• Sonuç bulunamadı

B BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA NURİ PAŞA’NIN TRABLUSGARP CEPHESİNDEKİ FAALİYETLERİ

1- Ouchy ( Uşi ) Barış Antlaşmasından Birinci Dünya Savaşına Kadar Olan Dönemde Trablusgarp’ta Yerli Kuvvetlerin İtalyanlara Karşı Mücadelesi

Ouchy Barış Antlaşmasının imzalanmasından kısa bir süre sonra, Babıâli barış haberine karşı tepkiyi hafifletmek için, Şeyh Ahmet Senusi ( Seyit Ahmet )’ye hediyeler gönderdi. Hediyelere karşı memnuniyetini belirten Şeyh Ahmet, Osmanlı Devletine bağlılığını bildirdi. Mücadelenin devamı için silah ve mühimmat yardımının devam etmesini istedi136.

Halk, Barış Antlaşmasının imzalanmasını duyduktan sonra, kendi kaderlerini tayin edecek bu karardan hoşlanmadılar. Bu şartları kabul etmektense mücadeleye devam edip, gerekirse ölmek fikri daha çok rağbet görüyordu. Vilayetin ileri gelenleri geleceklerini kararlaştırmak amacıyla Aziziye’de toplandılar. Bu toplantıda üç görüş ortaya çıktı:

- Birinci görüş: Direnişin yarar sağlamayacağını söyleyenler, ( İtalyan işgalindeki sahil kesiminde yaşayanlar )

- İkinci görüş: Direnişe devam etmek isteyenler, ( İşgale uğramamış iç kesimlerde yaşayanlar; Bunların başında Cebel mebusu Süleyman El - Baruni bulunuyordu.)

- Üçüncü görüş: Diğer Osmanlı topraklarına göç etmeyi çözüm yolu görenlerdi137.

136 İsrafil Kurtcephe, a.g.e., s. 223.

137 İsrafil Kurtcephe, a.g.e., s. 224 -225. ( Osmanlı hakimiyyetinin sona ermesiyle doğan otorite boşluğunu kısa

sürede İtalyanların doldurması mümkün olmadığından; Bingazi bölgesindeki boşluğu Senusiler, Trablus bölgesinde ise direnişin önde gelen liderlerinden Süleyman El-Baruni doldurmaya çalışmıştır. Baruni, Cebel bölgesi ve güneyde kalan yerlerin bağımsızlığını ilan ederek geçici bir hükümet kurmuştur. Geçici hükümetin başkanlığını üstlenmiş ve Osmanlı Hükümetinden tanınmasını istemiştir. Osmanlı Hükümeti İtalyanlar henüz on

Osmanlı Hükümeti Trablusgarp vilayetindeki muntazam kuvvetlerini çekmesine rağmen, Sirt ve Fizan bölgelerinde yerli kabileler dağınık da olsa mücadelelerine devam etmiştir. Sirenayka ( Berka ) bölgesinde ise, kalan bir kısım Türk subay ve erleri ile Senusilerin bölgedeki etkinliği İtalyanların ilerlemesine mani olmuştur138.

İtalyan kuvvetleri Türk subaylarının gidişini fırsat bilerek işgal ettikleri alanları genişletmeye başlarlar. Berka bölgesindeki mukavemeti kırmak için 13 Nisan 1913 tarihinde Benina mekiine taarruz ederek burayı ele geçirirler. İtalyanlar bu başarılarından cesaret alarak kuvvetlerini takviye ederler. Taarruzlarına devam ederek Cardis-el- Abid mevkiine kadar ilerlerler.Bunun üzerine Carabub’tan bölgeye gelen Şeyh Ahmet, Türk ve Arap mücahitlerle Derne istikametinde karşı taarruza geçer ve büyük başarı kazanır. Karargâhını Seydi Aziz mevkiine kurar. İtalyanlar, bu mukavemet noktasını ortadan kaldırmak için 16 Mayıs 1913 tarihinde büyük kuvvetlerle taarruz ederler. Fakat mücahitlerin başarılı karşı koymasıyla ağır zayiat verirler. Tahkimli mevzilerine geri çekilirler. Bu zafer, Şeyh Ahmet’in ününü artırır139.

