• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın Konusu ve Önemi

ARAŞTIRMA VE YÖNTEM

A. Araştırmanın Konusu ve Önemi

İnsan oğlu binlerce yıldır kendin ve davranışlarını anlamaya çalışmaktadır.

Bilindiği üzere dini yaşantıların en üst biçiminde “kendini bil” kuralı bir kanun olarak ortaya çıktığı gibi felsefenin temel uğraşı da insanın kendini bilmeye çalışmasıdır.”Kendini bilen Rabbini bilir” hikmeti ve Herakleitos’un felsefeyi “kendimi araştırdım” şeklinde özetleyişi de bu gerçeği dile getirmektedir.”Kendini bil” pek çok anlamlara gelebilir: Ne istediğini bil, kendini sınırlarını ve zayıflıklarını bil, diğer insanların seni nasıl algıladıklarının farkında ol vs. Kendini tanıyan bir kimse, dış dünyasında olan olayların ve iç dünyasında oluşan yaşantıların çoğu kez farkındadır.

Böyle bir kimse çevresindeki kişi ve olayların kendisini nasıl etkilediğinin farkında olduğu gibi, kendisinin de çevresindekileri nasıl etkilediğini bilir ve böylece kendi yaşamını yönetebilme imkânına sahip olur1. Esasen insanın kendisini ve davranışlarını anlamaya çalışması da psikoloji ilmini ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple birçok kimsenin psikolojiye ilgi duymasının nedenlerinden birisi de bilinçli ya da bilinçsiz olarak kendi benliklerini tanıma, anlama ve geliştirme arzusu olmuştur. Çünkü insanın kendisini tanıması, kabul etmesi ve kendini güvenli hissetmesi, potansiyellerini gerçekleştirmesi için ön koşuldur. Kısacası tarih boyunca olduğu gibi bugün de insanoğlu “ben kimim?”

sorusuna cevap bulmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda son yıllarda insan kişiliğini etkileyen önemli bir faktör olarak benlik kavramı, davranış bilimcileri tarafından büyük bir ilgi ile incelenmeye, araştırma konusu olmaya başlamıştır.

Kişiliğin gelişimi süresince oluşan ve kişiliğin bir boyutu olan benlik kavramı, bireyin kendisi hakkındaki yargılarından oluşmaktadır. Başka bir deyişle kişinin kendini algılayış ve kavrayış biçimi olarak da tanımlanan benlik kavramı, kişinin kendisini nasıl görüp nasıl değerlendirdiğini anlatır. İnsanın kendisini değerlendirişi gerçeklerle uyuşmayabilir. İnsan kimi alanda kendisini yüceltip kimi alanda kendisini küçültebilir.

İnsanlar kendilerini genellikle olduklarından daha güçlü, daha zeki, daha yetenekli ve daha erdemli görme eğilimindedirler. Kısacası bizler kendi benlik kavramımızı bozacak olumsuz nitelikleri görmezden gelir veya abartırız.

_______________________

1Cüceloğlu,Yeniden İnsan İnsana,s.94

Benlik kavramı bir defada gelişmez. Benlik kavramı ergenlikte ve ilk yetişkinlikte son derece önemli olan, dinamik ve yaşam boyu süren bir süreç içerisinde gelişir. Benlik kavramımız diğer insanlarla etkileşimimiz ya da kendi duygularımızla ve düşüncelerimizle iç diyaloğumuz sonucu ortaya çıkar. Dolayısıyla insan benliği, sadece toplumsallaşma sürecinin bir ürünü değil, toplumsallaşma sürecinin gerçek ve etkin bir parçası olarak da ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple yaşamın her alanında görülen seçme eyleminde, bireyin kendisini nasıl görüp değerlendirdiği, yani benlik kavramı büyük rol oynamaktadır. Hayatımızla ilgili olarak yaptığımız seçimlerde (eş seçimi, meslek seçimi vs.) yanlış yapmamız genellikle kendimizi tanıma ve anlama yeteneklerimizin hatalı olmasından yani “kendimizi tanıma”daki başarısızlığımızdan kaynaklanmaktadır.

