• Sonuç bulunamadı

İLK RİVAYET I. HAREKET

1. Kim büyüklük taslayıp hâlleriyle övünüp, kendini üstün görmeye kalkmışsa; Allah onu, en sonunda, utanacak duruma düşürdü ve sonsuza kadar zelil etti.

2. Kim kendini yüce tutup üstün görmüşse; bahtı karardı ve nesi varsa baştan başa yıkıldı.

3. Kim hâline bakıp benlik davasında bulunduysa, Allah onu rahmetinden mahrum bıraktı.

4. Kim ibret gözüyle bakarsa benlikten uzak olur; ne zaman iddia sahibi olursa hikmetten mahrum kalır.

5. İbret ve hikmetle iddia bir yerde olmaz; Allah da benlik davasında bulunanları kabul etmez.

6. Dava, kibirli olmak demektir; böyle kimseler kibirle yoldaş olup senlik benlik iddiasında bulunurlar.

7. O sonunda zelil ve alçak olur; ne dünya, ne de ahiret eline geçer. 8. Dünyada altı şey kibirlenip büyüklük taslayarak birer söz söyledi. II. RİVAYET I. HAREKET

9. Kibirlenenlerin biri de büyüklenerek ve benlik taslayarak söyleyen İblis idi. 10. O kibirlenip hâlini üstün gördü, fakat karşısına ne çıkacağını bilmedi.

11. İblis, “dünya da ahiret de benim mülkümdür; bunu benden kim alabilir? Her bir işi buyuran benim; hiç kimse bana bu nedir diyemez. İstediğimi yaparım, emrimin geçmeyeceği bir yer yoktur, beni Allah’ın birliğinden kim ayırt edebilir? Onun hükmü olmadan da ben şüphesiz bu mülkü yaratırdım.” sözünü gönlünden geçirip, kibre kapılınca; o bir olan Allah arşın altında, sonsuza kadar onun için lânet nüshasını yazdı.

133 II. HAREKET

12. O nakşı okuyan Azazil bütün gök ehlini huzuruna davet etti.

13. Bunlara o yazıyı açıkça gösterdi ve, “ey kavim! Sizden biri kovulup kınanacak ve Tanrı’nın rahmetinden mahrum kalacaktır. Siz bu işten sakın gafil olmayın, çünkü Allah’ın bilinmeyen sayısız işleri vardır. Durumu ve bu işi size haber verdim; sakın sonra, sen bizi uyarmadın demeyiniz.” dedi.

14. O söz bir müddet orada kaldı ve onu bütün gök ehli açıkça gördü. 15. Bunların her biri o yazıya bakıp kendisi için yazılmış sanarak korkar idi.

16. Bunda kendinden emin olan tek varlık İblis‘ti, hâlini araştırıp kendine yormayı düşünmedi. Minber kurup, kibirli kibirli büyüklenerek öğüt verirdi.

17. Bu söylentiler bir hayli zaman devam etti ve bunun üzerinden ancak Allah’ın bildiği bir vakit geçti.

III. HAREKET

18. Sonunda Allah Âdem’i yaratınca, herkese ona secde kılmalarını emretti.

19. Gök ehlinin hepsi secde ettiler, İblis secde kılmayıp Tanrı’nın emrine karşı geldi. 20. “Tanrı beni ateşten onu da toprak ve sudan yarattı. Ben ona niçin secde kılayım bu iş halkın arasında benim için utançtır. Binlerce yıldır ibadet etmekteyim; bu hâli benden başkası da bilmez. O daha yeni yaratıldı, ben bu Âdem’e niçin secde edeyim?” İblis bu sözü söyleyince, Allah onu o anda lânetledi.

IV. HAREKET

21. Artık o yazılmış nüshanın sırrının İblis için olduğunu açıkça bildiler. 22. Melekler bu işi görünce Allah’a şükredip, onu da kovdular.

23. O kendisini büyüklük taslamakla üstün görüyordu, fakat bu onu şaşırttı. III. RİVAYET I. HAREKET

134 25. Bu insanların her biri, bir duvar boyunda idi ve hepsi çok zulmederlerdi.

26. Her biri çok kuvvetli olup, taş ve demir gibi sert maddeler ellerinde muma dönerdi. Ayağa kalkınca yer taşımayacak gibi olur, vurunca da yumrukları taştan geçerdi.

II. HAREKET

27. Allah’ın emri ile Hud peygamber bunları doğru yola davet etti.

28. “Ey Âd kavmi! Putları kırınız, Hakk’a inanıp ona dönünüz. Allah’tan başka şeylere ibadet etmeyin, varacak tek gerçek kapı onun kapısıdır. Ne isterseniz o eşikte bulursunuz, güneş oradan doğar, oradan batar. Gece gündüz, kar yağmur, yaz kış gibi bütün işlere onun gücü yeter ve hepsi onun isteği ile olur. Ona dönerseniz helâk olmazsınız; aksi hâlde dünyada yeriniz yoktur.” dedi.