Şeyh Ahmet’in İtalyan baskısından başka karşılaştığı güçlükler de vardı. Bunlardan

birincisi veba, çiçek, tifüs gibi salgın hastalıklar ile kuraklık ve kıtlıktan dolayı verilen kayıplardı. Diğeri ise, Enver Bey’in gönüllü subay ve askerlerinden kalanların başında bıraktığı Mısırlı Osmanlı Subayı Binbaşı Aziz-el-Masri’nin, ( Aziz Ali Bey ) İstanbul’dan aldığı iddia olunan emre uyarak, pek çok Osmanlı askerini, paranın ve topların çoğunu alarak Mısır’a çekilmesidir140.Şeyh Ahmet ve bölgenin bütün şeyhleri, Aziz Bey’den kalması için rica ettiler; ancak o gitmekte ısrar etti. Hatta Şeyh Ahmet’in kendisini durdurması için gönderdiği Minifah aşiretinden Şeyh Ömer Muhtar komutasındaki müfrezeyi Mısır sınırında kanlı bir çatışmayla yenilgiye uğrattı141.

Osmanlı Devleti 2/3 Kasım 1914’te Almanya ve Avusturya – Macaristan

İmparatorluklarının yanında savaşa katıldıktan sonra, Padişah V. Mehmet Reşat’ın 11 Kasım 1914’te Halife sıfatıyla Mukaddes Cihat ilan etmesine ilk iştirak eden yine Trablusgarp’taki Müslümanlar olmuştur. Zira Fizan’da başlattıkları ayaklanma ile İtalyanlara büyük zayiat

iki adayı boşaltmadıklarından ilişkilerin bozulmaması için tanımamıştır. Ayrıca Baruni’yi fikrinden vazgeçirmek için nasihat heyeti göndermiştir. Bkz. a.g.e., s. 232 -233. )

138 Celal Tevfik Karasapan, a.g.e., s. 218.

139 Celal Tevfik Karasapan, a.g.e., s. 219- 220; Philip H. Stoddart, a.g.e., s. 79. 140 Celal Tevfik Karasapan, a.g.e., s. 222.

( Binbaşı Aziz Ali Bey’in ayrılışının sebebi belli olmamasına rağmen, genel olarak Şeyh Ahmet ile ciddi anlaşmazlıklara düştüğü kabul edilmektedir. Aziz Ali Bey Mısır’a gittikten sonra parayı Mısır Valisinin karısı olan kız kardeşine verir. Seyit Ahmet söz konusu olaylar ile ilgili Enver Paşa’ya rapor gönderir. Aziz Ali Bey İstanbul’a döndükten sonra zimmetine para geçirme ve vatana ihanet suçundan yargılanır ve mahkûm edilir. Bkz. Philip H. Stoddart, a.g.e., s. 79. )

verdirerek İtalyan garnizonlarını ele geçirmişlerdir. Bölgedeki İtalyan komutanı Albay Miyani kalan kuvvetleriyle Mısrata’ya çekilmek zorunda kalmıştır142.

Fizan ayaklanmasının başarıyla sonuçlanmasından sonra, Trablusgarp’te İtalyanlara karşı girişilen taarruzların artırıldığı görülmektedir. Bilhassa dağlık bölgelerde İtalyan kollarına yapılan taarruzlar çok etkili olmuştur. Şubat 1915’ten itibaren daha da güçlenen mücahitlerin taarruzu, İtalyanların kıyı bölgelerine çekilmelerini sağlamıştır143. Sırasıyla yapılan;

- 15 Mart 1915 tarihindeki Cidabiye muharebesiyle İtalyanlar 73 ölü vererek Zuveytina tahkimli mevziine çekildiler.

- Karye-i Şarkiye ve Mizda muharebeleri ile İtalyanlar ağır zayiat vererek, dağlık kesimlerden çekildiler ve kendilerini, Garyan, Zaviye, Acilat ve Zavara gibi merkez şehirlerine zor attılar.

- 29 Nisan 1915’te yapılan Kerdabiye muharebesinde başlangıçta kendisi ile işbirliği içinde görünen Tarhune, Mısrata ve Sirtli gönüllülerin, Senusilerle anlaşarak tuzak kurmaları neticesinde, İtalyanlar büyük bir baskına uğradılar. Bu muharebede İtalyanların 18 subay, 200 er ölü, 400 kişi de yaralı zayiatları vardır.

