• Sonuç bulunamadı

Balkanlardaki Milliyetçilik Hareketleri (Yunan, Sırp Akımları)

BÖLÜM 2. OSMANLI DÖNEMİNDE ARNAVUT KİMLİĞİ

2.3. Fransız Devriminin Balkanlardaki Etkileri ve Arnavutların Milliyetçilik

2.3.1. Balkanlardaki Milliyetçilik Hareketleri (Yunan, Sırp Akımları)

Yukarıda belirtilen sebeplerle Balkan Milliyetçiliği geç başlamış olsa da büyük ivme kazanmıştı. Balkanların kendine özgü atmosferinde, kan davası gibi bitmeyen tarihsel sorunlar, kimlik tartışmalarıyla ayrı bir fenomen oluşturmuştu. Bir bölgeyi birbirine düşman, küçük devletlere bölmek anlamında Balkanlaştırmak tanımlamasının yapıldığı süreçlerin sonucuydu423.

Balkanlarda, kimlik sorununu çözebilmek çok güçtür. Çünkü çözülmeye kalkışıldığında, bir diğerinin zararına olmayacak, çözüm neredeyse yoktur. Birinin kazanımı mutlaka diğerinin kaybı, anlamına gelebilecektir. Balkanların dünyaya gözünü açtıkları dönemler, Avrupa devletlerinin birbirleriyle azgın bir kudret, refah ve itibar yarışına girmeleri XIX. yüzyıla denk gelmiştir. Kimseden, özellikle de birbirlerinden ve Türklerden altta kalmak istemeyen Balkanlılar, bu atmosferin yoğun etkisi altına gireceklerdir. Zaten Balkan milliyetçiliğinin de özünde, on dokuzuncu yüzyıl Avrupa milliyetçilik akımlarının yerel ve kırsal bir psikolojiyle sahiplenilmiş şekli olduğu söylenebilir424.

Müslüman olmayanlar için bu ulusal kimlik iddialarının ispatı, yerli Slav, Müslümanların ya asimile ya da Osmanlı hegemonyasının bakiyesi olarak elimine edilmesi gereğini içeriyordu. Tarihsel perspektiften bakıldığında, Osmanlıların çok-uluslu, çok-dinli toplumsal mirası mahvedilmişti425.

Yunan İsyanı; Osmanlı Devleti içinde yaşayan unsurların en imtiyazlı olanları Rumlardı. Özellikle sanat, ticaret ve gemicilikle uğraşmışlardı. Ruslarla irtibat kurdukları zaman Rumların bağımsızlık şuuru da gelişmişti. 1768’de Rus donanmasının Mora sularına gelmesini fırsat bilen Rumlar, isyan hareketleri içine girmişlerdi. Ticaret

423 Gürbüz Bahadır, Batı’dan Doğu’ya Uzanan Çizgide BALKANLAR ve TÜRKLER, Çizgi Kitabevi, 2002.

s.150.

424 Bahadır, s.151-2.

yoluyla çok zenginleşen Rumların açtıkları okullarda ihtilâl fikirleri yayılmaya başlamıştı. Bu duruma gelinmesinde, Avrupalı aydınların ve Rum aydınların bağımsızlık için çalışmalar, etkili olmuştu. Avrupa aydınları Avrupa kültürünün temelinde “Antikite” denilen Yunan kültürünün olduğunu düşünüyorlardı. 1814 yılında isyanı çıkaran “Etniki Eterya” Odesa’da kurulmuştu426.

Bu Cemiyetin amacı, İstanbul başkent olmak üzere Bizans İmparatorluğu’nu kurmaktı. Bu amaçla yaptıkları çalışmalarla, Mora Rumları ayaklanacak duruma getirilmişti. Ancak bu sırada Yanya valisi olan Tepedelenli Ali Paşa, Rumlara göz açtırmıyordu. Ancak daha sonra Tepedelenli’nin İstanbul’la arasının açılması ve isyan etmesi Rumların işine yaramıştı. Bu durum üzerine Yunanlılar, ilk defa Eflak’ta isyan etmişlerdi. İsyanın lideri Aleksandar İpsilanti isyanı Mora yerine Eflak’ta başlatmakla, Rusya’nın yardımını sağlamayı, Eflak-Boğdan halkını kazanmayı, böylece diğer Ortodoks toplumların da desteğini alarak Balkanlarda genel bir ayaklanma çıkarmayı amaçlamıştı. Fakat bu amaçlarla burada başlatılan isyana, uzun yıllardan beri burada Voyvodalık yapan Rumların baskısından dolayı onları sevmeyen Eflak halkı destek vermeyince İpsilanti başarılı olamamıştı427.

