• Sonuç bulunamadı

GİRİŞ

II. BÖLÜM: İSTEM KAVRAMI (VALENCY)

2. İSTEM DÜZEYLERİ

2.2. Anlamsal İstem Düzeyi

Anlamsal istem, mantıksal isteme çok benzemekle beraber istem kuramını ortaya atarken istemin niteliksel yapısını göz ardı eden Tesnière’den sonra, istem dilbilgisini geliştiren tüm araştırmacılar tarafından ayrı bir istem düzeyi olarak incelenmiş ve önemi vurgulanmıştır.

Bu düzeyde öbeğin ya da tümcenin derin yapısı anlamsal yorumunun tamamlanması için anlamsal bileşene (semantic component) aktarılır (Chomsky, 1965, s. 135).

Anlamsal istem, katılanların anlamsal niteliklerinin, anlamsal durumlar kullanılarak belirlenmesiyle ortaya çıkar (Helbig, 1992, s. 8). Yani bu istem düzeyi, eylemin katılanlarını belirler ve kesin bir anlamsal özellik ya da bileşenle sınırlar.

Anlamsal istem aynı zamanda belli bir yüklemcilin alabileceği anlamsal üyelerin sayısına da işaret eder (Van Valin ve LaPolla, 1997, s. 147).

Basit anlamda anlamsal istem, sözlüksel yapının tamamlayıcılarının anlamsözdizimsel (semantosyntactic) altkategorilere göre belirlenmesidir. Bir tümcede yer alabilecek katılanların sayısı öbek yapıda yönetici ve baş olan yüklem tarafından belirlenir ve yüklem görevini üstlenen yüklemcil ögenin sözlüksel kütüğünde kodludur (Mehmet, 2009, s. 470). Bu katılanların sahip olması gereken anlamsal özellikler, anlamsal durumlar ve roller gibi ilişkiler bu aşamada kararlaştırılır. Sözgelimi varsayımsal etken bir E eyleminin istem çerçevesinde iki zorunlu ve bir seçimlik istem bulunsun. Bu istemi taşıyan katılanların birincisi olan özne, [+CANLI] bir varlık olmalıdır. E eylemi edilgen bir eylem olsaydı bu katılanın [-CANLI] nitelikli olması gerekecekti. Çiftgeçişli bir F eylemi tasarlayalım. Bu F eyleminin dolaylı nesnesi zorunlu olarak yönelme durumuyla işaretlenecek ve HEDEF rolünü üstlenecekti. Eylemin sıfır biçimcikle işaretlenen dolaysız nesnesi ise [-BELİRLİ] özellikte olacak ve yüklem konumundaki F

eylemi bu üyeyi tümcede konumsal olarak kendisinden hemen önce isteyecekti. Eğer bu koşullar gerçekleşmezse E ya da F eyleminin belirttiği süreçler gerçekleşmeyecek, her iki varsayımsal eylemin de yönettiği tümcesel yapı dilbilgisidışı olacaktı. İşte burada varsayımsal eylemlerden yola çıkılarak verilen bu özelliklerin hepsi derin yapıda anlamsal istem düzeyinde belirlenmekte, sınırlanmakta ve ortaya çıkmaktadır.

Bir bütün olarak bakıldığında istem, bir sözcüğün uygun bir tamamlayıcıya gereksinim duyması olarak açıklanabilir. Bu gereksinim sözcüğün çevresindeki diğer yapılara biçimsözdizimsel ve anlamsal açıdan kısıtlamalar getirir. Eylemler sözkonusu olduğunda bir tümce kalıbı, eylemin anlamsal olarak uygun gördüğü yapıyla da uyumlu olmayı gerektirecektir.

Bir eylemin anlamı, onun mantıksal anlamı ve gerektirdiği anlamsal tamamlayıcılarının bir tür birleşiminden oluşur. Eylemin anlamsal tamamlayıcıları iki yönden ele alınabilir.

Bunlardan birincisi anlamsal sınırlılıklar (semantic restrictions), diğeri ise anlamsal rollerdir (semantic roles, theta roles).

Eylemin mantıksal anlamı konusuna yukarıda değinilmişti. Orada bahsi geçen visit

“ziyaret etmek” örneğine geri dönülürse bu eylemin mantıksal yapısı “ziyaret etme işi, bir ziyaretçi ve ziyaret edilecek bir yer ya da kişi” gerektirdiği için iki ögeden meydana geliyordu. Bu eylemin gerçekleşebilmesi için mantıksal istem yapısındaki ziyaretçinin anlamsal olarak [+CANLI] olması gerekir. Eylemin anlamıyla katılanın anlamı arasındaki bu ilişkinin [+CANLI] bir varlık gerektirmesi, bu eylem ve katılanı arasındaki anlamsal sınırlılıklardan birini oluşturur.

Anlamsal sınırlılıklar, anlambilim ve biçimsözdizimi içerisinde üretimsel işlevleri kontrol eden bir mekanizma görevi görürler. Anlamsal özellikler sözcükler için sınırlanmış belli bir anlamsal özellikler kümesini, gereksinim duyulduğunda bu kümeden seçilen belirli özellikleri ve sözcükbirimlerin hangi özellikler çerçevesinde meydana gelebileceğini ifade ederler. Buna göre anlamla ilgili çeşitli evrensel özellikler tasarlanmıştır (Katz ve Fodor, 1963): [MADDE], [BİTKİ], [HAYVAN], [İNSAN], [CANLI], [KURUM], [AKILLI], [OLAY], [NİTELİK], [YER], [ZAMAN] vb…

Örneğin ye- eylemi [BİTKİ], [HAYVAN], [İNSAN] gibi genel anlamda [+CANLI]

özneler için kabul edilebilirdir. ak- eylemi [+CANLI] özelliğe sahip bir özneyle

gerçekleştirilemez. Anlamsal özellikler eylemler tarafından etrafındaki unsurlara dayatılan anlamsal talepleri de ifade eder. Örneğin ver- eylemi “uzatmak” gibi bir anlamda kullanırsa her koşulda [+CANLI] bir HEDEF konumunda nesne ister:

(43) a. Kedi[+CANLI] eti yedi.

b.*Masa[-CANLI] eti yedi.