- 28 Temmuz 1915 tarihine kadar yapılan Tarhune, Urfele ve Mısrata muharebeleri ile İtalyanlara büyük zayiat verdirildi ve Mısrata İtalyanlardan temizlendi144.

İtalya, 24 Mayıs 1915’te Avusturya’ya, 20 Ağustos 915’te Osmanlı Devletine savaş

ilan ederek fiilen savaşa girdiğinden, Avrupa Cephesine önem vermek ve kuvvet kaydırmak zorunda kalmıştır. Trablusgarp’ta Senusiler başta olmak üzere aşiretlerin tamamına yakını anlaşarak İtalyanlara taarruz etmeleri sonucunda, İtalyanlar, iç bölgelerdeki işgal ettikleri yerleri terk ederek kıyı şeridine çekilmek zorunda kalmışlardır. Eylül 1915 yılının sonlarında, İtalyanların elinde sadece Trablus, Bingazi, Homs, Zavare ve Garyan şehirleri bulunuyordu.

142 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, VI ncı Cilt, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, 1914 –

1918, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1978, s. 628 -632; Celal Tevfik Karasapan, a.g.e., s. 222.

( Osmanlı Devleti, İtalyanlarla savaşa girmeden Kasım 1914’te yerli kuvvetleri desteklemek üzere Trablusgarp’a bir subay kafilesi gönderir. 29 Nisan 1915’te ise ikinci kafile gönderilir. Bu personelin yardımlarıyla, mücahitler 1914 yılı sonları ile 1915 yılında İtalyanlara karşı büyük başarı sağlarlar. Bkz. İsrafil Kurtcephe, a.g.e., s. 249 -250. )

143 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, 1914 – 1918, s. 632.

144 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, 1914 – 1918, s. 633- 340; Lisa Anderson, a.g.e., s. 192 -

193

2- İtalya’nın Birinci Dünya Savaşına Girmesi ve Osmanlı Devletine Savaş İlan Etmesi

Birinci Dünya Savaşı başladığında İtalya, savaşın kendi iradesi dışında çıktığını ileri sürerek 3 Ağustos 1914 tarihinde tarafsızlığını ilan etti. İtalya müttefiki olmasına rağmen, Avusturya’ya olan düşmanlığı nedeniyle ve onun güçlenmesine yardım etmemek amacıyla, İttifak devletleri ile savaşa girmek istemiyordu. İtalya’nın İtilaf Devletlerine karşı savaşa girmek istememesinin diğer bir nedeni ise İngiliz ve Fransız donanmalarının Akdeniz’de İtalya’ya verebileceği zararlardı. İtalya’nın tarafsızlığını ilan etmesi İtilaf Devletlerini memnun etti. Bu devletler İtalya’nın kendi saflarında savaşa gireceğine inanıyorlardı. İtalya, Avusturya’nın kendisine Trento, Dalmaçya sahilinde Lisa ve on adanın verilmesi ile Trieste’ye muhtariyet tanınması gibi taleplerde bulundu. Bunların karşılanması halinde İttifak Devletlerinin safında savaşa girebileceğini belirtti. Bu arada İtilaf Devletleri İtalya’ya daha fazla teklifler sunarak kendi yanlarına çekmek istediler. Fakat İtalya’nın gayesi, kim kendisine fazla toprak vaat ederse onun yanında savaşa katılmaktı.

Avusturya, İtalya’ya sadece Trento bölgesini verebileceğini bildirdi. İtalya kabul etmedi. Bu arada İngiltere İtalya’yı, Avusturya üzerine yürümediği takdirde ihtiyacı olan kömürü vermemekle tehdit etti. İkili siyaset izleyen İtalya Mart 1915’ten itibaren İtilaf Devletlerine yanaşmaya başladı. Zira Müttefikler Çanakkale cephesini açmışlardı. Boğazların Rusya’ya verileceğini ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarının paylaşılacağı haberini almıştı. Nihayet İtalya, İtilaf Devletleri ile 26 Nisan 1915 tarihinde Londra’da antlaşma imzaladılar145. Avusturya ile İtalya’nın arasını düzeltmeye çalışan Almanya’nın çabaları sonuç vermedi. 21 Mayıs 1915 tarihinde İtalya Başbakanı Salandra, Mecliste Avusturya ile olan ittifak antlaşmasının feshedildiğini açıkladı. 24 Mayıs 1915 tarihinde devletlere bir nota göndererek Avusturya’ya savaş ilan edeceğini bildirdi. Almanya’nın tepkisi sert olmasına rağmen İtalya, 24 Mayıs 1915 akşamı Avusturya’ya savaş ilan etti146.