Fakat 1821 yılında, Osmanlı Devleti’nin Tepedelenli Ali Paşa ile meşgul olması, isyanın gelişmesine neden oldu. Avrupalıların, Rumlara para ve malzeme yardımı yapmaları, hatta ünlü İngiliz şairi Byron gibi bazı gönüllülerin Mora’ya gelerek savaşa katılmaları, Mora isyanının, bir türlü bastırılamamasına yol açmıştı. Bunun üzerine padişah II. Mahmut isyanı bastırmak amacıyla, Mısır valisi Mehmet Ali Paşadan yardım istemiş, isyan bastırıldığı takdirde Mehmet Ali Paşaya Mora ve Girit valilikleri vaat edilmişti. Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa’yı 16 bin kişilik kuvvetli bir donanma ile Mora’ya göndermiş, 1827’de İbrahim Paşanın gelmesiyle de Mora isyanı bastırılmıştı. Yunan isyanının bastırılması sonucu İngiltere ve Rusya, Avusturya’nın böyle bir teklife katılmaması üzerine aralarına Fransa’yı alarak, Mora ve Girit’te Mehmet Ali Paşa gibi güçlü bir valinin bulunması yerine zayıf bir Osmanlı egemenliği ya da küçük bir Yunan devletinin kurulması amacıyla, aralarında anlaşarak, bağımsız bir Yunan devletinin

426 Serap Toprak, 1821 Mora Isyanı, Tarihin Peşinde – Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2011,

Say. 6, s.318.

kurulmasına karar vermişlerdi. Bu amaçlarla İngiltere, Rusya ve Fransa aralarında bir anlaşma yaparak Yunanistan’ın bağımsızlığının tanınması amacıyla Osmanlı İmparatorluğu’na bir ültimatom vermişler, II. Mahmut’un bu teklifi reddetmesi üzerine müttefikler donanmalarını Mora sularına göndermişlerdi. Osmanlı ve Mısır donanmalarının bulunduğu Navarin limanını abluka altına alarak 1827’de tarihe Navarin Faciası adıyla geçen bu olay sonunda Osmanlı donanmasını tamamen yakmışlardı428.

Donanması haksız bir şekilde yakılan Osmanlı Devleti, Navarin Faciasını protesto etmiş, İngiltere, Fransa ve Rusya’dan savaş tazminatı talep etmişti. Üç devletin suçlamayı kabul etmemeleri üzerine ilişkiler kesilmiş, Fransızlar Mora’yı işgal etmişler, İngilizler, adadan ayrılmaya zorladıkları Mora’da bulunan Mısır kuvvetlerini İskenderiye’ye taşımışlardı. Ruslar ise Osmanlı Devleti’ne karşı, Osmanlı’nın hiç de hazır olmadığı bir zamanda savaş açmışlardı. Çünkü 1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırılmış, Navarin’de Osmanlı donanması yakılmış, yapılan askeri ıslahatlar ise henüz sonuçlarını verememişti. Ruslar, bu durumdan yararlanarak önce Eflak ve Boğdan’ı işgal edip Tuna boylarına inmişler, öte yandan Doğu’da Kafkasya yönünde ilerleyen birlikler Kars ve Ardahan kalelerini almışlar, 1829’da yeniden saldırıya geçerek Erzurum’a kadar gelmişlerdi. Rumeli tarafında ilerleyen Rus ordusu ise Edirne’ye kadar ulaşmıştı. Bu tazyiklere daha fazla dayanamayan Osmanlı Devleti, Sonuçta 1829’da Ruslarla Edirne Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı429.

Bu anlaşma ile Yunanistan bağımsız olacak, Eflak, Boğdan ve Sırbistan’da özerk yönetim kurulacaktı. Böylece Osmanlı ülkesindeki milliyetçilik hareketleri ilk defa başarıya ulaşmıştı. Böylece de Milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak ilk bağımsız devleti kuran Yunanlılar olmuşlardı. Öte yandan Yunanistan’a bağımsızlık verilmesiyle Mora’nın elden çıkması Mehmet Ali Paşa isyanına (Mısır meselesi) neden olmuştu430.

