• Sonuç bulunamadı

2.3. YARATICILIK

2.4.2. Örgütsel Yaratıcılık Yaklaşımları

2.4.2.1. Bileşensel Yaklaşım

Yaratıcılığı ve yeniliği örgüt içerisindeki çeşitli boyutlarla ilişkilendiren Amabile (1988; 1997)’in Bileşensel Yaklaşımı, bireysel yaratıcılığın örgütsel yaratıcılığın esas kaynağı olduğu, iş ortamının ve unsurlarının da bunu etkilediğini ileri sürmektedir. Bu

yaklaşım, bireysel bilişsellik tabanlı bir yaratıcılık modeline dayanmaktadır (Amabile, 1996). Bileşensel yaratıcılığın, yenileşme adına bir çalışma ortamıyla bütünleştiği tasvir edilmektedir. Yaratıcılık ile örgütsel yenilik arasındaki ilişkinin kurulmaya çalışıldığı yaklaşımda, bireysel ve takım içerisindeki yaratıcılık (alanla alakalı deneyim, yaratıcılıkla alakalı beceriler, süreçler ve iç motivasyon bileşenleriyle beraber) çalışma ortamının yenilenmesine katkı sağlarken; çalışma ortamı (örgütsel motivasyon, yönetim uygulamaları ve kaynaklar) da bireysel ve takım içerisindeki yaratıcılığı etkilemektedir.

Bileşensel Yaklaşım, bireysel düzeyde ve grup düzeyinde herhangi bir ilgi alanındaki yaratıcılık için gerekli olan üç temel bileşeni ele almaktadır: uzmanlık, yaratıcı düşünme becerileri ve göreve içsel güdülenme. Bu yaklaşımda, yaratıcılığın üç bileşenini temsil eden üç iç içe geçmiş daire kullanılmaktadır (Şekil 6). Şekil 6’ya göre, ögeler arasındaki çakışan bölgenin, “bireyler için en yüksek yaratıcılık ve örgütler için en yüksek yenilik bölgesi” olma anlamını taşıdığı savunulmaktadır (Amabile, 1988:157).

Yaratıcılığın temel bileşenlerinden olan uzmanlık; kişinin bilgisini, teknik yeterliğini ve çalışma alanında yapabildiklerini kapsamaktadır (Amabile, 1998). Kişi, öğrenme ile çeşitli bilgiler kazansa, yeni bilgi edinme yeteneğini geliştirse ve bu bilgiyi çeşitli yaratıcı ortamlarda kullansa da alanıyla ilgili uzmanlık bilgisine sahip olmalıdır (Çekmecelioğlu ve Eren, 2007). Kişinin bir işi kavraması, onu daha etkin ve verimli süreçler ve yöntemler geliştirerek hatasız ve ekonomik biçimde yapabilmesini gerektiren uzmanlık yeteneği (Eren ve Gündüz, 2002), kişiye karmaşık problemleri çözmek için gerekli olan bilişsel yol

haritasını ve herhangi bir problemin ögelerini tanımlamada ihtiyaç duyacağı bilgi alt yapısını sağlamaktadır (Amabile, 1997).

Kişinin problemlere ve kaynaklara nasıl yaklaştığını, kapasitesini kullanarak fikirlerini yeni kombinasyonlara nasıl dönüştürdüğü ile ilgili olan yaratıcı düşünme becerileri (Amabile, 1998:79), kişinin hayal gücünü kullanması, zihninde canlandırması, varsayımlar ileri sürme gibi yollarla bir problemi açık bir şekilde kavrayabilmesi daha sonra da bununla ilgili çeşitli yöntemleri kullanarak farklı bir görüşü ya da kavramı ortaya atması ile ilgilidir (Yıldırım, 2003). Yaratıcı düşünme becerileri, kişinin belli düşünce yapılarına saplanıp kalmaması, bunları kırabilmesi ve yeni görüş açıları geliştirebilmesi, bir sorunu, olayı veya durumu analiz ederek buradaki karmaşıklıkları ve bağlantıları anlayabilmesi, akla gelmemiş ve ihmal edilmiş olan üretici düşünceleri ortaya çıkarmasına ilişkin olan becerilerdir (Eren ve Gündüz, 2002). Amabile (1997)’e göre bu beceriler; bağımsızlık, risk alabilme ve belirsizliğe hoş görüyle bakma gibi kişisel özelliklere bağlı olmasının yanında, bilişsel esneklik ve entelektüel bağımsızlığı geliştirecek tekniklerin öğrenilmesi ve uygulanmasıyla arttırılabilmektedir. Yaratıcılık becerileri ya da yaratıcılıkla alakalı süreçler bir şekilde, belirsizliğe tahammül, öz disiplin, risk almaya yönelim, yeni bilişsel yollar keşfetme becerisi ve çalışma tarzı gibi kişisel özelliklere dayanmaktadır.

