• Sonuç bulunamadı

İstanbul’dan Anadolu ve Suriye üzerinden sıcak çöllere, Mekke ve Medîne’ye doğru, başında özenle ve ihtişamla süslenmiş bir devenin bulunduğu çok önemli bir kervan yola çıkardı.49 İlkin Abbâsi Halifesi Mehdî zamanında uygulanan, ardından Abbâsi halifeleri ile sonrasında Fâtımîler, Eyyûbiler ve Memluklular tarafından sıklaşan; Yavuz Sultan Selim’ den sonra Osmanlı Devleti’nde süreklilik kazanan bir gelenek olmuştur. Cihan harbinin çıkması ve de İngilizlerin bu topraklarda egemenlik arayışına girmesiyle sistemleşen bu gelenek son bulmuştur.

Osmanlı pâdişahlarının, Mekke ve Medine’nin (Harameyn), ileri gelenlerinden en yoksullarına kadar dağıtılmak üzere özel bir törenle gönderdikleri para, altın ve hediyeleri taşıyan “Surre Alayı”, Hac mevsiminden önce, Receb ayında yola çıkar, Şam’da Ramazan ayını geçirdikten sonra, Mekke’de gönderilen hediyeleri dağıtır, Hac sonrası dönerdi. Bu alay, gerek kervan ile birlikte hareket eden, gidiş ve dönüşteki

törenlere katılan çeşitli kesimlerden insanlar dolayısıyla, gerekse de taşıdığı sevab kazanma maksadı ile dağıtılan hediyeler vâsıtasıyla, büyük bir sosyal olay sayılır. Gönderilen bu alayın şüphesiz siyasi bir önemi de bulunmaktaydı. Surre defterleri sayesinde vakıf görevlileri hangi harcamaların nereye yapıldığını not etmekteydi.. Bu defterler, Kanunî zamanında 1559 yılından itibaren, düzenli olarak tutulmuşsa da, bazı yıllar, siyasî karışıklık sebebiyle surre gönderilmediği gibi, bazı yılların surre defterleri de kayıptır.Bu hem Osmanlı’dan,hem de yollaradan kaynaklanırdı.

Surre’nin gönderilmesi ve dağıtılması sırasında, hem İstanbul’ da, hem güzergâh üzerindeki bütün noktalarda, hem de Harameyn’ de yaşananlar, Osmanlı sosyal hayatı üzerine çok önemli gözlemlere imkân vermektedir.50 Her yıl vazgeçilmez bir ritüel

halini alan Surre Alayı’nın, halkın günlük hayatına ne kadar nüfus ettiğini, gereğinden fazla süslenip püslenen kadınları kast etmek için bugün bile kullanılan “surre devesi” tabiri konuyu anlamamız için iyi bir örnek teşkil etmektedir. Surre gönderme geleneğinin Osmanlı Devleti’nde çok önemli ve teferruatlı olduğunu belirtmiştik. Surre Alayları hakkında 18. yüzyıl sonunda ayrıntılı bilgiler veren İsveç Büyükelçisi ve gezgin D’Ohsson, alayın asıl eğlenceli tarafının, saraydan çıktıktan sonra başladığını, İstanbul sokaklarında harikulade ve etkileyici tarzda devam ettiğini anlatır. D’Ohsson, ağırbaşlı ve ciddi Surre Alayı’nın peşinde, halk dilinde “hekkam” denilen ve Araplar’dan oluşan çalgıcı ve eğlendirici 5060 kişilik bir ikinci kafilenen dolaştığını, alayın hareketinden bir gün önce İstanbul’un her semtini mahalle mahalle dolaşıp çeşitli oyunlar oynayarak sadaka topladıklarını, alayın peşindeyken denge sırığı ve maharetler gösteren birer cambazı omuzlarında taşıdıklarını söylemektedir.

Surre Alayı çekdiri ile Üsküdar’a geçerdi. Burada yolculuğa hazırlanır ve Harameyn’e doğru yola çıkardı. Alayın buradaki hareket noktası, Üsküdar Kadıköy arasındaki İbrahim Ağa Çayırı idi. Surre Alayı buradan dualarla uğurlanır, kervandakiler akrabalarına burada veda ederlerdi. Bu sebepten bu mahalde bulunan çeşmeye “Ayrılık Çeşmesi” adı verilmiştir. Çeşme bugün dahi Kızıltoprak Yolu üzerinde, yol kenarında, eski yerinden farklı bir yerde bulunmakta ve aynı isimle anılmaktadır. Kervan, İbrahim Ağa Çayırı’ndan Ayrılık Çeşmesi’ne ve oradan da Haydarpaşa Namazgâhı’na ulaşırdı. Haydarpaşa İskelesi’nden gelen ve kavşak noktası olan bu yer, zaten kervanların ve sefere çıkan ordunun selametlendiği yerdi. Surre’nin gönderildiği gün, sarayda ilgili görevlilere çeşitli giysiler giydirilirken, Harameyn’de ki görevlilere de benzer giysiler yollanırdı. Buna “hil’at giydirme ve gönderme” denilirdi. Ayrıca o gün özellikle Mekke ve Medine’deki kutsal emanetlere dair çeşitli ihtiyaçların giderilmesi için bağışlar yapılırdı.51 Şam’da ve Mekke’de özel törenlerle karşılanan Surre Alayı ile birlikte,

kutsal makamlara, Mekke Emiri’ne, Mekke ve Medine ileri gelenlerine ve Çöl Arapları’na (urban) da hediyeler gönderilirdi. Osmanlı Devleti’nde Surrei Hümâyûn ve Surre Alayları adlı çalışmasından faydalandığımız Münir Atalar, Osmanlı Padişahları’nın, bütün yüksek masraflarına rağmen, Surre Alayları vasıtasıyla Harameyn vakıfları ve kutsal toprakları altına boğduğunu yazar. Ayrıca Harameyn’deki îmar ve tâmir faaliyetleri de cabasıdır. Surre Alayı ile birlikte gönderilen Kâbe Örtüsü’nün (pûşide, kisve, sitare) ise önemi apayrıdır. Her sene alay ile ve her padişah tahta geçtiğinde gönderilen bu örtü, genellikle siyah renkli ibrişim ve ipekten dokunurdu. Eski örtü her sene İstanbul’a yollanır, kara yoluyla Üsküdar’a gelen ve oradan Eyyüb’e nakledilen örtü, Eyyüb Sultan Türbesi’ nde halkın ziyaretine bırakılır,

51

Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı,180-5; Atalar,a.g.e,93-100(Uzunçarşılı ve Atalar’ın eserlerindeki surre gönderme ile ilgili bilgiler aynı tutarlılıktadır)

sonra da ulema, meşâyıh, Sâdât ve devlet ricali tarafından tekbirlerle saraya getirilip, “Hırkaı Saâdet” Dairesi’nde saklanırdı. Ve buna gerekli özen gösterilirdi.

1864’e kadar karadan katır ve develerle gönderilen Surre Alayı, bu tarihten sonra deniz yoluyla, Hicaz Demiryolu’nun yapılmasıyla, 1908’den sonra da trenle gönderilmiştir. Surre Alayı’nın kat ettiği yol, aynı zamanda hac yoluydu.