29. “Ona muhtaç değiliz, sana uymak için bir korkumuz da yok. Git elinden geleni yap ve Tanrı’nın önünde sözümüzü söyle.” dediler.

III. HAREKET

30. Hud peygamber yüzünü göğe tutup göğsünü döverek, sesli sesli ağladı ve, “ ey düşkünlerin hâlini görüp bilen, sıkıntılı günlerinde herkese yardım eden Allah! Hâlimi en iyi sen bilir, yıldan yıla da rızkımı sen verirsin. Bu kâfirler bana uymadıkları gibi; birliğini söylemeye de lüzum duymadılar. Davet ettim senden yana gelmediler; bunları baştan sona yok et.” diyerek kendine Hak’tan yardım diledi. 31. Cebrail hoş haber getirdi, “sen git, Allah bunlara ne yapacak bir bak.” dedi. Hak, bunları baştan başa yelle kaldırıp taştan taşa çarpmayı diledi.

IV. HAREKET

32. Bu sözü Hud peygamber işitince, “ey oğullarım, ey anam babam, ey inananlar ayağa kalkın. Biz buradan gidelim, çünkü Allah bu Âd kavmini yel eli ile kırmayı diledi. Gitmeye karar verince kavmini toplayıp; Allah size hışmetti.” dedi.

33. Ona, “Rabbin asker mi gönderiyor; biz birbirimize sıkı sıkıya bağlıyız, binine birimiz yeteriz.” dediler.

135 34. Hud aleyhisselâm Allah’ın fırtınalar yaratacağını ve kime değerse kılıç gibi keseceğini haber verdi. 35. Sonra kendi işine gitti.

V. HAREKET

36. Yedi gün soğuk oldu ve rüzgâr durmaksızın esip dağı taşı param parça ve tel tel etti.

37. Âd kavmi kaçıp dağlara sığındı; yine de Allah bunları yel ile kırdı geçirdi; Hud peygamber de Tanrı’ya şükür ve övgüde bulundu.

38. O bir olan Allah Âd kavmini yok etti ve bunlar sonsuza kadar lânete uğradı. IV. RİVAYET I. HAREKET

39. Bir zamanlar Belam-ı Baûr adlı, kavmi huriler gibi olan, kendi de cennetin âmiri Rıdvan’a benzeyen bir veli vardı.

40. İşi gece gündüz ibadet ve haramlardan sakınmak olup, dünyada başka bir düşüncesi yoktu.

41. Bütün halk sözünden çıkmazdı ve iyi adı da dünyayı tutmuştu.

42. Ona mürit olan insanların sayısı belli değildi ve bunların her biri büyük veli Bestamlı Bayezid gibi idi. Bunların hepsi hırkaya bürünmüş post üstünde oturmuş, o şeyhin elinden de şerbet içmişlerdi. Her birine şeyhin zatından olgunluk ulaşmış; ilim, hikmet, zühd, aşk ve hâl sahibi olmuşlardı.

43. Bunlardan biri bir efsun okusa, ölü bir üflemekle dirilirdi. II. HAREKET

44. Şeyh bir gün dışarı tarafa yürüdü, müritleri de birlikte idi.

45. Şeyh bunlara bakınca, “dünyada benim gibi kimse yoktur, yaratılalıdan sonuna kadar da gelmeyecektir. Benden yüce kimse gelmediği gibi, kimse de benim yaptığımı yapmış değildir. Hak elime kudret kılıcını verdikten sonra benim önüme çıkıp kim karşı durabilir? Bu dünyada benden büyük kim var; bütün âlem benim sevgimle deliye dönmüştür.” diye söylendi.

136 46. Belam kibirlenerek ayağa kalktığı zaman, ona bir kişi haber getirdi ve, “ey büyük insan! Musa peygamber, yanında kırk bin askerle buraya geliyor. Bunlara içmek için sularımız kadar su olsa bile yetmez; üstelik bunlar buraya geçici bir zaman için de gelmiyorlar. Bunların gelişi hem yaylamak hem de kışlamak içindir; bize daha neler yapacaklarını da kimse bilmez.” dedi.

47. “O, şüphesiz bu ülkeyi elimizden alır.” diye, bütün müritleri feryada başladı. Hepsi şeyhin önünde ayağa kalkıp gözlerini yere dikti ve “dua kıl buraya gelmesin, gelirse bu mülkü elimizden almasın, o gelince halkı burada hayat sürer, kıtlık başlar ve bütün yoksullar ölür.” dediler.

