• Sonuç bulunamadı

4. ANALİZ

4.2. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutumunun Belirleyicileri (TCTB)

4.2.4. Aile Yapısı

4.2.4.1. Anne baba tutumu

Anne baba tutumu aile yapısı içinde ele alınacak önemli konudur. Toplumsal cinsiyet rolleri, bilindiği gibi ailede başlayan toplumsallaşma süreci içerisinde öğrenilmektedir. Katılımcıların ailelerinde anne-babaları arasındaki ilişki, aile demokratik bir yapıya sahip olması, adölesan kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği

tutumunu yükselten etkenlerden biridir (Günay ve Bener 2011). Demokratik aile yapısını belirleyen temel unsur, ev ve çocuklar hakkında karar verirken cinsiyet ayrımı yapılmaması, aile üyelerinin kararlara dâhil edilmesi, aile üyelerinin birbirlerinin düşüncelerine saygı duyup riayet etmesi, tek yönlü hareketlerden kaçınılması şeklinde özetlenebilir. A grubundaki katılımcıların çoğunluğu anne ve babalarının aile içi kararların alınmasında ortak hareket ettiğini ve kendilerini ya da diğer kardeşlerini de kararlara dâhil ettiklerini belirtmişlerdir. Bu gruptaki on katılımcıdan sadece K3 ve K10, aile kararlarının alımında babalarının biraz daha baskın olduğunu ve son sözü onların söylediğini ifade etmiştir.

B grubundaki evli katılımcılar da A grubundakiler gibi aile hakkındaki kararların ortak alındığını belirtmiştir. Ancak adölesanların farklı konularda verdikleri cevaplar incelendiğinde, baskın erkeklerle birlikte ya da ataerkil iktidarın hâkim olduğu ailelerde yaşadıkları ve buna boyun eğdikleri anlaşılmaktadır. Örneğin eşinin ailesi ile birlikte yaşayan K19, kendisine yöneltilen bir soruya “aile büyüklerinden izin alırım, onlar ne derse onu yaparım, kendi başıma bir şey yapamam” şeklinde cevap vermiştir. K14, “eşine sormadan nasıl yapacaksın?”, “(eşim) ikna olmaz, bir şey dedi mi bir daha döndüremezsin” ifadelerini kullanmıştır. Sonuç olarak B grubundaki katılımcıların evli veya gebe olmayanlara göre daha az demokratik aile yapılarına sahip oldukları söylenebilir.

Küçük yaşta evlenen kadınlar kendilerini eşlerine ve aile büyüklerine ifade etmeleri ya da kabul ettirmede güçlük yaşamaktadırlar. UNICEF’in 2005’te yaptığı bir araştırmada küçük yaşta evlenen kadınların okula devam etme, bir işte çalışma, arkadaş ve akrabalarını ziyaret etme her hangi bir doğum kontrol yöntemi kullanma gibi konularda karar veremedikleri ve bu kararların eşleri tarafından alındığı belirtilmiştir (UNICEF 2005).

Araştırmada katılımcılara toplumsal cinsiyet eşitliği tutumlarını belirlemek amacıyla, “bir çocuğa annenin mi yoksa babanın mı daha yakın olabileceği” hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Bilindiği gibi ebeveynlerin her ikisinin de çocukların gelişimi açısından eş önemde sorumlulukları bulunmaktadır; ancak çocukların bakımı ile ilgili sorumluluklar, toplumsal cinsiyet rolü gereği kadına yüklenir. Katılımcıların, toplumsal cinsiyet rollerini ne düzeyde içselleştirdikleri yöneltilen soru ile sınanmıştır. Her iki gruptaki katılımcılar da annenin çocuğa daha

