• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.2. ARAġTIRMANIN ÖNEMĠ

Kamu binaları, bulundukları Ģehrin içerisinde önemli bir yer tutan, çevresinde yaĢayanlar için en azından adres tarifinde kullanılabilecek bir fonksiyona sahip olan, dolayısıyla sadece verdiği hizmet olarak değil görünümleriyle de çevrelerini etkileyen mekânlar olarak etkinliği her açıdan önemli yapılardır (Diren, 2012: 38). Kamu binalarının, bina tekniğine uygun inĢa edilmesi, dıĢ görünüĢ itibariyle estetiğinin olması, stratejik hedefleri gerçekleĢtirmede önemli bir yeri olması vb. Ģekillerde etkinliğini sağlayan önemli kriterler bulunmaktadır (Ünsal, 1964: 3). Yönetim süreci etkin olan ve kaliteli üretilen binalar kullanıcılar ve çevre üzerinde olumlu etki bırakacağı gibi ekonomik anlamda da olumlu sonuçları da ortaya çıkmaktadır (HM Government: DepartmentforCulture, Media andSport Report, 2000: 4).

Binaların kalitesinin kullanıcıları üzerinde sosyal ve psikolojik etkileri yanında fiziksel etkileri de bulunmaktadır. Binanın içerisinde solunan havadan içilen suya kadar her Ģey fiziksel anlamda kullanıcı üzerinde etkisini hissettirmektedir (ġengül, 2010: 529). Kullanıcı açısından binanın bütün fiziksel Ģartlarını yoğun Ģekilde hissetmesi nedeniyle, binanın üretiminde verimliliğin ve etkinliğin sağlanamaması, kullanıcılar üzerinde fiziksel rahatsızlıklar Ģeklinde kendisini göstermektedir. Örneğin rutubetli bir binada çalıĢan memur, belirli bir zaman sonra romatizma hastalığına yakalanmakta ve personelin çalıĢma verimini önemli oranda etkilemektedir.

Kullanıcı isteklerinin yeterince karĢılanamaması, binanın kullanım-fayda değerinde düĢmeye yol açmaktadır. Yani binanın ucuza üretilmesi nedeniyle maliyetler anlamında fayda değeri yüksek olarak gözükebilir. Ancak binanın kullanıcıların isteklerine cevap verememesi ve kullanıcılar üzerinde sağlık açısından olumsuzluklara neden olacak Ģekilde bir ortam oluĢmasına sebebiyet vermesi gerçek anlamda elde edilen faydanın çok düĢük olduğunu gösterecektir (Bazoğlu, 1984: 31).

Binaların, mekân olarak kullanıcı davranıĢları ve gereksinimleri üzerinde olumlu etkisinin sağlanması, mimari tasarımda mekânın fiziksel özelliklerinin ihtiyaç ve gereksinimleri karĢılayabilmesiyle sağlanmaktadır. Yani binalar, kullanıcıları açısından davranıĢ normları yerleĢtirir ve bu anlamda toplumsal davranıĢ normlarının

99

dönüĢümünü sağlar (Aktüre, 1985: 24). Binalarda ve özellikle hizmet sunulan binalarda, kullanıcılar açısından gün ıĢığını etkin Ģekilde kullanması, iç ortamdaki gürültünün azaltılması, havalandırmanın yeterince sağlanması, kullanılan ortamlarda ergonomik Ģartlara riayet edilmesi iĢ yerinde hizmet sunanlar ve hizmet alanlar açısından verimliliğin ve memnuniyetin artması sonuçlarına neden olmaktadır. Ayrıca binanın kullanımında esnekliğin arttırılması ve iĢlevsel maliyetlerin azaltılması kullanıcılar açısından bir avantaj olacaktır (Tardu, 1963: 53).

Dünya Sağlık Örgütü‟nün (WHO) farklı tarihlerde yayımladığı raporlara göre, günümüzde insanlar zamanlarının % 70‟ ini iĢ, % 20‟sini ev ortamında olmak üzere yaklaĢık % 90‟ınını kapalı mekânlarda geçirmektedir (Özyaral ve Keskin, 2007: 3). Özellikle kamu binalarında çalıĢan veya hizmet alanlar için son yıllarda “Hasta Bina Sendromu (HBS)” çok karĢılaĢılan bir kavramdır. HBS‟nin en önemli nedenleri, ısı yalıtımının ön plana çıktığı binalardaki yetersiz havalandırma koĢulları, kimyasal ve mikrobiyal kirliliktir (Özyaral ve Keskin, 2007: 31). Hasta bina sendromu belirli bir iç ortamdayken ortaya çıkan ve o ortam terk edildikten sonra kaybolan ve binada yaĢayan kiĢilerin çoğunluğunu etkileyen semptomlar dizisidir. Yapılan bir araĢtırmaya göre bu semptomların iç ortama girildikten sonra 15–30 dakika ile birkaç saat içinde baĢladığı ve binadan ayrıldıktan sonra 30 dk ile birkaç saat içinde düzeldiği bildirilmiĢtir (Zeydan vd., 2009: 589).