48. Şeyh bunların sözüne aldırış etmedi ve Musa’ya karşı çıkmadı. III. HAREKET

49. Şeyhin bir hanımı vardı; bu yanlış ve yalan haber ona da ulaştı.

50. O, “bu nedir, nasıl kavgadır bana hakikatin ne olduğunu söyleyin,” deyince, buraya “Musa peygamber geliyormuş; gelince bu ülkeyi zorla elimizden alacakmış. Şeyh’e dua et dedikse de dinlemedi ve bizim için hiç kaygılanmadı. Bizim sözümüz ona tesir etmiyor; bari bunu siz söyleyin.” dediler.

IV. HAREKET

51. O inatçı hanım kükreyip kızdı, bir kişi göndererek Şeyh’i eve çağırdı.

52. Şeyh’e öfkeli öfkeli bağırıp, “çabuk ellerini kaldır, dua edip Hak’tan dilekte bulun. Musa peygamber buraya gelmesin, gelip bu mülkü elimizden almasın.” dedi. 53. Şeyhin gönlünde kibir peyda olmuş, tevazuu da gitmişti.

54. El kaldırıp Hakk’a, “ya Rabbi hâcetimi kabul et. Musa peygamber bu ile gelmesin; gelmeye niyetlenirse de yol bulmasın.” diye yalvardı.

V. HAREKET

55. Allah onun bu sözünü kabul etti; Musa aleyhisselâm da bulunduğu yerde şaşkın ve melûl kaldı.

137 56. O tam kırk yıl Tih Çölünde dolaşıp durdu; çocuklar büyüdü, gençler de ihtiyarladı. O çölden çıkacak yol bulamadı ve kendisini azdıran o kimsenin de kim olduğunu bilemedi.

57. Musa peygamber Hakk’a yalvararak, “ya Rabbî! Bu ne hikmettir?” dedi.

58. Allahu taâla ona Belam’ı bildirince Musa, Tevrat’ı yere koyup yakasını yırttı ve ağlayarak Allah’a yalvardı, “eğer onun imansız olarak canını almazsan, artık senin adını anmam.” dedi.

59. Böylece Belam dünyadan imansız gitti.

60. O Belam büyüklenerek habersizden dua kıldığı için, onun başına bu tehlike gelmiş oldu.

V. RİVAYET I. HAREKET

61. Bir zaman Ashâb-ı Fîl (fil sahipleri) vardı; bunun ordusu binlerce erden fazla idi. 62. Kâbe’yi yıkmak niyeti ile yola çıktı ve dünyayı baştan başa ele geçirmek istedi. 63. Demirden zırhlar içinde fillere binmiş idi ve her bir askerini bin kişiye eşit görüyordu.

64. Ordusunu toplayıp askerine nizam verdi, o binlerce eri Kâbe üzerine getirdi. 65. Kâbe’yi yıkmak niyeti ile gelen bu ordu, Mekke şehrini tamamen kuşattı. II. HAREKET

66. Kâbe civarında oturanlar Hakk’a yönelip kendilerini Allah’a ısmarladılar.

67. Mekke halkı hep birden karşılayıp, her biri boynuna fakirlik ve hizmetçilik alâmeti olan ipler taktı. 68. “Biz sana dua ediyoruz, sanatkâr ve işçi insanlarız.” dediler.

69. O da, “ben Kâbe’yi yıkmak için geldim; yoksullara eziyet ve yağma için değil. Eğer yaşamak istiyorsanız gidin ve başınızın çaresine bakınız. Siz yoksullara zulmedeceğimi sanıp korkmayın; ben Kâbe’yi yıkıp gideceğim.” dedi.

70. Ona, “sen bu göğe bakmaz ve Kâbe’nin Tanrı evi olduğunu bilmez misin?” dediler.

138 71. “Ben buraya bir iddia ile geldim; o ev sahibinin bana ne yapabileceğini görmek istiyorum.” dedi.

III. HAREKET

72. Fil sahipleri bu şekilde kibirlenince; yücelik sahibi olan Allah, üzerlerine cehennem taşı getiren Ebabil kuşlarını gönderiverdi.

73. O zaman her bir kuş bir askere taş bıraktı; taşlar erden ve filden geçip yere gömüldü.

74. O ordunun askerleri büsbütün kırılınca; Kâbe’ye komşu olanların hepsi Allah’a şükretti.

75. Kibir ve büyüklük iddiasında bulunanlar bu şekilde Allah’ın rahmet ve nimetlerinden uzak olurlar. O kişi de kibirle iddiaya tutuşmuş ve başına bu hâl gelmişti.

