• Sonuç bulunamadı

N aturalist yazarların, bilim in yöntem lerini her yere uygulam aya ve her şeyin üstünde tu tm aya eğilim li olduklarım; kendilerini baskıdan kurtarıp özgür kabnca

insankğı hayallerden, belirsiz kavgalardan, yararsız durumlardan, putlardan ve aldatıcı güçlerden 6Öküp alm aya çabştıklanm belirtir. S a in t-B eu v e’ün yargısı bu akım içindeki düşünürlerin, yazarların tutum unu aydınlatm aya yeterlidir.

Sırayla birçok yüce yazarı bu akıma iten düşünce akım ına bir açıdan karşı çıkan bir düşünürden kısaca söz etm ek yerinde olacak. Strindberg’in h ayatın ın sonlarına doğru bu akım a doğrudan doğruya arkasım dönm esinin bir nedeni de bu güçlü düşünürün onun üzerindeki etkisidir. B unun için, ondokuzuncu yü zyıl düşünce akımının gelişim yolunu tam olarak izliyebilm ek için bu dev düşünürü kısaca ele alm ak ereğindeyim .

İnsanların koşar adımlarla gittikçe daha nesnele yöneldiklerini zararb bulan v e “Tanrı Öldü!” diyen bu düşünür, Friedrich N ietzsche idi. N ietzsche, klasik Y unanistan’ın havasım çoğu kim seden iy i anlamış ve bu h avayı genel olarak insan- b ğa u ygulam aya çabşm ıştı. Gençlik yapıtlarında eski Y unan düşünürlerini ve bu kimselerin düşüncelerini değişm ez bir değer tartısı olarak kabul etm iş ve çağının durumunu önceleri bu klasik düşünceye göre ölçüye vurm uştu. D aha sonraları bu ölçüsünü değiştirm iştir, ama düşünce devinim ini aym yolda sürdürmüştür.

(1) A ugust S trin d b erg - Ö nsöz: Fröken Julie (2) Bk. Bölüm V - “A ugust S trin d b e rg ”

N ietzsche’nin, bu ölçünün yam sıra gücüne iyice bağlandığı şey kendi sezgisidir.

N ietzscb e’nin dar anlam da naturalism ’e karşı çıkm ası, tiyatro açısından, bel­

ki doğrudan doğruya bu kitabın konusu içine girmeyebilir. A ncak ilerde görece­

ğimiz gibi, W agner konusunda bizi ilgilendirecek birkaç kuraknı, hiç olm azsa kısaca açıklam ak gerekir N ietzsch e’nin. M ateryalist anlayış içinde olanlar için, der N ietzsche, duygular kişinin kendisini unutm ası uğruna, aşk k av­

ramı ise ölüm uğruna kullam lıyor — T ristan'da olduğu gibi. B öylece, bütün ülkü­

ler yanlışhklar oluyor. P ositivism ’de ahlâk kavram ı uygunsuz bir düzmece; zorba­

lık ve kaba güç ise “K udret” olarak gösteriliyor; P ositivism ise iğrenç bir kuşku­

culuğun adı; bilim ve eğitim e gelince, insan öbeklerinin kafalarım gölgelendiren aldatıcı bir “profesyonellik”tir.

N ietzsche, çağının düşünce türünün insanları bir çıkm aza götürdüğünü ilk görenlerden biridir. Türlü dar bilim ci düşüncelerin, ölüm cül bir ahnyazısı, bir keş­

mekeş ve gerçekleşm iyecek bir istek olduğunu savunur. N ietzsch e’nin Darwin ile aym yolda gelişen düşünceleri vardır, ancak o, “Ü stün İnsan”ı bir ülkü olarak alır, am a bu “Ü stün İnsan” , Darwin gibi bir doğabilim cisinin önerdiği “daha geliş­

miş örnek insan”ının özdeşi değildir. W agner’in R ing'de göm düğü bir gölge kahra­

