• Sonuç bulunamadı

DEĞERLENDĠRME KRĠTERLERĠ

3.1. Değerlendirme Konusu Yapılacak Dönem

3.1.1. BaĢlangıç Noktası

AĠHM içtihatlarını incelediğimizde cezai yargılamalar, hukuk yargılamaları ve idari yargılamalar olmak üzere 3 değiĢik yargılama sürecinin var olduğu ve bu 3 değiĢik yargılama süreci için farklı baĢlangıç noktaları belirlendiği anlaĢılmaktadır.

3.1.1.1. Cezai Süreçlerde BaĢlangıç Noktası

Mahkeme içtihatlarına göre, baĢlangıç tarihinin otomatik olarak Ģüphelinin mahkemeye geldiği ya da iddianameyle dava açıldığı tarih olmadığı görülmektedir. 6. madde bir kiĢiye karĢı yöneltilen cezai bir suçlamanın tespiti sırasında uygulanır ve onun garantileri bir kiĢinin suçlanması anından itibaren iĢlemeye baĢlar (Harris vd, 2009. s.278).

Makul süre Ģartının bir kiĢinin suçlanması ile baĢladığı dikkate alınırsa, bu ilgilinin durumdan esaslı bir Ģekilde etkilendiği zaman olacaktır. Dolayısıyla “suçlama” kavramının anlamı önemlidir.

AĠHM “suçlamaya” Ģekli bir anlam vermekten ziyade esaslı bir Ģekilde anlamlandırılmasını ve görünenin arkasına bakılmasını ve söz konusu olan prosedürün gerçeklerinin araĢtırılması gerektiğini düĢünmektedir (Mole ve Harby, 2006, s.10-20). Mahkemeye göre; “Suçlama kavramının kendine has bir anlamı vardır ve sadece milli devletin iç hukukuna göre değil SözleĢmenin genel anlamına göre de tanımlanmalıdır. Bu yüzden suçlama kavramı “yetkili bir organ tarafından bir kiĢiye suç iĢlediğine dair iddianın resmi olarak bildirilmesi” olarak tanımlanabilir ve bu tanımlanma ayrıca “Ģüphelinin durumunun esaslı bir Ģekilde etkilenip etkilenmediğine” dair testi de yansıtacaktır. Dolayısıyla “herhangi bir cezai

60

suçlamanın kararlaĢtırılması” tabiri makul sürede yargılanma hakkının yargılama öncesi aĢamaları içermeyeceği anlamına gelmemektedir.”66

Mahkeme açısından suçlama sayılan durumlara dair bazı örnekler Ģu Ģekildedir:

“Bir kiĢinin Ģüpheli olarak ilk sorgulandığı zaman”(22 Mayıs 1998 tarihli Hozee- Hollanda kararı),

“Bir cezai suç nedeniyle bir kiĢi hakkında tutuklama emri verildiğinde (27 Haziran 1968 tarihli Wemhoff – Federal Almanya kararı),

“Bir kiĢi hakkındaki soruĢturmadan resmi olarak haberdar edildiğinde, (27 Haziran 1986 tarihli Neumeister- Avusturya kararı),

“Gümrük suçlarını soruĢturan otoritelerin bir kiĢiyi delillerini oluĢturmasını talep etmesi ve onun banka hesaplarını dondurması halinde” (25 ġubat 1993 tarihli Funke – Fransa kararı),

“Bir kiĢi, aleyhinde bir polis raporu sonucunda savcılık ofisi tarafından bir dosya açılmasını takiben kendisi için avukat tuttuğunda” (19 ġubat 1991 tarihli Angelucci – Ġtalya kararı) (Mole ve Harby, 2006, s.15).

