• Sonuç bulunamadı

Arnavut Talepleri Karşısında Osmanlı’nın Tutumu

BÖLÜM 2. OSMANLI DÖNEMİNDE ARNAVUT KİMLİĞİ

2.4. Osmanlının Son Yüzyılında Arnavut Elitinin Yaptığı Kimlik Tartışmaları

2.4.4. Arnavut Talepleri Karşısında Osmanlı’nın Tutumu

Bu şekilde çabalarla Arnavutların devlet kurma yöndeki taleplerine öte yandan Slavlar da karşı çıkmaya başlamışlardı. Çünkü Patrikhane, Arnavutluk’un özerkliğinin Arnavutların Yunanlaştırılması davasına zarar vereceği endişesini taşımaktaydı. Aslında Arnavut ulusçuluğu, sadece Slav milliyetçiliğine veya Osmanlının İslamcılığına karşı değil, Patrikhane’nin ve Yunanistan’ın Ortodoks - Hellen anlayışına da bir tepki olarak ortaya çıkmıştı560. Bunu fark eden Fener patrikhanesi bu duruma razı olmayıp, Babıaliye akla hayale gelmeyen ihbarlarda bulunmaya, Padişah da bir yandan Berlin Kongresinin ve diğer yandan Fener Patrikhanesinin etkisinde kalarak Prizren’e karşı sert tedbirler almaya başlamıştı561.

Prizren Birliğinin bağımsız bir Devlet olma sürecinde ilerlemesi üzerine562Sultan Abdülhamit, Serasker Derviş Paşayı emrine verdiği orduyla Ulçin üzerine göndermişti. Şehir ve kale Ulçinli Mehmet Beçi ve Mehmet Gaşi komutasında 3000 Arnavut tarafından muhafaza ediliyordu. İsa Sokoli de bin kişilik kuvvetle yardıma koştuysa da, Derviş Paşa’nın düzenli Osmanlı askerleri karşısında dayanamayan Arnavutlar çok çetin geçen üç günlük kanlı savaştan sonra 26 Kasım 1881 tarihinde Ulçin’i kaybetmişlerdi563.

Bu savaşın sonunda, büyük devletlerle imzaladığı anlaşma gereği Ulçin’i onlara teslim eden Abdülhamit daha sonra, 1881 yılında Serasker Lofçalı Derviş Paşa’yı Prizren Birliği’nin üzerine sevk etmişti. Bu yolla da Arnavut Birliği dağıtıldıktan sonra Karadağlıların istedikleri Bar, Ülçin ve diğer yöreler Padişahın eliyle Karadağlılara teslim edilmişti564. Bu hengamede Sırplar da istedikleri yerleri almışlar, Yunanlar da, güney Arnavutluk’un Arta körfez ile Tesalyayı işgal etmişlerdi. Sıkı yönetim ilan eden Derviş Paşa, Prizren Birliğinin ileri gelenlerini yakalayıp divan-ı harbe teslim etmiş,

559 Çelik, s.71.

560 Çelik, s.71.

561 Alpan, s.62.

562 Charles & Barbara Jelavich, s.208.

563 Alpan, s.66.

bunun sonunda da dört bin kişinin mahkum olduğu, üç bin kişinin de Anadolu’ya ve diğer uzak yerlere sürgün edildiği iddia edilmişti565.

Derviş Paşa daha sonra, 15 Nisan 1881 de Firzovik’te Debreli İlyas Paşa, Gusiyalı Mehmet Ali Paşayı teslim almış sükunetin tamamıyla sağlanamadığı Prizren’e, 21 Nisan 1881 sabahı girdiğinde büyük bir dirençle karşılaşmıştı. Bu direnç iki gün ve iki gece devam etmiş, çarpışmalarda 1800 Osmanlı askeri ve 800 Arnavut askeri şehit düşmüştü. Tarih boyunca Arabistanda, Bingazide, Kafkasyada, Karpatlarda Viyanada, Kırımda, Mora’da ve en son Filibede yanyana savaşan Türk ve Arnavut erleri ne yazık ki, Prizren’de birbirlerine karşı savaşmışlardı566.