Göreve içsel güdülenme, bireyin bir işi başarmaktan veya bir merakı gidermekten duyduğu kişisel haz ve doyumdur. Kişiyi belli bir alanda çalışmaya yönlendirecek ve yaratıcı kılacak en önemli güdü olan göreve içsel güdülenme (Eren ve Gündüz, 2002), kişinin uzmanlık yeteneğini ve yaratıcı düşünme kabiliyetini kullanma isteği ve işe kendisini tamamen verme noktasındaki istekliliğidir. Göreve içsel güdülenme, örgütlerdeki yaratıcı eylemler için esas itici güç olarak görülmekle birlikte, dikkat ve destek açısından daha esnek bir bakış açışı gerektirmektedir. Bu görüş, kişilerin en yaratıcı oldukları zamanın, öncelikle işin kendisinin zorluğuyla, ilgisiyle, hazzıyla ve tatminiyle içten motive olduklarında gerçekleştiğini ileri süren yaratıcılığın iç motivasyon ilkesine dayanmaktadır (Amabile, 1996; Amabile ve Conti, 1999). İç motivasyon ayrıca yaratıcı insanların görevlerine neden daha büyük bir ilgi ve enerji gösterdiklerine yönelik bir açıklama olarak da sunulmaktadır (Deci ve Ryan, 1985).

Yaratıcı davranışları uyaran faktörler içsel ve dışsal olmak üzere ikiye ayrılır. Bireyi yüksek düzeyde içten güdüleyen davranışlar, dıştan bir ödül beklentisi olmaksızın bireyin içinden gelerek ve isteyerek yaptığı, bu yüzden de bireyi daha yaratıcı sonuçlara götüren davranışlardır. Görevi sevme, zevk alma, ilgi ve istek duyma yaratıcılığı arttıran içsel

faktörler olarak değerlendirilebilir (Petty, 1997:176-177). Diğer taraftan dışsal faktörler; motivasyon, söz verilen bir ödüle ya da pozisyona erişme veya teslim tarihine uyma gibi belirli iş görevlerinin dışında kalan bazı hedeflere erişme isteği doğrultusunda güdülenmiş işle alakalı ögelerle ilişkilidir. Bu doğrultuda dışsal faktörler Robbins ve Judge (2012) tarafından; fikirlerin ortaya konulmasını destekleyen kültürler, fikirlerin adil bir şekilde değerlendirilmesi, yaratıcı işlerin ödüllendirilmesi, yeterli malzeme ve bilgi kaynakları, hangi işin yapılacağına karar verme özgürlüğü, etkin, iletişim kuran ve diğerlerine güvenen ve ekibini destekleyen bir yönetici, birbirlerine güvenerek birbirlerini destekleyen grup üyeleri şeklinde sıralanmaktadır. Araştırmalar göstermiştir ki yüksek iç motivasyon, yaratıcı bireyleri bilgi alanından bağımsız olmaya ve kurallara uyulması için yapılan baskıya daha az duyarlı olmaya teşvik etmektedir (Amabile, 1996; 1997).

Çalışanlara yapılan denetimin algılanma şekli de yaratıcılığı etkilemektedir. Yöneticiler tarafından yapılan denetim, kontrol olarak algılandığı durumlarda çalışanlar, işe ilişkin içsel güdülenme ve yaratıcılıklarını yansıtabilmekte işi daha çekici bulmakta, böylece önceden belirlenen amaçları başarmada daha istekli davranmaktadırlar (Chang ve Chiang, 2007). Bazı insanlar yaptıkları işten zevk almada veya mücadele gerektiren bir iş yapmada diğer insanlara göre daha fazla içten güdülenirler (Amabile, 1997:40). Buna göre insanlar, yaratıcılık yönünden farklı özelliklere sahip olabilirler. Yaratıcı özellikleri yüksek olan insanlar, genellikle diğer insanlara göre değerleri, amaçları, yaklaşımları ve sitilleri farklı olan insanlardır (Whatmore, 1999:4).