“Talimat hâkiminin baĢvurucunun daimi adresinde bir arama yapılması emrini verdiğinde ve bu emrin icra edildiği yani aramanın yapıldığı tarih” (28 Ekim 2003 tarihli Lopez Soley Martin de Vargas - Ġspanya kararı),

“Yetkili otoritenin baĢvurcunun paraya çevirmek istediği çeke el koyduğu tarih” (16 Ağustos 2002 tarihli Nuvoli – İtalya kararı),

“Bir kalpazanlık ve sahtecilik davasında, sahteciliğin yapıldığı tarih değil, baĢvuruculardan birinin ofisinde ve diğerinin evinde aramanın yapıldığı tarih” (15 Temmuz 2002 tarihli Stratégies et Communications ve Dumoulin – Belçika kararı). (Calvez, 2012, s. 30)

66

61

Bu açıklamalar ıĢığında sözgelimi dikkate alınacak baĢlangıç süresi, baĢvurucunun kendisi yerine, Ģirketine para cezasının uygulandığı tarih olmayacaktır, çünkü bu durumda kiĢinin kendi eyleminden dolayı, soruĢturma altında olduğunu farzetmesi için bir neden yoktur, fakat baĢlangıç noktası kiĢinin Ģüpheli olarak sorgulandığı ve böylece easaslı olarak etkilendiği ilk tarih olacaktır (Calvez, 2012, s.30).67

3.1.1.2. Hukuki Süreçlerde BaĢlangıç Noktası

Hukuk davalarında makul sürenin baĢlangıcı, genel kural olarak, davanın yetkili mahkemeye sunulduğu tarihle örtüĢür (Mole ve Harby, 2006, s.23; Vitkauskas ve Dikov, 2012. s.73). Bu ise genel olarak ilk dereceli mahkemeye davanın açılmasıyla ya da üst dereceli mahkemelerin (Yargıtay, DanıĢtay vb) ilk derece mahkemesi olarak davaya baktıkları durumlarda bu mahkemelere dilekçenin verilmesi ile baĢlar (Edel, 2007. s.19). Fakat Mahkeme içtihatları, özel Ģartlara ve prosedürlere bağlı olarak davayı baĢlatmak için mahkemeye baĢvurudan önceki baĢlangıç noktalarının da bulunabileceğini göstermiĢtir (Practical Guide to Article 6, s.51). Örneğin, baĢvurucunun Ģirketinin ilk defa yargı yönetimine girdiği ve iflasını ilan ettiği davada, Mahkeme dava süresinin hesaplanmasını, yetkili otoritelerin iddiası olan “iflasın esas prosedürü olarak borçların ilan edildiği tarih” yerine, “bir kaç aydır ödeme alamayan baĢvurucunun maaĢının Portekiz Mahkemesi tarafından Ģirketin borcu olarak kabul edildiği” tarihten itibaren hesaplamıĢtır (Calvez, 2012, s. 31).

Hukuki süreçlerin baĢlangıç noktası ile ilgili bir baĢka olasılıkta, normal yargı prosedürü sayılmayan ancak yargının gözetimi altında yürütülen bazı prosedürlerde

6722 Mayıs 1998 tarihli Hozee – Holllanda kararı, par. 44–45. (… Bu prensipleri önündeki davaya uyguladığında Mahkeme, mali bir cezanın ya da vergi cezasının bazı hallerde 6/1. madde anlamında bir cezai suçlama olabileceğini kabul eder. Mevcut davadaki ceza 1981 yılı sonunda vergi otoriteleri tarafından başvurucunun kendisine değil şirketine uygulanmışıtr. Bu aşamada başvurucunun netice olarak suçlanacağı sahtecilik suçunun şüphelisi olduğuna dair bir gösterge yoktur. …

Dahası 1981 yılı ile 1984 yılı Mayıs ayları arasında, başvurucunun şirketi “vergi iadesi” uygulamaları nedeniyle soruşturma altında idi. Başvurucu kendisinin bu süre boyunca kişisel olarak bir soruşturma altında olduğunu düşünmesini gerektirecek bir neden yoktu ve başvurucu bu süredeki uygulamalardan dolayı esaslı bir şekilde etkilenmemişti. Kişisel eylemlere dair deliller “Doğrudan Vergiler Departmanı Mali Denetleme Bölümünün” dosyayı “Mali İstihbarat ve Soruşturma Departmanına” göndermesi ile sonuçlanan şirket hakkındaki soruşturma derinleşmesiyle gün yüzüne çıktı. 14 Haziran 1984 tarihinde bu Departman başvurucuyu sorguladı. Bu tarihte başvurucu ilk kez şüpheli durumuna gelmiştir ve onun durumu esaslı bir şekilde etkilenmiştir)

