• Sonuç bulunamadı

F TÜRK ASKERİNİN KAHRAMANLIĞI KARŞISINDA İTALYA’NIN SAVAŞI TRABLUSGARP VE BİNGAZİ’NİN DIŞINA YAYMAS

İtalyanlar Trablusgarp’a gittiklerinde Arapların kendilerini kurtarıcı gibi karşılayacaklarını umuyorlardı. Fakat bunun tam tersi oldu. Çok az sayıda işbirlikçinin dışında, büyük çoğunlukla Türklerin yanında yer alarak İtalyanlara karşı savaşmışlardır. Bunda şüphesiz buradaki gönüllü Türk subaylarının etkisi büyük olmuştur102. Trablusgarp

savaşında İtalyan Ordusunun, Türk birliklerine göre mukayese edilemeyecek derecede sayı bakımından üstün kuvvetleri olmasına rağmen, savaşmada gösterdikleri beceriksizlik ve korkaklık nedeniyle istedikleri başarıyı elde edememişlerdir.

İ. Revol eserinde, İtalyan askerinin kusurlarını, sefere katılan birliklerin yeni olmalarına ve tecrübesizliğine bağlamakta ve özetle aşağıdaki noksanlıkları sıralamaktadır:

- İtalyan askerinde ateş disiplini yoktur. Hedefin yaklaşması beklenilmeden çok uzak

mesafelerden ateş edilerek, mermiler erkenden bitirilmektedir. Topçular cephanelerini israf etmektedirler

- Sıçramalar kısa yapılmakta ve uzun süre beklenilmektedir. Birlikler açılıp yayılmamakta ve toplu halde bulunmaktadır. Kum üzerinde hareketler güç yapılmaktadır. - İhtiyatlar çok erken muharebeye sevk edilmekte ve eritilmektedir. İtalyan komutanlar liyakatsiz ve ehliyetsizdir103.

İtalyan Başvekili Giolitti hatıralarında, İtalyan askerinin başarısızlığını, bütün müstemleke harplerinin özelliği olarak değerlendirerek çıkış yolu aramaktadır. İtalyan

101 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Osmanlı – İtalyan Harbi ( 1911– 1912 ), s. 322- 323. 102 Hale Şıvgın, Trablusgarp Savaşı ve 1911 – 1912 Türk İtalyan İlişkileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi,

Ankara, 1989, s.85; Lisa Anderson, a.g.e., s.125.

ordusunun içerlere doğru gidememesini de susuzluk, çöl ve arazinin güçlüğü ile Türk kuvvetlerinin ortadan kaybolması nedenlerine bağlamaktadır104.

İtalyan ordusunun imkânları karşısında Türk kuvvetleri ve mücahitler her bakımdan, bilhassa cephane sıkıntısı içindedir. Her savaşçıya 20 fişek verilebiliyordu. Cephane ikmalinde kara barut kaçakçılardan, kapsüller Tunus üzerinden taahhütlü mektuplarla, kurşunların teminin de ise İtalyanların attığı bomba ve mermi şarapnellerinin toplanması yöntemi kullanılıyordu105.

Savaş bölgesine yerli ve yabancı gazeteciler gelerek Türk askerinin ve mücahitlerin kahramanlıklarına, bizzat şahit olur. Bunlardan Fransız gazeteci Georges Remond, Ali Fethi ( Okyar ) Bey ile yaptığı mülakat sonunda, 3602 sayılı İllustratian dergisindeki yazısının son paragrafında aşağıdaki cümleleri yazmaktadır: “ Türk subaylarının içinde on iki kez yaralanmış olanlar vardı. Müthiş bir şey. Kendileri ile konuştuğum zaman edindiğim intiba şu oldu: Türk subaylarında yenmek veya ölmek duygusu, cinnet derecesine varmış bir istek

halinde yaşıyordu…106’’