93 Harbi sonrası imzalanan Berlin kongresinde Büyük Devletlerin istediği yerlerin Abdülhamit tarafından verilmesi, Abdülhamit’in bir yanlışı olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü, hem bu yerlerin verilmesi sözünü güle oynaya veren hem de Berlin Kongresini doğuran savaş olan 93 Harbini başlatan Abdülhamit değildir. Daha fazla Osmanlı-Arnavut-Balkan topraklarının elden çıkmaması için bu toprakların verilmesi Abdülhamit’in tercihi değil, kaybedilen 93 Harbi sonrası imzalanan Berlin Kongresi anlaşması gereğidir. Yoksa hangi devlet, kendi toprağını bir mecburiyet olmaksızın, kendi rızasıyla başka bir devlete verebilir567.

Bu noktada bu toprakların, buralarda bir Arnavut Eyaleti kurularak özerkliğini ve bu bölgelerin kendilerine verilmesini isteyen Arnavut milislerce korunabileceği düşüncesi de çok ihtimal dahilinde gözükmemektedir. Çünkü, 1912 yılında Balkanlardan tümüyle çekilmek zorunda kalan Osmanlı’dan sonra, Arnavut milisler güçleri yetmediği için Arnavutlarla meskûn yerleri, Sırplar, Yunanlılar, Karadağlılar karşısında koruyamamışlar, kaybetmişlerdi. Balkanlarda bazı Arnavut topraklarının verilmesi konusunda suçlanacak taraf Osmanlı değil, Arnavut aydınların, başkentlerine kadar yanlarına gidip onları ziyaret ettikleri, kendilerinden medet umdukları büyük devletlerdi. Çünkü, bazı Arnavut topraklarının verilmesi hususunda Osmanlı’yı, yine Arnavut aydınların kendilerinden yardım istedikleri büyük devletler zorlamışlardı.

565 Alpan, s.16.

566 Alpan, s.70-1. Charles & Barbara Jelavich, s.208.

Üçüncü Safha; 1881’lerden 1908’lere kadar olan kısım da Arnavut Birliğinin üçüncü safhasıdır568. Bu safhada da XIX. Yüzyılın ikinci çeyreğinde başlayan Arnavut kültür, yayın, edebiyat ve sanatsal faaliyetleri görülmektedir569. Bu zaman içerisinde Arnavutça milli laik okullar açılmıştır570.

Öte yandan, Prizren Birliğinin ortadan kaldırılmasıyla Arnavut sorunu çözülmemişti. Gün geçtikçe güçlü devletler arasında fikir değişimi oluyor ve buna göre Arnavutların kendi topraklarında istedikleri pazarlıkları yapıyorlardı. Bu pazarlığı gören Katolik, Ortodoks ve Müslüman Arnavutlar birleşmişler571 “besa anmışlar” ve kendi öz topraklarını savunmaya koyulmuşlardır. Bu birliğin biyatı “Besa-Bes572 veya Arnavut Birliği” almıştı. Sırp kaynaklara göre bu birliğin başlangıcı 1893 yılıdır. Bu harekat Hacı Zekanın, Avusturya-Macaristan ile yaptığı diplomatik çalışmalarla beraber başlamıştır. Başkanlığını Hacı Zeka’nın yaptığı, Priştine’deki Arnavut meclisi573 1897 yılından itibaren Arnavutluk ayaklanmalarını başlatır. Kosova ayaklanması üzerine İpek’te yeni bir Arnavutluk birliği kurulmaya başlar ikinci toplantısını İpek’teki Hamam Camiinde yapan birliğin bu toplantısında, toplantıya katılanlar –Besa Bes- yemini etmişlerdi574.

