• Sonuç bulunamadı

On sekizinci yüzyılın ortalarında başlayan ve 1789 Fransız İhtilali ile öncelikle Avrupa’da daha sonra dünyanın farklı bölgelerinde yayılan modern “ulus”, “ulusalcılık”

bilinci, “ulusal-birlik” ve “bağımsızlık” düşünceleriyle “ulus-devlet” modelini ortaya çıkarmıştır. Ulus-devlet oluşumunun temelinde etnik aidiyet, dil, din, kültür ve vatan gibi kavramlar yatmaktadır. Balkan Savaşları sonrasında Avrupa coğrafyasında ortaya

39 Declaration on the Rights of Persons Belonging to National or Ethnic, Religious and Linguistic Minorities, Adopted by General Assembly resolution 47/135 of 18 December 1992,

https://www.ohchr.org/EN/ProfessionalInterest/Pages/Minorities.aspx, (27.3.2017).

40 Wippman, a.g.m. s.618.

41 1923 Lozan Barış Antlaşması, İsviçre'nin Lozan kentinde Türkiye'nin yanı sıra Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya tarafından imzalanmıştır. İkili bir antlaşma olmamakla beraber 3. Kesimi “Ekalliyetlerin Himayesi” (Azınlıkların Korunmasını) garanti altına almaktadır. İstanbul Rumları (Antlaşma Gayrimüslimler olarak adlandırmaktadır) ve Batı Trakya Türklerinin (Antlaşmada Müslüman Azınlık olarak geçer) hakları 37-45.

Maddelerde açıkça belirtilmiştir. Bkz. Ek1.

çıkan pek çok ulus-devlet modeli ve yeniden çizilen sınırlarla yaşadıkları topraklarda azınlık konumuna düşen insan topluluklarının ulus-devleti oluşturan çoğunluk bireyleriyle ilişkileri, devlet ile ilişkileri tarih boyunca büyük önem arz etmiştir.

Farklılığı nedeniyle ezilen, küçük görülen kültürler azınlık-çoğunluk ilişkileri ve problemlerini ortaya çıkarmıştır. Azınlık tanımı kavramsal olarak doğası gereği çoğunluktan farklılığı, farklı olmayı ifade etmektedir. Ulusal ya da etnik azınlıkların öz-kimlik olarak çoğunluktan farklı olması pek çok ulus-devlet tarafından bütünlük açısından tehlike olarak algılanmıştır.

Kavramsal olarak yaratılan “kendi” ve “öteki” algısı ulus-devlet içerisinde etnik veya ulusal azınlıklara yaklaşımı da belirlemiş ve beraberinde çatışmaları getirmiştir.

Etnik köken, dil, din ve kültürel farklılıkların ortaya çıkardığı sosyo-politik anlaşmazlık ve cepheleşme azınlık sorunlarının, bir başka deyişle etnik sorunların temelini oluşturmaktadır.42 Azınlık-çoğunluk ilişkilerinde ortaya çıkan en önemli sorunların başında ülkeler açısından “güvenlik” sorunu, azınlık açışından ise “asimilasyon” sorunu yer alır. Bu sorunları tetikleyen ön yargı, ayrımcılık, toplumsal dışlanma ve kültürleşme durumlarıdır.

Ön yargı: Ön yargı bilişsel, duygusal ve tematik bileşenleri olan bir yaklaşımdır. Allport ön yargıyı hata ve esnek olmayan genellemelere dayalı bir antipati olarak tanımlamaktadır.43 Marshall ön yargının 1920’li yıllardan sonra ABD’deki etnik azınlıklara duyulan düşmanlık hissi, Avrupa’da yaygınlaşan anti-semitizm ve azınlıklara duyulan genel ilgiden dolayı oldukça popüler bir terim olduğunu belirtmektedir.44 Giddens’e göre ön yargı, bir grubun bir başka grup üyeleriyle ilgili tutumudur. Bu tutum daha çok söylentiye dayanmaktadır ve değiştirilmesi zordur. İnsanlar kendine yakın gördükleri gruplara karşı olumlu, diğerlerine karşı ise olumsuz ön yargılar

42 Rodolfo Stavenhagen, Ethnic Conflicts and the Nation-State, Palgrave Macmillan UK, London 1996, s.

284.