m anı da değildir. O, daha çok, Shaw’un Jack Tanner’i (1) gibi bir ihtilâlcidir. Ancak Shaw gibi, bir toplum cu da değildir. O bütün toplum sal bildirilere karşı duran bir düşünürdür. U lusçuluğa, m ilitarism ’e ve kültürsüz sınıfın zorba üstünlüğüne en büyük karşıcıdır. Onun üstün insan’ı yalnız başına ayak ta durabilecek bir güçte­

dir; bu Ü stün İnsan iç güdüyle hareket eder, kurallarla değil. Bu evrede N ietzsche D arwin ile yanyanadır. Am a düşünür bir adım daha atar ve insanın bilinçli, k ül­

türlü ve özgür olm ası gerektiğini belirtir. Darwin’in örnek insanı özgür değildir, doğanın boyunduruğu altındadır; başka bir deyim le bu boyunduruğun altında “ge­

lişmiş olan insan türüdür.”

Friedrich N ietzsche, bir yazısında (2), “B ütün tanrdar ölm elidir,” der. T an­

rılar, derken, çağım n anlam ıyla ele ahr bu kavram ı. Y oksa o tanrı kavram ım tüm yad sıyan bir düşünür değildir; yalm zca çağının tanrı anlayışım yadsır. Y ine aynı yazısında, eski Y unan tanrüannı över, “çünkü” der, “onlar bu h ayatın san atçı­

larıydılar.” E ski yunan tanrılarının, insanlar yaşıyabilsinler diye varolduklarını anlatır Nietzsche; oysa bugünkü gibi, h ayattan uzaklaşsınlar diye varolm am ıştır bunlar.

N ietzsche eski Y unan taunlarını yeğ tutuşu insana verdiği bir değeri göstere­

bilir. E ski Y unan anlayışında, ta n n la n n insan kavram ıyla birleştirilmiş oluşları, bu ta n n la n n in sanlan yan sıtan sanat ortamları olarak kabul edilişleri, N ietzsche’yi klasik anlayışa bağlar.

B u düşünürden y a n m yü zyıl kadar önce, A lm anya’da A ugust W ilhelm Schle­

gel, insan kavram ının önem i üzerinde durmuştur. Schlegel, “İnsanhk kıpdtısının

(1) G. B. Shaw : İnsan ile Ustüninsan (M an a n d Superm an) o y u nundaki D on J ü a n karekteri.

(2) F riedrich N ietzsche: Die Unschuld des Werdens der Nachlass'(an “ Die G riechen” yazısı (Alfred K rö n e r V erlag, Leipzig, 1931) s. 3

en üstün ereği insandır. Dram sanatında da biz önce insanı görürüz. Bu insanlar birer düşünen ve töresel varbklar olarak birbirlerinin güçlerini ölçerler. Y a d ost­

turlar, ya da düşm an. Birbirlerine fikirleriyle, duygularıyla, istekleriyle etk i eder­

ler,” der. (1). Schlegel’in bu sözünü ne diye buraya aktardım , diye sorabilir okuyucu.

Günümüzün tiyatrosunda varolan anlayışın ondokuzuncu yüzyıldan bu yan a geliş­

tiğini savunduğum dan, bu sözleri de N ietzsche’nin İnsan’a verdiği değer düşünce­

sine bağladım. Çünkü bugünün tiyatrosunda İnsan kavram ı her çağda olduğundan daha bir önem kazanm ış durumdadır, ö n e m kazanm ıştır, çünkü İnsan enine, bo­

yuna, bütün yönleriyle İncelenmektedir bugün. Günümüz tiyatrosunda insan y a l­

nız tek yön üyle değil, birçok yön üyle tartılm aktadır. Bunun için, Strindberg’in

“köhne yön tem ” diye belirttiği, insam n tek yanlı incelenişi, N ietzsch e’nin daha derin bir anlamla tanım ladığı ve Schlegel’in daha düz bir açıklam a ile savunduğu ye n i İnsan kavram ı, yirm inci yü zy ıl tiyatrosunun gittikçe giriftleştirdiği bir y ö n ­ tem ve anlayıştır. B öylece, yirm inci yü zyıl tiyatrosunun yen i bir tiyatro olmadığı, ancak ondokuzuncu yü zyıl tiyatrosunun bir süreçi olduğu üzerindeki savım bu kimselerin düşünceleri ile de desteklenm iş oluyor.

