• Sonuç bulunamadı

Avrupa’da Güç Mücadeleleri, Blokların Oluşması ve Avusturya-Macaristan’ın

1789 Fransız İhtilali ile yayılan düşünceler ve bu düşüncelerden rahatsız olan devletler, ardından Napolyon’un rahatsız edici faaliyetleri, Napolyon’dan rahatsız olan Avrupalı devletlerin tutarsız ve çelişkili olan görünüşte barış arayışları, arkasından İtalya ve Almanya’nın birliklerini sağlamaları ve özellikle de güçlü bir Almanya’nın ortaya çıkması ve Avrupa’nın diğer büyük devletleri ile güç mücadelesine başlaması Avrupa’da bloklaşmaların oluşmasının temel nedenleri arasında sayılabilir.

Bu bloklaşmaları esas başlatan ise Bismarck’tır. Alman Şansölyesinin amacı, Avrupa devletlerini kendi yanına çekerek Fransa’yı Avrupa’da siyasal ve askerî bakımdan yalnız bırakmak ve böylece onun, Almanya’ya karşı bir intikam savaşı açmasını önlemekti. Bu açıdan bakılınca, Bismarck’ın amacı barışçıydı denilebilir. Ancak barışı korumak amacıyla başlatılan bu bloklaşmalar, Balkanlar bölgesinde sınırlı

323 Efkan CANŞEN, a.g.e., s.437-439

324 The Territorial Disintegration of Historic Hungary 1818-1919, A paper presented on the 75th

Anniversary of the Treaty of Trianon, 4th June 1995, Griffth University, Queensland Australia, Part-A,

kalacak olan Avusturya-Sırbistan savaşını, önce bütün Avrupa’ya, sonra da dünyaya sıçratmışlardır.325

Alman başbakanı Bismarck, iş başında bulunduğu sürece Fransa’yı Avrupa’da zayıf ve yalnız tutmaya çalışmıştır. Fransa’yı Avrupa’da yalnız bırakabilmek için de, Bismarck, onunla anlaşabilme ihtimali olan Avrupa devletlerini kendine bağlamak yoluna gitmiştir. Ayrıca Bismarck, 1866 yenilgisinin öcünü almak isteyebilecek olan Avusturya ile Balkanlardaki genişlemesi için kendisine bir destek arayan Rusya’nın, Fransa ile anlaşmaya kalkışma ihtimalleri de nedenler arasındaydı. Bunu önlemek amacıyla hem Avusturya’yı hem de Rusya’yı yanında tutmaya çalışmıştır. Bu amaçla da, 1872 yılında Alman, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorları arasında, Birinci Üç İmparatorlar Birliği adı verilen sözlü anlaşma yapılmıştır.326

Bu birliğin önemli maddelerine göre;

 Avrupa’nın statükosu kabul ediliyordu.

 Barış tehlikeye düşerse, taraflar aralarında görüşmelerde bulunacaklardı.

 Balkanlarda çıkacak herhangi bir anlaşmazlık birlikte çözülecekti

 Devrimci ayaklanmalara karşı ortak tutum alınacaktı ve taraflar bir başka devletle ittifak yapmayacaklardı.327

1872 Eylülünde Berlin’de Alman, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorları ile Başbakanları arasında yapılan görüşmeler sonunda kurulan Üç İmparatorlar Birliği bir askerî dayanışmayı değil, siyasal dayanışma işbirliğini öngörmektedir. Fakat Avusturya-Macaristan ile Rusya’yı bir arada tutabilmek o sıralarda gerçekten ciddi bir sorun niteliğindeydi. Çünkü bu iki devletin Balkanlardaki çıkarları birbiriyle çelişiyordu. Nitekim bu çelişki 1878 Berlin Kongresi sırasında çatışmaya dönüşünce, Rusya Birinci Üç İmparatorlar Birliği’nden çekilmiştir. Bismarck, Rusya ile Avusturya- Macaristan’ı bir arada ve kendi yanında tutmayı ikinci kez, 1881 yılında denemiştir.328

Rusya Birinci Üç İmparatorlar Birliği’nden ayrıldıktan sonra kendisini müttefiklik konusunda çok yalnız hissetmeye başlamıştır. Öte yandan Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan ile anlaşmadan, Osmanlıların Balkan toprakları üzerinde daha fazla ilerleyemeyeceğini anlıyordu. Bütün bu nedenlerle, Rusya, 1881 yılında Almanya’ya Üç İmparatorlar Birliği’nin yeniden kurulmasını önermiştir. Rusya’nın