yakın olduğunu düşünmektedir. Sadece A grubundan bazı katılımcılar “duruma göre babanın da çocuk ile yakınlık kurabileceğini” vurgulamıştır. Kendi yaşamlarından örnekler veren K1, K2, K6, K9 babaları ile daha yakın olduklarını, K5 ise küçükken babası ile artık annesi ile daha iyi ilişkiler kurduğunu söylemiştir. Görüleceği gibi toplumsal cinsiyet rollerinin içselleştirilmesi, “eş” ve “anne” rollerinin benimsenmesi sürecinde kadın adölesanlar eşitsiz eril iktidar söylemini benimsemektedir. Nilgün Öngider’ in 9-16 yaş grubu ile yürüttüğü çalışmada anne boşanmış olsa da çocuk tarafından aynı düzeyde kabul edilirken, babaların daha az kabul edildiği belirlenmiştir (Öngider 2013). Bu çalışmada da B grubundaki parçalanmış aile çocuklarının (K17 dışında) kendilerini babaya değil anneye yakın hissetmelerinin, kadın cinsiyet rolüne yüklenen “annelik” rolünün içselleştirilmesi ile ilişkili olduğu söylenebilir. B grubundaki katılımcılarda bu durum daha belirgindir. Söz konusu katılımcıların, babalarının evi terk etmesi ya da sorumluluklarını yerine getirmeyişi ve anneleri ile yaşamalarının çocukların yaşamında annenin, yani kadının daha önemli olduğuna düşünmelerinde etkilisi olabilir. A grubundaki katılımcılar arasında ise babalarıyla daha yakın ilişki kurabildiğini belirtenler bulunmaktadır, bu nedenle kısmen B grubundan daha eşitlikçi bir tutuma sahip oldukları düşünülebilir.

Çocukluk ve ergenlik dönemleri, kişiliğin hızla geliştiği, yaşamla baş etme becerilerinin kazanıldığı, bu nedenle insanlar sağlam, sıcak ve güçlü ilişki kurmaya ihtiyaç duydukları dönemdir. Bu dönemde ebeveynler, çocukların ilişki geliştirdiği, kendilerine rol model olarak seçtikleri ilk kişilerdir. Ebeveynlerin çocuklarının ihtiyaçlarına duyarlı olması, ilgi ve sevgi göstermesi kurulan bağı güçlendirirken aksi yöndeki davranış ve tutumlar ebeveynlerin reddedilmesine neden olur. EKAR Kuramı olarak ifade edilen ebeveyn kabul ve reddine ilişkin bu durum katılımcıların erken evlilik tercihlerini etkileyen temel unsurlar yer almıştır. Örneğin K10 “babası annesinden daha güçlü gördüğü için” onu örnek aldığını, onunla yakın olmak istediğini ifade etmiş, ancak babasının erkek kardeşi ile ilgilenmeyi tercih ettiğini, hatta annesine de kendisinin bıraktığını belirtmiştir. K10’un durumunda, babasından daha az ilgi görmesinin elektra kompleksi ile de ilişkili olarak ona olan düşkünlüğünün artmasına neden olduğu düşünülebilir. Yaz tatillerinde çalışma nedenini babasına maddi konularda yardımcı olma isteği olarak belirten katılımcının, babasının dikkatini çekmeye ve yakınlaşmaya çalıştığı görülmektedir. Annesini ise ret davranışı sergilemekte, çalışmadığı halde kahvaltı hazırlamadığını, kendisine kadın doğum

hastalıkları ya da adetle ilgili konularda bilgi vermediğini ve güçsüz olduğu için onu model almak istemediğini belirtmektedir (Öngider 2013). Ergenlik döneminde kız çocuklarının anne ile yaşadıkları çatışmaya ilişkin yapılan çalışmalar bulunmaktadır (Dinçel 2006). Ailelerinde örnek alabilecekleri, güçlü kadınlar olan ergenlerin, toplumsal cinsiyet eşitliği tutumlarının yüksek olması muhtemeldir. K10 örneğinde görüleceği gibi adölesan gebelerin ailelerinde çoğunlukla kadınlar cinsiyet rollerine boyun eğen bir profil sergilemektedir.

Ebeveynlerle kurulan ilişkiler, adölesanların sosyal öğrenme yoluyla benimsedikleri tutum ve davranışlarda kendini göstermektedir. Katılımcıların gelişim dönemlerinde ailelerinde yaşadıkları sorunları, kurdukları ailelere aktardıkları gözlemlenmiştir. Görüşme esnasında katılımcılardan gebe olan K17, çocuğun daha çok anneye yakın olacağını ifade ettikten sonra annesini kendisini bırakıp gitmekle suçlamış, hiçbir annenin çocuğunu bırakmaması gerektiğini söylemiş ve babasına daha yakın olduğunu ifade etmiştir. Ancak diğer yandan doğacak olan bebeğini sahiplenmek konusunda isteksizdir. Katılımcı bebek doğduktan sonra devlet korumasına alınmasını, yani bırakmayı düşünmektedir. Sosyal öğrenmenin, yaşam akışını belirleyen önemli değişkenler biri olduğu söylenebilir.