Gelelim N ietzsche’ye... Onun insana verdiği değer yapıtlarında sık karşım ıza çıkar. Düşünürün insan kavram ım açıkladığı bir düşüncesi de “ K udret İsteğ i”

terim iyle ortaya çıkar. O yeni çağın getireceği savunulan mekanik düşüncelere karşıt olan bir düşünürdü. Y eni çağın ancak bir insam n kendi kendini eğitm esiyle (selbstkultur) mümkün olabileceğine inanıyordu. “Kudret İsteği” düşüncesinin Darwin’in kendi kendini koruma (self-preservation) içgüdüsü ile bir ilgisi yoktu;

N ietzsche, kendi kendini bilm enin ve kendi kendinin ısrarla üstünde durmamn bir gereksinme olduğunu savunuyor ve bunlarsız hiçbir büyük şeyin yapılm ıyaca- ğına inanıyordu.

N ietzsche, kitabında (2), “Bu dünya kudretli olma isteğidir — ve başka bir şey değildir. Sizler de bu kudretli olma isteğisiniz — ve başka bir şey değilsiniz,”

diyordu. Düşünürün hıristiyanbğa karşı çıkışı da aynı k aynaktan gelişir. Onun karşıtlığı, asıl îsa kavram ına değil, kiliselerdeki “popüler” , yân i “burjuvalaşm ış”

İsa kavram ıdır; kiliselerdeki İsa, “düşkünlüğü besliyen kayıtsızlığın suç ortağı­

dır,” çünkü. Oysa N ietzsche yalnızca bireyin yaratacağı inancı yeğler, toplum un alışkanbkları ile aşınm ış inancı değil. B öylece, İnsan bu düşüncede önem kazanı­

yor ve baş rolü oynuyor.

W agner’i ilerde daha bir ışığa çıkarabilmek için N ietzsche’nin sanat anlayı­

şım da kısaca görmek yerinde olur. Y unan tragedyasım çağına uygun yolda can­

landırdığına inandığı Richard W agner’in m üzik dramlarım görerek, bize örnek olması gereken Y unan kültürünü şu ilkeye bağlar Nietzsche: Yunan kültürünün anahtarı, tragedyadır. Tragedyam n ilk tanrısı ise, değişmelerin ve ışığa kavuşm ak istiyen ölülerin tanrısı olan D ionisos’tur. D ionisos’un v e kült’ünün özelliği ise,

taş-(1) A ugust W ilhelm Schlegel: Vorlesungen über dramatisehe Kunst und Literatür (1809-11) İkinci konuşm a, (E. Böking - Saem tliche W crke)

(2) F riedrich N ietzsch: Der Wilt? <[ur Macht (Alfred K ro n e r V erlag, Leipzig, 1930), s. 697

kinliğin sim gesi (sem bolü) olan sarhoşluktur, ona u ygun olan sanat dalı da, usçul öğesi en az, coşku öğesi ençok olan m üziktir. Gerçek sanat, D ionisos’luktur (dion y­

sisch) bir yönden (1).

Ancak Dionisos yolu yla tem sil edilen hu taşkın içgüdünün yanında, bir de güzel biçimleri yoğurm ada tem el olan, ikinci bir içgüdü vardır. Bu içgüdü insanları taşkınlıklardan kurtarır ve bireyleştirm e ilkesini ortadan yoketm ek istiyen D ionisos’- luk gücünün karşısında bu ilkeyi korur; başka bir deyim le, kendi sınırları içinde tutar bireyi. Bu ikinci içgüdünün özelliği de, düşler dünyasıdır; bunu karşılıyan sanat dalı da P lâstik sanatlardır. N ietzsche, bu içgüdüyü, güneş, güzellik, ölçü ve denge tanrısı A pollo’nun adına bağlar. B unu da A pollo’luk (appolinisch) diye tanım lar (2).