43 Gordon W. Allport, The Nature of Prejudice, Addison-Wesley Publishing Company, Cambridge 1954, s.9.

44 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü (Çev. Osman Akınbay-Derya Kömürcü), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 1999, s. 559.

besleyebilirler. Ön yargılar tarafsız değildir kalıp yargılar üzerine inşa edilirler.45 Brown’a göre ön yargı öncelikli olarak grup süreçlerinden kaynaklanmaktadır. Bireyden çok grup odaklıdır. Ayrıca bireysel bir tutum ve davranıştan çok bir grubun tutum ve davranışı olarak da değerlendirilebilir. Ön yargı, genellikle bir grubun üyeleri hakkında oluşturulan hatalı veya gerekçesiz bir negatif yargı olarak tanımlanır. Fakat sosyal yargıların gerçekliği olup olmadığının belirlenememesi, ya da hatalı olması nedeniyle bu tanımların kavramsal olarak açıklanması zordur. Bu nedenle, ön yargı bir grubun üyelerine karşı olumsuz tutum, duygu veya davranış olarak tanımlanır.46

Ayrımcılık: Ayrımcılık “öteki” birey ya da gruba yönelik farklı davranış biçimidir. Kendinden olanlara açık olan olanaklardan, diğer grup üyelerinin mahrum edilmesi gibi faaliyetlerde görülebilir.47Örneğin, aynı iş yerinde iş başvurusu yapan bir siyah veya beyaz, Müslüman veya Hıristiyan, Türk ya da Yunan’ın “öteki” olarak algılanıp işe alınmaması bir ayrımcılıktır. Yaygın kullanımıyla ayrımcılık, “adil olmayan davranış” anlamına gelir. Pager ve Shephard’a göre en basit tanımıyla ayrımcılık, ırk veya etnik kökene dayalı olarak kişilerin veya grupların eşit olmayan muamele görmesidir. Ayrımcılık genellikle ırkçılık, cinsiyetçilik, ön yargı ya da kalıp yargılar gibi diğer ilgili fenomenlerden ayırt edilir, çünkü ayrımcılık bir dizi davranışa atıfta bulunurken, diğer kavramlar ayrımcılığa dönüşebilecek ya da olmayacak olan ideolojiyi, tutumları ya da inançları ifade eder.48

Toplumsal Dışlanma: Toplumsal dışlanma bir eşitsizlik göstergesidir.

Bireylerin ya da bir grubun toplumun geneli ya da diğer yanı ile bütünleşmesinin engellenmesidir. Toplumsal dışlanma bir azınlık grubunun toplum geneline kabul edilmesinin engellenmesi ya da kabullenişinin en düşük seviyede tutulması olarak da

45 Anthony Giddens, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul 2012, s. 538.

46 Rupert Brown, Prejudice Its Social Psychology, Blackwell Publishers, Oxford 2004, s.9-10,14.

47 Anthony Giddens, a.g.e. s.539.

48 Devah Pager and Hanah Shepherd, “The Sociology of Discrimination: Racial Discrimination in Employment, Housing, Credit, and Consumer Markets” Annual Review of Sociology, March 2008, 34,

https://scholar.harvard.edu/pager/publications/sociology-discrimination-racial-discrimination-employment-housing-credit-and, (2.1.2017), s. 181–209.

değerlendirilebilir. Örneğin, etnik ya da dinsel farklılığı olan bir grubun toplum genelinden ayrı bir mahallede yaşamaya mecbur bırakılması, kötü koşullardaki okullara devam etme zorunluluğu, az sayıda iş imkânı bulması, toplum geneline sağlanan iyi koşullardan etkin bir biçimde faydalanamamasıdır. Dışlanma, bireyin ya da grubun başkası tarafından dışarıda bırakılmasını ifade eder. Toplumsal dışlanma, nüfusun çoğunluğuna açık olan fırsatların bir gruba sağlanmaması durumudur. David Gordon ve meslektaşları toplumsal dışlanmayı, yeterli kaynak ve gelirden yoksun olma ve dışlanma, iş piyasasından dışlanma, toplumsal ilişkilerden ve sosyal hizmetten dışlanma olarak gruplandırmışlardır.49 Toplumsal dışlama toplumdaki çoğunluk ya da hakim grubun bilinçli bir politikasına dönüştüğünde yok etme ya da ihraç etme şekline dönüşebilmektedir.

Kültürleşme: Kültürleşme bir grubun üyelerinin, başka bir grubun inanç ve davranışlarını benimsemesini içeren bir süreçtir. Gordon, kültürleşmeyi kültürel kalıpların hakim kültüre göre değişmesi olarak tanımlar.50 Rose kültürleşmeyi bir fert ya da grubun başka bir toplumun kültürünü benimsemesi ya da benimseme sürecine girmesi olarak tarif eder.51 Zanden kültürleşmenin, kültürlerarası geçiş, kültürel yaratıcılık, kültürel parçalanma yoluyla ortaya çıktığını belirtmiştir.52 Kısacası kültürleşme, hakim olmayan ya da toplumsal azınlık statüsündeki bir grubun hakim kültür özelliklerini benimsemesi ve içselleştirmesidir.