Keskin ve arkadaĢları tarafından bir kamu binasında hasta bina sendromu üzerine yapılan bir araĢtırma neticesinde (Keskin vd., 2005: 63); hasta binaların çalıĢanların sağlığını olumsuz yönde etkilediği gibi, çalıĢanların iĢ baĢarılarını ve performanslarını da olumsuz yönde etkilediği, çalıĢma alanındaki kiĢi sayısı arttıkça kiĢilerde baĢ ağrısı semptomlarında artıĢ olduğu, ofis alanlarındaki ıĢığı yeterli ve oldukça iyi olarak değerlendirenlerde metrekareye düĢen kiĢi arttıkça uyuĢukluk Ģikâyetlerinde anlamlı bir artıĢ izlendiği, yorgunluk, bitkinlik hissi çalıĢanların %9,1‟inde daha çok öğleden sonra, %56,8‟inde bazen görüldüğü, 15,3‟ünde ise hiçbir zaman görülmediği gibi sonuçlara ulaĢılmıĢtır. Bu araĢtırmada çalıĢma ortamının kullanıcılar üzerinde olumlu veya olumsuz etkilerini açıkça ortaya koymaktadır.

Kamu binalarının bir önemli ekonomik etkisi, bina ihtiyacının her geçen gün artması nedeniyle eldeki üretim olanaklarının zorlanması, binaların istenilen

100

niteliklerin altında gerçekleĢtirilmesine neden olmasıdır (Türkiye Ġstatistik Kurumu- TÜĠK, Rakamlar Ne Diyor? 2011: 8-9; TÜĠK, Ġstatistiklerle Türkiye 2011, 2012: 21). Türkiye‟de kamu kurumlarının kullanımında olan binalarının hasar durumlarının düzenli olarak tespit edildiğini söylemek mümkün değildir. Ancak çok önemli bir hasar oluĢması durumunda buna yönelik önlemler alınmaktadır (Aykanat, 1984: 10).23 Bu durum neticesinde standartların altında gerçekleĢtirilen binalarda kullanımında verimsizlikler olduğu gibi beklenmeyen hasarların oluĢması ülke ekonomilerine her gün artan ek parasal yükler getirmektedir (TMMOB Mimarlar Odası Sürekli Mesleki GeliĢim Merkezi, 2007: 37). Sadece Cumhuriyet döneminde can alıcı boyutlarda çok fazla büyük depremler olmuĢtur. Ġstatistiklere göre 1999 Marmara Depremi haricinde, son altmıĢ yılda ülkemizde meydana gelen can ve mal kaybının % 65‟ine depremler neden olmuĢtur. Bu bağlamda Türkiye‟de afet denilince akla genelde deprem gelmekte ve alınan önlemler de bu alanda yoğunlaĢmaktadır (Atlı, 2006: 89; Gönençen, 2000: 1).

Ġstanbul deprem konusunda en fazla gündemde olan Ģehirdir. Beklenen bir Marmara depremi nedeniyle gerek Ġstanbul‟da ve gerekse çevre illerde yaĢayanların hassasiyetleri herkes tarafından bilinmektedir. Bu bölgede meydana gelecek depremin neticesinde ortaya çıkacak can kaybı ve milli ekonomide ortaya çıkacak zararın önlenmesi amacıyla Ġstanbul‟daki özel ve kamu binalarının mevcut durumuna yönelik çalıĢmalar yapılmaktadır. Ġstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (ĠSMEP), finansman ve imkânlarının büyük bir çoğunluğu öncelikli olarak kamu binalarının depreme karĢı güçlendirilmesinde kullanılması amaçlanan bir projedir. ĠSMEP projesi kapsamında yaklaĢık 840 kamu binasının güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Toplamda güçlendirilmesi gerekli kamu binasının yaklaĢık 3,600