Sırp kaynaklara göre Molla Zekanın Arnavut birliğini güçlendirmesinden Osmanlı Devletinin haberi olmuştu. Hacı Zeka “Besa Bes” Arnavut Birliğin önderiydi. Büyük alim, ayrıca büyük bir diplomasiye sahipidi. II. Sultan Abdülhamit’in bütün soru işaretlerini silmeye başarmıştı. Sadece bağımsız bir Arnavutlukla bütün sorunu çözüleceğini kanatını sunmuştu. Hatta Osmanlı Devletine yönelen Panslavizim propagandalarını ortaya sunmuştu575. Haci Zekanın hedefi, sadece Arnavutluk’un parçalanmaması değil, aynı zamanda Osmanlı Devletinin dağılmamasıydı. 1878’de Arnavutluk’un 24458 km kare toprağı Sırbistan’a, Karadağ’a ve Yunanistan’a verildiği

568 Frashëri, Shqipërija Ç’ka Qenë, Ç’është e Çdo të Bëhetë? s.71.

569 Alpan, s.80.

570 Frashëri, Shqipërija Ç’ka Qenë, Ç’është e Çdo të Bëhetë? s.71.

571 Rahimi, s.19.

572 Alpan, s.63.

573 Muhamet Pirraku, Lidhja Shqiptare “BESA – BESËN”në burimet serbe 1893-1902, Prishtinë: 1996, s.10-11.

574 Pirraku, Lidhja Shqiptare “BESA – BESËN”,s.28. Alpan, s.78.

bu durumda Hacı Zekanın amacı, Osmanlı Devletinin Arnavutların yanında bulunması böylece de komşu işgalcilerin Arnavutluk topraklarından kovulması idi576.

Bu amaçlarla İpek’te yapılacak toplantı için 23 ve 26 Ocak 1899 tarihlerinde Arnavut delegeler bütün Kosova, Manastır ve İşkodra’dan gelerek yaklaşık 500 kişinin katılımıyla toplantı gerçekleştirdiler577. Sami Fraşıriye göre bu toplantıda 23 Haziran 1899 yılında 500 delegenin katılımıyla İpek meclisi kurulmuştu. 6 gün boyunca çalışmalarını sürdüren bu meclis, sonuç olarak Arnavut İpek Birliği veya Besa Bes şeklinde kendini duyurmuştu578.

İpek Arnavut birliği, o sıralarda İpek Hamam Camiinde ilk toplantısını yaparken orada bulunan Sırbistan elçisi, Arnavutların arasında (Türkofil, Autonomofil ve Austrofil) şeklinde üç akımın var olduğunu bildiriyordu. Bunların sonuncusu pek bir varlık gösterememişti579. Öte yandan İpek Arnavut Birliği çalışmalarını sürdürürken İşkodra Valisi, Arnavut siyasi mahkumları serbest bırakmış, Üsküp Valisi ise Osmanlı Devletinin emriyle Hacı Zeka, Rıza Bey ve Bayram Curi’yi koruma altında almıştı hatta bu adımlardan sonra Sırp Devleti, Arnavut İpek birliğini, Avrupa’ya karşı bir Arnavut– Osmanlı organizasyonu olarak yansıtmaya bile çalışmıştı. İpek Arnavut Birliğinin gizli çalışmalarından kimsenin haberi yokken, 29 Ocak 1899 yılında esnafların önderi bütün dükkanların kapatılarak, Büyük Camiye gidilmesi ve orada toplu dua edilmesi emrini verdi. Emredildiği gibi dualar edildi, ne olduğu hakkında çoğu kişinin fikirleri olmadığı kararlar hakkında silahlar atıldı ve kutlamalar yapıldı580.

Bundan sonra da “Besa Bes” Arnavut Birliği bir diğer toplantısını 1899 yılında, İpek Arnavut birliğinde alınan kararların aynısının alındığı Prizren’de yapmıştı581. Bu toplantıdan sonra da 1899 yılında Priştine’deki Sırbistan Konsolosluğu, Yugoslavya Başbakanına İpek Birliği ile ilgili bütün ayrıntıları aktarmıştı. Bir tür bağımsızlık hareketine kalkışacak olan Arnavutlar, ellerindeki silahların toplanmasını istemiyorlardı582. Sırpların Adem Zaymi adlı suikastçıya öldürtmek istedikleri Mula

576 Pirraku, Lidhja Shqiptare “BESA – BESËN”, s.18.

577 Pirraku, Lidhja Shqiptare “BESA – BESËN”, s.26.

578 Frashëri, Shqipërija Ç’ka Qenë, Ç’është e Çdo të Bëhetë? s.71.

579 Pirraku, Lidhja Shqiptare “BESA – BESËN”, s.28.

580 Pirraku, Lidhja Shqiptare “BESA – BESËN”, s.32-3.

581 Clayer, s.538.

Zeka, bağımsızlık isteklerinden vazgeçmiyordu ancak Osmanlı da bundan memnun değildi583.