İtalya’nın Avusturya’ya savaş ilanından sonra İtilaf Devletleri Osmanlı Devletine de savaş açması için İtalya’ya baskı uygulamaya başladılar. Önce İtalya’nın Çanakkale Savaşı’na katılmasını istediler. Daha sonra, bütün cephelerde İttifak Devletlerine müşterek saldırı fikrini ortaya attılar. Fakat İtalya Osmanlı Devleti ile hemen savaşa girmek istemiyordu.

Zaman içinde gelişen olaylar, Osmanlı Devleti ile İtalya arasındaki ilişkileri bozdu. Akdeniz’de bulunan Mondello adlı bir İtalyan römorkörüne Osmanlı Devleti tarafından el konulması, İtalyanların Trablusgarp’ta uğradıkları yenilgiden Osmanlı Devletini sorumlu

145 İsrafil Kurtcephe, a.g.e., s. 237; Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914 – 1918, s. 117 -118. 146 İsrafil Kurtcephe, a.g.e., s. 239.

tutmaları, İtalyan vatandaşlarının Türkiye’den ayrılışlarında güçlüklerle karşılaşmaları, bununla birlikte İtalya üzerindeki artan İngiliz baskısı, Osmanlı Devleti ile İtalya ilişkilerini kopma noktasına getirir147. Osmanlı Devleti’nin İtalya ile savaşa engel olmak için yapmış olduğu çabalar sonuç vermez. İtalyan devlet adamlarının çoğunluğu Osmanlı Devleti ile savaşa girmeyi istememelerine rağmen, Hariciye Nazırı Sonnino’nun ağırlığını koymasıyla İtalyan Hükümeti savaş kararı alır. İtalya, 20 Ağustos 1915 tarihinde Osmanlı Devletine savaş ilanı notası verir148.

İtalya savaş ilan ettikten sonra, Osmanlı Devleti Çanakkale’ye ve adalara asker sevkine başladı. Fakat İtalya’nın Anadolu sahillerine herhangi bir taarruzu olmadı. Sadece İtalyan donanması Akdeniz ve Ege sahillerinde abluka uyguladı. Alman denizaltıları sebebiyle bunda da başarılı olamadı. İtalyanlarla kara savaşı sadece Trablusgarp’ta ve kıyı bölgesindeki belli başlı şehirlerde devam etti.

İtalya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettikten sonra, Osmanlı Meclisi toplanarak Ouchy Antlaşmasını feshine dair karar aldı. Trablusgarp vilayetini tekrar topraklarına kattığını ilan etti. Aylardır Şeyh Ahmet’in yanında bulunan ve İtalya ile savaş durumu olmadığı için kendilerini saklayan Nuri Paşa ve beraberindeki subay heyeti, savaş ilanından sonra faaliyetlerini açıktan yapmaya başladılar149.

3- Nuri Paşa’nın Trablusgarp’a Gelmesi ve İngilizlere Karşı Mısır Batı Hududunda Harekâta Girişmesi

Alman kumandan ve kurmayları ile Enver Paşa ve Hafız Hakkı Bey’in İstanbul’da 15 Ağustos 1914 yılında yapılan konferansta, Osmanlı Devleti’nin yapabileceği hizmet ve hareketler kararlaştırılır. Almanlar, Osmanlı Ordusunun Süveyş Kanalına harekât yaparak, Kanalın kapatılmasını ve İngiliz Ordusunun burada tutulmasını isterler150.Enver Paşa daha sonra Cemal Paşa’yı yanına çağırarak, Süveyş Kanalı istikametinde taarruz fikrini söyler. Maksadı; İngilizleri Mısır’da tutmak, Çanakkale’ye ve Avrupa Cephesine kuvvet sevk etmelerini önlemek ile Mısır’ı tekrar etkileri altına alarak İslam âlemindeki saygınlıklarını artırmaktır. Bu konu ile ilgili bazı ön hazırlıklara da başladığını söyler. Bu harekâtın yapılması için 4. Ordu Komutanlığını üzerine almasını ister. Cemal Paşa bu teklifi kabul

147A.g.e., s. 244.