325 A. Haluk ÜLMAN, I. Dünya Savaşı’na Giden Yol ve Savaş, İmge Kitabevi, Ankara, 2002, s. 143 326 A. Haluk ÜLMAN, a.g.e., s. 145

327 Oral SANDER, a.g.e., 2007, s. 251 328 A. Haluk ÜLMAN, a.g.e., s. 146

politikalarında yalnız kalmasından dolayı Fransa’ya kayması olasılığını daima korkulu rüya gibi gören Bismarck, bu fırsatı kaçırmamış ve Rusya’nın önerisini hemen benimsemiştir. Avusturya-Macaristan’a gelince bu devlet de, Rusya ile anlaşırsa hem onun Balkanlardaki girişimlerini denetleyip önleyebileceğini, hem de Bosna Hersek yüzünden Rusya ile çatışmayı önleyebileceğini düşünmüştür. Bu üç devletin o şartlar altında çıkarları birleşince, İkinci Üç İmparatorlar Birliği’nin kurulması kaçınılmaz olmuştur.329 Ayrıca bu anlaşma ilki gibi sözlü değil, yazılı olarak oluşturulmuştur.

Ancak, Rusya ile Avusturya-Macaristan’ın Balkanlardaki çıkar çatışması, iki ülkeden biri bölgeden çekilmeyi kabul etmedikçe herhangi bir anlaşma ile giderilebilecek türden bir sorun değildi. Nitekim 1885 yılında çıkan Bulgaristan bunalımı sırasında iki devlet yeniden karşı karşıya geldiler ve Rusya, anlaşmanın süresi dolduktan sonra, İkinci Üç İmparatorlar Birliği’ni yenilemedi. Böylelikle Bismarck’ın Avusturya-Macaristan ile Rusya’yı aynı birlik içinde tutma yolundaki ikinci girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. Bismarck da, Avusturya-Macaristan ile Rusya’yı bir arada kendi tarafında tutamayacağını anlayınca, bu devletleri ayrı ayrı kendisine bağlamak yoluna gitmiştir. Rusya ve Avusturya-Macaristan ile ayrı ayrı ittifak imzalamıştır.

Bismarck’ın bu gerçekten akıllı ve Almanya’yı Avrupa’nın siyasal bakımdan en etkili devleti haline getiren tasarıları, Avusturya ile Rusya’nın Balkanlarda birbirleriyle çatışan girişimlerde bulunmamaları temeline dayanıyordu. İşte, bu gerçekçi bir beklenti değildi. Avusturya ile Rusya, bir arabaya koşulmuş ve yan yana çok güzel duran iki ata benzemekteydiler. Ancak bu iki at, yürümeye başlayınca ayrı yönlere gidiyordu.330

Bu arada Bismarck 1882 yılında da, İtalya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte, üçlü ittifak diye tanınan bloğu kurmuştur. İki Üç İmparatorlar birliği ile birlikte bütün bu girişimlere Bismarck’ın ittifaklar sistemi denir.331

1882 Mayısında Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya arasında imzalanan Üçlü İttifak, Almanya’ya Fransa karşısında İtalya’nın, İtalya’ya Fransa karşısında Almanya ve Avusturya’nın yardımını; Avusturya’ya Rusya karşısında İtalya’nın tarafsızlığını, Rusya ve Fransa karşısında da yardımını sağlıyordu. İtalya’nın Almanya ve Avusturya-Macaristan ile anlaşırken birinci amacı büyük bir devletle iş birliği yaparak itibarını yükseltmek; diğer amacı da birliğini kurduktan sonra büyük devletler safına katılmak için izlemek istediği sömürge oluşturma politikasında kendisine bir

329 A. Haluk ÜLMAN, a.g.e., s.146 330 Oral SANDER, a.g.e., 2007, s.253 331 A. Haluk ÜLMAN, a.g.e., s.148

destek sağlamaktı. Fakat anlaşmayı imzaladıktan sonra sömürge konusunda hiçbir şey koparamadığını ise hayal kırıklığına uğrayarak fark etti.

