değerlendirerek, hangi özelliklerin birbiriyle grup oluşturduğunu müşahede edildikten sonra, bu beş boyutu tanımlayacak kavramlar geliştirmeye başlamışlardır.

Değişik araştırmacılar farklı adlandırmalar kullanmış olsa dahi bu boyutlar için en sık kullanılan kavramlar: Nevrotiklik (Neuroticism), Dışa dönüklük (Extroversion), Deneyime Açıklık (Openness), Uyumluluk (Agreeableness) ve Özdisiplin (Consientouness)’dir. Kavramların İngilizcelerinin baş harfleri kullanılarak ortaya çıkan OCEAN kelimesi ile de bilinmektedir (Corr ve Matthews, 2009, s. 148).

Tarihsel süreç içerisinde kişilik çalışmalarının doğuşunu gelişimini ele aldığımız bu bölümde kişiliğin kuramsal temelleri üzerinde durulduğunu belirmek isteriz. Bu bağlamda bir sonraki bölümde kişiliğin sosyal medya davranışları üzerinden ilişkisini kurup, bu davranışlar üzerinden kişilik ölçümleri yapılacak. Bakış açısını kullandığımız ayırıcı özellik yaklaşımındaki beş faktöre ait bilgilendirmeler de daha sonraki bölümlerde yer alacaktır. Son bölümde ise edinilen bulgular ışığında önerilerde bulunulacaktır.

74

NOTLAR

1 Anglo-Sakson geleneğinde psikoloji bölümleri biyoloji fakültelerinde yer almaktadır. Bundan dolayı psikoloji çalışmalarının çoğu biyoloji temellidir.

2 Bakınız: Darwin, C. (1859). “On the Origin of Species by Meansof Natural Selection”

3 Bu bilgilerin yanı sıra kişiliği anlayabilme ve de anlamlandırılabilme adına kültürün işlevinden bahsetmek gerekmektedir. Kişilik hakkında yapılan çalışmalarda kişiliğin oluşması, gelişmesi için kültürün etkileri gözlemlenmiştir. Psikoloji alanında genel olarak bireyci ve kolektif diye ikiye ayrılan kültürler bireyin kişilik süreçlerinde önemli bir etkiye sahiptir. ‘Kültür’ olgusu bu çalışmanın kapsamında olmadığı için ele alınmamıştır.

4 Adler’in kendisi de ortanca kardeşti.

75

İKİNCİ BÖLÜM

SOSYAL MEDYA DAVRANIŞALARI ve KİŞİLİK