Sırp İsyanı; Fransız İhtilalinin etkisiyle, kendisine karşı bağımsızlık amaçlı yapılan milliyetçi bir diğer ayaklanma da Osmanlı’nın Sırp bölgesinde idi. Daha Fatih

428 Toprak, s.325.

429 Toprak, s.326.

zamanlarında Osmanlı topraklarına katılan Sırbistan halkına din ve mezhep özgürlüğü bütünüyle verilmişti ancak Fransız İhtilali fikirleri sonucu Osmanlı Devleti’nde milliyetçilik akımın etkisiyle ilk ayaklanan millet Sırplar olmuştu. Fransız İhtilali fikirlerinin etkilerinden başka, Sırpların isyan etmelerinde Osmanlı-Avusturya-Rusya savaşları dolayısıyla Sırbistan topraklarının sık sık savaş alanı haline gelmesi, Rusya ve Avusturya’nın yaptığı propagandalar gibi sebepler etkili olmuştu. Sonunda da Sırplar, Kara Yorgi liderliğinde 4 Şubat 1804’te harekete geçerek Sırp isyanını başlatmışlardı431.

Adeta bu isyan sebebiyle başlayan Osmanlı-Rus harbi (1806-1812) sırasında Ruslar, Sırplara askeri destek vermişler 432 , savaşın sonunda 1812’de yapılan Bükreş Antlaşmasına da Sırplara imtiyazlar verilmesi şeklinde bir madde koydurtmuşlardı. Bundan yararlanan Kara Yorgi, daha da ileri giderek Sırpların bağımsızlığını istemişti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Sırbistan’a müdahale ederek isyanı bastırmışsa da bir süre sonra Miloş Obronoviç isimli bir domuz tüccarı Sırpların başına geçerek isyanı tekrar başlatmıştı. Fakat Osmanlı Devleti, Rusya’nın olaya karışmasını engellemek amacıyla Miloş’u Sırbistan prensi olarak tanıyarak, Osmanlı Devleti’ne bağlı Sırbistan prensliği kurulmasına razı olmuş ancak Rusya’nın müdahalesini de önlemişti. Bu durumda, yapılan anlaşma ile 1829’da Sırbistan, Osmanlı Devleti’ne bağlı, fakat iç işlerinde serbest hale gelmiş, 1878 yılında da bağımsızlığını elde etmişti433.

Osmanlı’nın Avrupa’da topraklarının bulunmasına tahammül edemeyen Avrupalılar, “Osmanlı’yı küçültmek ve zayıflatmak amaçlı hedeflerinin ilki Rumeli kıtasındaki Osmanlı topraklarını, Devlet-i Aliye’den ayırıp bu yerleri devlete büsbütün kaybettirmekti. Avrupa’nın bir diğer amacı olarak, Rumeli’de Müslümanların çoğunluk olmamasıydı. Bilindiği gibi, Rumeli kıtasında Arnavutluk’tan başka Ehl-i İslam’ın çoğunlukta olduğu başka bir yer yoktu. Bu yüzden Arnavut bölgeleri ve Arnavut kavmi, öteden beri Avrupa’nın dikkatini çekmekteydi. Bu sebeple Avrupa diplomatları,

431 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu I, İstanbul: 2002, s.175.

432 Afyoncu, s.175.

433 Selim Aslantaş, Sırp Isyanının Uluslararası Boyutu (1804-1813), Uluslararası İlişkiler, Cilt. 6, Sayı: 21, Bahar

Avrupa’daki İslam ahalisi aleyhinde başlangıç oluşturmak üzere, İslam aleminin Avrupa kıtasındaki temsilcisi bulunan bu kavmi ezmeyi amaçlamışlardı434.

Bu durumu sağlamak için acil olarak önemli Arnavut topraklarının bir kısmı bir taraftan Karadağ’a ve diğer kısımlarını Yunanistan’a vermekle Arnavut bölgelerini parçalamak istiyorlardı. Bunun yanı sıra da İşkodra, Manastır, Yanya, Preveze gibi Arnavutluk’un kilit noktaları olan bölgelerin de Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan’a verilmesi için Bab-ı Aliye notalar veriyorlar, bazen de askeri kuvvetler ile tehdit ederek bu amaca ulaşmaya çalışıyorlardı. Hatta Arnavutların, Osmanlı Devleti’ne olan sadakatlerine halel getirmek ve öte yandan Osmanlı Devleti’ni de Arnavutlara karşı kuvvet kullandırmaya kışkırtarak bölgeyi karıştırmaya çalışıyorlardı. Her ne kadar Batılılarca Osmanlı, bölgede kuvvet kullanma konusunda kışkırtılmaya çalışılsa da Osmanlı da bölgede kuvvet kullanma oyununa düşmemeye özen gösteriyordu435.