Almanya’nın Avrupa’daki asıl amacı, Avusturya-Macaristan Almanya’nın dostu olduğu için, Avusturya Almanları bir yana, sınırlar dışındaki bütün Almanları İmparatorluğa bağlamaktı.332 Kuruluşundan sonra Üçlü ittifaka Romanya’da

bağlanmıştır. Romanya’nın üçlü ittifaka bağlanmasının, daha doğrusu Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birer antlaşma yapmasının nedeni, Rusya’ya karşı duyduğu kırgınlık ve güvensizliktir. Sırbistan’a gelecek olursak, aslında Avusturya-Macaristan’a hiç güven duymayan ve Bosna Hersek’in onun tarafından işgal edilmesini başlangıçta büyük bir tepkiyle karşılayan Sırbistan, Avusturya ile bir anlaşma imzalamıştır. Ancak bu geçici bir anlaşma olmuştur.333

Almanya’nın bu bloklaşma çabalarına karşılık, Rusya ile Fransa arasındaki ilk anlaşma, 1891 yılında mektup değiş tokuşu yoluyla yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre genel barışı bozabilecek nitelikteki her konuda taraflar birbirlerine danışacaklar ayrıca genel barış tehlikeye düşecek olursa özellikle taraflardan biri bir saldırı tehditiyle karşı karşıya kalırsa iki devlet alınacak tedbirler konusunda derhal anlaşacaklardır. 1891 anlaşması Fransa’ya yeterli görünmemiştir. Rusya ve Fransız Genelkurmayları arasında yapılan bu anlaşma, Avrupa devletleri arasındaki ilişkiler bakımından bir dönüm noktası niteliğindedir. Gerçekten bu anlaşma imzalanıncaya kadar, Avrupa dengesi başta Almanya olmak üzere, Üçlü İttifak devletlerinin tarafına doğru eğilim gösteriyordu. Oysa bu anlaşmadan sonra Avrupa’da denge kuruluyor ve Almanya’nın üstünlüğü sona eriyordu. Avrupa devletleri böylece aşağı yukarı birbirine eşit askerî güce sahip (her iki yanda da 3 milyon asker) iki bloka ayrılmış oluyordu. Bunun sonucunda ise, Bismarck’ın Avrupa’da barışı korumak gerekçesiyle kurup başlattığı bloklaşma, yalnızca Avrupa’yı iki düşman kampa ayırmakla kalmıyor, aynı zamanda bu iki blok arasında bir silahlanma yarışına da yol açmış oluyordu.334

Gelinen noktada bir tarafta Üçlü İttifak diğer tarafta ise, Fransız-Rus ittifakı vardı. İngiltere’nin ne yönde hareket edeceği ise henüz tahmin edilemiyordu. Fransa ve Rusya ile ilişkileri fena değildi. Fakat bu durum Avrupa’nın kenarındaki sömürge benzeri sorunlarla alakalıydı. Gerçi Londra ve Paris arasında asla tam bir dostluk ya da anlaşma yoktu. İngiltere ve Almanya arsındaki ilişki ise en karmaşık ilişkiydi. 1906’dan

332 Pierre RENOUVİN, a.g.e., s. 112-113 333 A. Haluk ÜLMAN, a.g.e, s. 154 334 A. Haluk ÜLMAN, a.g.e.,s. 163-165

sonra iki ülke arasında bir denizcilik yarışı başlamıştı. İngiltere’deki bazı siyaset yazarları ise, aklını Almanya’ya takmış vaziyette iki ülke arasında bir savaş çıkacağı söylemlerini yineliyordu.

XX. yüzyıl geldiği zaman İngiltere, dünyanın çeşitli bölgelerinde Fransa, Rusya ve Almanya ile çatışıyor, denizlerde de Almanya ile karşı karşıya gelmiş bulunuyordu. Bütün bunlar olurken, İngiltere yalnızlık duygusu içine düşmüştür denilebilir. Bu duygunun etkisi altında bulunan İngiltere, yalnızlık politikasından ayrılmaya karar vermiş, ilk olarak, Almanya ile anlaşmayı denemiştir. Çünkü İngiliz yöneticileri hem Almanya’yı en güçlü devlet olarak görüyorlar, hem de onunla olan anlaşmazlıklarını Fransa ve Rusya ile olan anlaşmazlıklarından daha kolay giderilebilir türden sayıyorlardı. Bu düşünce ile İngiliz yöneticileri önce, 1898 yılında sonrada 1901 başlarında iki kez Almanya’ya çıkacak bir savaşta karşılıklı yardımlaşmayı öngören bir savunma anlaşması yapmayı önerdiler. Fakat Almanya’nın tutumu olumsuz olmuştur. Bu durum karşısında İngiltere yeni dost arama girişimine devam etti.335 1902 yılında

