• Sonuç bulunamadı

Ġlk kez Birinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra iĢsizlik ve tam istihdam sorunları ile mücadele etmek zorunda kalan geliĢmiĢ batı ülkelerinin karĢılaĢtığı belirtilen (Ildırar, 2004: 15) bölgelerarası eĢitsizlik sorununun gerek sosyalist gerekse de kapitalist ülkeleri etkisi altına alan ve devlet müdahalesi olmadan çözümünün mümkün olmadığı bir olguyu ifade ettiği belirtilmektedir (KeleĢ, 2004: 351). Tüm Avrupa ülkelerinde ve ABD‟de ortaya çıkıĢı eski teknik dönemi2ne rastlayan bölgelerarası eĢitsizlik sorunu Sanayi Devrimi ile birlikte, zengin devlet-fakir devlet ya da hükmeden devlet-hükmedilen devlet ayrımını geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkeler Ģeklinde değiĢtirmiĢtir (Dinler, 2012: 97-101).

Günümüzde geliĢmiĢ-azgeliĢmiĢ tüm ülkelerin en önemli sorununu teĢkil eden bölgelerarası eĢitsizlik, “bir ülkenin çeĢitli bölgelerinde görülen ekonomik ve sosyal fırsat eĢitsizliği” (IĢık ve Bozdoğan, 2011: 561) Ģeklinde tanımlanmaktadır. Bölgelerarası üretim, tüketim ve bölüĢümdeki farklılıklar olarak da isimlendirilebilen (Gündüz, 2010: 69) bu tanım doğrultusunda, ekonomik fırsat eĢitsizliği, farklı

2

1765-1820 yıllarını kapsayan ve Birinci Sanayi Devrimi olarak adlandırılan dönemdir. James Watt tarafından 1765 yılında buharlı makinenin icat edilmesini takiben baĢlayan bu dönem, demir ve kömürün birlikte kullanıldığı bir teknik düzeyini simgelemektedir (Dinler, 2012: 100)

bölgelerdeki kiĢilerin iĢ bulma, eĢit iĢe, eĢit reel ücret elde etme fırsatına sahip olamamalarını kastederken; sosyal fırsat eĢitsizliği ise, farklı bölgelerde yaĢayan kimselerin sağlık, eğitim gibi hizmetlerden, kültürel faaliyetlerden aynı derecede yararlanamamalarını (Dinler, 2012: 96) kastetmektedir.

Bölgelerarası farklılıklar, çoğu kez sanayi hareketlerinin dengeli bir Ģekilde yayılmamıĢ olmasının bir sonucu olarak, bölgelerin farklı kalkınma hızlarına ulaĢmaları Ģeklinde ortaya çıkmaktadır (ġen, 2004: 6). YaĢanan bu sorunun temelinde birçok faktör etkili olmaktadır. Bölgelerarası farklılıkları doğuran bu faktörleri (Aktürk, 1997: 5-6; ġen, 2004: 7; IĢık ve Bozdoğan, 2011: 562), tabii ve coğrafi faktörler, ekonomik faktörler ve sosyal faktörler Ģeklinde gruplandırmak mümkündür. Buna göre;

Tabii ve coğrafi faktörler; fiziki Ģartların ve doğal kaynakların bazı bölgelerin lehine bazılarının ise aleyhine ekonomik sonuçlar doğuracak biçimde ortaya çıkmasıdır. Bölgenin konumu, iklim özellikleri, yer altı ve yer üstü doğal kaynakları, tarıma elveriĢliliği gibi fiziksel faktörler, bu kapsamda yer almaktadır (Aktürk, 1997: 5-6; ġen, 2004: 7; IĢık ve Bozdoğan, 2011: 562; Akpınar, vd. 2011: 14). Ülkemiz açısından bakıldığında dağlık ve engebeli arazisi ile iklim yapısı itibariyle Doğu Anadolu Bölgesi bu açıdan dezavantajlı bölgelere örnek gösterilebilmektedir.

Ekonomik faktörler; giriĢimciler tarafından yapılan yatırımların, maksimum kâr-minimum maliyet sağlayacak bölgelere yoğunlaĢtırılması sonucu meydana gelen, ekonomik katma değerin göç alan bölgeler lehine ve göç veren bölgeler aleyhine sonuçlanmasına (Aktürk, 1997: 5-6; ġen, 2004: 7; IĢık ve Bozdoğan, 2011: 562) yol açan faktörleri içermektedir. Ayrıca tüketici tercihlerinin farklılığı, iĢgücünün farklı kalite ve verimlilik seviyesinde olması (Akpınar, vd. 2011: 14) gibi birçok faktör de ekonomik açıdan bölgelerarası eĢitsizliğin kaynaklarından sayılabilmektedir. ĠĢsizlik oranı, gelir düzeyi ve iç göçler Ģeklinde özetlenebilen bu faktörler aynı zamanda ülkenin ekonomik göstergelerinide iĢaret etmektedir (Gündüz, 2010: 69). Söz konusu faktörler değerlendirildiğinde ülkemizde özellikle giriĢimciler eliyle gerçekleĢen yatırımların belirli bölgelerde yoğunlaĢması, bu bölgelere çevre bölgelerden göç eden bireylerin kendi bölgelerindeki iĢgücünü, daha cazip olan yeni bölgeye