23Aykanat tarafından genel olarak kamuya ait yapıların hasar sonuçlarının ekonomik açıdan değerlendirilmesi amacı ile genel bütçeye dahil 40 kamu kuruluĢu için 10 senelik bir bütçe araĢtırması yapılmıĢtır. AraĢtırmada öncelikle kamu kuruluĢlarının 1977-1979 yılları arasındaki yapı yatırımları, Yapı Büyük Onarımları (YBO) ve Bina Küçük Onarımları (BKO) incelenerek değerlendirilmiĢtir. Yapılan araĢtırma sonucunda “kamu kuruluĢlarının tüm yapı yatırımlarına oranla, BKO payı % 2,55 olarak gerçekleĢmiĢtir. Diğer taraftan BKO‟ya iliĢkin belirlenen payların senelere göre dağılımında, bunların her sene azalan oranlarda saptanmasına karĢın yapılarda izlenen hasarların artıĢ kaydetmesi, kamu yapılarının performans düzeylerinin öngörülen seviyede gerçekleĢtirilmediğini vurgulamaktadır. Bakımsızlık nedeniyle hızla eskimeye terk edilmiĢ görülen bu yapıların, giderek iĢlevlerini yitirecekleri ve iĢletme dıĢı kalacakları söylenebilir. Ayrıca BKO payları yüksek olarak gerçekleĢen 10 kamu kuruluĢu arasında yapılan değerlendirme sonucunda, BKO yüzdesi 10 senelik genel ortalamaya göre en yüksek oranda gerçekleĢmiĢ bulunan Milli Eğitim Bakanlığına ait yapılarda hasar analizi yapılmıĢtır. Okullarda yapılan keĢif özetleri ve mahal listelerine dayalı olarak yapılan incelemelerde 2177 „Yapı Genel Hasarı‟ saptanmıĢtır. En yüksek hasar tekrarının 1130 kez olmak üzere ve % 51,91 ile yapıların duvarlarında gerçekleĢtiği belirlenmiĢtir.”

101

olduğu tahmin edilmektedir. 2006 yılı itibariyle bu stoğun sadece %1 civarında bir kısmı güçlendirilebilmiĢ durumdadır. Bu binalar içerisinde okullar, hastaneler, idari binalar, alt yapı ve kültür varlıkları yer alıyorsa da etkinliklerin büyük bir çoğunluğu okullara yöneliktir. Ġstanbul‟da yaklaĢık 12,000 kamu binası bulunmaktadır (Erdik ve Durukal, 2007: 7)

Bu veriler ıĢığında kamu binalarında depreme yönelik olarak 1968, 1975 yılında yönetmeliklerin çıkarıldığı ve son olarak 2007 yılında yayımlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik hükümleri, sorunun çözümüne yönelik tedbirler alınmasında önemli bir yarar sağlayabilecek olmasına rağmen mevzuatlar çerçevesinde geçmiĢte ciddi önlemler alınmadığı, özellikle toplu halde insanların hizmet aldıkları kamu binalarının yönetiminde halen çok ciddi sorunlar olduğu görülmektedir. Ancak 2013 yılı itibariyle (Ġstanbul Ġl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, 2013: par.1-18) öncelikle okullar olmak üzere hastaneler, yurt ve bakım merkezlerinde, tarihi eserlerin güçlendirilmesinde önemli geliĢmeler kaydedilmiĢtir.

Kamu kurumlarına ait binalar, tasarım aĢamasında ve sonrasında sergileyecekleri iyi örneklerle, toplumun geri kalan kısmında inĢa edilecek yapılar için öncülük görevi üstlenirler. Yani kamu binalarının gerçekleĢtirilmesi ile ilgili tüm konu ve alanlarda kalite standartlarının yükseltilmesi, toplumun özel sektör tarafından gerçekleĢtirilecek beklenti ve taleplerini de üst düzeylere getirecektir (Cabanıeu, 1999: 19). Kamu binalarının proje, mekân, hacim vb. teknik boyutlarının sanatsal açıdan planlama ve tasarım alternatiflerinin biçimlendirilmesi ve aralarında uyumlu bir iliĢki kurulabilmesi neticesinde toplumun mimari kültürünün oluĢumuna da bir katkı sağlayacak ve değerlendirme modellerinin oluĢumuna da imkan verecektir (Hsieh vd., 2004: 574). Verimli bir Ģekilde inĢa edilen binada havalandırma, su kullanımı, ısınma en ekonomik ve çevreye duyarlı Ģekilde tasarlanır (Aktüre, 1985: 24). Bunun yanında geri dönüĢümlü malzeme kullanımı yerel anlamdaki kaynakların gereksiz yere yok olmasını önler. Bunun yanında binanın estetik görünüĢündeki kalitede bulunduğu topluma ve kültürüne ciddi anlamda bir katkı sağlar (Van Meel, 2000: 156).

Böyle önemli sonuçları olan bina yönetimi ile ilgili Türk kamu yönetiminde bina üretimi daha çok fen bilimlerinin uğraĢ alanı olması nedeniyle hep teknik

102

boyutu ile ilgili tartıĢmalar gündeme gelmiĢ ve araĢtırmacılar bu olayın teknik kısmına odaklanmıĢlardır. Ancak kamu yönetimi olarak daha makro açıdan bir değerlendirme yapıldığında teknik boyutu dıĢında yönetim süreçlerindeki sorunlar da bina yönetimini önemli ölçüde etkilemektedir. Kamu binalarının yönetim süreçlerinde kullanıcılar ve özellikle yöneticiler binalar ile ilgili sorunlar ile doğrudan karĢı karĢıya kaldıkları için bina yöneticilerinin yönettikleri binalar ile ilgili karĢılaĢtıkları sorun alanları ve binaların üretim ve yönetim süreçlerine iliĢkin etkinliklerine iliĢkin değerlendirmeleri önem arz etmektedir.