148 İsrafil Kurtcephe, a.g.e. , s. 246- 247; Kemal Arı, a.g.e., s. 174. 149İsrafil Kurtcephe, a.g.e., s. 251.

eder151. 4. Ordu’nun komutasını almak üzere 1914 Aralık ayı başlarında Şam’a gelir152.Cemal

Paşa’nın bütün ümidi İngilizleri gafil avlayarak İsmailiye’yi ele geçirmek, daha sonra Mısırlı Vatanseverlerin isyanı ile koordineli olarak Mısır’ı ele geçirmektir153.

Harbiye Nazırı Enver Paşa, Cemal Paşa’nın Süveyş Kanalı istikametinde yapacağı taarruzla koordineli olarak, İngiliz kuvvetlerini bölerek Kanal yönünde yapılacak taarruzun yükünü hafifletmek amacıyla Şeyh Ahmet’in de Sollum üzerinden Mısır’a taarruz etmesini de istiyordu154. Şeyh Ahmet ve kuzeni Seyit İdris Mısır’a saldırma fikrine karşı idiler. Enver Paşa’nın emriyle, kardeşi Yüzbaşı Nuri Bey Afrika’daki kuvvetlerin başına komutan olarak görevlendirildi. Yüzbaşı Nuri’nin başlıca görevi Şeyh Ahmet’i Mısır istikametinde taarruz etmeye ikna etmek ve Trablusgarp’taki kuvvetleri emir ve komuta altına almaktır155.

Yüzbaşı Nuri Bey,15 Ağustos 1914 tarihinden beri İstanbul’da Harbiye Nezareti Makam Yaverliğini yapmaktadır156. Enver Paşa tarafından Afrika Gruplar Komutanlığına görevlendirilen Nuri Bey, bir Yunan kaçakçı gemisiyle Şubat 1915’te Bingazi’nin Tobruk - Sollum arasındaki Defne kıyısına çıkar. Nuri Bey’in yanında Binbaşı Cafer el-Askeri ile mücahit lider Süleyman el-Baruni ve para olarak da 10000 altın bulunmaktadır157. Olayın

içinde olan Cafer el-Askeri hatıralarında, Nuri Bey ile birlikte Trablusgarp’a gidişlerini şu şekilde anlatmaktadır:

“ Daha önce bahsettiğim üzere Enver Paşa ile yakınlığım kişisel dostluk ve güvenden

kaynaklanıyordu. Çünkü Almanya’da, Balkan Harbinde ve Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında birlikte resmi görevlerde bulunmuştuk. Üst düzey Alman komutanların benim hakkımda söylediği güzel şeylerden sonra hakkımdaki itimadı daha da artmıştı. Bana, Senusi

151Ş. Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, Cilt 3, s. 157; İsmet Görgülü, On Yıllık

Harbin Kadrosu, 1912 -1922, Balkan- Birinci Dünya ve İstiklal Harbi, Türk Tarih Kurumu Basımevi,

Ankara, 1993, s. 131.

152Muzaffer, ( E. Miralay ), Büyük Harpte Mısır Seferi Çerçevesi İçerisinde Birinci Kanal Akını, 92 Sayılı

Askeri Mecmua’nın Tarih Kısmı, Sayı: 33, İstanbul Askeri Matbaası, 1 Mart 1934, s. 12; Philip H. Stoddart,

a.g.e., s. 88.

153 Ş. Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, Cilt 3, s. 162. 154 Philip H. Stoddard, a.g.e., s. 81.

( Trablusgarp’ta imkânlar kısıtlı olduğundan, Şeyh Ahmet Mısır Batı Hududunda harekât başlayıncaya kadar, İngilizlerle dost geçinerek onlardan Sollum’a deniz yolu ile getirilen erzaktan yardım alıyordu. İngilizler de bu yardımı isteyerek yapıyorlardı. Bununla Senusi kuvvetlerinin Sollum’dan Mısır’a beklenen taarruzlarını önleyebileceklerini tahmin ediyorlardı. Hatta bunu emniyet altına alabilmek için Şeyh Ahmet’e bazı vaatlerde bulunuyorlardı. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 812. )

155 Philip H. Stoddard, a.g.e., s. 81.

156 M.S.B. Arşivi Nuri Killigil’in Şahsi Dosyası.

157 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 111, 641. ( Nuri Bey ile gelen Cafer el-Askeri

beraberinde getirdiği Osmanlı Padişahı’nın fermanı ile Seyit Ahmet’e vezaret (Bakanlık) rütbesinin verildiğini duyurur. Seyit Ahmet bu rütbeyi az bulsa da kabul eder. Onun istediği Afrika’da Halife’nin vekili olmaktır. Bkz.

Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 641- 642. )

( Nuri Bey ile beraber gelen birçok subaydan birisi olan Cafer el-Askeri ve Nuri el Sait daha sonra Irak Başbakanı olmuştur. Bkz. Philip H. Stoddard, a.g.e., s. 80. )

cephesinin desteklenmesinin ve bu kuvvetleri kullanarak İtilaf devletlerine ait güçlerin mümkün olduğunca parçalanmasının zaruri olduğunu söylerdi. Enver Paşa’nın, Osmanlı Ordusunun gayretli subaylarından biri olan kardeşi Nuri Bey de Senusi’nin talebi üzerine Kuzey Afrika’ya gitmeye istekli görünüyordu. Böylece, ne olursa olsun Senusi’ye gitmeye karar verdik. Bu kararı, ulaşımın kesildiğini ve oraya varmanın güç olduğunu bile bile verdik. Çünkü bütün denizler İtilaf devletlerinin kontrolu altındaydı. Mısır’a giden karayolları da Süveyş Kanalı’na yerleşen İngiliz kuvvetleri tarafından kesilmişti. Böyle bir işe girişmek, birçok tehlikeyi ve başarısızlığı göze almak demekti. Bu yüzden, hedefimize ulaşmak için en iyi yolun ne olduğunu düşünürken, o dönemde tarafsız durumda bulunan ve Kaiser II. Wilhelm’in akrabası olan Kral Kostantin’in etkisiyle Almanlara katılma eğilimi gösteren Yunanistan’a gitmeye karar verdik. Nuri Bey ile gerekli hazırlıkları yapıp yeteri kadar resmi yazı ve parayı da yanımıza alarak 5 Aralık 1914’te İstanbul’dan Atina’ya doğru yola çıktık. Yanımızdaki belge ve paraların Bulgar ve Yunan gümrüklerinde ele geçirilmemesi için, Yunanistan’ın başkenti Atina’da bulunan Osmanlı Ortaelçiliğine giden diplomatlar sıfatıyla yola çıkmıştık. Atina’da bizi Osmanlı Ateşesi karşıladı ve işlerimizi yoluna koymamız için hatırı sayılır bir yardım yaptı. Sonra Pire’deki Osmanlı elçisiyle bağlantı kurduk ve Muhyiddin Şatilla isimli Beyrutlu bir silah kaçakçısıyla anlaştık. Anlaşmamıza göre, Sadeddin Şatilla’nın kardeşi olan bu kaçakçı, üç bin Osmanlı altını karşılığında bize küçük bir gemi satacak, sonra bu gemiyle bizi Afrika sahiline ulaştıracak, işi bitince de ödül olarak gemi tekrar kendisinin olacaktı.

Yunanistan’da kaldığımız sırada son derece düşük fiyatla bir miktar silah ve mühimmat almaya muvaffak olduk. Bunlar Balkan Harbinde Yunanlılar tarafından ele geçirilmiş olan Türk askerlerine ait silahlardı. Geceleyin, yolda ve gideceğimiz yerde ihtiyaç duyacağımız mallarla gemiyi doldurmaya başladık. Hiçbir gümrük memuru bizi rahatsız etmedi. Gemiyi doldurduktan sonra Girit adasına doğru yola çıktık, oradan Tobruk ile Sellum arasındaki bir yer gidecektik. Deniz dalgalı olduğundan yaklaşık bir hafta kadar Girit adası yakınlarındaki küçük ve terkedilmiş bir adaya sığınmak zorunda kaldık. Bu yolculukta yanımızda bulunanlardan biri, Enver Paşa’nın Trablusgarb’da olduğu dönemlerde büyük hizmetleri geçen Bingazi eşrafından Muhammed el-Cabânî Bey’di. Yanımızda ayrıca, Nuri Bey’in arkadaşlarından olan ve bu görevde gönüllü olarak bize katılan Hacı Kâmil el- Bundukî Efendi de vardı.