Robert Burns, bu durumu ;

Bir güç verdi Yaradan bize

Başkalarının gözüyle görmemiz için kendimizi Bu güç arındıracaktır bizi birçok budalalıktan Ve aptalca düşünceden2

dizeleriyle çok güzel bir şekilde dile getirmiştir. Benlik kavramımız anne-baba tutumlarından, okuldaki başarı ve başarısızlık durumlarından vs. daha pek çok durumdan etkilendiği gibi beden ve ruh sağlığımızı başkaları ile ilişkilerimizi, akademik başarıyı ve meslek seçimini de etkileyebilir. Eğer her şey yolunda giderse çeşitli parçalar birbirleri ile harmanlanır ve kapsayıcı bir benlik kavramı oluşur. Aksi takdirde sonuç, uyumsuzluk ve benlik kavramının uyuşturucu veya terapi ile değiştirme girişimleri olabilir.

Gençlik çağı benlik kavramının ön planda olduğu bir çağdır. Genç, çocukluğunda dışa dönük olan antenlerini kendi içine çevirmeye başlar. Duygularını inceler, nasıl bir kişi olduğunu düşünür, ne olmak istediği konusunda kafa yormaya başlar. Bütün bunlar benlik arayışının belirtileridir. Genç insan kendisini aşağı görmekle yüceltmek arasında gider gelir. Adını beğenmez, yüzünü beğenmez, yürüyüşünü, duruşunu beğenmez. Çünkü bedenini algılayışı (beden imgesi) ile benlik kavramı arasında sıkı bir ilişki vardır. Kısacası benliği, ergenin baş uğraşı, düşüncelerinin odağı olmuştur. Bu çağda benlik kavramı sürekli iniş çıkış ve dalgalanma gösterir. Çünkü

2 Eysenck ve. Wilson , a.g.e. , ss.7

genç kendisine yakışacak bir kimlik aramaktadır. Bu yüzden de sürekli kendisini tartmakta, değerlendirmekte, eleştirmekte ve benliğini yeni baştan düzenlemeye çalışmaktadır.

Benlik saygısı kişinin kendini değerlendirmesi sonucunda ulaştığı benlik kavramının, benlik imgesinin onaylanmasından doğan bir beğeni durumudur. Kişinin kendisini beğenmesi, kendi benliğine saygı duyması için üstün nitelikleri olması gerekmez. Çünkü benlik saygısı, kişinin kendini olduğundan aşağı ya da olduğundan üstün görmeksizin kendinden memnun olma durumudur. Kendini değerli, olumlu, beğenilmeye ve sevilmeye değer bulmaktır. Kendini olduğu gibi, gördüğü gibi kabullenmeyi, özüne güvenmeyi sağlayan bir ruh halidir.

Benlik kavramının çarpıtıldığı durumlarda benlik saygısı da gerçekçi olmaz.

Büyüklük sanrıları olan paranoid kişideki benlik saygısı aslında yalancı bir benlik saygısıdır. Bu saygı temel güvensizliği kapatmak amacıyla benlik kavramının abartılması sonucunda ortaya çıkan sağlıksız bir durumdur. Benlik kavramını son derece değersiz ve yetersiz bulunması durumu da düşük benlik saygısına yol açar.

Düşük benlik saygısına sahip olmak da ruhen sağlıksız bir durumdur.Ruhsal çöküntü içerisindeki kişiler kendilerini o denli değersiz bulabilirler ki çoğu zaman canlarına kıyarak bu değersiz benlikten kurtulmak isterler. İnsanların çoğunluğu bu iki aşırı uç arasında sürekli gidip gelirler. Dolayısıyla benlik kavramımızı gerçekçi bir şekilde algılayarak kendimizi olumlu ve olumsuz yanlarımızla kabullenip kendimize saygı duyabilmek ruh sağlığının da bir ölçüsü olmaktadır.