VI. RİVAYET I. HAREKET

76. Allahu taâla ihsanda bulunup kudret diliyle ol deyince; felekler dönmeye başladı ve yer sâkinleşip karar tutunca; yerdeki ve gökteki varlıkların hepsi yerlerini aldı. 77. Ay ve Güneşle yıldızlar, gökyüzünü, gece gündüz doldurup süsledi. Ayrıca renk renk, çeşit çeşit çiçekler bitip, bu yeryüzünü süsledi.

78. O hükmü elinde tutan Allah bu yerin temelini denizde atmıştı. Sular akıp denizler kaynayınca, temel tutmayıp yer oynamaya başladı.

79. Allah dağları yeryüzüne kazık yapınca, yer sâkinleşti ve bir kararda durdu. 80. Yer sâkinleşip yerli yerine oturunca; yeryüzündeki bütün varlıklar şükretti. II. HAREKET

81. Böyle olunca yüce dağlar büyüklenip, her biri kibr ile bir söz söyledi.

82. “Bu yeryüzünü biz sâkinleştirdik, biz olmayınca bu dokuz felek onu tutamadı. Sonra bu yerin temeli ve kökü biziz, biz olmasaydık bu yedi kat yer düz durmazdı. Bu dünya bizim sayemizde yerine oturdu; bize hiçbir binici sözünü geçiremez.

139 Tanrı’nın serbest bıraktığı varlık biziz, o bu mülkü bizimle yapıp şenlendirdi. İnsanoğlu bize asla hükmedemez; dünyaya hükmedenler bize ulaşamazlar.” dediler. III. HAREKET

83. Ulu dağlar bu kibre kapılınca; o her şeyi yaratan Allah bunlara gazap etti; böylece yaz kış üstlerinden kar gitmedi.

84. Bazen tipi, bazen bulut, bazen duman ve tufan olur; şüphesiz bunlarda cehennemin rengi görünür.

VII. RİVAYET I. HAREKET

85. Âdem aleyhisselâm dünyaya gelince; burada nimet yemek istedi.

86. Arandı ve hazır hiçbir şey bulamadı; ne yapıp ne işleyeceğini de bilemedi.

87. Sonunda Allah’a yönünü dönüp yalvardı, nazlanarak inleyip sızladı. “Ey Hak! Yemek için bana rızkımı ver, çalışacak işimi de göster, madem beni cennetten dünyaya attın; buraya gelenin ne yapacağını da anlat. Ben de o işi yapayım ve onunla hayatımı sürdüreyim.” dedi.

88. Hak, “git toprağa buğdayı saç; onun bir tanesinden bin tane çıkacak. İşte rızkın odur, ek ve yemek için götür, böylece hayatını sürdür.” dedi.

II. HAREKET

89. Âdem gidip yere buğdayı saçtı; çünkü Allah rızkını ondan verecekti. 90. Buğday bitti, boylanıp tane verdi; topraktan yükselip sarardı.

91. Boynunu eğdi kendi kendine baktı; sonra hâlinden dolayı büyüklendi.

92. “Bütün nimetlerin başı benim; insanın aslını bile ben besler büyütürüm. Hiçbir nimet benim yerimi tutamaz, dünyada başta gelen benim, yücelik de bendedir. Vücutta canı ayırmadan tutan benim, büyük küçük sürekli beni ister. Halkın imanını doğru tutan da benim; ben olmayınca, çevik olanlarda güç kuvvet kalmadı. Herkes beni yüce tutar, ben olmadan kimse kimseye ziyafet verip doyuramaz. Yaratılanların içinde üstün olan mutlaka benim; bensiz kimse Hakk’a ulaşamaz.” dedi.

140 III. HAREKET

93. Buğday böyle kendini yüce görünce; orak onu bir uçtan bir uca biçip attı. 94. Düven, altına alıp ezdi; o yüce nimette sap ve kelle komayıp saman etti. 95. Değirmende bütün varlığını ve yapısını bozup un yaptı.

96. Sonra taşın altından kaçıp unluğa çıktı; elekten geçti ve yumruklandı. 97. Ateşte pişip, dişlerin arasına geldi; keşke bir Allah dostuna nasip olsaydı.

98. Böyle olunca bütün kibir ve günahlar affedildi ve o zatın nefesinden Allah razı oldu.

99. Eğer onu bir münafık yer de onun midesinde erirse; o buğdaydan iyi iş gelmez; kim onun görürse yüz döndürür.

100. Onda ne kadar üstünlük ve meziyet varsa hepsi toprak oldu ve o seçkin varlık da kocadı.

101. Kim kibirlenirse böyle olacak; sonsuza kadar da şaşkın ve mahrum kalacaktır. 102. Kimde iman varsa onda kibir yoktur; zaten hiç kimse büyüklük taslamakla nimete kavuşamaz.

BÜYÜKLÜK TASLAYAN KİMSELER

İblis Âd Belam-ı Ashâb-ı Dağlar Buğday Kavmi Baûr Fil

141