Sellûm’un yaklaşık yirmi kilometre batısına düşen bir yerden Derne sahiline çıktık ve bu bölgeye yerleşmiş bulunan Menfe aşiretine konuk olduk. Büyük es-Seyyid Ahmet es Senûsî’ye bir haberci gönderip geldiğimizi bildirdik. İki gün sonra Sellûm’a üç mil uzaklıktaki

Bir-i Vâir’e doğru yola çıktık. Bir-i Vâir, Sellûm Kalesi’ne bir mil ötede çadır kuran Seyyid

Ahmed es-Senûsî’nin karagâhı olarak kullanılıyordu.158’’

Yüzbaşı Selahattin Bey hatıralarında 22 Aralık 1914 günü öğleden sonra saat 14.00’te Haydarpaşa’dan kalkan ve Halep’e giden, Beşinci Kuvve-i Seferiye karargâhını taşıyan özel trende Enver Paşa’nın kardeşi ve Halil ( Kut ) Bey’in yeğeni Yüzbaşı Nuri Bey’in de bulunduğunu; hatta kendilerine tepeden baktığını, bu üslupla konuştuğunu ve Trablusgarp’taki kahramanlıklarını anlattığını yazmaktadır. Nuri Bey’in Halep’te kendilerinden ayrılarak Trablus’a gittiğini belirtmektedir159. Fakat daha sonraki yolculuğu hakkında bilgi vermemektedir. Halep’ten sonra Suriye sahillerinden bindiği bir Alman denizaltısı ile de gitmiş olabileceği değerlendirilebilir. Ayrıca, Cafer el- Askerî’nin belirttiği 5 Aralık 1914 tarihi ile de uyumsuzluk bulunmaktadır. Lawrence de, “Seven Pillars of

Wisdom’’ adlı eserinde Cafer el-Askerî’nin Libya’ya bir denizaltı ile gittiği şeklindeki

söylentiyi yazmaktadır160. Fakat Nuri Bey’in Trablusgarp’a gidişi ile ilgili tam ve doğru bilginin, faaliyetin içinde olan Cafer el – Askerî tarafından verildiği değerlendirilmektedir. Yüzbaşı Nuri Bey’in, emrindeki subaylar Mısır, Habeşistan ve Sudan’a gönderilmiştir. Bunların görevi oradaki Müslümanları cihada davet etmektir. Ayrıca, Mısır’da Nil üzerindeki su depoları, baraj ve mahzenleri havaya uçurarak, Nil’in mecralarını değiştirmek gibi gizli görevleri de vardır. Afrika Grupları Komutanı olarak Nuri Bey’in sorumluluk sahasına Fransız müstemlekeleri olan Tunus, Cezayir ve Fas’da bulunan Müslümanlarla meşgul olmak da dâhildir161.

Nuri Bey’in Sollum’a çıktığı tarihlerde Çanakkale Savaşı da yeni başlamış; Doğuda Sarıkamış Harekâtı ve Cemal Paşa’nın yaptığı Birinci Kanal Harekâtı162 başarısızlıkla sonuçlanmış, İkinci Kanal Harekâtı’nın hazırlıklarına başlanmıştır.

158 Cafer el- Askerî, İsyancı Arap Ordusunda Bir Harbiyeli, ( Hazırlayan: Necdet Fethi Safvet, Tercüme: Halit

Özkan ), Klasik Yayınları, İstanbul, 2008, s. 40, 41. ( Sellûm’un yaklaşık yirmi kilometre batısına düşen bir yerden “Defne” sahiline çıktık, diye yazılması gerekirken Derne sahili yazılmıştır. Derne, Tobruk’un da batısında olduğundan burası olması imkânsızdır. Defne sahiline çıkıldığını Gnkur. Yayını da yazmaktadır. Bu nedenle Defne sahilinin doğru olduğu değerlendirilmektedir. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya

Harekâtı, s. 111, 641.

159 İlhan Selçuk, a.g.e., s. 106 -108, 367 -368 ( Beşinci Kuvve-i Seferiye Enver Paşa’nın 13 Aralık 1914 tarihli

emri ile kurulmuş tümen gücünde birliktir. Komutanı Yarbay Halil ( Kut )’dir. Tümenin görevi, Sarıkamış taarruzu ile koordineli olarak İran üzerine yürüyerek, buradaki Rus kuvvetlerini mağlup etmek ve İran’ı Ruslardan kurtarmaktır. Fakat birlik bu görevini yapamamış, Sarıkamış taarruzunun başarısız olmasından sonra