62

makul süre Ģartının incelenmesi sırasında dikkate alınabilecek olmasıdır. Bu konuya Siegel – Fransa davası örnek olarak verilebilir. Bir taĢınmazın bölünmesine iliĢkin prosedür, mahkemenin talimatı neticesinde noterde yapılmak zorundaydı ve bu konuya dair noter iĢlemi mahkemenin onayına tabii idi. Bu noter süreci makul sürenin hesabında dikkate alınmıĢtır (Practical Guide to Article 6, s.51). Ancak, taraflar arasında davadan önce ödenebilecek tazminatların miktarı konusunda müzakereler gerçekleĢmiĢse, Mahkeme bunun süresini dikkate almamaktadır. Mahkeme, taraflardan birinin diğer tarafa bir anlaĢma empoze edememesi ve tartıĢmaların istenildiği zaman bitirilebilecek olması dolayısıyla, 6. maddenin bu müzakere süreçlerini içermediğini düĢünmektedir. (8 Temmuz 1986 tarihli Lithgow ve diğerleri - BirleĢik Krallık kararı) (Calvez, 2012, s. 31).

Fakat tüm bu sayılanların istsinai örnekler olduğu hukuki süreçler için makul sürenin hesaplanmasının esas olarak hukuk mahkemesine davanın açılması ile baĢlayacağını tekrar belirtmek isteriz.

3.1.1.3. Ġdari Yargılama Süreçlerinde BaĢlangıç Noktası

AĠHM, uygulamasında idari süreç – medeni hukuk süreci olarak bir ayrım yapmamaktadır. Ancak, ülkelerin yargı geleneği gereği idare mahkemesi kurmuĢ olması halinde, AĠHM, bu idari yargı yerleri tarafından görülmekte olan davaları medeni hukuk yargılamaları kategorisinde değerlendirmktedir. Bu nedenle, ülkemizde ayrı bir idari yargı teĢkilatı kurulmuĢ olması dolayısıyla idari dava süreçlerindeki baĢlangıç noktasındandan ayrıca bahsetmek gerekir.

Ġdari dava süreçlerinin kendine has özellikleri makul süre Ģartının hesaplanmasında dikkate alınacaktır. AĠHM, idari süreçlerde baĢlangıç noktası olarak, eğer idari bir organa baĢvuru yapılması zorunlu ise, idare mahkemesine yapılan baĢvuru tarihini değil, idareye baĢvurunun yapıldığı tarihi dikkate almaktadır (Edel, 2007. s.21; Practical Guide to Article 6, s.51).68Nitekim AĠHM, Hırvatistan

6821.12.1975 tarihli Golder- BirleĢik Krallık kararı, par. 32. (“…Hükümetin iddialarının dayanağı olarak gösterdiği “kişinin nedeni hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi sırasında” tabiri, sadece devam eden yargısal süreçleri kapsamamakta, Komisyonun da işaret ettiği gibi, “medeni hakların ve

63

Anayasa Mahkemesinin uzun yargılamalar konusunda kendisine yapılan Ģikâyetleri incelerken idari yargı süreçlerinin uzun sürüp sürmediğini denetlerken “idari yargı merciine baĢvurmadan önce tüketilmesi gerekli olan idari süreçleri” dikkate almamasını eleĢtirmiĢtir.69

Bu prensip, 28 Haziran 1978 tarihli König – Almanya kararında olduğu gibi70

baĢvurucunun, ilgili idari makamdan Ģikâyet konusu idari iĢlemin yasallığını ve yerindeliğini inceleme talebinde bulunmaksızın, yetkili mahkemeye itirazda bulunmasının mümkün olmadığı durumlarda da geçerlidir. 7 ġubat 2006 tarihli Donnedieu – Fransa kararında, Avrupa Mahkemesi, baĢvurucunun müĢahade altına alınmasına dair idari ve tıbbi belgeleri iletmeyi reddeden bir üniversite hastanesinin kararını bozmak için, idari mahkemeye baĢvurudan önce tüketilmesi gereken d‟accès aux documents administratifs isimli komisyona baĢvuru tarihini dikkate almıĢtır(Calvez, 2012, s. 31 - 32).

Ancak bir idari organla yapılan dostane çözüm müzakereleri adli sürecin baĢlangıcı olarak kabul edilmeyecektir (Edel, 2007. s.21).