• Sonuç bulunamadı

Anayasada Tüzel Kişilerin Ceza Sorumluluğu

1.8. Ehliyet Ve Sorumluluk

1.8.2. Adli Vergi Suçlarında Sorumluluk

1.8.2.3. Anayasada Tüzel Kişilerin Ceza Sorumluluğu

Gerek 1921 gerekse 1924 Anayasalarında tüzel kişilerin ceza sorumluluğuna ilişkin bir tutumun sergilendiği söylenemez. 1961 Anayasası’nda ise, 33’üncü maddesinin 5’inci fıkrası ile “ceza sorumluluğu şahsidir” denilerek bir anlamda bu tür sorumluluğun önüne geçilmek istendiği sonucuna varılabilir. Bu fıkraya ilişkin gerekçesi ise aşağıdaki gibidir:

205 Ayhan ÖNDER, Ceza Hukuku Genel Hükümler II-III, Beta,İstanbul 1992, s. 38; Faruk EREM,

/Ahmet DANIŞMAN / M.Emin ATUK, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 1997, s.442, Muharrem ÖZEN, “Türk Ceza Kanunu Tasarısının Tüzel Kişilerin Ceza Sorumluluğuna İlişkin Hükümlerine Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2003, Cilt 52, Sayı 1, s.68 vd.

206 Çetin ÖZEK,: “1997 Türk Ceza Yasası Tasarısına İlişkin Düşünceler”, Prof. Dr. Sahir Erman’a

“İnsanları başkalarının fiillerinden dolayı cezalandırmaya cüret edebilen totaliter rejimlerin insanlığa getirdiği acı tecrübelerden sonradır ki, bir kimsenin yalnız kendi fiili veya ihmalinden sorumlu olabileceği esasının Anayasalarda yer alması lüzumu bilhassa hissedilmektedir. Esasen bu kaidenin Anayasaya koyulması sayesinde, basın davalarında yazı ve karikatürün mükellefinden ve haberin vericisinden gayrı kimselerin (gazete sahip ve yazı işleri müdürlerinin) rasgele cezalandırılmasını derpiş eden hükümler bertaraf edilmiş olmaktadır”207.

1.8.2.3.1. 1982 Anayasası Dönemi

1982 Anayasası madde 38/6’ya göre, “ceza sorumluluğu şahsidir”. Bu hükmün gerekçesi ise şöyledir: “fıkra, ceza sorumluluğunun “şahsi olduğu” yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna yerleşmiş ve “kusura dayanan ceza sorumluluğu” ilkesine dahil, terki mümkün olmayan temel bir kuraldır”.

Ceza sorumluluğunun şahsiliği (kişiselliği) ilkesine, bir kimsenin yalnızca kendi kusurlu eyleminden sorumlu tutulması ve üçüncü kişilerin eyleminden sorumlu tutulmaması şeklinde anlam yüklendiğinden, tüzel kişilerin ceza sorumluluğu halleri Anayasa’ya aykırı görülmektedir. Gerekçeden de anlaşıldığı üzere, bu ilke kusura dayanan ceza sorumluluğu ilkesine dahildir. Böylece bir kişinin bir eylemden dolayı cezaen sorumlu tutulabilmesi için hareket ve kusur yeteneklerine sahip olması yanında, somut olayda kusurlu da olması şarttır. Oysa ki, tüzel kişilerin hareket yeteneği olmadığından hareket alt unsurunu gerçekleştirmesinden, dolayısıyla da kendi eyleminden bahsedilmeyecektir. Buna karşın, geriye tüzel kişinin lehine hareket eden organ veya temsilci niteliğindeki fail gerçek kişilerin gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı tüzel kişiyi cezaen sorumlu kılmak kalıyor. Ancak bu da, üçüncü kişilerin eyleminden tüzel kişiyi sorumlu kılmak olur ki, ceza sorumluluğunun kişiselliği kuralına çok açık bir aykırılık teşkil eder. Gerekçe de, bu fıkranın failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirdiğini teyit etmektedir. Suçun faili olan bu organ ve temsilci gerçek kişilerin tüzel kişi lehine eylemi veya suçu gerçekleştirmiş olması sonucu değiştirmez. Eylem bu gerçek

207 Anayasa Mahkemesi Kararı : Esas No: 1967/48, Karar No : 1968/24, Karar Tarihi : 11.6.1968,

kişilerin eylemi olmaya devam eder. Zira, hareket ve kusur yetenekleri ile kusur kavramları bu gerçek kişiler üzerinde toplanacaktır.