Japonya ile bir ittifak yapmıştır. Bunun nedeni, Çin üzerinde Rus-Japon yakınlaşmasını önlemek ve daha da önemlisi, İngiliz sömürge imparatorluğuna Asya’dan bir tehdidin doğmuş olmasıdır. Rusya’ya karşı, Asya kıtasında savaşabilecek nitelikte kara ordusu çıkaracak tek devlet Japonya’ydı. İşte, Japonya ile 1902 Antlaşmasını bu yüzden yaptı. İngiliz-Japon anlaşması gereğince, İngiltere ile Japonya Uzakdoğu statükosunu korumak yükümlülüğü altına giriyorlardı. İki devletten biri bu statükoyu korumak için üçüncü bir devletle savaşa girecek olursa, öteki devlet yalnız kalacak, ancak bir başka devlet bu üçüncü devlete yardım edecek olursa, İngiltere ile Japonya birbirlerini destekleyeceklerdi.336

Bu anlaşma ilk kez bir Avrupa devletinin, başka bir Avrupa devletine karşı kullanmak üzere, bir Asya Devleti’nin desteğini araması gerektiğini göstermiş bulunmaktadır. Bu olay, Avrupa’nın dünya politikasındaki merkezi durumunun zayıflama süresinin başlangıcını oluşturmaktadır. Bu süreç, bir rastlantı olarak, 20. yüzyılın tam başlangıcında ortaya çıkmıştır. Bu yüzden, yeni yüzyılın en önemli özelliklerinden birini tam anlamıyla simgeler. Dünya politikasındaki üstünlüğün ya da başatlığın Avrupa’dan kanatlara, yani Asya ve Amerika kıtasına geçmesi. İngiliz-Japon

335 A. Haluk ÜLMAN, a.g.e., s. 221-224 336 Oral SANDER, a.g.e., 2007, s. 261-262

ittifakı, işin aslına bakılırsa, 1904 İngiliz-Fransız antlaşmasının da temelini oluşturmaktadır.

Nitekim 1900’lere gelindiğinde, dengenin Fransa’nın aleyhine dönmeye başlaması ve Almanya’nın deniz silahlarında İngiltere ile arayı kapatmaya başlaması da İngiltere’nin tavrını etkilemiştir. Dolayısıyla sömürge yollarının korunmasında deniz rekabetine tahammülü olmayan İngiltere, kendini Fransa’ya yakın hissetmeye başlamıştır ve 1904 yılında da Fransa ile anlaşmıştır.337

Ayrıca 1904 anlaşması askerî nitelikte bir anlaşma değildir. Bu anlaşma İngiltere ve Fransa arasında öteden beri devam eden sömürge çatışmalarının ortadan kaldırılmasıdır. Nitekim bu antlaşmaya göre Fransa, Fas’ın siyasal statüsünü değiştirmeme sözü veriyor, buna karşılık İngiltere Fransa’yı Fas’ta ekonomik, mali ve askerî yenilikler yapmada serbest bırakıyordu. Yani Fas, Fransa’nın etki alanı oluyordu. Aynı biçimde, İngiltere de Mısır’ın siyasal statüsünü değiştirmeyecek, buna karşılık Fransa, İngiltere’nin 1882’de işgal ettiği Mısır’dan çıkmasını istemekten vazgeçecekti. Anlaşmanın gizli olan hükümlerine göre ise, Fas ve Mısır’da bağımsızlık statüsünün sürdürülmesi olanaksızlaşırsa, İngiltere ile Fransa’nın, birbirlerinin girişimlerine engel olmamaları öngörülüyordu. Yani, anlaşmanın dünyaya açıklanan maddelerinde, ilhak durumu söz konusu edilmemişse de, taraflar ilhak için kapıyı açık tutmaya özen göstermişlerdi.338 Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, 1904 anlaşmasının İngiltere ile Fransa

arasındaki bir yakınlaşmanın başlangıcı olduğu ortadadır. Bunun yanı sıra bu yakınlaşma Fransa’yı Almanya karşısında cesaretlendirecek ve Birinci Dünya Savaşı’na giden günlerde çıkacak olan uluslararası bunalımlarda daha uzlaşmaz tutumlar takınmaya yöneltecektir.

Üçlü İtilaf bloğu bu suretle şekillenirken, 1907 yılında gerçekleştirilen İngiliz- Rus antlaşması ile hemen hemen bloklar kesinlik kazanmıştı diyebiliriz. İngiltere, Almanya’nın Avrupa’da artan gücü karşısında, Fransız-Rus anlaşmasının dengeyi sağlayamadığını, Rusya gibi o da görmüştü. İkinci olarak, Almanya’nın deniz silahları yapımında büyük gelişmeler göstermesi ve İngiltere’nin uzun süreden beri sürdürmekte bulunduğu deniz üstünlüğünün tehlikeye düşmesi, bu devleti Rusya ile anlaşmaya iten bir başka unsur olmuştur. Bu anlaşma gereğince, İran üç bölgeye ayrıldı; kuzeyi Rus, güneyi İngiliz üstünlüğüne bırakılacak, ortası tampon bölge olacaktı. Taraflar Tibet’in