Yaratıcılığın; uzmanlık, yaratıcı düşünme becerileri ve göreve içsel güdülenmeden oluşan bileşenleri genel olarak ele alınacak olursa; yaratıcılığa doğrudan etkinin göreve içsel güdülenme aracılığıyla olduğunu, ancak yaratıcı düşünme becerilerinin ve uzmanlığın da iş ortamından etkilendiği ifade edilebilir. Yaklaşıma göre (Şekil 6), her bir bileşen gereklidir, ancak tek başına yeterli değildir. Tüm bileşenlerin katkısı ve etkileşimi gerekli addedilmektedir. Örneğin, göreve içsel güdülenmenin yetersiz olduğu bir durumda bir kişinin göreviyle meşgul olduğu düşünülürse, yaratıcılığın, ilgi alanıyla ilgili uzmanlığa veya yaratıcılıkla alakalı süreçlere bakmaksızın düşük olması muhtemeldir. Bu kapsamda Amabile (1988; 1997), göreve içsel güdülenmenin yaratıcılıktaki rolünün çok önemli olduğunu, ancak uzmanlık ve yaratıcı düşünme becerilerine de sahip olmanın önemini vurgulamakta; sosyal örgüt çevresinin yaratıcılıktaki öneminin de altını çizmektedir (Şekil 7). Bu doğrultuda, yaratıcılığı etkileyen örgütsel çevre ile alakalı özellikler; örgütsel düzeyde yenilik yaratma motivasyonu, kaynaklar ve yönetim uygulamalarından ibarettir

(Şekil 7). Örgütsel düzeyde yenilik yaratma motivasyonu, bir örgütün yaratıcılığa ve yeniliğe olan temel yönelimi anlamına gelmektedir. Kaynaklar, bütün mevcut kaynakları kapsar ve yaratıcılığa ve yeniliğe imkân vermesi için çalışanlara tahsis edilmiştir. Yönetim uygulamaları ise tüm düzeyde yönetimi kapsar ve özellikle de yaratıcılık için verilen yönetim desteğini ifade eder. Amabile (1988; 1997)’in Bileşensel Yaratıcılık Yaklaşımı özetle, bireysel yaratıcılığı iş ortamına, dolayısıyla da örgütsel yaratıcılığa bağlamaktadır.

Amabile ve diğ. (1996)’nin Bileşensel Yaklaşımı baz alarak geliştirdikleri kavramsal model, daha çok örgütsel boyutları ele almakta ve örgüt içerisindeki yaratıcılığı ve yeniliği etkileyen beş kavramsal kategoriden oluşmaktadır: teşvik, seçme özgürlüğü, kaynaklar, baskı ve engeller (Şekil 8). Bu modelde, örgütün yaratıcı ve yenilikçi olabilmesi için bireylerin üstlerinden ve çalışma arkadaşlardan görecekleri destek şeklinde yüksek seviyede örgütsel teşviğe, risk almaya ve diğer kişilerle aralarında işbirlikçi bir ortama ihtiyaçları olduğu belirtilmektedir. Çalışanların, işlerinde kontrol sahibi olduklarını hissetmelerinin yanında, çalışanlar işlerini nasıl yapacaklarına dair seçme özgürlüklerinin de olduğunu düşündüklerinde daha fazla yaratıcı olabilmektedirler. Amabile ve diğ. (1996)’ne göre, kaynaklar yaratıcı ürünle doğrudan ilişkilidir. Kaynak eksikliği, çalışanları işlerinde yaratıcı ve başarılı olma çabalarından alıkoymakla kalmaz, aynı zamanda çalışmalarının değer görmediği gibi bir algıya kapılabileceklerinden çalışanları psikolojik

Yaratıcılık, yeniliği beslemektedir

Örgütsel çevre, yaratıcılığı etkilemektedir

olarak da etkileyebilir. Baskı, sorunun zihinsel olarak meydan okuyan yapısından kaynaklanıyorsa, yaratıcılığı arttırabilir. Süre kısıtlaması içeren aşırı iş yükü ise yaratıcılıkla olumsuz anlamda ilişkilidir. Modeldeki son kavramsal kategori, yaratıcılığı engellediği ve çalışanların yaratıcı olmaları için gerekli iç motivasyonu azalttığı düşünülen iç çekişme, tutuculuk ile katı ve resmi yönetim yapıları gibi unsurlar barındıran engellerdir. Amabile ve diğ. (1996)’ne göre bu kavramsal kategoriler örgütün yaratıcı ürünleriyle ilişkilidir. Çalışanlar; yüksek seviyede destek, teşvik, özgürlük, kaynak, daha az aşırı iş yükü, daha fazla zorluk ve daha az engelle karşılaştıklarında, daha fazla yaratıcı çalışma ortaya koydukları sonucuna ulaşmışlardır. Çalışanların algıları son derece önemli olarak görülmekte ve örgütteki yaratıcı düzeyi etkilediği düşünülmektedir.