Çünkü kuvvet kullanıldığı takdirde toprakların taksimatı, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ’ın düşmanca düşüncelerini gerçekleştirebilecekleri bir surette olacaktı. Bu nedenle Arnavut halkı her ne surette olursa olsun Osmanlı’dan ayrıldıkları takdirde vatan ve namuslarıyla beraber mahvolacaklarını bilmekteydiler436.

Özellikle XIX. Yüzyılın ikinci yarısı itibariyle Balkan halkları için Avrupalı olmanın yolu İmparatorluktan ayrılıp ulus devlete sahip olmaktan geçiyordu. Aslında bu milletler tam Avrupalı kabul edilmiyorsa da en azından Osmanlı’daki pozisyonlarından daha Avrupalı olmayı umuyorlardı437. Halkın sürekli olmasa da toprak sahiplerinin keyfi uygulamaları çerçevesinde ezildiği, bu güçlü toprak sahiplerinin de zaman zaman Osmanlı hakimiyetini tehlikeye düşürecek veya yok sayacak kadar güçlendiği bir durumda herşeye rağmen tutunabilecek başka bir unsur olmadan Arnavutları, Balkanlarda ayakta tutan yegâne güç olan Osmanlı’ya saldırmak çok mantıklı bir girişim olmayacaktı. Fakat hala Osmanlı’yı metbu tanıyan Arnavutlar arasındaki, XIX. yüzyılda, Osmanlı itibar ve otoritesini sarsan iki önemli olay oldu. Bu olayların birincisi 1826 yılında Yeniçeri ocağının lağvedilmesi, ikincisi ise 1839 yılında ilan edilen Gülhane Hatt-ı Hümayunu idi. İlki özellikle halkı olumsuz etkilerken ikincisi büyük

434 BOA.YEE, Dosya No:14, Gömlek No:212, T:1297.Za.9, Adet:1/6. s.2.

435BOA.YEE, Dosya No:14, Gömlek No:212, T:1297.Za.9, Adet:1/6. s.3.

436BOA.YEE, Dosya No:14, Gömlek No:212, T:1297.Za.9, Adet:1/6. s.5.

toprak sahiplerini öfkelendirmiş ve buna karşılık köylülerin veya şehir halkının durumunda bir iyileştirme sağlamamıştı. Bu şekilde merkezileşmeyi amaçlayan reformlar, büyük toprak sahiplerinin otoritesine ciddi bir şekilde meydan okuyordu438. Yeniçeri Ocağı dağılınca, birçoğunun Arnavut kökenli ve Bektaşi tarikatı mensubu olmaları sebebiyle boşa çıkan Yeniçerilerin büyük kısmı, Balkanlara ve özellikle Arnavutluk’a geçti. Bektaşilik ve Bektaşi tekkeleri bütün Arnavutluk’ta ancak özellikle güney Arnavutluk’ta yaygındı. Bektaşiliğin Arnavutlar arasında yaygın olmasının nedenleri ayrı bir araştırmanın konusu olabilecek kadar geniştir. Ancak bu tekkenin bu kadar yaygın olmasının en önemli sebebi olarak Bektaşiliğin dinler arası diyaloğa, işbirliğine hatta geçişlere çok açık bir düşünce şekli olmasından dolayı olduğu söylenebilir439.

Bu aşamadan sonra, Halk arasına dağılan yeniçeriler halkı, Padişaha karşı sürekli kışkırtmaya başladılar. Bu kışkırtma merkezi otoriteyi kötülemekle kalmayıp yerel otoritelere karşı da ayaklanmaları teşvik ediyordu. Dolaysıyla yeniçeriler, halk arasında genel bir memnuniyetsizlik havasının ve bir düzensizlik ortamının oluşmasında önemli bir rol oynuyorlardı. Bektaşilerin Osmanlı yönetimine karşı duydukları memnuniyetsizlik, Arnavut milliyetçileriyle yakınlaşmaya, bu bağlamda Yeniçerilerle Arnavut milliyetçiler arasında karşılıklı maddi ve manevi işbirliği ortamı oluşmaya başlamıştı440.