337 Oral SANDER, a.g.e., 2007, s. 261 338 Oral SANDER, a.g.e., 2007, s. 263

Çin’e bağlı olduğunu kabul ediyorlardı. Rusya, Afganistan ile ilgisini kesecek, bu devletle ilişkilerini İngiltere’nin aracılığıyla yürütecek ve buna karşılık İngiltere de, Afganistan’ı işgale ya da topraklarına katmaya kalkışmayacaktı. Böylece İngiltere, Hindistan’a bitişik bölgelerin ve dolayısıyla Hindistan sömürgesinin güvenliğini Rusya’ya karşı korumuş olmaktaydı.339 Ancak, Rusya 1907’de İngiltere ile yaptığı

nüfuz alanları anlaşmasıyla, İran’daki faaliyetlerinin titiz bir biçimde kısıtlanmasına pek yatkın görünmedi. Mayıs 1914’te ise iki ülke arasında denizcilik konusunda bazı görüşmeler yapılsa da güvensizlik ortadan kalkmadı.340

Kaynağını Alsace-Lorraine sorunundan, daha sonra da sömürgecilik çatışmalarından alan bloklaşma ve silahlanmanın, savaşın çıkmasına doğrudan doğruya etkisi her şeyden daha önemlidir. Öyle ki, devletlerin karşılıklı olumsuz tutumları ve sanıları çerçevesinde 1907 yılından sonra ortaya çıkan çekişme ve güvensizlik havasının ve onunla birlikte başlayan silahlanma yarışının, Birinci Dünya Savaşı’na giden ortamı hazırlamaktaki payı büyüktür.

Gerçekten bloklaşma, 1870-1914 yılları arasındaki dönemde çıkan her yerel bunalımı genel bir çatışmaya dönüştürmek tehlikesini yaratmış, nitekim en sonunda, eğer bloklaşma olmasaydı Balkanlarla sınırlı kalacak olan Avusturya-Sırbistan savaşını, önce bir Avrupa sonra da bir Dünya savaşına dönüştürmüştür. Silahlanma ise, hem silahlanan ülkelerde genelkurmayların politika üzerindeki etkisini çoğaltarak, hem de devletleri birbirleri karşısında daha büyük bir güvensizlik duymaya yönelterek, savaşın çıkmasında önemli rol oynamıştır.

Fransa ile Almanya arasındaki Alsace-Lorraine sorununun, bu iki devlet arasındaki ilişkileri devamlı olarak zehirleyerek, Avrupa barışı için devamlı bir tehlike yarattığına kuşku yoktur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bloklaşmanın temelinde önce bu sorun yatmaktadır. Ancak genel çerçeveden bakılınca görülüyor ki, Balkanlardaki Ulusal toplulukların milliyetçi eğilimleri, barış için Alsace-Lorraine’den daha tehlikeli olmuştur. Bu topluluklar bütün bir dönem boyunca ya kendi ulusal devletlerini kurmak ya da kurulmuş olan ulusal devletlerine katılmak çabası içerisinde bulunmuşlardır. Bu çabalara Rusya’nın Balkanlarda yayılmak amacıyla yaptığı kışkırtmalar da katılınca, Avrupa denilen barut fıçısı, nihayet Bosna Hersek’te parlayan bir kıvılcımla ateş almıştır.

339 Oral SANDER, a.g.e., 2007, s. 265

Savaşın çıkmasında Avrupalı yöneticilerin yaptıkları yanlış hesaplar da yadsınamayacak niteliktedir. Avrupa’daki güvensizlik havasına, bloklaşmalara ve silahlanmalara, her bunalımda biraz daha bilenen kinlere rağmen, Avusturya-Macaristan ve Alman yöneticileri, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin çıkacak bir Avusturya-Sırbistan savaşına karışmayacaklarını sanmışlardır. Bu hesap yanlışlığı sonraki konularda görüleceği üzere hem kendilerine hem de bütün dünyaya çok pahalıya patlayacaktır.

Oluşan bloklaşmalar, I. Dünya Savaşı’na da yavaş yavaş zemin hazırlamakta, çıkar çatışmaları, siyasal üstünlük kurma gayretleri devletleri karşı karşıya getirmekteydi. Bu bloklar içerisinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da önemli bir güç ve denge unsuru olarak yerini alıyordu. Nitekim dâhil oldukları üç imparatorlar birliği bunun en bariz kanıtıdır.

2.4. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna Hersek’i İşgal ve