Tanin gazetesi muhabiri Ahmet Şerif Bey’in, Miladi 13 Mart 1912 tarihli yayınladığı yazısında, Trablusgarp Savaşı esnasında cephede yaptığı gezi esnasında halk ile ilgili duygu ve düşüncelerini şu şekilde ifade etmektedir:“ Hükümet şimdiye kadar, Trablusgarb’de hiçbir görevini yerine getirmediği halde, halkı, şu anda bile, Osmanlı Hükümetine sarsılmaz bir sevgi ve samimiyetle bağlıdır. Hükümet, bugün, Trablus’da, ne bayındırlık eserlerine, ne mekteblere, hiçbir şeye sahip değildir. Fakat yalnız bir şeye sahibdir ki, eğer takdir ediyorsa, bu her şeyden kıymetlidir: Halkın kalbi! Dün en sadık teb’a, bugün zamanın gereği olarak, en bağlı ve fedakâr bir asker, birer mücahid olan Trablusgarb halkının, kalbine hâkim olan bir

hükümet ise, elbette her vakit orada yaşar.107’’

Arap mücahitler de Türk subaylarına inanırlar ve bağlanırlar. Yapılan her

muharebeden sonra verilen zayiatlar bile onların savaşma azmini yok edemez. Homs ve

104 Giolitti, a.g. e., Zaman Gazetesi, 10, 13 Ağustos 1935. 105 Taylan Sorgun, a.g.e., s.101- 102.

( Tanin Gazetesi Muhabiri Ahmet Şerif Bey’de Miladi 30 Kânunuevvel 1911 tarihinde yayımlanan yazısında Türk askerinin sıkıntılarını şu şekilde anlatmaktadır:

“ …Fırka, erzak yönünden sıkıntı çekmiyor. Yalnız cebhanesizlik çaresi bulunamıyor. Beni en çok üzen ağlatan, yaralıların durumudur. Öyle zamanlar oldu ki, bir pansuman yapılamadı, bir dirhem gaz, pamuk, sargı bezi, bulunamadı. Ameliyat için, bir dülger desteresi, arandığı halde, buldurulamadı. Bu yönlerden pek acı bir yoksulluk içindeyiz. Nazlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, geleli iki gün oldu. Bunların bu derece ağır hareketi, bana göre, affolunamaz bir kabahattır. İleride bahsedeceğim.’’ Bkz. Ahmet Şerif, a.g.e., s. 245. )

106 İlhan Bardakçı, İmparatorluğa Veda, s. 344; İlhan Bardakçı, Libya Bizden Nasıl Koparıldı, Milliyet

Gazetesi, 30 Ocak 1975.

Mısrata cephesi komutanı Binbaşı Halil Bey ( Kut ) hatıralarında, mücahitlerin bu duygusunu çok iyi bir şekilde anlatır:

“ Barış görüşmeleri haberinin gelmesi üzerine kendimizi güçlü göstermek için yaptığımız Lebda taarruzunda 2000 zayiat verildi. 2000 kişinin zayiatı beni çok üzdü. Bu sıralarda Trablus ilçelerinden Sirte Belediye Reisinden şu telgrafı aldım.

< Lebda’da yapılan taarruzda 2000’e yakın zayiat verilmiş olmasının kalbinizi rencide ettiğini öğrendik. Her birini 100’er fişekle hazırladığımız 2000 mücahit yarın yola çıkarılacaktır. Bunların yerini doldurmak üzere bir hafta sonra tekrar 1000 mücahit gönderilecektir. Sıhhat ve muvaffakiyetinizi temenni ederiz. Takdir Allahındır. >

30 yaşımı sürüyordum. Genç ve metanetli bir insandım. Ama bu telgrafı alınca kendimi tutamadım. Gözlerimden yaşlar boşandı. Evet Takdir Allah’ındı. Ama Trablus’ta dövüşen Türklerle, Trablus Arapları da başka türlü insanlardı. Ve Trablus Harbinde bu insanlar

Allahın dahi hayran olacağı mucizeler yarattılar108. ’’

Türk subayları ve Arap mücahitler dünyayı hayrete bırakan savaşlar verirlerken ve

bütün mahrumiyetlerle mücadele ederlerken, İstanbul Hükümeti ancak tavsiyelerde bulunmakta, sonucu olmayan vaadlerine devam etmekteydi. Bunlardan birisi de güneyden esen Sam rüzgârlarının İtalyanları menfi yönde etkileyeceği dikkate alınarak ve bu rüzgârlara alışık yerli kuvvetlerden istifade edilerek İtalyanlara taarruz edilmesi fikriydi. Birçok sorunlarla mücadele etmekten tahammülü tükenen Tümen Komutanı Neşet Bey, verdiği cevapta tavsiye edilen her şeyi düşündüklerini fakat cephane ve malzeme ihtiyaçlarının karşılanmadığını söylemiştir. Bu eksiklikler nedeniyle taarruz etmek isteyen yerli Arap gönüllülerinin isteklerinin bile yerine getirilemediğini belirtmiştir109.