(44) a. Su[-CANLI] yukarıdaki delikten aktı.

b.*Ayşe[+CANLI] yukarıdaki delikten aktı.

(45) a. Ali şoföreNESNE[+CANLI][HEDEF] parayı verdi.

b.*Ali tavanaNESNE[-CANLI][HEDEF] parayı verdi.

Eylemin anlamını ifade eden durumsal roller (situational roles) de vardır. Durumsal rollere, en iyi, belirli bir duruma işaret eden eylemlere bakılarak erişilebilir. Örneğin alma ve satma anlamları taşıyan eylemler, alıcı, satıcı, alınan, satılan ve fiyat gibi durumsal rolleri anlam çerçevelerinde bulundurmak zorundadır:

(46) Bakkal[SATICI] Ayşe’ye[ALICI] pirinci[SATILAN] on liradan[FİYAT] sattı.

Fischer, bu rollerin evrensel olmadığını ve bazı alt durumlara ya da farklı kültürlere göre değiştiğini belirtir (Fischer, 1997, s. 55). Farklı dillerdeki alma ve satma ile ilgili farklı eylemler, alma ve satma ile ilgili farklı bakış açıları taşımakta ve bu da bu eylemlerin anlamsal çerçevelerinde farklı durumsal rollerin yer almasını sağlamaktadır.

Hangi durumsal rollerin eylemlerin isteminin bir parçası olduğu, hangi tamamlayıcının diğer eylemlerle karşılaştırıldığında belli durumsal role atıfta bulunduğu ve farklı dillerdeki eylemlerin durumsal rollerinin nasıl farklı olduğu gibi konular ayrı bir araştırma konusu olarak incelenmelidir.

Anlamsal rollerin ortaya çıkışı, Fillmore’un 1968’de, Evrensel Dilbilgisinin alt kuramlarından biri olan Standart Kuram’ın anlambilimsel ilişkileri ele alışındaki bazı sorunların çözümü için verdiği önerilere kadar gider. Fillmore’un önerileri yıllar geçtikçe konuyla ilgili pek çok araştırmanın yapılmasını ve anlamsal rollerin çeşitlenmesini sağlamıştır. Anlamsal roller çeşitli şekillerde dilbilgisi kuramlarında

dahil edilse de bu kuramlar içerisindeki konumları ve sayıları konusunda bir görüş birliği yoktur. Fischer bu durumun kuramsal sebepleri olduğunu öne sürer. Buna göre anlamsal roller aslında var olmayan, yalnızca mantıksal bir temeli olan soyut yapılardır.

Bu nedenle yalnızca belli bir betimsel yaklaşıma uygun bir şekilde ele alınabilirler.

Ancak kesin doğru bir rol yapısı yoktur ve kanıtlanamaz (Fischer, 1997, s. 56).

Anlamsal roller, sözdizimsel ilişkiler ve durumlar arasında bir yerde yer alırlar ve bu yapılar arasındaki ilişkileri açıklayıcı bir görev üstlenirler. “Anlamsal rolleri tanımlamak için sadece sözdizimsel ilişkiler mi yoksa sadece anlamsal durumlar mı kullanılmalıdır?” sorusu tartışmalıdır. Sözdizimsel ilişkiler temel alındığı takdirde sözdizimsel ilişkilerin başvurabileceği durumsal rol farklılıkları ihmal edilecek ya da tüm anlambilimsel bileşenler sözdizimsel ilişkilere dayatılarak bir tekrarlanma durumuyla karşı karşıya kalınacaktır. Durumsal roller temel alındığında ise farklı sözdizimsel ilişkiler tek bir duruma indirgenebilir ve durumu sınıflandıran bir kategori haline gelebilirler. Bu nedenle anlamsal roller belirlenirken hem sözdizimsel ilişkiler hem de durumdan kaynaklanan anlamsal özellikler eşdeğer biçimde hesaba katılmalıdır.

Anlamsal roller, durumsal bir soyutlama ya da duruma ilişkin bir bakış açısı içerir.

Araştırmacılar bu nedenle anlamsal rolleri çeşitli düzeylere ayırmışlardır Birinci düzey anlamsal roller, durumsal rollerden soyutlama yoluyla ortaya çıkarlar. Bunlar EDEN, ETKİLENEN ve duruma bağlı olarak ARAÇ, KAYNAK ve HEDEF’tir. İkinci düzey anlamsal roller ise, bir durumdan etkilenen bağımsız bir sözcük birimin bakış açısından soyutlamaları içerir. Bir bakıma bu düzeyde anlamsal roller belli bir niteliği belli bir nicelikle sınırlarlar. Bunlar bahsi geçen sözcükbirimin mantıksal anlamına veya istemine göre şekillenen özelliklerdir: bir eylemin yalnızca bir EDEN, bir ETKİLENEN gerektirmesi gibi. İlk düzeyde kararlaştırılmayan diğer roller de bu ikinci düzeyde belirlenirler. Üçüncü düzeyde ise sözdizimsel ilişkilerin farklı birleşimlerinin kodlanmasından ortaya çıkan özelliklerin soyutlaması yapılır (Koch, 1981, s. 205) .