• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: YAKIN KOMŞU ÜLKELERLE TİCARET VE DOĞRUDAN

3.3. Bölgesel Entegrasyonlar

Dünya ticaretinin serbestleştirilmesi konusunda iki farklı yaklaşım vardır. Birinci yaklaşım, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT)9 kapsamında tüm üye ülkeleri arasında gümrük tarifelerinin indirilmesidir. İkinci yaklaşım ise, bazı ülkeler

9 Günümüzde bu faaliyetler 1995 yılında kurulan ve GATT’ın yerini alan Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ile yürütülmektedir.

68

arasında ticaretin serbestleştirilmesini hedefleyen ekonomik entegrasyonlardır. (Chacholiades, 1990: 222). Her iki yaklaşımda da temel amaç dünya ticareti serbestleştirilmesi ve ülkelerin refah seviyelerinin arttırılmasıdır.

Ekonomik entegrasyonlarla, siyasal bakımdan bağımsız olan ülkeler ekonomik yönden birbirine bağlı duruma gelmektedir. Bu ülkelerin amacı üretim kapasitelerini, ekonomik etkinliklerini ve sonuçta toplumsal refah düzeylerini arttırabilmektir. Sanayileşmiş ülkelerde hızlı üretim artışlarıyla beraber, bu gibi birlikler oluşturularak piyasa hacminin genişletilmesi sağlanmıştır. Az gelişmiş ülkeler ise piyasalarını birleştirmek yolu ile sanayileşme hızlarını artırmaya çalışırlar. Dış Pazar ve üretim etkinliği gibi ekonomik faktörlerin yanında, ekonomik ve siyasal güçlerin bir araya getirilmesi ile güçlü bir dayanışma sergileyerek uluslararası politikada daha etkin bir rol oynamak gibi düşünceleri de söz konusu olabilmektedir (Seyidoğlu 2007: 425).

Dünya’daki entegrasyon hareketleri genellikle iki yönde gelişmiştir. Birincisi coğrafi bölge temeline dayanan daha çok dini, kültürel yakınlığı olan ülkeler arasında kurulan AB, EFTA gibi bölgesel entegrasyonlardır. Diğeri ise belirli bir coğrafi bölge ile sınırlı olmayıp ortak din, siyasal ve ekonomik rejim gibi faktörlere dayanan iktisadi işbirliği ve kalkınma örgütü (OECD), İslam konferansı Teşkilatı (İKT) gibi birleşmelerdir.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa, Güney Amerika ve Asya’da değişik entegrasyon girişimlerinin hayata geçmesiyle birlikte kavrama olan ilgi sürekli olarak artmıştır. Bu bağlamda “uluslararası entegrasyon iktisadı” adı altında yeni bir çalışma alanı doğmuştur. Bu alanda önemli bir katkı sahibi olan Robson, uluslararası ekonomik entegrasyonu, “farklı ulusal ekonomilerin daha geniş ekonomik bloklara katılımının kurumsal bir kombinasyonu” olarak tanımlamaktadır (Robson, 1998: 1). II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa coğrafyasında gelişen ekonomik entegrasyonları açıklamaya çalışan çok sayıda bölgesel entegrasyon teorisi geliştirilmiştir.

Bölgesel ekonomik entegrasyon10 genellikle yakın coğrafyada yer alan ülkelerin aralarındaki ticaretin serbestleştirilmesine yönelik izledikleri politikalar şeklinde ortaya çıkmaktadır (Şen, 2006: 5). Bölgesel entegrasyonlar, tarifeleri ve tarife dışı engelleri

10

Entegrasyon kelimesi, “bütünleşme” anlamına gelmektedir. Ekonomik entegrasyon ise iki veya daha fazla ülke arasında ticarete engel olan çeşitli kısıtlamaların ve engellerin kaldırılması ve ulusal ekonomik politikaların uyumlaştırılarak ayrı iktisadi yapıların bir tek iktisadi yapı haline getirilmesidir (Ertürk, 2002: 15 ).