taĢımaları örnek verilebilmektedir. Yatırımın gerçekleĢtiği bölgede ise gelir seviyesi ve mevcut koĢullar, diğer bölgelerin aleyhinde geliĢme göstermektedir.

Sosyal faktörler ise, sağlık, eğitim ve bazı altyapı yatırımlarının nispeten sanayileĢmiĢ bölgelerde geliĢmiĢ olması, azgeliĢmiĢ bölgelerin aynı koĢullara ulaĢmaması sonucunda ortaya çıkan faktörlerdir. Bu kapsamda çeĢitli bölgelerde yaĢayan insanların faydalandıkları sosyal hizmetlerin miktar ve kalitesi arasında farklılık meydana gelmesi ifade edilmektedir (Aktürk, 1997: 5-6; ġen, 2004: 7; IĢık ve Bozdoğan, 2011: 562). Yine ülkemiz özelinde baktığımızda bölgeler hatta aynı bölge içinde yer alan kentler arasında bile bu kapsamdaki hizmetlere eriĢim konusunda önemli kısıtlanmalar söz konusu olabilmektedir. Bu durum ise bölgelerarası eĢitsizlik sorunun kentler açısından da irdelenmesini gerektirmektedir.

“Dünya nüfusunun yaklaşık %30‟una sahip olan gelişmiş ülkelerin, dünya gelirinin yaklaşık %80‟ini aldığı; dünya nüfusunun %70‟ine sahip olan gelişmekte olan ülkelerin ise dünya gelirinin yalnızca %20‟sini” aralarında paylaĢmak zorunda (Dinler, 2012: 98) kaldıkları gerçeğinden hareketle bölgesel eĢitsizliğin, geliĢmiĢ ülkelerde kapitalizmin kendi iç dinamiklerince belirlendiği; geliĢmekte olan ülkelerde ise, ekonomik bağımlılık nedeniyle uluslararası sermayenin gereksinimleri doğrultusunda dıĢ dinamiklerce yönlendirildiği (Göktürk, 2006: 24) görülmektedir. GeliĢmekte olan ülkelerde geliĢmiĢ ülkelerdekine oranla daha yoğun biçimde yaĢananbölgelerarası eĢitsizliğin, ekonomik ve sosyo-politik sakıncaları bulunmaktadır (Dinler, 2012).

Bu doğrultuda kaynakların eksik kullanımına neden olması, kaynakların sektörler arasında optimal dağılımını önlemesi ve kentlerin aĢırı büyümesi gibi durumlar ekonomik sonuçların bir yansıması olarak karĢımıza çıkmaktadır (ġen, 2004: 6). Bununla birlikte bazı bölgelerin, diğer bölgeler karĢısında dezavantajlı konuma düĢmesi söz konusu olabilmektedir. Neticede, kalkınma kutbu ya da cazibe merkezi haline gelen avantajlı bölgelerin, ülkenin her yanından iĢgücünü ve sermayeyi kendilerine çektikleri görülmektedir. Bu durum bölgelerarası geliĢmiĢlik farklarının giderek artmasına, geliĢen bölge, çevre bölgeler, boĢalan bölgeler,

durağan bölgeler ya da durgun bölgeler (Dinler, 2012) gibi tanımlamaların yapılmasına yol açmaktadır.

Bölgesel farklılıkların sosyo-politik sonuçları ise, ekonomik sonuçlara ilintili olarak ortaya çıkmaktadır. Geri kalmıĢ bölgelerde istihdamın, üretimin, ücretlerin ve dolayısıyla satın alma gücünün düĢük olması, bu bölgelerde sağlık, eğitim, kültürel alanda sunulan hizmetler ilesosyal hizmetlerin (IĢık ve Bozdoğan, 2011: 564) geliĢmemesi sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca bu bölgelerde yabancılaĢma, toplumsal kesimler arasında dıĢlanma ve adetsizlik olduğuna olan inancın yarattığı huzursuzluk ortamı, marjinal mesleklerin doğması, etnik ve mezhepsel ayrıĢmaların (ġen, 2004: 7) yaĢanması sosyo-politik sonuçlara verilebilecek örnekleri yansıtmaktadır. Bölgelerde yaĢanan bu sorunlarla mücadele etmek zorunda kalan devletlerin yönetim politikaları da sorunlar etrafında biçimlendirilmektedir. Güvenlik, eğitim, sağlık, adalet gibi birçok alanda daha fazla tedbir almak ve politika oluĢturmak zorunda kalan yönetimler çoğunlukla, bir yandan sınırlı olan mali kaynaklarla baĢ etmek, bir yandan da yaĢam kalitesini arttırmayı sağlayacak politikalar yürütmek adına bir girdap içine girmektedirler.