Fakat öte yandan Osmanlı Devletinin içinde bağımsız bir Arnavut idaresinin var olması istendiğine dair bir görüş de vardı. Nazım Paşanın, Yanya Valisi Ali Rıza Paşaya “Osmanlı Devletine bağlı bağımsız bir Arnavut idaresini kurmak istiyoruz” dediği Ali Rıza Paşa tarafından da İsmail Kemale, Arnavutluk bağımsızlığının ve bayrağının kabul edildiğini bildirdiği, hatta böylece de Osmanlının, diğer Avrupa güçlerinin eline Arnavutluk’u bırakmak istemediği rivayeti de ediliyordu584.

Fakat her ne kadar bu iddialar edilse de bu da kalıcı bir çözüm değildi. Çünkü Balkanlardaki Arnavut toprakları üzerinde Sırpların, Yunanlıların, Karadağlıların, Avusturya’nın işgal hesapları vardı ve Osmanlı ile Arnavutların birlikte savunarak koruyamayacağı yerleri, kendilerine özerklik verilmesiyle tek başına kalacak olan Arnavutlar nasıl koruyabileceklerdi ki sonuç olarak da aynısı olmuştu. Bağımsız olma hevesleriyle ve Avrupa başkentlerinin de destekleriyle Osmanlı’dan kopan Arnavut toprakları, büyük hayallerle bekledikleri bağımsızlık yerine Yunan, Sırp, Karadağlıların işgallerine maruz kalmışlardı.

Bu gelişmelerden başka Kasım 1905’te Manastır’da bir Türk ortaokulunun müdür yardımcısı Boya Topoli tarafından her ne olursa olsun Arnavutluk’un kimliği ve sınırlarını korumak gerektiğini amaçlayan bir gizli Arnavut cemiyeti kurulmuştu585. Böylece Prizren Birliğiyle başlayan Arnavut kimlik savunmaları ve Arnavutluk bağımsızlığına kadar yarım yüzyılı kapsayan bir sürece kadar uzamıştı586.

Dördüncü Safha; 1908’lerden 1912’ye kadar süren bölüm de dördüncü safha olarak adlandırılır. Yani Jöntürklerle başlayan bu süreç Arnavutluk bağımsızlığıyla sona erer587. Aslında 1908’den sonra kaosun devam ettiği Arnavutlar topraklarını korumak adına Sırplara, Karadağlılara ve Yunanlılara karşı mücadele verilirken diğer yandan merkezi hükümetle de mücadele edilmişti. Bu nedenle Savaş halinin hakim olduğu

583 Pirraku, Lidhja Shqiptare “BESA – BESËN”, s.59.

584 Hoxha, s.175-6.

585 Фејзула, s.64.

586 Фејзула, s.72-3.

Arnavutluk’ta halk perişandı. Jön-Türkler bu durumun sorumlusu olarak görülürken Sultan kurtarıcı olarak algılanmaya başlanmıştı588.

Arnavutlara sorulacak olursa durumu çıkmaza sokan ve sonu hızlandıran Jön-Türklerin Türk milliyetçiliğiydi. Jön-Türklere göre ise de Arnavutlar vatanına ihanet etmişler, çok kritik bir anda beklenmemiş bir şekilde Devleti arkadan vurmuşlardı. Bu tarz karşılıklı ithamların olduğu bir durumda haklı tarafı bulmak ne mantıklı bir çaba ne de mümkündür. İki taraf hem haklı hem haksızdı. Jön-Türklerin otoriter ve baskıcı tavırları, sadece Arnavutlar için değil Türk olmayan diğer Osmanlı tebaası için de sıkıntı kaynağıydı. Sarıldıkları milliyetçilik ateşi Osmanlı’nın sonunu hızlandırmış, İmparatorluktan ayrılan birçok grupta da Türklerle ilgili olumsuz izlenimler bırakmıştı. Dahası Arnavutluk’ta 1908’in mirası olarak, Osmanlı’nın Arnavutlara düşman olduğu düşüncesi de eklenmişti. Aslında baskıcı, gaddar ve Arnavutlara düşman olduğu işaret edilen Osmanlı İmparatorluğu değil Jön-Türklerdi. Ancak bu ithamdan Osmanlı Devleti de nasibini almış oluyordu. Doğrusu XIX. yüzyıl, Osmanlı hükümeti ile Arnavutlar arasında gerginliklerin başladığı dönemdi ancak Arnavutlar bu dönemde dahi Osmanlıyla yakın bir ilişki içerisindeydiler. Esas ayrılığın başladığı ve büyük düşmanlıkların oluştuğu dönem 1908 itibariyle başlayan Jön-Türk dönemiydi589.