69

azaltarak serbestleşme sürecinin daha kolay gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır. Bölgesel piyasaların geniş yapısı ve daha büyük ölçek ekonomileri, ticaret ortaklarının daha geniş bir platformda rekabet edebilirliğini muhtemel kılmaktadır. Serbestleşmeyi kademeli olarak uygulayan bölgesel anlaşmalarla, küresel ticaretin serbestleşmesi hedeflenmektedir.

SSCB’nin dağılmasından sonra tek kutuplu dünya düşüncesine yönelik yoğun eleştirilerle birlikte dünyadaki ABD hegemonyasına karşı yoğunlaşan bölgesel entegrasyon hareketleri, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nun AB’ye dönüşmesinden sonra, özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyük bir heyecan uyandırmıştır. Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), Avrupa’da AB’ye başarılı bir biçimde ilerleyerek siyasi birliğe doğru hızla yol alan ekonomik entegrasyon süreci, Güney Ortak Pazarı’nın (MERCOSUR) kurulması ve Asya-Pasifik’te yeni bir ekonomik bloğun muhtemel hale gelmesi (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği-APEC bünyesinde) bölgeselleşmenin sebepleri ve etkileri ile ilgili tartışmaların hızlanmasına öncülük etmiştir.

AT den başka Avrupa Kıtasında ortaya çıkan birleşmeler arasında EFTA, Nordik Topluluğu, COMECON, Baltuk Gümrük Birliği ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi (KEİB)'ni sayabiliriz.

Amerika kıtasındaki belli başlı birleşmeler ise; Latin Amerika entegrasyon Bölgesi, Orta Amerika Ortak Pazarı ve Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA)’dır.

Bunların yanında Asya ve Afrika kıtalarında bir takım iktisadi birleşme hareketleri vardır. Ayrıca dünyada coğrafi bölge temeline dayanamayan birleşmeler de mevcuttur. Bunlar arasında OECD, OPEC, NATO ve İslam Konferansı Teşkilatı sayılabilir (Sönmez, 1994: 19).

Bölgesel ekonomik entegrasyonlar uzmanlaşma, ölçek ekonomilerinden faydalanma, dış ticaret hadlerinde iyileşme, rekabet etkinliği, üretim faktörlerinin niteliğinin ve niceliğinin artması gibi çok sayıda avantaj sağlamaktadır (Robson, 1972: 10). Bölgesel entegrasyonlara üye ülkeler kendi küçük pazarlarına göre daha geniş ölçekli pazarlara ulaşma şansına kavuşurlar. Bu bağlamda ticaret kısıtlamalarının ortadan kalkmış olması,

70

ortaya çıkacak ticaret yaratıcı etki11 sebebiyle önemli dış ticaret karları elde edilmesini sağlamaktadır. Tüketici alımlarının yüksek maliyetli iç mallardan düşük maliyetli ortak ülke mallarına kaydığı bu gibi hallerde üretim olumlu etkilenmektedir.

Genişleyen bölgesel pazarda gelişme gösteren sanayi şirketleri bölgesel rekabete açıldıktan sonra zamanla dünya pazarlarına açılabilirler. Ayrıca parasal anlamda entegre olunması durumunda da, sabit döviz kurları dalgalı döviz kurlarının yol açtığı istikrarsızlık ortadan kalkar, bölge içi mal ve hizmet ticareti hızlanır ve entegrasyona dahil olan ülkeler için karşılaştırmalı üstünlüğe dayalı uzmanlaşma, ölçek ekonomileri, daha ileri rekabet ve daha geniş tercihler ağı mümkün olabilir.

Bölgesel ekonomik entegrasyonların özellikle GOÜ’ler açısından sağladığı bir diğer avantaj da elde edecekleri ekonomik ve politik güçle birlikte belirli bir savunma gücüne sahip olmaları ve tüm reforlarını ekonomik büyümeleri için sarfetme imkanı bulmalarıdır (Tweeten, 1993: 811).