Uygulanması gereken politikalar gündeme geldiğinde ise, fikir ayrılıklarının yaĢandığı görülebilmektedir. Bu doğrultuda bölgelerarası geliĢmiĢlik farklarının azaltılmasının politika belirleyicilerin ana amacı olması gerektiğini savunanlar olduğu gibi, bu geliĢmiĢlik farklarının hiçbir zaman kapanamayacağı tezini öne sürerek, her bölgede etkinliğin arttırılması amacını taĢıyan politikaların uygulanması gerektiğini (Akpınar, vd. 2011: 14) belirten görüĢler de ortaya çıkabilmektedir. Ancak Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona ermesini müteakip geri kalmıĢ bölgelerde çeĢitli planlar ve uygulamalar hayata geçirilmeye (Göktürk, 2006: 25) baĢlanmıĢtır. Dünya genelinde uzun yıllar süren mücadeleler neticesinde tam anlamıyla bir çözüme pek sık rastlanamasa hatta sorunun her geçen gün derinleĢtiği görülse de alınan tedbir ve uygulanan politikalar ile bazı bölgelerde nispeten çözüme ulaĢılabildiği görülmektedir. Bu hususta, OECD ülkelerinin %70‟inde bölgelerarası eĢitsizliğin artmakta olduğu, %30‟unda ise nispeten azalma (OECD, 2009) gösterdiği belirtilmektedir.

Devletlerin bölgelerarası eĢitsizliklerin giderilmesi adına yürüttüğü politikaları üç ana eksende toplamak mümkündür (KeleĢ, 2004: 351-352):

- Eldeki kaynakları, ülkenin her yanına eĢit dağıtmak, (desantralizasyon) - Yatırımları belirli büyüme kutuplarında yoğunlaĢtırmak,

- Geri kalmıĢ bölgelere birtakım yatırımlarda öncelik tanımak.

Ġlerleyen bölümlerde detaylı biçimde ele alınan ve bölgesel kalkınma stratejisi olarak yeniden karĢımıza çıkacak olan politik araçlar kısaca, geri kalmıĢ bölgelerin kalkındırılması veçok yoğun nüfuslu bölgelerin nüfusunun seyrekleĢtirilmesi için elveriĢli araçların (KeleĢ, 2004: 352-353) tayin edilmesi Ģeklinde özetlenebilir.

BaĢlangıç noktası, bölgesel geliĢme farklılıklarının ortaya konulması Ģeklinde belirlenen bölgelerarası eĢitsizliklerin giderilebilmesinde yalnızca kiĢi baĢı GSYĠH (veya GSMH)‟nın değil; eğitim düzeyi, sağlık hizmetleri, kadının statüsü gibi çok sayıda bileĢenin (Sümer ve Özcan, 2011: 103) göz önünde bulundurulması da temel araçlar olarak değerlendirilebilmektedir.

Bölgesel eĢitsizlikleri gidermek, dengeli ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için baĢta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede büyük fonlarla desteklenen politika ve araçlar geliĢtirilmektedir (Özerdem ve Demirkıran, 2011: 456). Ancak daha önce belirtildiği üzere tüm çabalara rağmen gerek AB bölgelerinde gerekse de dünyanın geri kalanında yer alan geliĢmiĢ-azgeliĢmiĢ ülkelerde net bir çözüme ulaĢılamadığını yeniden vurgulamak yerinde olacaktır.

Bölgesel olarak adlandırılan ancak bütün bir ülkeyi ilgilendiren eĢitsizlik sorunun çözülememesinin temelinde ise Ģahsi kanaatimce, sorunun ana kaynaklarının ve çözüm için sunulan araçların doğru biçimde değerlendirilememesi yatmaktadır. Duruma nereden bakacağını, nasıl yaklaĢacağını tam manasıyla tespit edemeyen yöneticilerin bakıĢ açıları zaman zaman gerçeklik taĢımamaktadır. Elbette ki, kendi ülke ve bölgesel yapılarına özgün çözüm önerileri oluĢturmak yerine, “geliĢmiĢ” ülkeler tarafından hazırlanan paket politikaları uygulama zihniyetinin değiĢmemesi de, baĢarısızlık nedenlerinden biri olarak vurgulanması gereken noktalardandır.