Ancak Osmanlı devletinin yabancı güçlere karşı zayıflığı, savaşlarda üst üste aldığı yenilgiler, bunların sonucunda Osmanlının Rumeli topraklarıyla ilgili yapılan anlaşmalarda Arnavutluk topraklarının da parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalması, zaten Nizam-ı Cedit ve Tanzimat’tan beri ciddi bir şekilde öfkelenmiş olan Arnavutları harekete geçirmişti. Bu hareketlenme değişik şekillerde yansımalarını göstermişti. Bu yansımalardan ilki ve belki de Arnavutluk’un kaderini değiştirecek olanı Arnavut milli hareketinin doğuşuydu441. Arnavutların Osmanlı Devleti’ne karşı tutumlarını ve sonraki yıllarda Osmanlı algısını belirleyecek ikinci yansıma ise Arnavutların Jön-Türk

438 Fshazi, s.167-68.

439 Fshazi, s.167.

440 Fshazi, s.168.

hareketine dâhil olmalarıydı. Arnavutların Jön-Türklerle işbirliği, karşılıklı etkileşimi bu sürecin can alıcı noktasını teşkil etmekteydi442.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Arnavutlar arasında büyük toprak sahibi ailelerin, onların hakimiyeti altındaki köylülerin, küçük bir grup olan şehirlilerin ve bunların arasında olan zanaatkâr ve tüccarların yanı sıra fakir veya orta sınıf ailelerden gelen bir entelektüel grubun da yükseldiği görülmekteydi. Osmanlının en iyi okullarında veya Batı’da eğitim görmüş bu insanların milliyetçilik fikirlerinden etkilenmekle beraber Osmanlıya bağlılıkları da vardı. Jön-Türklere dâhil olmaları Osmanlıcılık fikrine bağlı olmalarından ve Osmanlı’nın yanlış yönetildiği düşüncesinden ötürüydü. Bu gruba ait insanların bir kısmı özellikle XX. Yüzyılın başında Arnavutluk milliyetçiliğine de büyük katkıda bulunacaktı ancak uzun bir süre onların çoğu Arnavutluk’un bağımsızlığa hazır olmadığını, ancak yönetimin ve özellikle “II. Abdülhamit’in değişmesiyle” Arnavutluk’a belli bir özerklik verilip Osmanlı çatısı altında varlığını sürdürebileceğini düşünüyorlardı. İbrahim Temo hatıratında II. Abdülhamit’e tepkisini ortaya koyduktan sonra Jön-Türklerin iktidara gelişiyle hataların düzeleceğini, en önemlisi Arnavut topraklarının bir vilayet altında toplanıp özerklik verileceği inancını dile getiriyordu443. Öte yandan bu dönemde İmparatorluğun kurtarılması için üç tane kavram ortaya atılmıştı. Bunlardan birincisi, Müslüman milletinin birleşmesi anlamına gelen Panislamizm fikrini, Abdülhamit de şahsen desteklemişti. İkincisi, Abdülhamid’in karşı çıktığı milli bir devlet kurulması düşüncesi idi. Üçüncü olarak da Türk devletlerinin tek bir çatı altında toplanması ideali idi444.

Diğer yandan, bu genç eğitimli Arnavut milliyetçilerinin Avrupa ile sürekli temasta olmaları ve milliyetçilik ateşinden onların da paylar almalarına sebebiyet veriyordu. Arnavutların bağımsızlık için hazır olduğunu düşünmeleri şeklinde içlerinde barındırdıkları bu istek 1908 sonrasında İttihatçılarla girişecekleri büyük kavganın kıvılcımlarını barındırıyordu.

442 Fshazi, s.169.

443 Fshazi, s.170.

444 Charles & Barbara Jelavich, Themelimi i Shteteve Kombëtare të Ballkanit 1804 – 1920, çev: Betim Muça,

Arnavutluk’un tek bir vilayet altına toplanıp özerkliğinin söz konusu olamayacağı, Arnavutça okullarının açılması, Arnavut milliyetçiliğini güçlendireceği için yasak olmuştu. Arnavutluk’taki her türlü milliyetçi hareketinin şiddetle bastırılacağını, ve bu harekete destek veren herkesin Osmanlı devletinin düşmanı olacağını, yabancı devletlerle yapılacak anlaşmalarla Arnavut topraklarından taviz verilmeme garantisinin verilmeyeceğini açıkça belli etmişlerdi445. Böylece Arnavutlar, bu düşüncelere sahip ittihatçılardan da istediklerini bulamadılar.