İnsanları derinden etkileyen ve hayatlarına yön veren bir olgu olarak din, bizim kendimizi doğru bir şekilde algılamamızda bir mihenk taşı teşkil eder. Din, benlik yapımızdaki unsurlara belli bir amaç doğrultusunda yön vermekte ve onları bütünleştirmektedir. Dinin objektif değerleri ile kişiliğin sübjektif değerleri her an yeni sentezler oluşturmaktadır. Çünkü insanın bir dengeye veya değişen denge durumlarına ihtiyacı vardır. Din, insanın kendisini merkez edinmemesini, kendisine başka bir açıdan bakmasını dolayısıyla kendisini gerçekçi bir gözle görmesini sağlar. Bu nedenle yüksek derecede organize olmuş dini inançlara sahip olan kimseler, kuvvetli “ben” (ego) yapısına sahip olup kişiliklerinin kuvvetli ve zayıf taraflarını şuurlu ve gerçekçi bir şekilde görerek kabul ederler. Oysa daha az yüksek derecede organize olmuş dini

inançlara sahip olan kimselerin “ben” (ego) yapıları zayıf, “üst ben ” (süper ego) yapıları ise güçlü olup böyle kimseler sadece “iyi” olan taraflarını kabul ederler ,”kötü”

taraflarını ise bastırırlar.3

İnsan ben’ine mutlak değerini en iyi şekilde veren din, ortaya koyduğu inanç ve değerler sistemi sayesinde ve insana yönelik mesajlarıyla benlik bilincini ve değerini geliştirici ve koruyucu bir fonksiyon icra eder. Her şeyden önce İslami inanca göre insan, Allah’ın kendi ruhundan üflediği eşsiz eser, kainatın göz bebeği en büyük alemin kendisinde saklı olduğu ancak buna rağmen kendisini küçük ve değersiz görme eğiliminde olan anlamı büyük varlıktır.

Dolayısıyla dini iman, insanın varlık alemini anlamlandırma ve bu alemde kendi yerini belirleme çabası olduğu için Allah inancı sayesinde insan hem kendisinin hem de diğer varlıkların Tanrı karşısındaki durumunu ve münasebetlerini ele alır ve belli bir izah tarzı ile hayatın portresini tasvir etmeye çalışır. Bu sebeple dini yönden eksikliğin söz konusu olduğu bir benlik yapısı henüz gelişip olgunlaşmamış sayılır. Çünkü dini inanç ve değerler insanın davranışlarına yön verici bir nitelik kazandığı zaman insan, hayatında anlam, umut ve teselli bulur ve kendine saygı duygusu kazanır.

Bununla birlikte dini inanç ve değerler sayesinde evrendeki eşsizliğini ve yüceliğini idrak eden insan dini ibadetler sayesinde de bir taraftan Allah karşısındaki aczini ve kulluğunu, diğer taraftan da eşsizliğini ve özgürlüğünü idrak etmekte ve böylece yersiz ve ölçüsüz büyüklenme duygularının kendisini sürükleyebileceği aşırılıklardan korunmuş olmaktadır.

Kısaca belirtmek gerekirse tümüyle insan benliğini sarıp sarmalama kapasitesine sahip olan din, insan için dünyayı anlama ve kendisine Yaratıcı’nın gözüyle bakarak kendini o dünyada bir yere yerleştirme modeli olarak işlev görür. Başka bir deyişle din, insanın Allah ve evren karşısındaki gerçek değerine ve konumuna işaret ederek ve ayrıca onun benlik yapısındaki aşırılıkları (kibir ve değersizlik duygusu) dengeleyerek benlik saygısını geliştirici ve koruyucu rol oynar.

Bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda ergenlik çağı gençlerinin dini inanç ve davranış özellikleri ile benlik saygıları arasındaki ilişki ve etkileşim incelenmeye değer bir alan olarak görülmüştür. Dolayısıyla araştırmamızın konusu

3 Hökelekli,Din Psikolojisi, ss. 188-189

ergenlik çağı gençlerinin dini inanç ve davranış özellikleriyle benlik saygıları arasındaki ilişki ve bu ilişkinin ne tür bir ilişki olduğunun araştırılmasıdır.

Ülkemizde ergenlerin benlik saygıları ile buna etki eden faktörlerden ana-baba tutumları, beden algısı, yeme bozuklukları vs. arasındaki ilişkilerin incelendiği pek çok araştırma mevcuttur. Bununla beraber kişilik ve din arasındaki ilişkiyi din psikolojisi açısından ele alan araştırmalarda çok az da olsa değinilmesine rağmen başlı başına benlik saygısı ile dindarlık arasındaki ilişkiyi konu alan ve sosyal psikolojik metotlarla bunu inceleyen araştırma sayısının son derece az olması bizi böyle bir konuda araştırma yapmaya sevk eden başlıca unsurlardan birisi olmuştur.