1.8.2.3.2. Anayasa Mahkemesi’nin Görüşü

Anayasa Mahkemesi, öteden beri tüzel kişilerin ceza sorumluluğunun Anayasa’ya aykırı olmadığı düşüncesindedir. Nitekim, Yüksek Mahkeme 1961 Anayasası’nın yürürlükte olduğu dönemde, “tüzel kişilerin kanunların önleyici etkisinden uzak bulundurarak serbestçe faaliyetlerine yer verilmesi, toplumun güvenliği bakımından sakıncalı olabilir. Bu sebeple, tüzel kişilerin yapılarına uygun bir ceza sorumluluğu altında bulundurulmalarında zorunluluk olduğunu kabul etmek gerekir.” demiştir. Anayasa Mahkemesi’ne göre, tüzel kişilerin iradeleri organları aracılığıyla açıklandığına ve yöneticilerin fiil ve hareketleri kollektif bir iradenin sonucu olduğuna göre, tüzel kişinin sorumlu tutulmasıyla başkasının cezalandırıldığı anlamı çıkmaz208.

Anayasa Mahkemesi, daha yeni tarihli bir kararında da tüzel kişilerin ceza sorumluluğunu önleyen hiçbir hükmün Anayasa’da bulunmadığını ileri sürmekte ve şöyle demektedir209. “Tüzel kişinin işlediği suçtan dolayı cezalandırılamayacağı, ceza yaptırımının gerçek kişilere uygulanabileceği savının uzun süre etkili olmasına karşın, bugün ciddi gerekçelere dayanmadığı anlaşılmıştır. Ancak klasik görüşün etkisinde kalan ceza hukuku ve ceza yasaları, suç işleyen tüzel kişiye eylemine uygun ceza yaptırımları üretememişlerdir. Oysa suç işleyen ve bu yüzden ceza sorumluluğu da olması gereken tüzel kişiye verilecek ceza, toplumda itibarını sarsarak kendisini yasalara uygun davranmaya çağırmış olacaktır. Ancak idam, hapis gibi cezaların yalnız gerçek kişilere verilebileceği de göz ardı edilemez. Bu durumda, bu yaptırımların benzerleri olan kapatma ve geçici süreli çalışmadan yasaklama cezaları düşünülebilir. Para cezası ise, suç işleyen tüzel kişiye uygulanacak en uygun yaptırımlardan biridir”. Yine bu karara göre, “ tüzel kişinin cezalandırılmasıyla, suçun işlenmesinde hiçbir kusuru olmayan diğer üyelerin dolaylı biçimde cezalandırılmış sayılacağı görüşüne karşı, gerçek kişilerin cezalandırılmasının da aile bireylerine dolaylı yoldan zarar verdiği söylenebilir. Aynı

208 Anayasa Mahkemesi Kararı : Esas No: 1963/101, Karar No: 1964/49, Karar Tarihi: 16.6.1964

http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1964/K1964-49.htm Erişim:9.4.2008.

209 Anayasa Mahkemesi Kararı: Esas Sayısı: 1988 / 15, Karar Sayısı: 1989/9, Karar Günü: 14.2.1989,

biçimde tüzel kişinin üyeleri de dolaylı zarar görebilirler. Ancak tüzel kişinin organlarını seçen kendileridir. Tüzel kişiye nitelikli yöneticiler seçmemelerinden ve onları gereği gibi denetlemediklerinden dolayı uğradıkları zarara katlanmaları gerekir210.