Başlangıçta Arnavutlar, II. Abdülhamide karşı çıkan Jöntürklerin yanında yer almışlardı. Fakat çok geçmeden Arnavutlarla Jöntürklerin arası açılmıştı ve Jöntürklere karşı ilk hareket de Necip Draga, Mithat Fraşıri ve Bajram Curi tarafından gerçekleştirilmişti. Bunlar, otokton bir Arnavutluk istiyorlardı590. Öte yandan 14–22 Kasım 1908 yılında Manastır’da Başkimi kulübünün insiyatifiyle toplanan Alfabe Kongresi591, 2–8 Eylül 1909 yılında Elbasan’da faaliyetini devam ettirmiş bu kongrenin sonunda da Elbasan’da Arnavutça eğitim verecek bir yüksek okulun açılmasına karar verilmişti. Korça şehrinde “Pırparimi” adlı okul derneği kurulmuştu. Bütün bu gelişmelerden sonra da 28 Kasım 1912’de Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmişti592.

588 Fshazi, s.174.

589 Fshazi, s.175-6. Clayer, s.552.

590 Clayer, s.623.

591 Clayer, s.557.

Fakat Jöntürklerin iktidara gelmesiyle, Arnavutlara verilen sözler unutulmuştu. Jöntürklerin iktidara gelmesinden hiç bir Arnavut memnun değildi. 1910’da Kosova’daki bazı şehirlerde bulunan Osmanlı kışlalarına karşı Arnavut halkınca isyanlar başlatılmıştı. Jöntürklere karşı oluşan bu hava ile Arnavutlar, kendi aralarındaki kan davalarını bırakıp Jöntürk idaresine karşı seferberliğe hazırlanmışlardı. Bu psikoloji ile oluşan Arnavut ordusu iki cepheye ayrılmış, İdriz Sferinin komuta ettiği ordu, Kaçanik boğazını, ikinci ordu ise, İsa Boletin ve Hasan Budakova önderliğinde bulunan Carralev boğazını koruyordu fakat Osmanlı Ordusu çok büyük olduğu için Arnavutlar geri çekilmek zorunda kalmışlardı.

Osmanlı Ordusu karşısında tutunamayan Arnavutlar bu kez 23 Haziran 1911’de yeniden isyan ederek Greç’te, “Kırmızı Kitab” adıyla İsmail Kemali ve Luigj Gurakuqi gibi aydınlarca 12 maddeden oluşan bir memorandum hazırlamışlardı593. Burada, Arnavut kimliğinin tanınması, Arnavut vilayetlerinin birleşmesi ve bu vilayetlerin yerinden yani Arnavut bölgesinden idare edilmesi, özerk Arnavut mali ve idari yönetimlerin ihdas edilmesi, Adliye organlarını kurması, Jandarma ve Polis ekiplerini kurması, İdari dairelerde, Adliyede ve Milli mecliste Arnavutça konuşulması ve tüm bunlar için Sultan tarafından seçilecek bir gözlemcinin olması isteniyordu ki, bu talepler tam bağımsızlık talepleriydi. Halbuki, Osmanlı döneminde, her türlü kültürel idari ve demografik üstünlük Arnavutlarda idi ve bu vilayetlerde etnik, dini, sosyal ve milli hiçbir ayrım yapılmıyordu.