D üşünürün bu örneklerinden hareket edersek, W agner’e karşı bir çıkışını da k olayca izliyebiliriz. Birinci içgüdü düzeyinde, N ietzsche alkışlıyor W agner’i. Oysa İkincisinde yeriyor. Çünkü W agner’in yaratıcılığında sanat, gerçeğe değil, ahlâka ve felsefeye karşı. B aşka deyişle, sanat alışkanlığının ve “m uhafazakârlığın” karşı­

sındaydı N ietzsche. Ö yleyse, sanat, W agner’de olduğu gibi bir uyuşturucu değil, gerçeğin yaratılm a eylem i olm ahydı.

B u girift düşünürün günüm üz tiyatrosuna olan başka bir etk isi de “nihilism ” yolunda belirir, diyebilirim . O, nihilism ’i tanım larken, önce sorar: “N ihilism ne dem ektir?” Ve yanıtlar: “En ü stü n değerlerin, değerlerini yitirm eleridir. B öylece, erek diye bir şey kalm az.” (3) N ietzsche karam sarlığı nihilism ’in bir önceki aşaması olarak alır, bu yolda ilerliyerek nihilism ’i inanç yokluğuna bağlar. Yirmi yüzyıl tiyatrosunun özelliklerinden biri de, çoğu bireyci olan oyun yazarlarında görülen inançsızlıktır. Ionesco, B eck ett, A dam ov gibi daha birçok yazar, bu terim in anlamı ile beliren kimselerdir. G ünüm üzün oyun yazarları karamsarlık ile nihilism arasında gider gelirler. B u yönden, N ietzsch e’nin bu alandaki düşünceleri bugünedek yazar­

ları etkilem iştir.

K ısaca, N ietzsche üzerinde durduktan sonra şunu da eklem ek gerekir: O, çağında yanlış anlaşılmış bir kimsedir. Çünkü yan tutanlar onu hep yarısıyla anlamışlar, onun kendilerine uyan sözlerini kabul edip uyarm alarını bir yana itmişlerdir (4).

Yirm inci yüzyılda bile, İkinci D ün ya Savaşından önce, N azi’ler N ietzschc’y i yanlış yorum lam ış ve onun felsefesine dayanır görünerek kendi tutum larını sürdürmüş lerdir. N ietzsch e’nin “K udret İsteğ i” düşüncesini “güç” kavram ı ile karıştırmışlar, onun biyolojik karşılaştırm alarından yanlış yere yüreklenerek ırkçılık ve ulusçuluk anlayışına yönelmişlerdir.

Ondokuzuncu yüzyılın yarısından sonuna değin gelişen yen i düşünce akım ı (1) N usret H ızır: Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe, "Cingöz” (İş Bankası Y ayınları, A nkara,

1956), s. X III (2) Aynı, ss. X I I I - X I V

(3) F riedrich N ietzsche: Der Wille Z UT Macht (Alfred K rö n er V erlag, Leipzig, 1930), ss. 10-11

(4) N ietzsche’yi yanlış y o ru m lu y a n lan n başın d a K o n t A. de G o bineau gelir. 1854’de yaz­

dığı Irkların Eşitsizliği ad ın d ak i denem esi ile N ietzsche’n in dediklerini tüm başka bir yola dökm üştür.

yazarlar üzerinde çok etkileyici olm uş ve d olayısiyle tiyatroyu yep yen i bir an­

layış içine sokm uştur. R önesans’ı insanbğın uyanışı olarak kabul edersek, bence ondokuzuncu yü zyılı da insanlığın kendine gelişi ve dirilişi olarak benim siyebiliriz.

Bu yen i düşüncelerin ışığı altında ondokuzuncu yü zy ıl tiyatrosundaki deği­

şimleri ve akım lan bundan b öyle izliyebiliriz şim d i.