İtalyanlar sayı, silah ve cephanelerinin üstünlüğüne rağmen savaşın sonuna kadar hiçbir yerde deniz toplarının kendilerini koruyabildikleri yerlerin ötesine gidemeyecekler ve tel örgülerin arkasında barınabileceklerdir. Bunun yanında Türk ve yerlilerde, her ne kadar büyük kahramanlıklar göstermişlerse de ellerinde hemen hiç top bulunmaması ve cephane kıtlığı yüzünden İtalyanların tahkim ettikleri yerleri ele geçirip onları denize atamayacaklardır110. Türk ve yerli Arapların başarıları karşısında, İtalya Hükümeti kendi halkının maneviyatını tutmak ve uğradığı bozgunlar yüzünden Büyük Devletlerin kendisi için uygun olmayan bir anlaşma girişimlerini önlemek için 05 Kasım 1911’de Trablus’u İtalya’ya kattığını ilan eder.Osmanlı Hükümeti bu ilhaka karşı 7 Kasım 1911 genelgesiyle var gücüyle

108 Ş. Süreyya Aydemir, Son Osmanlı Paşası Halil Paşa’nın Hatıraları, Akşam Gazetesi, 15 Kasım 1967. 109 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Osmanlı – İtalyan Harbi ( 1911– 1912 ), s. 280- 281. 110 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi Cilt II Kısım I, s. 101.

protesto eder. Bunun uluslararası anlaşmalara uygun olmadığını ve bunlardan Paris ve Berlin anlaşmalarının Osmanlı toprak bütünlüğü ile ilgili hükümlerinin bozulacağını söyler. Büyük Devletler Osmanlı protestosunu bir işe yaramayan ve yalnız görünüşte gönül alan sözlerle karşılayacaklardır111.

Aralık 1911’in ikinci yarısından itibaren İtalya Hükümeti artık Trablus’ta askerlik bakımından sonuç verecek bir iş göremeyeceğini anlar; savaş uzadıkça savaşın maliyeti de kendisi için yük olmaya başlar. Büyük Devletlere barışı sağlamak için başvurur. Bu işte kendisine en çok yardım eden Rusya olur. Fakat bir netice elde edilemez112.

Osmanlıların yenilgiyi kabul etmeleri için çabalamaktan bıkan İtalyanlar 19 Kasım 1911’de savaş gemileri ile Akabe’yi bombaladı. 24 Şubat 1912’de Beyrut’ta aynı kaderi paylaştı. Bunun sonucunda imparatorlukta yaşayan İtalyanlar kısmen sınır dışı edildi. 18 Nisan 1912’de İtalyan filosu Çanakkale tahkimatını bombaladı. Boğazlar beş hafta süreyle trafiğe kapandı. İngiltere ve Rusya’yı yakından ilgilendiren bu hareket Osmanlıları teslim olmaya ikna edemedi113. İtalya ayrıca Arabistan yarımadasında Osmanlı Devletine isyan etmiş olan Şeyh İdris’i destekledi.

Bu saldırılarıyla da bir şey elde edemeyen İtalya, donanmasının kendisine en çok kolaylık verdiği yerler olan Adaları işgal etmeye karar verdi. 23 Nisanla, 17 Mayıs 1912 tarihleri arasında Rodos’la onun etrafındaki 11 adayı ele geçirdi. Bu işgalde yerli Rumlar da İtalyanlara yardım etti114.

G- SAVAŞIN SÖNA ERMESİ, OUCHY ( UŞİ ) BARIŞ ANTLAŞMASI VE TÜRK